Gecenin İzi

By 1merve_w

6M 327K 586K

Ben Zümra Akça... Bu dünyadaki bütün acıları tadan, ufacık kalbinde sarılacak bir yara bırakmayan kadınım. B... More

1 - Bölüm
2 - Bölüm
3 - Bölüm
4 - Bölüm
5 - Bölüm
6 - Bölüm
7 - Bölüm
8 - Bölüm
9 - Bölüm
10 - Bölüm
11 - Bölüm
12 - Bölüm
13 - Bölüm
14 - Bölüm
15 - Bölüm
16 - Bölüm
17 - Bölüm
18 - Bölüm
20 - Bölüm
21 - Bölüm
22 - Bölüm
23 - Bölüm
24 - Bölüm
25 - Bölüm
26 - Bölüm
27 - Bölüm
28 - Bölüm
29 - Bölüm
30 - Bölüm
31 - Bölüm
32 - Bölüm
33 - Bölüm
34 - Bölüm
35 - Bölüm
36 - Bölüm
37 - Bölüm
38 - Bölüm
39 - Bölüm
40. Bölüm
42 - Bölüm
43 - Bölüm
44. Bölüm - |Birinci Kitap Finali|
Ö.B. - FISILTI
45 - Bölüm
46 - Bölüm
47 - Bölüm
48 - Bölüm
49 - Bölüm
50 - Bölüm
51 - Bölüm
52. Bölüm
53 - Bölüm
54 - Bölüm
55 - Bölüm
56. Bölüm
57 - Bölüm

19 - Bölüm

129K 6K 13.4K
By 1merve_w

İyi Okumalar Güzellerim 🌙

🖤🌙

Zümra'nın Ağzından

Vücudumda ki ağrı ile gözlerimi araladım. Gözlerimi açmam ile dün gece yaşadığım korku aklıma geldi. Dün gece o mesajdan iki saat sonra gözlerimi kapatabilmiştim. Kapatmam ile açmam bir olmuştu. Sesler gelip duruyordu. Etrafımda tanımadığım ve üstüne Adar'a düşman olan birinin varlığı beni korkutmuştu.

Gece yarısı Adar'ı aramak istemiştim. Dışarı çıkacak kadar aptal değildim. Nasıl bir manzaranın beni beklediğini bilmiyordum ne de olsa. Telefonumu elime almam ile seslerin kesilmesi bir olmuştu. Sanki beni izliyor ve Adarı arayacağımı anladığı için hızlıca uzaklaşmıştı.

Korkudan kalkıp oda da kamera varmı diye her yeri didik didik aramıştım. Dolabın içini bile açıp baktım. Ama hiçbir şey yoktu.

Musallacı denilen adam Adar'ın onun benim ile konuştuğunu hatta izlediğini bilemesini istemiyor. Bu adam Adar'dan korkuyordu ama yinede bana bulaşıyordu.

Dün gece hissettiğim korku, babamın gelip beni gece dövmesini beklemekten daha ürperticiydi.

Kapının açılması ile kafamı kaldırdım. Derin uykulu gözler ile yanıma yaklaştı. Yatağıma oturup esnemeye başladı.

"Zümra, dün akşam evin önünde ki sesleri duydun mu?" diye sorunca buz kesildim.

Söylesem oda korkacaktı. Ben zaten korkuyorum birde seni korkutmamın ne gereği var? Zaten Adar'a söyleyecektim. Onun düşmanıysa ilgilensin, kendi derdim bitti birde onun düşmanları ile uğraşıyorum.

"Duydumda kedidir," dedim.

"Aynen kedi penceremin önünden geçti," diyince şaşkınca ona baktım.

"Ya ses gelince gözümü araladım sanki pencerenin önünde biri vardı. Hızlıca kalkıp baktım ama kimse yoktu. Uyku sersemiyim diye önemsemedim ama aradan on dakika sonra gölge görmeye başladım. Bu sefer ne yalan söyliyeyim korkudan altıma edecektim." diyerek güldü.

"Hızla perdeyi çektim. Yoksa daha fazla korkacaktım. Kızım şimdi dışarı çıksam gece yarısı ve karşımda kim var bilmiyorum. Sarhoştur, manyaktır, sapıktır diye bakmadım. Yorganı kafama kadar çekip uyudum." diyerek olayı anlattı.

Ben de çok korkmuştum. Birinin beni izlemesini geçtim Derin'in penceresine kadar gelmiş. Kim olduğunu bilmiyorum ama eğer beni arayan kişiyse çok aptaldı.

Sanırım aptal gibi oturup beni tehdit etmeni ve oturup ağlamamı bekliyorsun. Daha çok beklersin. Adar'ı aramam gerekiyordu. Madem Adar'a zıttın var git onu izle.

Onun seni izleyeceğinden şüphem yok, o ayrı mesele.

"Aman boşver korkarsan bir daha yanıma gel sarıla sarıla uyuruz," diyip gülümsedim.

"Ben o korku ile tuvalete gidemem be," dedi Derin alayla.

"Abartma canım," diyip tebessüm ettim.

Derin hızla ayağa kalktı. "Kızım sana bi cesaretmi geldi? Gece yarısı penceremin önünden defalarca biri geçti. Üstüne arada bir durdu, ben abartmayayımda kim abartsın?" dedi sitemle.

Haklıydı ama ne deseydim? Ya canım kardeşim biliyor musun? Dün gece beni aradı hatta eşsiz vücudunu ve seni izlemek istiyorum dedi. Üstümde ki kazağın renginin bana çok yakıştığını söyledi. Ama korkma sen mi diyeceğim?

"Haklısın ama uyuya kalmışım. Görmedim ki o yüzden şuan ciddiye alamadım. Her neyse canım," diyip masanın üzerine baktım. Telefonumu elime aldım. Adarı aramam gerekiyor ama Derin duymamalı.

"Tamam sen çık ben giyineyim," diyince Derin şaşkınca bana baktı.

"Var sen de bir şey belli, emin misin iyi olduğuna?" dedi alnını sıkarak. Kafamı aşağı yukarı hızlıca salladım.

Derin bir şey demeden odadan çıktı. Hızlıca telefonu açıp Adar'ı arayacakken bir mesaj geldiğini gördüm. Mesaja tıkladım, Musallacı.

- Zeki misin? Aptal mı? Çözemedim. Şunu unutma ben bir sırrım ve bu sır ikimizin arasında kalmazsa, senin için iyi şeyler olmaz!

Pis sapık! Sırmış, sen kimsin ben seni sır olarak saklayacağım? Gidip çatır çatır herşeyi anlatacağım. O zaman artık zeki miyim? Aptal mı? Anlarsın.

Adar'ın numarasının üzerinde durdum. Uyuyormu acaba? Aman banane uyansın. Hızlıca arayıp telefonu kulağıma götürdüm.

- Aradığınız kişiye ulaşılamıyor. Lütfen daha sonra tekrar deneyiniz.

Kahretsin!

Neyse yarım saat sonra bir daha ararım. Ayağa kalkıp lavaboya doğru ilerledim. Elimi yüzümü yıkarken koluma baktım. Adarın dün tuttuğu yerde parmağımı gezdirdim. Miran'a sert davranmamın sebebi benden uzak durmasıydı. Eğer affettim dersem ve uzaklaşsaydım daha aptalca olurdu.

İstanbula gitmek istiyordum ama Derin istemiyordu. Onun istemediği yere gidemem. Parayı biriktirip Helin'in bileziklerini de satıp Mardin'den gitmemiz lazımdı. Burada daha fazla durmayız. Dün akşam mecburen buraya gelmiştim. Zaten hava da çok soğuktu. Halada soğuk. Hızlıca lavabodan çıkıp odaya geri döndüm. Valizimden siyah bir kazak ile gri eşofman çıkardım. Tam giyiyordum ki açık olan perdeye baktım. Derin geldiğin de açmıştı. Hızlıca perdeyi çektim.

Bir bu korku eksikti çok iyi oldu.

Hızlıca üzerimi giyip saçımı at kuyruğu şeklinde topladım. Elime telefonu alıp tekrardan Adar'ı aradım. Ama yine ulaşılamıyordu. Of Adar! Önemli bir konu olduğunda ortada olmazsın zaten!

Ayağa kalkıp odamdan çıktım. Salon olduğunu düşündüğüm odanın kapısını açıp içeriye girdim. Şiwan amca ile Derin yere kahvaltılık eşyalar indiriyorlardı.

Şiwan amca beni fark edince gülümsedi. "Hayırlı sabahlar yürekli kızım," dedi.

"Hayırlı Sabahlar ama zahmet etmeseydiniz. Biz Derin ile çıkıp ev bakacağız acelemiz var." diyip Derin'e baktım. Şiwan amcaya belli etmeden kafasını salladı.

"İlk kahvaltınızı yapın kızım. Gidin yine sizi zorla tutacak değilim ya," diyince gülmem gelmişti. Aynen amca Adar'da ilkinde öyle demişti.

"Eşlik edelim biraz sonra çıkalım," dedi Derin. Şiwan amca kafasını sallayıp mutfağa doğru ilerledi.

"Ya kızım ayıp, adam o kadar hazırlamış. Sende tutturdun gidelim diye. Kahvaltı yapalım gideriz," diyip yere oturdu Derin.

"Boş boş konuşma Derin! Ya ben bu adama da güvenmiyorum. Hemen bir ev bulalım kurtulalım başkalarına bağlı yaşamaktan. Zaten hayatım böyle geçti biraz daha böyle geçsin istemiyorum." dedim sitemle.

Zaten hayatım boyunca babamın müdahaleleri ile yaşamıştım. Bari şimdi kendimize bağlı yaşayalım.

Şiwan amca elinde çaydanlık ile sofraya oturdu. "Kusura bakmayın keça mın fazla bir şeyler hazırlayamadım. Elimden bu kadarı geldi," dedi, Şiwan amca mahçup bir şekilde.

Ah be amca bunları bulamıyorduk bir zamanlar. Birde beğenmeyecek miyiz?

"Estağfurullah, ellerinize sağlık çok güzeller fazla bile olmuş." dedi, Derin.

Ben hiç konuşmuyordum. Aklım hala Adar'daydı. Aç şu telefonuda anlatayım sana şu herifi. Yoksa korkudan kafayı sıyıracağım.

Şiwan amca benimle konuşmaya başlayınca dikkatimi ona verdim.

"Kızım, ev bakacağız dedin ama ben bir kaç aya gideceğim. Urfada bir hayatım, düzenim var. Burada kala bilirsiniz. Parada istemem, öleceğiz yakında hayır işlemişte olurum." dedi.

