01:28| TAMAMLANDI

By Asterleyl

5.6M 404K 145K

Saat 01:28'di. Ona ilk mesajı attığımda... İnsanların alkole ya da tütüne bağımlı olduklarını sanırdım hep. A... More

01:28
01:05
01:03
01:07
01:14
01:00
01:10
01:01
01:08
01:02
11:08
00:38
01:29
01:30
01:04
00:53
01:26
01:11
14:58
01:06
13:09
17:36
10:03
14:42
15:37
19:51
16:24
01:09
10:37
20:07
20:35
11:04
14:49
19:02
19:43
00:37
12:06
15:23
23:52
09:54
22:05
00:33
20:47
23:28
08:03
14:13
16:37
09:20
10:14
18:41
01:13
16:19
16:21
18:03
22:18
13:47
16:11
19:59
18:35
22:41
15:40
11:37
18:23
22:32
02:29
15:45
20:17
17:04
17:50
18:26
20:24
19:22
21:12
00:15
17:16
21:25
16:31
09:57
13:34
12:39
23:00
17:44
16:53
00:46
10:49
00:05
11:11
13:21
19:15
03:17
09:33
06:30
19:19
FİNAL(PART-1)
FİNAL(PART-2)
7.00 (ÖZEL BÖLÜM)

11:27

53.4K 3.9K 1.1K
By Asterleyl

Tahtada kimya problemi çözen hocayı izlemekten sıkılıp bilmem kaçıncı kez saatime baktım. 11:27'ydi. Daha öğle arasına otuz üç dakika vardı. Ekin, ilk günden okulu asmayayım diye derslerin yarısına girmem için beni ikna etmişti ama onu çok özlemiştim. Bu yüzden dakikalar geçmek bilmiyordu. Öğle arasında okulun önünde bekleyeceğini yazmıştı. Acaba gelmiş miydi? Şuan dışarıda beni mi bekliyordu?

Bacaklarımı gergince sallamaya başladığım sırada ön çaprazımda oturan Beyza, omzunun üzerinden geriye baktı. Doğum günümde neden tuhaf davrandığını öğrenmek istiyordum ama bugün onunla muhatap olup keyfimi kaçırmayacaktım. Bu yüzden konuşmayı başka bir zamana ertelemiştim.

Bakışlarımız kesişince gözlerini çekmedi ve bende bir haller olduğunu anlamış gibi üzerimi süzdü. Onun rahatlığı karşısında aynı tavrı takındım ve yüzüne dik dik bakmayı sürdürdüm. İmalı bakışlarının ardından sinsi bir gülüşle önüne döndüğünde üstüme baktım. Bugün kendime biraz özenmiştim ama o kadar belli miydi?

Elinin ayarı yok ki Asu. Vur deyince öldürüyorsun kızım.

"Sakin ol," diye mırıldandım kendi kendime. Abartı bir şey yoktu. Her zamanki gibi okul üniformamı giymiştim. Gömlek ve etek aynıydı, sadece göz zevkimi bozan süveteri, kendi dolabımdan daha güzeliyle değiştirmiştim. Renkleri benzer olduğu için göze çarpmıyordu ama beni, sünepe lise öğrencisinden tatlı bir randevu kızına dönüştürdüğü kesindi.

Saçlarıma da hafif dalgalar atıp doğal bir topuz yapmıştım. Makyajım sadeydi. Zaten ağırlarını pek sevmiyordum. Yine de Beyza'nın gülüşü, içime kurt düşürmüştü. Beni bu kadar iyi tanıması ve üzerimdeki en ufak değişimi fark etmesi, sinir bozucuydu.

En iyisi okuldan çıkmadan önce tuvalete uğrayıp normal göründüğümden emin olmaktı. Ekin'in karşısına gelinin kız kardeşi gibi çıkmak istemezdim. Dersin bitmesine beş dakika kaldığını görünce kitabımı ve defterimi toplayıp çantama tıkıştırdım.

Bana kalsa okula sadece kalemle gelmem yeterliydi ama hocalar ısrarla kitaplarımızı görmek istedikleri için boşuna hamallık yapıyordum. Kimyacı, son soruyu da çözüp serbest bırakınca aceleyle montumu giyip dışarı çıktım. Kendimi kızlar tuvaletine atıp üstümü başımı kontrol ettim. Bence gayet normaldim.