İnanır mısın amca? Hiç içim acımadı bu dediklerine. Genelde biri öleceğim falan diyince tuhaf hissederdim ama şuan hiç içim sızlamadı. Herhalde yavaş yavaş taş kalpli olmaya başlıyorum.

"Başkasına verirsiniz, biz bugün bir ev bulup taşınırız. Teşekkür ederiz yinede," dedim tebessüm ederek.

"Siz nasıl isterseniz amma dükkanda yanımda olacaksınız değil mi kızım?" diye sorunca Derin bana baktı.

Helin de söylemişti. Başka yerde iş bulmamız zordu. Başka şehire gidene kadar bir yerde çalışmamız gerekiyor. Helin bu adamın Adar'ın sözünü dinlemediğini söylemişti. Bu en azından bizim için daha kolay olur.

Derin'in istemesini geçtim Helin'in bileziklerini satsak bile İstanbulda ev tutmak zordu. Zaten Burak'ta kirada oturuyor. Bu devirde iş bulmakta ayrı zordu. Feride Teyzenin durumu biraz daha iyiye gitseydi Burak'ın başınada dert olmazdık. Gitsek ne derdi? Siz benim kardeşimsiniz derdi. Ama ne olursa olsun zorlanırdı, hem bizim yanımızda olmaya çalışırdı hemde annesinin. Zaten İstanbulda iş bulmakta ayrı dert. Gitsekte iş bulana kadar ne yapacaktık? Başka şehir desem bizim için daha zor olurdu. Mardin'e Helin var diye gelmiştik ama başka şehire gidip alışmamız çok zor olurdu.

"Dükkanda çalışırız ama ne yapacağız tam olarak?" diye sorduğumda Derin gülümsedi.

Cevap verme işini bana bırakmıştı. Biraz mantıkken düşününce çalışmamız bizim için daha iyiydi.

"Benim dükkanın çarşının tam ortasında. Yemek yapabiliyorsan hiç yorulmazsın. Eğer yapamam dersen servis yaparsınız. Yemek için başka birini tutarım," dedi.

Çok güzel yemek yapamam ama yemek yapabilirim. Elim ayağım tutuyor sonuçta. "Şimdiden söyliyeyim mutfağın kapısından geçmem," dedi Derin.

"Sen nasıl istersen kızım. Herkes yemek yapmayı sevmez." dedi.

Aslında anlayışlı ve düşünceli bir adamdı. Ama yinede güvenmiyorum. Güvenmeme sebebim bana zarar vermesi değildi. Adar'ın yaptığı gibi de yapabilir sonuçta.

Şiwan amca susunca yemeğimizi yemeye başladık. Adar hala bana geri dönüş yapmamıştı. Ne yapıyorsun acaba!

Telefonum çalınca direkt elime aldım. Adar'ın aradığını görünce müsaade isteyip hızlıca odadan çıktım. Odama doğru ilerleyip telefonu açtım.

"Zümra, ne oldu? İyi misin?" dedi telaşla, Adar.

"Kusura bakma rahatsız ediyorum sabah sabah ama önemli bir konu," dedim, onun sorduğu soruya cevap vermeyerek.

"Zümra sesin kesik kesik geliyor. Bir daha söyle," dedi, Adar.

Ama onun sesi çok boğuk geliyordu. Nereye gitti ki?

"Adar... Adar, sesim geliyor mu?"

Telefon kapanınca ekrana baktım. Adar'ın mesajı belirdi ekranda.

- Şebekenin çektiği bir yerde arayacağım. Önemli bir şey var mı?

Nereye gitti ki bu? Konakta olmadığı kesindi. Neyse aradığı zaman söylerim mesaj ile konuşulacak bir mesele değil.

- Evet, önemli bir şey. Müsait olunca ararsan bir şey anlatacağım.

Mesajı gönderdim ama bir tik oldu. İnternetini de kapatmıştı.

Derin odaya gelince kafamı kaldırıp ona baktım. "Kim aradı?" diye sordu.

"Kimse... Ama Burak'ı arayacağım. Mağlum Feride teyze hasta," diyince Derin yanıma oturdu. "Yanımda durma Derin! Burak'ın sesini duyup daha fazla üzülmeni istemiyorum." dedim.

"Feride Teyze için bende dinleyeceğim. Burak ile alakası yok," diyerek yalan söyledi. Derine kaşlarım çatık bakarken omuzlarını banane dercesine kaldırıp indirdi.

Rehberde Burak'ın üzerine tıklayıp aradım. Hoparlöre vermiştim ama Derin'in üzüleceğine emindim.

"Alo," diyen Burak'ın sesi geldi kulağıma.

"Burak benim Zümra," dedim sevecen bir şekilde.

"Vay kaçak, sen beni ararmıydın ya," dedi alayla.

Göz ucu ile Derine baktım. Burak ona hiç yumuşak davranmamıştı.

"Ya kusura bakma cidden arayamadım. Ama Derin'den öğreniyordum nasıl olduğunu." dedim.

"Ha anladım sıkıntı değil ya, sen nasılsın? Helin nasıl? Derin ne yapıyor?" diye sordu.

"İyiyiz hepimiz ya, bizi bırak sen nasılsın? Annen nasıl? Çok geçmiş olsun, çok üzüldüm." dedim.

"Durumu aynı, doktorlar geç kalındığını söylüyor ama bakacağız artık. Hala ümidimiz var," dedi bıkkınlıkla.

Yanına gelmek istiyorum ama Derin İstanbulu istemiyor. Onuda asla bırakamam. Başka şehiri geçtim zaten konu senin bu zamanda yalnız kalmandı. Derini sevmeni hiç bir zaman istemedim ama Derine kötü davranmak yerine kardeşçe yaklaşsaydın hiçbir şey böyle olmazdı.

"Kendini bırakma. Sen ne kadar güçlü olursan, Feride teyzede o kadar güçlü olur. Bizide bir gelişme olursa haberdar et," dedim.

"Tamam ama şuan hastanedeyim. Sonra arayayım yine tamam mı?" diyince hızlıca, "Tamam görüşürüz, kendine iyi bak," dedim.

"Görüşürüz, seviyorum sizi," diyip kapattı.

"Bu cümleyi bana kurmasını o kadar çok isterdim ki..."

Derin kafasını eğip bunu söyleyince içim parçalandı. Canı yanıyordu yıllarca sevdiği çocuk onu sevmiyordu. Ve ben artık onu çok iyi anlıyordum.

"Ben seni çok seviyorum.." dedim.

Saçlarını geriye doğru atıp şakakşarından öptüm. Neden bilmiyorum ama oradan öpmek bana daha hoş geliyordu.

"Burak'ın en büyük hatası ne biliyor musun?" diyince Derin bana "ne?" dercesine baktı.

"Onu bu dünyada senden daha çok sevip bekleyecek kimse yok. Ve o bir gün bunun farkına varsada çok geç olacak," dedim.

İstanbula gitmezsek ve Derin, Burak ile konuşmazsa yavaşça içinde ki sevda kopar. Yani umarım.

"Hadi gidelim artık. Bir ev bulalım akşama kalmasın," diyip ayağa kalktım.

"Tamam ama sen iyi olduğuna emin misin?" diye sordu Derin, şüpheyle.

"İyiyim Derin merak etme. Şu evden çıkarsak daha mutlu olacağım," diyip omzuna elimi yerleştirdim. Derin kafasını aşağı yukarı salladı.

Üzerime bir hırka alıp aynaya baktım. Saçlarım toplu kalabilirdi. Derin de hızlıca üzerine montunu giydi. "Sen kahvaltı yapmadın, bak yorgun düşeceksin," dedi Derin.

Beni bu dünyada düşünen sen, Helin ve Burak. Siz olmasaydınız ben ne yapardım?

"Sıkıntı değil, iştahım yok zaten." diyip odadan çıktım. Derin de arkamdan geliyordu.

Şiwan amcaya çıkacağımızı haber vermek için salona doğru ilerledik. Elinde ilaç vardı yavaşça hapı ağzına alıp suyu yudumlamaya başladı. Bizi görünce bardağı kenara bırakıp, "Geç olmadan gidin kızım, eğer Adar'dan dolayı ev vermeyen olursa numaram Derin kızımda var. Arayın beni o zaman hallederim ben," dedi şiveli bir şekilde.

Sanırım bu adamda en sevdiğim özellik Adar'a sözünü geçire biliyor olmasıydı.

"Tamam Şiwan amca sağol," diyip gülümsedim. İsterse karşı gelirdi Adar gibi, ama tam tersi yardım ediyordu.

Ardından hızlıca ayakkabılarımızı giyip evden çıktık. Çarşının tam ortasındaydı ev. Yavaşça yürümeye başladık. Arada bir iş ilanlarına bakıyorduk. Eğer iş bulabilirsek Şiwan amcanın yanında çalışmayız.

"Derin bak satış elemanı aranıyormuş? Bir soralım," diyip mağazaya doğru ilerledim. Aslında mağaza değilde daha küçük bir yerdi.

"Kolay gelsin, satış elemanı aranıyormuş. Bilgi alabilir miyim?" diye sordum gülümseyerek.

"Tabi.." diyip baştan aşağı beni süzdü. "Ben sizi sanki tanıyorum," diyerek gülümsedi karşımda ki genç kız.

"Kusura bakmayın ben çıkaramadım," dedim. Nereden tanıyor ki?

"Adar Ağanın yanında görmüştüm sanki sizi," diyip arkasına döndü. "Baba iş ilanı için gelmişler bakar mısın?" diyip bize döndü.

Babası buraya doğru geldi. "Hoşgeldiniz, direkt sorayım müşteri bekliyor. Daha önce çalıştınızmı?" diye sordu.

"Hayır ama alışırız hemen, zor olmaz bizim için. Sizleri mahçup etmeyiz," dedim tebessüm ederek.

"Anladım, alışırsınız yarın başlayı-" adam lafını bitirmeden kızı konuşmaya başladı.

"Baba ben bu kızı Adar Ağanın yanında gördüm. Miran Ağanın, düğünü ile kınasında da oradaydı." diyince adam bana baktı.

"Tecrübesiz almıyoruz, selametle." diyip içeriye girdi adam. Kızı ise bana bakıyordu.

Ne olmuş Adar Ağa'nın yanında görülmüşsem? Sanki cumhuriyet başkanı adam ya!

"Anlamadığım Adar Ağanın yanında görülen işe alınmıyor mu?" diye sordum sitemle.

"Hayır ama kimse cesaret edemez. Buralarda işçilere bağıran eden fazla, siz birde Kıratlı'lar ile yakınsınız. Size bağıracaklarını yeri gelince kızacaklarını biliyorlar. Bu yüzden cesaret edemiyorlar. Arada Adar Kıratlı var sonuçta," dedi, hayranlıkla.

"Keşke Adar Ağa'dan korktuğunuz için değilde Allah'tan korktuğunuz için işçilere bağırıp çağırmasanız. O zaman zaten cesaret edilecek bir konu olmaz!"

Kız ne diyeceğini bilemedi, daha fazla konuşmadan dükkanın içine girdi. Allahım resmen Adar ile yan yana göründüm diye iş vermiyorlar saçmalığa bak.

"Sanırım Şiwan amcanın yanında çalışmaktan başka çaremiz yok. Ya Zümra kızacaksın ama ben Mardin de kalmak istiyorum. Ne bileyim alıştım buraya, hem işte bulursak neden şehir değiştirelim ki?" dedi Derin.

"Helin de burada..." dedi. Beni ikna etmeye çalışıyordu.

"Ne olmuş Adar Ağa ile falan görünmüşsen? Ev bulduktan sonra hiçbir sıkıntımız kalmaz," dedi.

Evet alıştık ama Adar ile aynı şehirde kalmak istemiyorum. Adam herkese istediğini yaptırıyor. Mardin'in sahibi gibi bir şey. Ve ben bu adam ile hep zıtlaşıyorum.

"Bir ev bulalımda orasını sonra konuşuruz," dedim.

"Zümra bak, şurada emlakçı var. Soralım mı?" diyince kafamı sallayıp o tarafa doğru ilerlemeye başladık.

İçeri girdiğimizde bir adam telefon ile konuşuyordu. Bizi görünce eli ile oturmamızı istedi. Yavaşça sandalyeye oturduk. Adam telefonu ile konuşmaya devam etti.

"Biraz bekleteceğim kusura bakmayın," dedi adam. Gülümsemek ile yetindim.

Derin telefonu ile uğraşırken telefonum çaldı. Ekrana baktığımda Helin'in aradığını gördüm. Telefonu açıp kulağıma yaklaştırdım. "Efendim?"

"Zümra ne yapıyorsunuz? Neredesiniz?" diye sordu.

"Emlakçıdayız, sen ne yapıyorsun?"

"Ben de, Fındık hanım ile çarşıya çıktım. Siz hangi emlakçıdasınız?" diye sordu.

"Tersan Emlak yazıyor."

"Tamam, Fındık kendine kıyafet seçsin çarşıda buluşuruz," dedi.

"Tamam haberleşiriz yine," diyip telefonu kapattım.

Adam telefonu kapatıp bize baktı. "Buyurun nasıl yardımcı olabilirim?" diye sordu.

"Biz uygun, küçük kiralık ev arıyoruz." dediğinde adam bir bana birde Derin'e baktı.

"Anladım elimde size uygun evler var. İki artı bir, tatlı bahçeli bir ev," dedi.

"Peki fiyatı nedir?" diye sordum.

"Ayda 3500 ile anlaşırız," dedi adam.

"Çüş!" dedi aniden Derin.

Adamda bende ona döndük. Ama haklıydı. İki artı bir olan ev o kadar tutmaz ki!

"Hanım efendi evlerimiz yeni ve bahçelide. Yani fiyatlar gayet normal." dedi adam.

"Bahçeye gerek yok," dedim.

"Bahçesiz kiralık ev yok elimde. Maalesef son bahçesiz ev dün tutuldu," dedi.

Hay şansıma tüküreyim!

"Anladım, pazarlık payı yaparsınız herhalde?" dedim kaşlarımı havalandırarak.

"Tabi yaparız ama fazla bir şey yapamam. En fazla yüz elli indiririm." dedi.

Derin'e baktımda kafasını aşağı yukarı salladı. Bu akşam bu evde kalmamız daha mantıklı olurdu.

"Eşyalı mı?" diye sordum.

"Bir koltuk birde kıyafet dolabı var. Eski kiracı yeni ev aldığı için onları bıraktı. İsterseniz kullana bilirsiniz. Bu arada ev sobalı bunuda söylemiş olayım. Siz biraz düşünün ben hemen geliyorum." diyip yanımızdan ayrıldı.

Derin bana bakıp ofladı. "Ya ne bileyim eşyada yok evde, onları nasıl ayarlayacağız? Eşyalı evde baya pahalıdır. Bilezikler satalım mı?" diye sordu Derin.

"Bilmiyorum ki, bir yanım satıp eşya alalım diyor bir yanım sakla başka zaman kullanırsınız diyor," dedim.

"Ben hallede bilirim." sesin geldiği tarafa döndüğümde Helin'i gördüm.

Gülümseyerek yanımıza doğru geldi. "Buradan ev kiralamanıza gerek kalmadı. Benim bir arkadaşım vardı burada ama taşınıyorlarmış. Evide kiraya vereceğim dedi, benim de aklıma siz geldiniz. Eşyaları yerli yerinde. Sadece televizyon bir de buzdolabı yokmuş. Ne diyorsunuz?" dedi.

"Ne diyelim kızım Allah yüzümüze güldü diyoruz," dediğimde ikiside gülmeye başladı.

"Nereye taşınıyormuş?" diye sordum.

"Ya kocası öğretmen bu kızın. Tayini, Isparta'ya çıkmış. Oraya gidecekler. Ben de az önce çarşıda görüp öğrendim. Malzemeleri temiz kullanırlarmı dedi, bende evet temiz kızlar dedim. O da tamam bugün gelsinler baksınlar eve dedi. Hem çok parada istemez," dedi Helin.

"Çok iyi oldu bu bak, birde eşyaya para veremeyiz," diyerek şüpheyle Helin'e baktım. "Bana bak Helin! Sen ev falan tutup bize yardım etmek için yaptıysan bozuşuruz." dedim sinirle. Zaten bize yeterince yardım etmişti daha fazlasına gerek yoktu.

"Yemin ederim ben bir şey yapmadım. Sen de hemen dedektif gibi soru soruyorsun ya!" dedi sitemle.

Helin yalan söylerse asla yemin etmezdi. Buradan bile doğru söylediğini anlayabilmiştim.

Emlakçı bize doğru yaklaşıyordu ki Helin'i fark etti. "Hoşgelmişsin Gelin hanımım, bir kusurumuz mu oldu?" dedi telaşla.

Helin artık bir nevi Ağa gibiydi. Kimse saygıda kusur etmiyordu. Gördükleri yerde başını eğiyorlardı.

"Yok ne kusuru? Arkadaşlarımın yanına geldim. Sizlik bir durum yok." dedi Helin ciddi bir tavırla.

"Anladım," diyerek bize baktı adam.

"Evi kiralayacak mıyız?" diye sordu.

Ayağa kalkarak, "Hayır vazgeçtik sağolun ilgilendiğiniz için," diyerek gülümsedim.

Adam kafası ile onaylayonca dışarıya çıktık. En azından eşyalı bir ev bulmuştuk.

"Fındık nerede?" diye sordum. Helin karşı dükkanı gösterdi. Fındık oturmuş kurabiye ile süt keyfi yapıyordu.

Sanırım sade süt ile kurabiye yiyemeyen bir benim.

Derin hızlıca Fındık'ın yanına gidip oturdu. Şuan kendini kötü hissediyordu. Ve yanında kafa dağıtacağı birini istiyordu. Ya da çocukça düşündürecek birisi.

"Zümra bir şey soracağım," dedi Helin. Ona baktığımda konuşmaya devam etti. "Adar Ağa sizi hiç aradı mı? Hatta sizi değil... Seni hiç aradı mı?"

"Hayır Helin, neden arasın ki beni?" diye sordum.

"Ne bileyim dün Boran Ağa ile apar topar çıktılar. Ondan sonra ses seda yok. Ne telefonlarına ulaşıyor ne de nerde olduğunu biliyoruz. Miran meraktan öldü." diyince içimi korku kapladı. Ne olmuştu?

Sesi kesik kesik geliyordu. Üstüne arayacağım dedi aramadı. İnterneti de düzgün çekmediği belliydi.

"Bilmiyorum Helin... Bir haber gelirse bizede söylersin." diyince Helin kafasını aşağı yukarı salladı.

Derin ile Fındık buraya doğru gelmeye başladı. Fındık gülümseyerek bana doğru koşup ayaklarıma sarıldı. "Esmer bombam," diye bağırınca ağzını kapattım.

"Bağırma öyle esmer bomba diye," diyip elimi ağzından çektim. Fındık bana şaşkınca bakıyordu. "Neden? Esmer bomba değil misin?" dedi, gözlerini kocaman açarak.

Derin'de, Helin de gülmüştü. Ben ise Fındıka bakıyordum. Acaba annesi ve babasına ne olmuştu? Adar abisinden hiç söz etmedi, annesi desek ondan da kimse bahsetmedi. Sanki konusunu açıp acılarını tazelemek istemiyorlardı.

Ayağa kalıp Fındık'ın, elini Derinin eline tutuşturdum. "Derin ablanın elini bırakmak yok, tamam mı?" dedim.

"Tamam tamam çocuk muyum ben?" dedi, Fındık sitemle.

"Zümra ev yakın ama araba ile gidelim. Çarşıda herkes tuhaf tuhaf bana bakıyor, kasılıyorum." diyince kafamı salladım. "Nasıl istersen."

Hep birlikte arabaya doğru ilerledik. Ben Berzan'ı beklerken başkasını gördüm. Acaba o da mı Adar'ın yanında? Neyse ne canım banane.

Arabaya biner binmez adam dikiz aynasından Helin baktı. "Nereye gidiyoruz Hanımım?" diye sordu.

"Bizim evin iki sokak arkasına," dedi Helin. Aklıma Sinan pisliği gelmişti. Helin, düğün gününden sonra ne babası hakkında ne de annesi hakkında konuşmamıştı. Beni ilgilendirmiyor ama eminim Helin üzülüyordur.

İlk zamanlar da Helin'i gördüğümde aklıma Kenan'ın geleceğini düşünürdüm. Bir süre sonra öyle olmadığını fark etmiştim. Kenan bana saldırmanın bedelini canıyla ödemişti. İlk defa biri öldü diye üzülmemiştim. Hatta mutlu olmuştum. Dünyada kadınlara yaklaşan, göz koyan herkes ölmeli.