Aynadan dağınık topuzumdan fırlayan saçları ve perçemlerimi düzeltip rujumu tazeledim. Hocaların radarına takılmamak için çantama attığım üçgen küpelerimi de takıp son kez yansımama baktığımda hazırdım. Bu, Ekinle ilk kez planlı olarak dışarı çıkışımızdı. Gideceğimiz yer kokoreççi olsa bile ona güzel görünmek istiyordum.

Kalbimin şimdiden boğazımda attığını hissedince dudağımı dişleyip güldüm ve sakin adımlarla binadan dışarı çıktım. Hava güneşliydi ama yağan karlar hala erimemişti. Bu yüzden beyaz zeminden yansıyan ışıklar göz alıyordu. Zilin çalmasıyla birlikte dışarı akın edene kalabalığa karışıp bahçe kapısına ilerledim. Heyecanlıydım. Nabzım, Ekin'i ilk kez görecekmişim gibi deli atıyordu.

Bahçe duvarlarını aşarak yola çıktığımda durup etrafıma bakındım. Gelmişti. Yolun biraz ilerisindeydi. Elleri cebinde arabanın kaputuna yaslanmış, beni bekliyordu. Gözlerim, mutluluktan buğulanırken dudaklarımı birbirine bastırdım. Etrafımdan akan kalabalığa rağmen bakışları, zorlanmadan benimkileri bulduğunda kıpırdamadan ona baktım.

Bana doğru bir iki adım atıp durdu ve az evvel Beyza'nın attığı tuhaf bakışların bir benzeriyle üzerimi süzdü. Bakışları, gözlerime geri dönerken dudaklarında nefesimi kesecek bir gülümseme belirdi. Bu kadar yakışıklı olması, metal sağlığım için iyi değildi.

Olduğum yerde donup kaldığım sırada yanımdan geçen kızlardan birinin "Öf sen erkeksen diğerleri ne be?" demesiyle birlikte kendime geldim. Üçlü bir arkadaş grubuydu. Yanımdan geçerlerken ortadaki, "Kim için geldi acaba? Hemen instagram adresini bulmam lazım," dedi.

Ekin'e bakıp cilveli cilveli kıkırdamaya başladıklarını görünce peşlerine takıldım. Resmen az önce sevgilime sulanmışlardı. Soldaki, Ekin'in yanından geçerken yüksek sesle "Sana fena kesildim," dediğinde ağzım açık kaldı. Onu saçlarından tutup şuracıkta yolmamak için dişlerimi birbirine bastırdım. Dua etsin ki olay çıkarmanın yeri ve zamanı değildi. 

Ekin, bana sarılmak için kollarını yana açarken ona karşılık vermek yerine "Ne bu halin Ekin?" diye çemkirdim sinirle. Çıkışım karşısında şaşırarak üzerine bakındı ve "Ne varmış halimde?" diye sordu.

Bunu, öyle masum yapmıştı ki diyecek bir şey bulamayınca yutkundum. "Atkın ve şapkan nerede senin?" diye sordum bu kez. Bir elimle kulağını kontrol ederken diğerini burnuna dayayıp avcumla yüzünü kamufle ettim. Yanımızdan geçen başka kem gözlüler var mı diye etrafıma bakınırken "Buz gibi olmuşsun bak," diye homurdandım.

Yüzünü kapattığım için nefes alamamış olacak ki bileğimi kavrayıp elimi aşağı indirdi ve "Neler oluyor Asu?" diye sordu. "Hiç," dedim gayriihtiyari bir tavırla. Bakışlarım, hala yanımızdan geçen kızlardaydı. Ne yapmaya çalıştığımı anlayınca üzerime doğru eğildi. Soğuk havayı yarıp geçen ferah kokusu burnuma dolduğunda nefesimi tuttum. "Sen beni mi kıskandın?" diye sordu kısık bir tınıyla. Kıpırdayan dudakları, şakağımdaki saç tellerine sürtününce tüylerimin ürperdiğini hissettim. Soğuktan kuruyan damağımı ıslatmak için yutkunduğum sırada geri çekilip güldü.

Bakışlarım, bir süre dudaklarında asılı kaldı. Ona yiyecek gibi baktığımı fark edince toparlanıp boğazımı temizledim ve "Ben mi?" diye sordum. Hiç de alakası yok der gibi omuz silkerken sahte bir gülüş attım. 