Onları öldürmek değil yaşatmak suçtur!

Bunu en iyi ben anlardım. Hapishaneye girip yiyip, içiyorlar. Bunu düşünürken aklıma Ferit gelmişti. O da hapiste ama... Keyfine bakamıyor. Adar'ın verdiği ceza fazlasıyla ağırdı. Hemcinsi tarafından tecavüz edilmek...

Boşver Zümra. O böyle şeyleri çok severdi zaten. Artık her gün zevkle yapar herhalde.

Sinan pisliğinin öldüğüne emindim. Adar onu yaşanan onca şeyden sonra yaşatmazdı. Esma Teyze ne yapıyor hiç bilmiyordum. Helin de sormayacağım. Ama Helin için yaptığım fedakarlıklar için asla pişman değildim. O da benim için annesini babasını karşısına aldı. Babası öldü annesi ise yüzüne bakmıyor.

Fark ettimde üçümüzün de kimsesi yok. Birbirimizden başka yaslana bileceğimiz kimse yok. Helin evli olsa bile bir aileye ihtiyaç duyacaktı. Onun ailesi biz olduk, bizim ailemiz o oldu.

Bazen kendi kendime ne kadar aptalsın Zümra diyorum. Hemen Adar'ı o evdeki insanları ailem gibi görmüştüm. Bazen de öyle görmem gayet normaldi diyorum. Bizim yanımızda oldular, yalnız bırakmadılar. Ben hiç aile şefkati, sevgisi, savunması görmemiştim. Başka insanlar bana bu sıcaklığı verince aptal gibi inandım.

Ben başta hata yapmıştım... Babamın vermediği sevgiyi başkasından beklemek hataydı.

Ama bu sondu. Bundan sonra sebepsiz yere yanımda kardeşlerimden başka kimsenin olmayacağını çok iyi anladım. O yüzden şu saatten sonra kim ne yaparsa yapsın asla eskisi gibi yakınlık kurmayacağım.

Ben bunları düşünürken araba durdu. Çarşıya çok yakınmış ev, arabadan inip etrafa baktım. Gözüme ilk çarpan köşede ki bakkaldı. Derin ile konağa ilk gittiğimiz gün orada çalışan çocuk bize akbilini vermişti.

"Ne oldu Zümra?" diye sordu Helin.

"Yok bir şey, hadi eve bakalım." dediğim de Helin zile bastı. Kapıyı bir kadın açtı. Helin'i görünce gülümsedi.

"Hoşgeldiniz, buyurun geçin içeri," diyip eli ile geçememiz için yol verdi.

Yavaşça içeri doğru girdim küçük ve çok tatlı bir bahçesi vardı. Bu bahçeye baya bir emek verilmiş. Evin içine girdiğimizde bir tane adam vardı. Tayini çıkan kocası olmalıydı. "Buyurun, hoşgeldiniz."

Gülümseyerek karşılık verip içeriye doğru ilerledik. Salonda durduğumuz da adını bilmediğim kız bana baktı. "İsterseniz ilk evi gezdireyim, ondan sonra hem karar verirsiniz, hem de otururuz. Bu arada Öykü ben," diyip elini uzattı.

"Zümra bende," diyip Derine baktım. Derin çoktan oturmuş suratını asmıştı. Tamam ben de, Adar'a karşı bir şeyler hissediyorum ama senin gibi yapmıyorum Derin.

"Derin ile birlikte kalacağız o da gelsin," dediğimde Derin kafasını kaldırıp bana baktı. Hadi ama Derin tam yeni bir düzen kuracakken kendini yıpratmamalısın.

"Evet, hadi bakalım." dedi buruk bir gülümseyle.

Öykü'nün buralı olmadığını Helin söylemişti. Aslında İstanbul' da doğup büyümüş ama evlenince şehir değiştirmek zorunda kalmış. "Burası evin en küçük odası ama çok tatlıdır. Eğer taşınmasaydık burayı çocuk odası yapacaktım," diyerek gülümsedi, Öykü.

"Malzemeleri alacak mısınız?" diye sordum. Küçük odada halısı, perdesi bir tane de L koltuk vardı. Kızın zevki cidden güzelmiş.

"Almayı düşünmüyorum, Isparta'da zaten bir evimiz var. Önceden döşenmiş ve yeni malzemeler almak istiyorum. Helin'de sizin temiz kullanacağınızı söyleyince burada kalmasını istedim." diyince yüzümde gülümseme oluştu. En azından eşya için sıkıntıya girmeyecektik.

"Aklınız hiç kalmasın, temiz temiz kullanırız biz." dedim.

"Mutfağı göstereyim," diyerek bu odadan çıkıp uzun olmayan koridora çıktık. Koridorun tam ortasında ki sağ kapıyı açıp içeri girdi. "Burasıda mutfak, sadece buzdolabını aldık buradan diğer eşyalar yerli yerinde."

Mutfağı biraz küçüktü ama çok tatlıydı. Dolapları yeni yapılmıştı. Eminim Öykü bu evden çıkmak istemiyordur. Sonuçta baya bakımlı evi kim bırakmak ister ki? "Çok güzel burası." dedi Derin.

Kafamı sallayarak onayladım. "Başka oda var mı?" diye sordum. "Bir oda daha var, oda koridorun sonunda," diyerek mutfaktan çıktı.

Koridorun sonunda ki odanın kapısını açtı. Burası onların yatak odası olmalıydı. Çift kişilik yatak ve dolap vardı. "Yatağı alacağız ama dolap kalacak, Isparta'da ki evimiz maalesef biraz küçük. Bu dolap fazla büyük, zaten dolabı marangozcu bu odaya göre yapmıştı, siz kullanırsınız artık," dedi.

Sanırım diğer evlerinin küçük olmasına çok sevinmiştim. Ufak tefek malzemeler kalmıştı ama onları hallede biliriz. Bu odadan çıkıp salona doğru ilerledik. Helin ile Fındık oturmuş bizi bekliyorlardı. Yanlarına gidip oturduk.

"Ben bir çay koyayım, siz keyfinize bakın," diyerek odadan çıktı.

"Nasıl ev, beğendiniz mi?" diye sordu Helin.

"Tabi beğendik kızım. Hem ev üç artı bir, emlakçı iki artı bir ev hemde eşyasız üç bin küsürat söyledi. Hem bu evde eşya da var. Bizim için daha iyi," dedim.

"Aynen zaten kira içinde fazla para isteyeceğini pek sanmıyorum. Zaten tanıdık birine kiralamak istiyordu. Ben de size kefil oldum ya sıkıntı olmaz," dedi Helin.

"Sonunda artık kendi evimiz olacak. Kimsenin himayesi altında kalmayacağız. Sonunda kendi bir hayatımız olacak," dedi Derin.

Haklıydı, konakta kaldığımız süre içinde bizi isteyen olduğu gibi istemeyende vardı. Özellikle babaanne istemiyordu. Ama hespi geride kaldı. Bundan sonra kimsenin yanında kalmak zorunda değiliz.

Sonunda kendi ayaklarımızın üzerinde duracağız. Ne Derini ne de beni bundan sonra kimsenin üzmesine izin vermeyeceğim.

Şu başımda ki Musallacı denilen manyaktanda kurtulduktan sonra başka derdim kalmayacak.

"Derin beğendin değil mi?" diye sordum. Kafasını sallayarak gülümsedi.

"Sizin yeni eviniz burası mı?" diye sordu Fındık.

"Evet burası, güzel mi?" diye sordum. "Evet güzel de benim odam neresi?" diye sordu merakla.

Helin ile Derin gülmeye başladı. "Niye gülüyorsunuz? Burası benim de evim değil mi?" dedi sitemle.

"Tabikii seninde evin ama sen burada kaldığında benimle uyuyacaksın. Böyle sıkı sıkı sarılacağım sana," dedim gülümseyerek.

"Annelerin çocuklarına sarıldığı gibi mi?" diye sordu Fındık heyecanla.

Yutkundum. Bunu söylerken gözlerinin içi parıldamıştı. Bir çocuğun sevgiye ne kadar çok muhtaç olduğunu en iyi ben bilirdim. Annesine sarılmayı o kadar çok istemiş ki, ona sarılıp uyuyacağımı söylediğimde hiç olmadığı kadar mutlu olmuştu.

Sana söz veriyorum Fındık. Hissetmek istediğin her duyguyu iliklerine kadar hissettireceğim. Bana bunu hissettirecek büyüklerim olmadı. Umarım ben sana bunu hissettire bilirim.

"Evet annelerin çocuklarına sarıldığı gibi.." dedim buruk bir tebessümle.

"Tamam o zaman odam olmasada olur. Bana sarılarak uyu yeter," dedi kocaman gülümseyerek. Yanağında çıkan küçük gamze, yüzümde buruk bir tebessüm oluşturdu.

Derin de, benim gibi hüzünle Fındık'a bakıyordu. "Kusura bakmayın, annem arayınca onunla konuştum biraz," diyip çayları servis etmeye başladı.

"Zahmet etmişsiniz, gerek yoktu," dedim.

"Ne zahmeti canım, şunun şurasında yeni arkadaşlar edindim. Sohbet muhabbette mi etmeyelim?" diyerek güldü. Çayları servis ettikten sonra tekli koltuğa oturdu.

"Siz buralı mısınız?" diye sordu, Öykü.

"Yok İstanbul'dan geldik biz, sonra temelli burada kalmak istedik," dedi Derin. Burada temelli kalmayacağız ki Derin!

Derin'in bana alttan alttan mesaj verdiğini anlayabiliyordum. Bugün kaç kez burada kalmak istediğini söylemişti.

"Anladım, iyi yapmışsınız. Ben buraya ilk geldiğimde çok tuhaf hissetmiştim. Kimseyi tanımam etmem, birde gelir gelmez bir aşiret kızı ile kavga ettim. Ne kadar iğrenç bir gündü," dedi yüzünü ekşiterek.

"Hangi aşiret kızı?" diye sordu, Helin.

"Kılıçoğlu aşiretinden Zelal diye bir kız," dediği an Derin gülmeye başladı.

Öykü şaşkınca ona bakıyordu. Ne olduğunu anlayamamıştı. "Çok özür dilerim. Öyle birden güldüm ama sana değil, o bahsettiğin kıza güldüm," diyerek açıklama yaptı, Derin.

"Tanıyor musun?" diye sordu, Öykü.

"Evet bi ara kavga edecektikte maalesef edemedik," dedi Derin bıkkınlıkla.

Helin ile ben gülünce Öykü'de gülmüştü. "Helin sahii sen kiminle evlendin? Kusura bakma gelemedim de malum ev taşıma olaylarından dolayı Isparta' ya gittik."

"Miran Kıratlı ile evlendim." dedi Helin.

Öykü şaşkınca Helin'e baktı. "Bildiğimiz Kıratlı'lar doğru mu anladım?" dedi inanamayarak.

"Evet bildiğimiz Kıratlı'lar," dedi Helin.

"Ne yalan söyliyeyim şaşırdım. Bütün Mardin kazıları hatta Diyarbakır, Urfa çevresinde ki bütün kızların hayalini sen yaşamışsın. Sevindim senin adına Miran Ağa en anlayışlıları diye duymuştum," dedi.

Evet, Miran iki soğuk nevale olan abilerine göre fazlasıyla anlayışlıydı. Onlara göre daha kibar, sempatik ve en önemlisi insandı.

"Öyle ama abilerinin hakkını yiyemem, hepsi iyidir. Sadece biraz soğuk davranıyorlar," dedi Helin.

Biraz mı?

"Helin, Adar Ağa nasıl biri? Ben hiç görmedim. Malum genelde hiç Mardin sokaklarında görülmezdi. Ben Ispartaya gittim o da Mardin sokaklarına döndü. Denildiği kadar yakışıklı mı?" diye sorunca ağzım açık kaldı.

Sanane! Yakışıklı evet ama Allah sahibine bağışlasın. Evli barklı kadınsın sanane Adar Ağa'dan!

"Yani yakışıklı tabiki de, Kıratlı'lardan yakışıklı olmayan mı var canım?" diyerek sahte bir gülümseme attı.

"Orası öyle ama yani Adar Ağa farklı derler. Evleneceği kızı çok merak ediyorum. Ben buradan gitsem bile bana haber ver ha," diyerek sevimsizce gülümsedi.

"Veririm tabii," dedi Helin konuyu kapatmaya çalışarak.

Kız ise konuyu kapatmak yerine daha çok detaya girmeye çalışıyordu. "Ee bebek var mı?" diye sordu gülümseyerek.

"Ha yok.." dedi Helin utangaç bir tavırla.

"Aman olur olur. Daha bir aydır evlisiniz," dedi Öykü. Ardından bana baktı. Ben ise ona ters ters bakıyordum. Ne kadar meraklı bir kız ya!

"Siz evi beğendiniz mi? Ona göre konuşalım çünkü biz bu akşam yola çıkacağız," dedi Öykü.

"Beğendik ama kirayıda bir konuşalım," dedim.

"Şimdi ev eşyalı gördünüz. Acilen kiraya vermek istiyordum, gitmeden önce şansıma Helin ile karşılaştım. Size kefil olduğuna göre içim rahat evi size bıraka bilirim. Kiraya gelince çok değil bin dokuz yüze anlaşırız. Emin olun daha fazla tutar ama ben güvendiğim birine kiralamak isterim. O yüzden size bin dokuz yüz olur." dedi.

"Tamam bizim için uygun, siz bu akşam gidecekseniz bizimde bu akşamdan taşınmamızda sakınca yoktur," dedim.

"Tabii ki yok. Bu akşamdan gelin yerleşin. Bahçe kapısını aman kilitleyin. Bu mahalle biraz kötüdür," diye uyardı.

"Kilitleriz," diyip gülümsedim.

"Bize müsaade o zaman, malum valizleri falan hazırlamak gerekir," diyip ayağa kalktı Helin.

"Kendine iyi bak, umarım yeni evinde mutlu mesut yaşarsınız," diyerek Öykü'ye sarıldı Helin.

"İnşallah canım benim, umarım sende mutlu mesut yaşarsın ama o konakta biraz zor," diyerek Helin'in omzunu sıvazladı. Ne alaka?

Evden çıkıp arabaya doğru ilerleyip arabaya bindik. Helin, ben ve Fındık arka koltukta ön koltukta ise Derin oturuyordu.

Helin'e baktığımda canı sıkkın gözüküyordu. "İyi misin? Durgun gözüküyorsun." dedim.

"İyiyim ben," diyip gülümsedi. "Şiwan amcanın evinden valizleri alalım. Herşey hazır olsun," dedi Helin. Kafam ile onu onayladım.

Ardadan on dakika geçmişti. Aklıma ilk Giresun'a gittiğim gün gelmişti. Anneannem hasta diye babam izin vermişti. Yoksa asla gidemezdik. Abim o zamanlar yavaş yavaş babama benzemeye başlamıştı. Ya da benzediğini göstermeye çalışmıştı. O gün Emin ile hemen kaynaşmıştım. İlk defa bir kuzenimi sevmiştim. Birlikte fındık ağaçlarının yanına gitmiştik. O gün bana ufak bir defter vermişti.

- Bunu bana babam aldı. Ben de sana veriyorum. Annem söyledi baban sana hiç hediye almamış. Bunu babanın verdiğini düşün olur mu?

- Düşünemem ki... Düşünmesi bile imkansız.

- Hiç mi sevmiyor seni?

- Hiç sevmiyor beni... Ama belki ben yaramazlık yapmışımdır. O yüzden beni sevmiyordur.

Bu yüzden değil çocuk, bu yüzden değil..

- Ben de yaramazlık yapıyorum ama beni seviyorlar.

- Olsun ben onu seviyorum..

- Ablam dedi bana, sevgi karşılıklı olur. Eğer karşılıklı değilse bu acı olurmuş. İnsanın yürekcağızını kül edermiş.

Etti Emin... Artık kül olacak bir yürek bırakmadılar. İlk babam sonra annem ardından abim.

Abi.. Bana en büyük iyiliği yaparken, en büyük zararı veren, abim.

Bana yaptığın kötülükten bahsetmiyorum bile, senin yaptığın şiddetten bahsediyorum. Zaten babam vururdu üstüne bir de sen gelir tokat atardın.

Bazen seni affetmediğim için kendime kızıyorum. Oysa sen öldün diye affedilmeyi hak etmedin. Ölen hiç kimse affedilmeyi hak etmez. Hele ki öldükten sonra yaptıkları hataların bedelini geride kalanlar ödüyorsa. Hiç hak etmez.

Sana olan sevgimi kimse tartamaz... Öfkemi tartamadıkları gibi.

Doğduğum günden beri sevdiğim herşeyi benden aldın. İlk önce oyuncaklarımdan başladın. Ardından arkadaşlarımı aldın, daha sonra abimi. Sonunda annemi de benden aldın.

Seninde canını ben alacağım!

Hangi insan babasını kendi elleri ile öldürmek isterdi ki? Ben istiyorum.

"Geldik mi?" diyen Fındık'ın sesi kulaklarıma gelirken, kafamı kaldırdım. Etrafıma baktığımda Şiwan amcanın evine geldiğimizi gördüm.

"Oturmayalım, hızlıca eşyalarımızı alıp çıkalım. Sen de baba deme şu adama Derin! Daha dün akşam tanıdın adamı. Unuttun mu? Kimse bize sebepsiz yere iyilik yapmaz!"

Derin kafasını sallayınca Helin koluma dokundu. "Şiwan amca öyle biri değil Zümra.." dedi.

"Adar'da değildi. Bana şu saatten sonra şu şöyle değil falan deme. Herkes aynı," diyip arabadan indim.

Fındık hızlıca kapıyı çalmaya başladı. "Şiwan amca, ben geldim aç kapıyı," diye bağırdı Fındık. Kapı açılınca Şiwan amca gülümseyerek kapının önünde duran Fındıka baktı.

"Hoşgelmiş benim biriciğim," diyerek Fındık'ı kucağına aldı.

"Nasılsın Şiwan amca? Ben geldim sevindin mi?" dedi, Fındık. "Sevinmez miyim? Sevindim tabii."

Bize doğru döndü. "Were keça min, were." diyip içeriye doğru ilerledi.

"Ne dedi, Helin?" diye sordu, Derin.

"Gelin kızım gelin dedi, hadi girelim." diyip içeriye girdi Helin.

Ben ise dün gece kaldığım odanın penceresine bakıyordum. Ardından pencerenin karşısında olan binaya baktım. Arada büyük bir mesafe vardı, onu da geçtim. Bina daha yapılmamıştı inşaat halindeydi.

Musallacı oradan beni izlemiş olmalı. Bir an kamera var diye düşündüm ama odayı didik didik aradım ve yoku. Neyse ne artık beni izlemesi zordu. Bizim evimizin bahçesine girmeden hiçbir şey yapamazdı. Ya girerse? Of saçmalama Zümra! Adar'a anlattığım zaman halleder zaten.

Ben de içeriye doğru ilerledim. Şiwan amca bize baktı. "Ev buldunuz değil mi kızım?" diye sordu.

Birinin bana kızım demesi hoşuma gitmiyordu. Yıllardır babamdan duymak istediğim şeyi başka insanlardan duymak canımı yakıyordu.

"Bulduk, eşyalarımızı alıp gideceğiz," dedim. "Bizi evinizde ağırladığınız için teşekkür ederiz."

"Ne demek kızım. Unutmayın her zaman gelebilirsiniz. Derin kızımdan eminim ama senden emin değilim hırçın kız."

Hırçın kız demesi ile kafamı kaldırıp şüpheyle yüzüne bakmam bir oldu.

"Hırçın kız? Neden bana hırçın kız diyorsunuz?" diye sertçe çıkmıştım.

Derin kolumu tutunca öfkeyle ona baktım. Bu kadarıda tesadüf olamaz değil mi?

"Öyle değil misin?" diye sordu Şiwan amca. "Yanlış anlama kızım lakin ben herkse huyuna göre hitap ederim." dedi.

Ne saçma sebep ama! Ben hırçın bile değilim ki! Aynen Zümra.

Şuan burada meseleyi uzatırsam neden böyle yaptığımı anlamayacaklar. Helin'e söylesem aklı hep bizde kalacak, Derin'e söylesem fazlasıyla korkacak. Hani arayacaktın beni Adar!

"Neyse biz çıkalım Şiwan amca," diyerek ortamı yumuşatmaya çalıştı, Helin.

Daha eşyaları toplamadık diyecekken Derin'in odaya girdiğini gördüm. Ne zaman çıkmıştı? Of Allahım kafam allak bullak oldu. Her an delire bilirim.

"Ben aldım valizleri." dedi, Derin.