"Ben sadece senin adına sinirlendim. Yaşıtlarım falan ama bu yeni nesil, çok arsız. Bir yakışıklı gördüler ya, hemen içine düşecekler. Hiç düşünmüyorlar, bu çocuk rahatsız olur mu olmaz mı diye?"

"Boşuna sinirlenmişsin o zaman," dediğinde gözlerimi pörtleterek yüzüne baktım. Tepkime karşılık pis pis sırıttı.

"İlgi odağı olmak beni rahatsız etmezdi."

"Öyle mi Ekin Bey?" dedim kaşlarımı çatarak. Bunu inadına söylediğini biliyordum. Resmen uyuzluk yapıp damarıma basıyordu. Onu göğsünden geri itip "Defol," diye çıkıştım ama milim kıpırdamadı.

"O kızlara numaranı vereyim de kokoreç yemeye onlarla git o zaman. Hatta ne yerseniz yiyin. Zaten biri sana çok fena kesilmiş. Belki sonrasında başka şeylerde yaparsınız." 

 Yüzüne öfkeyle saydırdıktan sonra yanından geçip gideceğim sırada beni belimden yakalayıp zorlanmadan kendine çekti. Yüzüm göğsüne gömülürken refleksle montuna tutundum. Beni kollarıyla sıkıca sarıp başını şakağıma yasladı. Burnunu saçlarıma bastırıp kokumu içine çekerken "Kıskanç kızım benim," dedi. 

Nefesi, kulak kıvrımlarımı turlayınca huylanarak başımı ona doğru eğdim ve ellerimi montunun içinden beline sardım.

"Niye boşuna sinirleniyorsun ki, kiminle olmak istediğim yeterince açık değil mi?" 

"Ama duymadın Ekin," diye sızlandım göğsüne doğru. 

 "Neymiş, sana kesilmişmiş? Ben, onu bir güzel keseceğim o zaman görecek gününü."

Homurdanmamla birlikte güldü. Yanağıma tüy gibi bir öpücük bırakıp geri çekilirken elimi tuttu. Beni arabaya doğru çekiştirmeye başladığında birilerine yakalanma korkusuyla etrafıma bakındım. Gerçi iş işten geçmişti, az önce ona sarılmıştım. Yolcu koltuğunun kapısını açıp binmemi bekledi, sonrasında da kemerimi bağlamak için üzerime eğildi. Kokusu tekrardan burnuma dolunca gözlerimi kapatıp uzun bir nefes aldım. Onu öyle çok özlemiştim ki, parmağını oynatsa nabzımın hızlanmasına yetiyordu.

"Kemer takmayı biliyorum," diye homurdandım huysuzca. Başını geri çekip yüzüme baktığında burun buruna geldik.

"Bildiğini biliyorum," dedi. Fazla yakınımda olan nefesi, dudak çizgilerimi okşadı. Beni ilk gördüğündeki tuhaf bakışlarının aynısıyla yüzümü incelerken "Ama ben takmak istiyorum," diye ekledi. Dik dik yüzüne baktım. Saçlarını biraz kısaltmıştı ama perçemleri hala alnını örtüyordu. Uzun kirpikleri, çehremde gezinen gözleriyle eş zamanlı olarak kıpırdadıkça nefesim hızlandı. Hatırladığımdan daha mı yakışıklıydı sanki? Yoksa ben, bu gerçeği yeni yeni mi kabulleniyordum?

Yanaklarımın yandığını hissedince koltuğa doğru sinip aramızda oluşan tuhaf gerilimi bozdum. Ne de olsa hala okuldaydık. Etrafta dedikodumu yapacak fiştekçiler kaynıyordu. Ekin tereddüdümü anlayınca derin bir nefes alıp geri çekildi. Kapımı kapatıp kendi koltuğuna dolaşırken onu izledim ve ellerimi yelpaze yapıp yanaklarıma salladım. Hepsi lanet ergenlik hormonları yüzündendi. Aslında ergenliği geride bırakmış sayılırdım ama etkileri hala üzerimdeydi.

Sürücü koltuğuna yerleşip arabayı çalıştırırken "Kokoreççiye mi?" diye sordu. Aç bir köpek yavrusu gibi hızlı hızlı başımı salladım. Biraz daha zorlasam salyalarım da akacaktı. Bu halime gülüp arabayı çevirdi ve anayola çıkarken yüzüme kaçamak bakışlar attı. Bugün üzerimde bir tuhaflık vardı da ben mi göremiyordum acaba? Telefonumun ekranından tekrar kendimi süzdüm ama herhangi bir farklılık göremedim.

Kokoreççiye varana kadar hiç konuşmadık. Zaten yol o kadar da uzun değildi. Ara sokaktaki küçük dükkanın önüne park edip arabadan indik. Ekin, ilk iş yine elimi tuttu. Çocuğunu kaybetmekten korkan evhamlı anneler gibiydi. Buna rağmen ellerimizi hiç ayırmaması benim de hoşuma gidiyordu.

Birlikte içeri girip buraya ilk geldiğimizde oturduğumuz masaya geçtik. Öğle vakti dükkan çok dolu değildi. Sanırım akşamları daha çok müşterisi oluyordu. Üzerlerimizi çıkartıp masaya karşılıklı yerleştiğimizde Ekin, sipariş vermek yerine arkasına yaslandı ve beni izlemeye başladı. Buraya neden geldiğimizi unutmuş gibiydi. Dikkatli bakışları bir süre daha devam edince yalandan öksürüp yerimde kıpırdandım ama vazgeçmedi. Gözlerini, yüzümde gezdirmeyi sürdürdü. "Neden öyle bakıyorsun?" diye sordum bu kez.

Dudaklarında çapkın kıvrımlar oluşurken başını hafifçe omzuna yatırdı. "Nasıl bakıyormuşum?" diye sorunca midemin düğüm olduğunu hissettim. Sanırım açlıktan isyan ediyordu.

"Öyle işte," diye homurdanıp gözlerimi kaçırdım.

"Fazla dikkatli."

Dağılan saçlarımı kulağımın arkasına atarken etrafımıza bakınıp siparişlerimizi alacak birilerini aradım. O sırada Ekin'in, beni utandırmaktan memnun bir şekilde sırıttığı gördüm. Aslında tam şuan onun yaptığı gibi gözlerimi yüzüne dikip gülüşünü seyretmeliydim ama yapmadım. Çünkü bu, sadece benim zararıma olurdu. Bugün kasıtlı olarak üzerime oynuyordu bu yüzden ona hemen teslim olmayacaktım.

Yaşlı bir amca masamızın ucunda belirip ne istediğimizi sorunca rahat bir nefes aldım. Tam zamanında gelmişti. Kendime hemen yarım kokoreç söyleyip Ekin'e baktım, cama astıkları afişlere bakılırsa tavuk ve köfte de yapıyorlardı. Yani turşu suyundan daha farklı seçeneklere de sahipti.

Beni şaşırtıp çeyrek kokoreç söyleyince gözlerimi pörtlettim. Önceki geldiğimizde ona tattırmıştım ama sevdiğini sanmıyordum. Siparişleri alan amca ağır adımlarla uzaklaşırken masanın üzerine eğilip "Kokoreç yemek istediğinden emin misin?" diye sordum. Şaşkınlığım karşısında omuz silkip "Evet," dedi.

"Alışmaya çalışıyorum."

"Mazoşist misin?" dedim yüzümü ekşiterek.

"İnsan, sevmediği bir şeye neden alışmaya çalışır ki? Hem kuş musun sen, küçücük çeyrekle nasıl doyacaksın?"

"Doymazsam seninkinden yerim," deyip pis pis güldüğünde gergince yutkundum. Gülüşü, zayıf noktamdı. Kısılan bakışları, ince bir çizgi gibi yana çekilen dudakları ve yüzünün aldığı o sevimli ifade bana içinde bulunduğum anı unutturuyordu. Kendimi kaptırmamak için direnip "Çok beklersin," dedim.

"Çok açım ve hepsini kendim yiyeceğim."

"Yani bana kıyacaksın?" diye mırıldanıp yüzüme haylaz bakışlar attı. Bana böyle bakarken ona kıymam, söz konusu bile değildi ama su koyuvermemeliydim. "Büyük isteseydin?" dedim bozuntuya vermeden. 

"İstediğin kadar yiyebilirsin. Bu kez hesaplar benden."