Tam çıkıyordum ki Şiwan amca, "Yürekli kızım bir bekle sen," dedi. İsmimin farklı bir manasını söyleyerek.

Derin, Helin ve Fındık çıkmıştı. Şiwan amca otururken eli ile yanına oturmam için kanepeye vurdu. Yavaşça yanına oturup ona baktım.

"Bir derdin var senin. Anlatmaya çekiniyorsun lakin içine oturmuş. Bilirim ben bu öfkeyi, bana söylemezsin bilirim. Lakin ne olduysa ateşli oğlana anlat." dedi.

"Ateşli oğlan?" dedim anlamadığımı belli ederek.

"Adar... Ateşli demek. Adını aslıyla yaşatır. Bana anlat demem lakin başın belaya girerse sakın gurur yapma. Unutma ateşli oğlan kabadır, kötüdür, sinirlidir amma... Sana zarar gelmesine izin vermez."

Bilmece gibi konuşmak yerine açıklasan ne olur amca? Mesela ilk önce Adar'ın bana neden zarar verilmesine izin vermeyeceğini açıklaya bilirsin.

"Herşey de gurur yapılmayacağını biliyorum. Sağolun nasihatlarınız için ama... İlk önce o ateşli oğlan beni kendinden korusun. Bana şu süre içinde fazlasıyla zarar verdi."

"Orasını bilemem ama iki genç kızsınız. Bir şey olursa buradayım kızım, sakın unutma. Kapım size her zaman açık," diyip ufak bir tebessüm etti.

"Tekrardan teşekkür ederiz. Kendinize iyi bakın, dükkan şuan açık değil bildiğim kadarıyla. Hazır olduğunda Derin'i ararsınız," dediğim de kafasını aşağı yukarı salladı. Bende daha fazla yanında durmadan dışarıya çıktım.

Helin ile Derin bir şeyler konuşuyorlardı. Fındık ise arabada oturmuş bizi bekliyordu. Yavaşça yanlarına doğru ilerlemeye başladım. "Ne konuşuyorsunuz?"

"Hiç, Derin bu akşam bahçede otururuz yeni evimizde diyor." dedi Helin.

"Evet ama ilk önce alışveriş yapmamız gerekiyor. Ev de hiçbir şey yok. Şimdilik lazım olan şeyleri alalım," dedim. Abimin cüzdanında ki para alışveriş için yeterdi. Zaten çok bir şey almamızada gerek yok.

"Tamam ilk ev hediyeniz benden," dedi Helin, neşeyle.

Derin de bende inanmayan gözlerle Helin'e bakıyorduk. "Ne bakıyorsunuz? Küçük bir hediye yani, lafı bile olmaz."

"Neymiş bu hediye?" diye sordum.

"Buzdolabı," dedi Helin, rahat bir şekilde.

Derin'in koluna girip yüzüne baktım. "Görüyor musun? O kadar küçük bir hediye ki anlatamam. Buzdolabı çok küçük bir hediye değil mi ama, Derin?" diyince Derin gülmeye başladı.

"Ya kızım lazım olan bir şey alayım dedim. Ne alsaydım? Kahve makinası, çay makinası falan mı?" dedi, sinirle.

"Tamam kızma da, buzdolabı da büyük bir şey," dedi, Derin. Haklıydı, belki Helin'ee göre pahalı değildi ama bize göre oldukça pahalıydı.

"Ya ben aldırttım. Burada boş boş konuşup beni sinir etmeyin. Alışverişte yapalım eve geçelim." dedi.

"Tamam zaten zaman su gibi akıp geçiyor," dedi, Derin durduk yere.

"Ne alaka şimdi bu cümlenin bizim konumuzla, Derin?" diye sordum.

"Ne bileyim ya içimden geldi söyledim. Öf birde hesap mı vereceğim!" diyerek bağırdı. Hızlıca arabaya bindi.

Derin bizim yanımızda ama aklı hala Burak'ta. Bu yüzden kafası çok karışık.

Bizde arabaya bindik. "Nereye gidiyoruz, Hanımım?"

"En yakın markete," dedi Helin.

Konakta da, burada da, çiftlikte de çalışanlara karşı sert davranıyordu ama asla bağırmıyordu. Sanırım Hanım Ağa olmak bunu gerektiriyor.

Şoför beş dakika geçmeden arabayı durdurdu. En yakın market burası olmalı. Arabadan inip markete doğru ilerledim. Fındık eliyle beni dürtünce ona doğru döndüm. "Ne oldu Fındık?"

"Bak market arabası var orada. Beni bindirsene," dedi yumuşacık bir sesle.

"Sen yeter ki iste Fındık'ım," diyip kucağıma alıp arabaya bindirdim.

Derin baklagilleri, Helin deterjanı, bende Fındık'la sebze ve meyve alıyorduk.

"Elma alsana çok güzel gözüküyorlar. Bahçenizde yersiniz, sulu sulu." diyerek dudaklarını yaladı. Belli ki canı çekmişti ama direkt bana al diyemiyordu.

"Alırım tabii bahçemizde sulu sulu yeriz," dedim gülerek.

Kenarda ki poşeti alıp, elmaları seçmeye başladım. Ben poşete koyuyordum, Fındıkta güzel mi diye kontrol ediyordu. Elmaları arabaya koyup, soğan ve patates seçmeye başladım. Her şey ateş pahalısıydı. Uzun zamandır alışveriş yapmamıştım, ne ara bu kadar zam geldi?

Aldıklarımı da arabaya koyup diğer sebzelere baktım. Biraz, patlıcan, kabak aldım. Derin kabak yemeğini çok severdi. Domates'in fiyatına baktım, kilosunun 15 Tl olduğunu görünce içimden yuh demeye başladım bile. Hiç elime bile almadan geçtim. Şuan asıl lazım olanları almam gerekiyordu. Domates, salatalık şart değildi. Bir kaç malzeme daha alıp kasaya doğru ilerledim.

Ben kasa da durunca kasiyer Fındık'a baktı. "Hoşgeldiniz Fındık Hanımım," dedi.

Fındık ona hanımım dediğini duyduğu an yüzünde kocaman bir gülümseme oluştu. "Hoş buldum," dedi, memnunca.

Ardından kasiyer bana baktı ama bir şey söylemedi. O bana tuhaf tuhaf bakınca suratımda bir şey olduğunu düşündüm. İnşallah yoktur.

Arkamo döndüğüm de Helin'in geldiğini gördüm. Kasiyer Helin'i görünce gülümsedi. "Hoşgeldiniz Hanım Ağam," dedi. Bu kız bildiğin yalaka.

Helin ise hiç pas vermeden, "Hoş buldum," dedi ciddi bir tavırla.

Derin de hızlıca yanıma gelip, kulağıma yaklaştı. "La Zümra, bunları aldıkta ne kadar var üstünde?"

"Valla abimin cüzdanında 600 TL vardı. Yeter bence en azından kasada kalmayız," dediğim de Derin kıkırdadı.

"İnşallah," dedi.

Kasiyer malzemeleri barkod okuyucusundan geçirmeden bize bakıyordu

Kasiyer ilk bana sonra Helin'e baktı. "Market sahibinden para alacak değilim," diyince Derin de benim gibi şaşkınca Helin'e döndü.

"Market kocamın da," dedi egolu bir şekilde. Ben kolunu cimcikleyince hızla geri çekildi. "Of Zümra! Beş dakika gaza getirmiyorsun."

"Neden bu market!" dedim öfkeyle. Zaten bize oldukça yardım etmişti, daha fazla yardım etmesine gerek yoktu.

Kasiyer bize baktığı için Helin kolumdan tutup beni biraz ilerletti. "Zümra! Senin yerinde ben olsaydım? Ve sen zengin biri olsaydım, bana yardım etmez miydin?"

"Ederdim.." dedim mırıldanarak.

"Hemde daha fazla ederdin. Ben ne yaptım ki? Bir market eşyası var bir de buzdolabı. O yüzden daha fazla beni sinirlendirme!" diyip kasaya doğru ilerledi.

Helin ilk defa bana kızmıştı. Ne diye bilirdim ki? Onun yerinde olsam aynılarını yapardım. Ama ne bileyim kendimi kötü hissediyorum.

Ben de yavaşça kasaya doğru ilerledim. Şoför malzemeleri hızlıca alıp marketten çıktı. Helin ise hiçbir ödeme yapmadan dışarıya doğru ilerledi. Derin ise sırıtarak bana bakıyordu. Yanına doğru ilerledim, "Ne gülüyorsun Derin?"

"Helin'e Hanım Ağam falan diyorlar ya gülmem geliyor. Birde az önce sana kızdı ya, iyice emin oldum. Bu kız yıllarca Ağa karısı olmayı beklemiş." diyip kahkaha attı.

"Tamam güldürme benide, çıkalım şuradan," diyerek koluna girip yürümeye başladık. Fındık yerde ki yavru kedi ile oynuyordu.

Aklıma çiftlik yolunda ki tatlı kedi geldi. Ah bir dokunup sevebilsem ne güzel olur.

Kedi ayağa kalkınca hızlıca arabaya bindim. Derin ile Helin dışarıda bana gülüyordu. Ne yani? Her insanın bir korkusu vardır. Benim ki kedi diye niye dalga geçiyorsunuz ki?

Onlar da arabaya binince eve doğru ilerledik. Zaten beş dakikalık yoldu. Helin'in telefonu çalmaya başladı. Helin cebinden çıkarıp ekrana baktı.

"Iy bu Zelal beni niye arıyor?" dedi suratını ekşiterek.

"Seni özlemiştir," dedi, Derin alayla.

"Efendim?" dedi, Helin.

Ardından karşı tarafı dinlemeye başladı. Helin'in surat ifadesi gittikçe gerilirken, kaşları çatılmıştı.

"Sanane! Kaçta çıkıp kaçta geleceğimi sana mı soracağım?" diye bağırdı öfkeyle.

Fındık bile şaşkınlıkla Helin'e bakıyordu. "Bana bak Zelal! Benim kocam Miran Kıratlı sen değilsin. Haddin olmayan şeylere karışma," diyip telefonu Zelal'in suratına kapattı.

Helin, derin bir nefes alıp, gözlerini yumdu. "Bu kızı beni deli edecek. Neredesin sen? Saat kaç olmuş gelin hanım evde yok," diyip Zelal'in taklidini yapmaya başladı.

"Boşver... Miran kızıyor mu?" diye sordum.

"Hayır, sence hiç kızar mı? Tam tersi sizle buluşacağımı söylediğim de gayet anlayışlı karşıladı." dedi Helin.