Babam, esaretim boyunca bana acımış olmalı ki sabah masama iyi bir harçlık bırakmıştı. Başta tepkimi koyarak paraya hiç dokunmamayı düşünmüştüm ama Ekin'le kokoreç gömeceğimizi hatırlayınca minik servetimi harcamanın beni daha mutlu edeceğine karar vermiştim.

Ekin, tek kaşını kaldırarak "O niyeymiş?" diye sorunca omuz silktim.

"Çünkü her şeyi sen ödüyorsun. Durumu eşitlememiz lazım."

"Unut bunu Asu," dedi bu kez. Yüzü bir anda ciddileşince kaşlarımı çattım. Benimle bu konuda tartışmayı düşünmüyordu umarım. Az önceki amca tekrar masada belirip siparişlerimizi bırakırken sessizce bekledim. O gittiğinde ise "Neden bu durum seni rahatsız etti?" diye sordum. Aslında planım, geldiği an ekmeğime saldırmaktı ama Ekin'in tepkisi, iştahımı kaçırmıştı.

"Birincisi, seninle dışarı çıktığımız zamanlar zaten sayılı." dedi ciddiyetini koruyarak. 

"İkincisi, bu bir yarış değil. Durumları eşitlememize falan gerek yok."

Önümdeki ekmek arasına boş bakışlar atıp ona döndüm.

"Bana kendime yetebilen güçlü bir kadın olmamı söylüyorsun ama şuan yaptığın şey, tam tersini savunuyor. Bana koca bir atölye hazırlattın, hediyeler alıyorsun. Her ihtiyacım olduğunda kalkıp buraya geliyorsun ama bir hesap ödemek istemem, zoruna gidiyor. Şimdiden böyle yaparsan ben, bütün bunların altında ezilirim Ekin."

Hesap, büyütülecek bir detay değildi aslında ama içten içe canımı sıkan soru işaretlerini giderebilmem için iyi bir vesile olmuştu. Ekin, bir süre sessiz kalarak yanı başımızdaki camdan dışarı baktı. Yüz ifadesi düşünceliydi, sanırım kuracağı cümleleri seçiyordu.

Tekrardan bana dönüp gözlerimin içine bakarken "Bu dediğin şeyleri, sana maddi üstünlük kurmak için yapmadığımı biliyorsun Asu," dedi.

"Böyle bir şey aklımın ucundan dahi geçmez. Senin güçlü, bağımsız bir birey olmanı herkesten çok istiyorum."

"Neden az önce bozuldun o zaman?"

Derin bir nefes alıp bıraktı ve masada parmaklarıyla ağır bir ritim tutturdu.

"Çünkü ailenle yaşadığın sorunları biliyorum. Onlardan destek alırken zorlandığına eminim. Hem de harçlığınla bana yemek ısmarlamak yerine, onu daha zorunlu ihtiyaçların için harcamalısın."

Aslında haklıydı. Şuan maddi olarak aileme bağlıydım ve onların parasıyla yapabileceğim şeyler kısıtlıydı. Yine de emin olabilmek için "Ya ileride?" diye sordum.

"Kendi paramı kazanmaya başladığımda?"

"O zaman istediğin kadar ısmarlayabilirsin. Ağzımı bile açmayacağım," deyip göz kırptı.

"Gerçi o zaman sen-ben kalmayacak. Sadece biz olacağız."

Nefes alıp verişim hızlanırken cevap vermeden tabağıma döndüm. Karşısında kızarıp bozarmak istemiyordum. Soğumaya başlayan ekmeğimi avuçlayıp hevesle ısırırken beni izledi. Nedense az evvelki kadar aç hissetmiyordum, yine de zevkine yiyebilirdim. Ekin de ekmeğinden bir ısırık alınca yüz ifadesine baktım. Cidden kokorece alışmaya mı çalışıyordu? Yavaş yavaş çiğneyip yuttu. Sanırım ilk seferki kadar zorlanmamıştı.

"Annem tek çocuk," diye konuşmaya başlayınca dikkatimi ona verdim. Kimi kandırıyorum ki dikkatim hep ondaydı zaten.