Araba durunca etrafıma baktım eve varmıştık. "Zümra bu akşam değil de başka zaman çaya geliriz biz, şimdi gideyim ben." dedi.

"Tamam ama sıkma canını. Kimsenin sana müdahale etme hakkı yok." dedim gülümseyerek.

"Tamam hadi yeni evinizde ilk gününüz. İlk önce dinlenin iyice," diyip dışarıya baktı. "Aha Öykü çıktı, sizde anahtarı alıp direkt eve girin." dedi.

"Tamam görüşürüz," diyip Derin ile arabadan indik.

Şoför hızlıca bagajda ki poşetleri çıkarıp eve doğru ilerledi. Öykü bizi görünce gülümsedi. "Tam zamanın da biz de tam çıkıyorduk." diyip çantasından anahtarı çıkarıp bana uzattı. "Hayırlı olsun o zaman," dedi, gülümseyerek.

Elinde ki anahtarı alıp gülümsedim. "Teşekkür ederiz," dedim minnettar bir şekilde. İçim sana ısınmasa da baya iyiliğin dokundu. Bu ev daha fazla tutardı ama bizim için baya indirim yapmıştı.

"Buzdolabı geldi. Sizin diye içeri aldım, mutfağa yerleştirdiler." dedi. Sanırım Helin istediği için bugün direkt getirmişlerdi.

"Tamam, iyi yolculuklar." diyip tebessüm ettim.

"Sağol, kapıyı kilitlemeyi unutmayın," diyip gülümseyerek arabaya bindi.

Araba hareket edince, Helin ve Fındıka baktım. İkisi araba da bizi izliyordu. Şoför evden çıkıp bize baktı, "Eşyaları yerleştirdim," diyip hızlıca arabaya doğru ilerledi.

Helin el sallayınca karşılık verdim. Araba hareket etti ve tamamen gözden kayboldu. Derin'e baktığım da sırıtarak eve bakıyordu.

"Şimdi bu ev bizim, ikimiz bu ev de kalacağız," dedi, inanamayarak.

"Evet bizim evimiz. Artık ikimize tek bir kişi bile müdahale edemez, bizi hor göremez." dedim, derin bir nefes alıp.

"Hadi girelim," diyip hızlıca bahçeye girdi, Derin.

Umarım bu ev de güzel anılar biriktiririz.

Hızlıca ben de girip etrafa baktım. Çok güzel bir bahçeydi. Öykü'nün çiçekleri sevdiği bariz belli oluyordu. Bahçede sadece bir tane ağaç vardı, onun üzerinde de ufak bir kuş yuvası vardı. Görmem ile tebessüm etmem bir oldu. Yeni aileye yeni üyeler ha?

Bahçenin kapısını kapatıp, Derine baktım. Yüzünde gülücükler açıyordu. Ellerini iki yana açıp bahçede dönmeye başladı. "Düşeceksin Derin," diye uyardım. O ise sırıtarak bana bakıyordu.

"Ya Zümra çok mutluyum, resmen evimiz var. Bak bu rüya falan değil dimii?" dedi, kaşlarını çatarak.

"Hayır hiç olmadığı kadar gerçek. Evet hayallerimiz gerçek oldu. Seninle hep ayrı eve taşınmak istedik. Ben hep babam izin vermez, hayal kurma derdim..."

"Şimdi ise ikimizin bir evi var. Kimseye bağlı değiliz, kimseye muhtaç değiliz," dedim, heyecanla.

Yıllardır hayalini kurduğumuz şey gerçekleşmişti. Ben bir tek buna sevinmiyordum. Adar ben istemediğim sürece ev bulamazsınız demişti. Ama onun isteği olmadan ev bulduk hatta taşındık. Ekstradan başka insanlara bağlı olmak kadar kötü bir şey yoktu. Kendimi çok kötü hissediyordum.

Oysa şimdi, kendimi kafesinden kurtulup özgürlüğüne kavuşan bir kuş gibi hissediyorum.

"Hadi içeri geçelim daha eşyaları yerleştireceğiz," dedim. Evin içine girdiğimiz an da içeriden çok güzel bir koku geldi. Derin ile birbirimize baktık. Mutfağa doğru ilerleyip tezgahın üzerine baktım.

Fırından yeni çıkmış dumanı üstünde kurabiye vardı. Yavaşça yanında duran notu elime aldım.

"Yorulmuşsunuzdur. Gitmeden atıştırmalık bir kurabiye yapayım dedim. Afiyet olsun..."

Meraklı falan ama çok iyi bir kızdı. Kimse başkası için hele ki yeni tanıştığı biri için bu iyiliği yapmazdı.

"Çay koyalım da, kurabiyemizi alıp bahçede ilk çay keyfimizi yaparız," dedi, Derin.

Kafamı sallamak ile yetindim. Mutfaktan çıkıp koridorun sonunda ki odaya doğru ilerledim. Kapıyı açıp içeri girdim. Çift kişilik yatak vardı ama ayrılan ikili baza vardı. Diğer oda da ki yatak ile Derin ve kendime ayrı oda yapabilirdim. Aslında birlikte uyuya bilirdik ama Derin gece telefon ile fazla oynuyor. Ben de ufacık ışıktan uyuyamam. Kocaman ev Zümra, ayrı odalar da yatın bir zahmet.

"Derin buraya gel," diye seslendim.

Derin hızla yanıma geldi. "Söyle Zülfom," diyince yatakta ki yastığı Derin'in suratına fırlattım.

"Kaç kez söyledim! Bana Zülfom deme," diye bağırdım ama Derin kıkırdayarak gülüyordu.

"Tamam canım kızma,"diyip yatağa baktı. "Bu Öykü baya iyi kızmış ha. Baksana bizim için yastık, battaniye bile bırakmış." dedi.

"Evet, ne bileyim bir yandan da saçma geldi. Daha yeni tanıştık neden bu kadar fazla yardım etti ki bize?" diye düşünmeye başladım.

Derin kafama vurunca, kafamı tuttum. "Konumuz bu mu? Boşver gel biz keyfimize bakalım," dedi, Derin.

"Tamam be," dedim sitemle.

"Bak bu yatak çift kişilik ama bazalar öyle değil. Ayrıla biliyor, birini diğer odaya götürelim. Tekli yatağı koyarız üzerine mis gibi yatak olur," dedim.

"Bu oda senin o zaman, diğeri de benim mi?" dedi. "Fark etmez benim için," dedim.

"Tamam bu oda senin olsun, zaten bak bu odanın penceresi bahçeye bakmıyor, karanlık. Korkarım ben, sen benden daha cesursun." dedi.

Pencereye bakınca demek istediğini anlamıştım. Ön bahçe gibi değildi. Duvar ile kapalıydı ama duvar fazla yüksek değildi. Biraz kasvetli bir ortam ama önemi yok.

"Tamam tamam fark etmez. Bu baza tekerlekli ama kapıdan geçirmemiz için ters çevirmemiz gerekiyor." dedim. "Bence yapa biliriz," dedim gülümseyerek.

Derin kafasını sallayınca çift kişilik yatağı kaldırıp kenara dik şekilde bıraktık. Derin bir yandan ben bir yandan bazayı sürüklemeye başladık. Kapıya gelince, Derin bazanın diğer ucuna gitti. Yavaşça ters döndürüp kaldırdık. "Ağırmış bu be." dedi sitemle Derin.

"Bir şey olmaz, sanki uzun yola çıkıyoruz. Diğer odaya götüreceğiz, tabii sen biraz daha duvarlara çarpmazsan," dedim.

"Hah, geldik. Bak ben giriyorum hızlı gelme yere yapışırım," dedi.

Yavaşça odaya giriyorduk ki baza yarıda kaldı. "Biraz daha kaldıralım, o zaman girer," dedim.

Derin ile birlikte bazayı kaldırmaya çalıştık. İçeri girdiğimiz an ikimiz de bıraktık. Ellerim kopmuştu. Ne kadar zormuş bunları taşımak. Derin de benim gibi nefes nefese kalmıştı. Diğer odadan buraya gelmemize rağmen çok yorulmuştuk. Aslında yorulmamıştık, elimizde taşıdığımız şey fazla ağırdı. Bizi nefes nefese bırakıp yordu.

Bazayı ayağım ile ittirip duvara doğru yapıştırdım. Üzerine tek kişilik yatağı koyunca tamamen hazır oldu. Kapı çalınca Derin ile birbirimize baktık. Kim bu?

Hızlıca kapıya doğru ilerleyip, kapıyı açtım. Karşımda bir kadın vardı. "Merhaba, siz yeni taşınan kızlarsınız değil mi?"

"Evet, siz kimsiniz?" diye sordu Derin.

"Ben Zehra, Öykü yeni taşıdığınızı söyleyince bi uğrayayım dedim." diyerek gülümsedi.

"İyi yapmışsın, gelsene içeri." dedim elim ile yol vererek.

"Yok eve gideceğim ama Öykü çarşaf istemişti. Ben çeyizci de çalışıyorum. Belki çarşıda dükkanı görmüşsünüzdür. Her neyse ben o gitmeden yetişemedim, aradığımda kızlara verirsin dedi," diyip elinde ki poşeti bize uzattı.

"Biz nasıl vereceğiz ki Öykü'ye?" diye sordum.

"Ha onu da sordum. Kızlar kullansın gerekirse dedi. Parasını peşin vermişti. Siz kullanın sonra parasını verirsiniz. Artık orası size kalmış," diyip gülümsedi.

"Peki, teşekkür ederiz." dedim.

"Rica ederim, iyi geceler." diyip yanımızdan uzaklaşıp bahçe kapısından çıktı.

"İyi geceler mi? Saat kaç ki?" diye sordum.

Derin saate bakıp, "Oo kızım biz alışveriş falan diye diye akşam olmuş. Hava erken kararıyor diye fark etmedik," dedi, Derin.

"Çarşafı al yataklara ser sen, ben de bize yiyecek bir şeyler hazırlayayım." dedim. Derin kafasını sallayıp hızlıca odaya girdi. Ben de mutfağa doğru ilerledim.

İlk önce mutfak dolapların da ne var diye bakmaya başladım. Beş, altı tane tabak vardı. Ama bardak yoktu. Şoförün getirdiği poşetleri açarken elmayı gördüm. Fındık'a elma vermeyi de unutmuştum.

Elmayı tezgahın üzerine koyup diğer poşetlere baktım. İçinde altılı bardak takımı vardı. Ben ve Derin bunu almayacağımıza göre Helin almış olmalıydı. Kesin Öykü'ye ne eksik diye sormuştur.

Poşetten çay paketini çıkarıp, tezgaha bıraktım. Ocağın üzerinde duran çaydanlığın içine su koyup, ocağın ateşini yakıp üzerine koydum. O kaynayana kadar Helin'in aldığı buz dolabına aldığımız sebzeleri yerleştirmeye başladım.

Helin'in bize göstermeden aldığı şeyler tek tek poşetten çıkarken gülümsedim. Böyle kardeşlere sahip olduğum için çok şanslıydım.

"Çarşafları serdim. Senin battaniye ve yastığını da koydum. Odalarımız hazır," diyip tezgahta duran kurabiyeye baktı, Derin.

Ben de eşyaları tamamen diztikten sonra dolabı kapattım. Kaynayan suyu görünce çay paketini açıp içinde iki kaşık çay alıp demliğe attım. Ardından kaynayan suyu demliğin içine döktüm. Genelde bu kadar hızlı kaynamazdı ama içine az su doldurmuştum.

Çayı tekrardan ocağa bırakıp, dolaptan iki tabak çıkardım. Derine de kendime de birkaç tane kurabiye koydum. Çay demini alana kadar ben de odalara bakmaya gittim.

Yavaşça odama doğru ilerledim. Bu büyük dolabı Derin ile birlikte kullanacaktık. Kocaman zaten. Yatağım odanın ortasındaydı, sağ duvarın ortasında bir pencere vardı. Onun dışında başka bir şey yoktu.

Hala inanamıyordum. Sanki buraya misafirliğe gelmişim gibi hissediyordum. Derin'e kalsa daha Şiwan amcada kalabilirdik. Ama daha fazla kimsenin yanında kalmamıza gerek yoktu. Elimiz ayağımız tutuyor sonuçta, ne güzel kendi evimiz oldu.

"Zümra hadi ya çay demlendi sayılır," diye seslendi Derin.

Tam gidiyordum ki cebimde telefonumu çıkarıp Adar'ın mesajımı görüp görmediğine baktım. Ama mesaj gitmemiş bile.

Mutfağa doğru ilerleyip Derin'in yanına gittim. Tezgahta duran paketteki bardak takımını çıkardım. Demliği elime alıp yavaşça bardaklar doldurdum. Ben bardakları, Derin de tabaktaki kurabiyeleri aldı.

Yavaşça bahçeye doğru ilerledik. Bahçede ki küçük masaya bıraktım bardakları. Bu masa da sandalye de zemine yapışıktı. Özel olarak yapıldığı belli oluyordu. Sandalye dediğim de tekli değildi zaten, uzun koltuk gibi ama tahtadandı. Ben yavaşça oturup sırtımı yasladım.

"Bak şu tahta direkte düğme var, bas bi bakayım ne işe yarıyor." dedi Derin.

Kafamı döndürdüğüm de düğmeye bastım. Birden zemine yapışık masanın yukarısında duran lamba yandı. Ama burası cidden çok güzel.

"Ben yaz ayında net burada yatarım," dedim. Derin de gülümsedi.

Bir yandan konuşup bir yandan çaylarımızı içiyorduk. Benim iştahım yoktu, Derin de yemek yemeyeceğini söylemişti. O yüzden kek şimdilik yetiyordu.

"Zümra.." dedi, Derin.

"Hı?" diyerek cevap verdim.

"Sence şu saatten sonra sil baştan yapabilir miyiz?" diye sordu.

"Yapamayız," dedim hiç düşünmeden. Derin bir nefes alıp konuşmaya devam ettim.

"Yaşadıklarımız normal şeyler değil. İtiraf ediyorum bak, bazen çok büyük aptallıklar yaptım. Ama inanmak istedim, ilk defa birilerine bu kadar güvenmek istedim ve güvendim. Bu büyük bir aptallıktı," diyince Derin hüzünle bana baktı.

"Kendini suçlama, Zümra. Herkesi kendimiz gibi zannettik. O konaktan çıkıp gittik ama tekrardan kendimizi o konakta bulduk. Bir nevi hayat bizi oraya doğru itti. Senin kaçırılman en büyük örnek. O gün Adar Ağa bizi çiftliğe götürdü, zaten o zaman gidemezdik. Senin vücudun da yanıklar vardı. Yani demek istiyorum ki bir yandan da yaşadıklarımızdan dolayı o konakta kaldık." dedi.

Ben artık hiçbir şeyi düzgün bir şekilde düşünemiyordum. Aklım allak bullak olmuştu. Derin de haklıydı. O kadar şey yaşamıştım ve beni hiç bırakmayan bir adam yanındaydı.

"Haklısın ama keşke başta orada kalmasaydık.." dedim mırıldanarak.

Saçmalama Zümra, zaten Adar seni ilkinde tehdit etmişti. Düğünde sonra ki gün konaktan ayrılmıştık zaten. Berzan'ın yanında bir hafta kalmıştık. Zaten ondan sonra olanlar olmuştu. İki hafta zaten tamamen tedavi sürecindeydim. Yani gurur yapamayacak bir durumda değildim.

Şimdi de kendi evimizdeyiz. Bence bu aptallık değildi. Bir nevi mecburiyetti. Şimdi de ben burada kalmak istemiyorum ama Derin istiyor. Başka şehir desem de buraya alıştığımızı söylüyordu. Evet alıştık ama her zaman Adar ile ilgili şeyler karşıma çıkacaktı. Daha bugün çarşıda bu yüzden beni işe almadılar. Hayatımı her koşulda etkilemişti.

"Bunları düşünüp üzülmek saçma, geçmiş hatalar geçmişte kaldı. Biz güzel bir geleceğe bakalım." dedi, Derin.

Derin'in gözleri kapanınca, "Uyuyalım, zaten çok yorulduk." dedim. Kafasını sallayıp içeriye doğru ilerledi. Ben de bahçenin kapısını kilitleyip evin içine doğru ilerledim. Derin yatağına girmişti bile ben de kapısını kapatıp odama doğru ilerledim. Kapımı kapatıp perdeyi çektim. Valizimi açıp içinden kıyafetleri mi çıkarıp, üzerime giydim. Ardından telefonumu yastığın altına yerleştirip, yatağıma uzandım.

Yarın Derin ile konuşacaktım. Burada biraz çalışıp para biriktireceğiz. Ardından başka şehire taşınacağız. Bu ikimiz için de daha iyiydi.

Gözlerimi kapatıp kendimi uykuya bırakıyorum ki, bildiririm sesi geldi.

Adar mı mesaj atmıştı? Hızlıca doğrulup yastığımın altından telefonumu çıkarttım. Yüzümden ki gülümseme yok olurken endişe yerini almıştı.

- Uyumak için fazla erken değil mi?

Bu Musallacı bana kafayı taktı sanırım. Of Adar. Neredesin? Neden beni aramadın?

- Sanane! Eğer bir daha bana yazarsan polise gideceğim. Ona göre ayağını denk al.

Mesajı atıp kafamı yastığa koydum. Bütün uykum kaçtı. Allahım kendi derdim bitmedi bir de Adar'ın mükemmel ötesi belalı, sapık düşmanları ile uğraşıyorum.

Telefonum çalınca ekrana baktım. Özel numara..

Açsam mı?

Telefonu kapatıp, pencereye baktım. Bahçeye giremez değil mi? Yani bence giremez...

Telefon bir daha çalınca sinirle telefonu açtım.

'Ne var, ne istiyorsun?' diye sertçe çıkıştım.

'Sakin ol, hırçın kız. Biraz konuşup tanışalım istedim. Beni görmeden önce az çok tanımanı isterim.' dedi, sesi oldukça ürperticiydi.

'Tanışmak istemiyorum! Sen çok istiyorsan Adar'ı ara, onunla sohbet et.' dedim sinirle.

'Çok kabasın ama önemi yok. Ben böyle seviyorum. '

'Bak derdin ne bilmiyorum. Benden de çevremden de uzak duracaksın! Yoksa.. -' lafımı tamamlayamadan atladı.

'Yoksa Ferite yaptıklarını banada mı yaparsın?' dedi alayla.

Allahım şaka mı? Bunu nereden biliyor? Ben bu olayı daha Derine bile analtmadım ki.

'Yeter be! Seninle mi uğraşacağım? Eğer bir daha beni ararsan, seninle Adar ilgilenecek. Ben psikolok değilim! Bütün derdi olanlar ile ilgilenmiyorum. Adar ilgilenir ama git ona yaz, kırmızı sana çok yakışıyor diye!

Telefonu hızlıca suratına kapattım. Bu adam kim bilmiyorum ama Adar'a haber vermeliyim. Tekrardan Adar'ın numarasını üzerine tıklayıp, kulağıma doğru götürdüm.

Aradığınız kişiye şu an da ulaşılamıyor. Lütfen daha sonra tekrar deneyiniz.

Of Adar. Neredesin? Eğer böyle giderse seni beklemeyeceğim. Polise gidip bu Musallacı'dan şikayetçi olacağım.

Telefonumu yastığımın altına yerleştirip, kafamı yastığımda koydum. Çok yorgundum, hem fiziksel olarak, hem de zihinsel olarak.

Gözlerimi kapatıp kendimi karanlığa bıraktım. Derin bir karanlıkta huzur bulan en büyük kişi olarak.

- Bölüm Sonu -

Continue Reading

You'll Also Like

785K 13.6K 27
🔞Türkiye'nin en büyük mafyası tarafından kaçırılmak ve onla ilişki yaşamak.🔞 🔞Bolca +18 vardır. 🔞
867K 79K 46
jeon jeongguk, busan'daki okulunda sorun yaşayarak seoul'e taşındığında kuzeni park jimin'in arkadaş grubu arasında bulmuştu kendini.
107K 4.1K 22
❝𝘼𝙣𝙮𝙩𝙝𝙞𝙣𝙜 𝙛𝙤𝙧 𝙤𝙪𝙧 𝙈𝙤𝙤𝙣𝙮.❞ 𝘪𝘮𝘢𝘨𝘪𝘯𝘦 𝘸𝘪𝘵𝘩 𝘵𝘩𝘦 𝘮𝘢𝘳𝘢𝘶𝘥𝘦𝘳𝘴 𝐛𝐲 𝐝𝐧𝐨𝐯𝐚𝐬𝐭𝐚𝐫𝐤
1.7M 49.3K 87
sse-sen uzak dur benden!! "Benden kaçışın yok" diyerek adamlarını üzerime saldı..