"Rahmetli dedem ve anneannem, evlendikten sonra yurt dışına göçmen olarak gitmişler. Birçok ülke gezmişler, buldukları her işte çalışmışlar. Annem, altı yedi yaşlarındayken anneannem ince hastalığa yakalanmış. Dedem, tedavisi için çok uğraşmış ama kurtaramamışlar. Küçük bir çocukla tek başına kalınca yurduna geri dönmüş ve geri kalan ömrünü anneme adamış. Yurt dışında edindiği birikimle akıllı yatırımlar yapmış. Haliyle dişe dokunur bir servet edinmiş. Ölmeden önce mallarının bir kısmını hayır kurumlarına bağışlamış. Geri kalanını da anneme ve bize, yani torunlarına bölmüş. Öldüğünde dört yaşındaydım. Onu hayal meyal hatırlıyorum."

Ağzımdakileri yutmayı bekleyemeden "Deden hakikatli adammış doğrusu," diye homurdandım.

"Anneannenle kazandığı paraları, güzel kadınlarla çatur çutur yiyip zevki sefa sürebilirmiş ama yapmamış."

"Evet öyleydi," deyip güldü ve ekmeğinden bir ısırık daha aldı. Zaten üç ısırımlık ekmeği vardı. Onunla doyacağını hiç sanmıyordum.

"Demek istediğim şuan maddi sıkıntı yaşamıyorum Asu. Savurgan bir eğlence anlayışım yok, gece hayatını seven biri değilim. Bunun dışında beni mutlu eden şeylere para harcamayacaksam neden yaşıyorum ki?"

Demek istediği şeyi anlayınca başımı sallayıp yemeye devam ettim. Tahmin ettiğim gibi elindeki son parçayı bir lokmada ağzına atıp bitirdi.

"Gördün mü?" dedim boşalan tabağını işaret ederek.

"Sana doymayacağını söylemiştim."

"Çok aç değildim," deyip sırıttı.

"Sadece sana eşlik etmek için yedim."

Her daim ince düşünceli oluşuna gülümseyip bir ısırık daha aldım. Bazen onun naif ruhunu hak etmediğimi düşünüyordum. 

"Buraya ilk gelişimizi hatırlıyor musun?" diye sorduğumda ellerini silip geri yaslandı. Etrafa üstün körü bir bakış atıp tekrar bana dönerken kafasını salladı. Yeni bir lokmayı çiğneyip yuttum ve camdan dışarı baktım. O gün feci bir sağanak vardı, şimdi ise her yer bembeyazdı. Aklımdaki soruyu dillendirmeden önce derin bir nefes alıp önüme döndüm. Ekmeğimin kalan parçasıyla bakışırken "O gün neden elimi tutmuştun?" dedim.

Sorumla birlikte gülümsedi. Ona bakmasam bile tepkisini hissedebiliyordum.

"Çünkü o gün kalbin kırılmıştı. İncinen ruhunun, sarılıp sarmalanmaya ihtiyacı vardı. O kişi ben olmalıyım, diye düşünmüştüm. Elini bir tek ben tutmalıymışım gibi hissetmiştim."

"Sadece part time arkadaş olduğumuzu sanıyordum," deyip yüzüne baktığımda bakışlarımız kesişti ama ikimiz de kıpırdamadık.

"Öyle miydik?" dedi dalgınca. Bakışları, yüz hatlarımı dolaşıp yine gözlerimi buldu.

"Değil miydik?"

Sesim, heyecandan belli belirsiz çıkınca dudaklarımı birbirine bastırdım. Bu hareketimle birlikte gözleri dudaklarıma indi ve "Bilmiyorum," deyip yutkundu. Vücudum ani bir hisle ürperdi. Sanırım dükkana pencerelerden soğuk sızıyordu.

Ekmeğimi ona doğru uzatıp "Biraz daha ye," dedim. İtiraz edecek oldu ama konuşmasına fırsat vermeden "İçim rahat etmez," diye üsteledim. Pes ederek yaslandığı yerden doğruldu ve öne doğru uzanıp tuttuğum yerin kenarını ısırdı. Dudakları parmaklarıma dokununca içim bir tuhaf oldu. Bunu hissetmiş olacak ki başını geri çekmeden önce gözlerime baktı ve lokmasını biraz daha büyütüp sıcak temasını iyice hissetmemi sağladı.

Isırığını alıp yavaşça geri çekildiğinde dudakları da parmaklarına sürtünerek tenimi terk ettiler. Bir gramlık aklım da onlarla birlikte uzaklaşırken öylece bakakaldım. Ekin ağzındakileri çiğneyip tekrar arkasına yasladı ve kalbimi, boğazımda attırmaktan memnun bir şekilde güldü. Bilerek ayarlarımla oynuyordu. Bacağına sert bir tekme atmamak için kendimi zorladım. Bunu yaparsam nedenini soracağına biliyordum.

Sonrasında da ondan etkilendiğim için beni utandırırdı ama salaklık bendeydi. Doymazsa doymasındı. Çeyrek diye kendi tutturmuştu sonuçta. Ne diye gereksiz iyiliğim tutuyordu ki? Az önce üşüdüğümü düşünürken şimdi de yanmaya başlamıştım. Cidden dengemi bozuyordu. Birkaç kez nefes alıp verdikten sonra ekmeğimi ısırıp çiğnedim ama yutmak epey bir zor olmuştu. Sonraki lokmaları diri diri mideme indirdim. Umarım karnım ağrımazdı.

Ekin, keyifli bir ifadeyle yemeğimi bitirmemi izledikten sonra montunu giyip hesabı ödemeye gitti. Ben de elimi yüzümü temizleyerek üzerimi giydim. İşini bitirince yanıma gelip parmaklarını benimkilere geçirdiğinde küçük bir dejavu yaşadım. Hayatımdaki en güzel tekrarlardan biriydi. Beni kendiyle birlikte dışarı çekiştirirken ona ayak uydurdum.

Hızlı adımlarla arabaya yürüdük. Dışarısı güneşli olsa da epey soğuktu. Bu kez emniyet kemerimi bağlamama karışmadan direkt yola koyuldu. Geldiğimiz ara sokakları geçip ana yola girdik. Atölyeye gideceğimizi sanmıştım ama sanırım beni eve götürüyordu. Bir süre gittikten sonra ev sapağını geçince okula geri mi bırakacak diye efkarlandım ama onu da yapmadı. İlçenin çıkışına doğru dümdüz devam etti.

Şaşkınlıkla ona dönüp "Nereye gidiyoruz?" diye sorduğumda "Sürpriz," dedi.

Şüpheci bakışlarla yan profilden yüzünü inceleyip "Yoksa beni kaçırıyor musun?" diye sordum. Kıkırdayıp benden tarafa kaçamak bir bakış attı ve "İstediğin buysa, ben dünden hazırım." dedi. Başımı iki yana salladım ve önüme dönerken dudağımı dişleyip sırıttım. Onunla laf yarıştırmak imkansızdı ve her halükarda yenilen ben olacaktım. 

Selam Büşü geldi!

Aslında bu bölüm daha uzundu ama maalesef ki yetiştiremedim. Ben de sizi bekletmemek için ilk partını atayım dedim jdjdjd

Aramıza yeni katılanlar var görüyorum yorumlarda, hoş geldiniz sevimli pandalar ve bal kabakları:)

Alıntı tweetleyen aşklarımı da ayrıca kalpliyorum. Hepsine bayıldım.

Uzun zamandır oyun oynamıyoruz. Tuttu tutmadı yapalım mı? Ajsjdjjd

Sınır; 900 oy ve 500 yorum. Cuma'ya görüşürüz. Yazabilirsem daha öncesinde atarım :)

0yazamayaninsan, 1AdetYikik ve mrsshine_ bu bölüm sizin için tatlışlarım 🖤

Seviliyorsunuz kalp kalp!

Continue Reading

You'll Also Like

22.3K 1.5K 55
Paralı ajan olarak yer altında çalışan Liya, Kelebek takma ismini kullanan birinden iş teklifi alır. Kendisinden Jan Kvasov'u araştırması ve bir açık...
YUVA By _twclr

Teen Fiction

646K 32.3K 49
Amelya 20 yıl sonra aslında ailesinin gerçek olmadığını intikam için bebeklerin karıştırılmasına nasıl bir tepki verecek gelin hep birlikte okuyup öğ...
1.2M 107K 47
taehyung, jungkook'un hoşlandığı kişiyle arasını yapmaya çalışır. texting + düzyazı 13.02.2022 - 11.06.2022
1.2K 340 31
Galata Kulesi'ndeyim. Gözlerimin içine baktı ve " Dünyanın en güzel kızı" şarkısını söyledi. O bir sokak sanatçısı ben bir dansçı... Ve o sokak sanat...