KABADAYI [BXB]

By LordOfStory

3M 230K 146K

[Tamamlandı] Kabadayıların ve tehlikeli tiplerin olduğu şehrin en kötü mahallesi ve lisesi... More

1. BÖLÜM
2. BÖLÜM
3. BÖLÜM
4. BÖLÜM
5. BÖLÜM
6. BÖLÜM
7. BÖLÜM
8. BÖLÜM
9. BÖLÜM
10. BÖLÜM
11. BÖLÜM
12. BÖLÜM
13. BÖLÜM
14. BÖLÜM
15. BÖLÜM
16. BÖLÜM
17. BÖLÜM
18. BÖLÜM
19. BÖLÜM
20. BÖLÜM
21. BÖLÜM
22. BÖLÜM
23. BÖLÜM
24. BÖLÜM
25. BÖLÜM
26. BÖLÜM
27. BÖLÜM
28. BÖLÜM
29. BÖLÜM
30. BÖLÜM
31. BÖLÜM
32. BÖLÜM
33. BÖLÜM
34. BÖLÜM
35. BÖLÜM
36. BÖLÜM
37. BÖLÜM
38. BÖLÜM
39. BÖLÜM
40. BÖLÜM
41. BÖLÜM
42. BÖLÜM
43. BÖLÜM
44. BÖLÜM
45. BÖLÜM
46. BÖLÜM
47. BÖLÜM
48. BÖLÜM
49. BÖLÜM
50. BÖLÜM
51. BÖLÜM
52. BÖLÜM
53. BÖLÜM
54. BÖLÜM
55. BÖLÜM
56. BÖLÜM
57. BÖLÜM
58. BÖLÜM
59. BÖLÜM
60. BÖLÜM
61. BÖLÜM
62. BÖLÜM
63. BÖLÜM
64. BÖLÜM
65. BÖLÜM
66. BÖLÜM
67. BÖLÜM
68. BÖLÜM
69. BÖLÜM
70. BÖLÜM
71. BÖLÜM
72. BÖLÜM
73. BÖLÜM
74. BÖLÜM
75. BÖLÜM
76. BÖLÜM
YAN KİTAP/VERSİYON/AlTERNATİF

FİNAL

40.8K 2.6K 4.2K
By LordOfStory

Son kez merhaba

-

11 AY SONRA...

Bazı acılar vardı, derinden, insanı kanatan acılar. Hiç bitmeyecek sanırdı insan. İnsanoğlunun fıtratında vardı unutmak, aslında unutmak değil, alışmaktı onun adı. İnsan bu hayatta her şeye alıştırdı. Bu en büyük acı olsa bile...

Bir şeyler yaşanırdı, biterdi. Zaman her şeyin ilacı derlerdi ya, zamanla bir şeylerin öyle de böyle yoluna girdiğine şahit olurduk. Belki de çoğu an sadece zamana ihtiyaç vardı. Tabii bu süreçte büyüyen şeyler vardı.

Zamanla büyüyen ve artan şeylerden biri de sorumluluktu. Yaş aldıkça omuzlara binen ağırlık bazen ayakta durmayı bile zorlaştırırdı. Bazılarının yükü hafif olurdu. Bazılarının ise ağır. Tıpkı Baran gibi.

Ellerindeki alışveriş poşetlerini sıkıca tutmuşken apartmandan içeriye girdi ve kapıyı çaldı. Biraz sonra kapıyı açan adam "Allah razı olsun Baranım vallaha gidecek zamanım yoktu." dedi.

"Ne demek abi lafı mı olur." dedi Baran ve pazar poşetlerini abisine uzattıktan sonra ayakkabılarını çıkartıp içeriye girdi.

Ahmet ve Esra ayrı evde yaşıyorlardı. Aynı mahalledelerdi ve evleri yakındı. Bunu bilerek yapmışlardı çünkü Ahmet her ihtimale karşı ailesine yakın olmak istedi. Esra da zaten sıkıntı çıkarmamıştı. Sonuçta ayrı evde yaşıyorlardı.

Aradan geçen zamanda hepsi liseden mezun olmuştu sonunda. Değişen bir şey yoktu, herkes mahalledeydi zaten. Hasan ve Yusuf üniversite işini bir sonraki seneye ertelemiş, Yusuf'un çok istediği ticarete atılma işine Hasan'ın babası sayesinde küçük bir adım atmışlardı ikisi de.

Seyit ise Utku ile aynı üniversiteyi yazmışlardı. İkisi de Sakaryada okuyorlardı. Biraz da olsa ailelerden uzaklaşıp aşklarını rahatça yaşamak için böyle bir şey yapmışlardı. İkisi de İşletme okuyordu. Zaten çok sıkıntı olmuyordu. Hemen hemen her hafta sonu İstanbul'a gelirlerdi ve arkadaşlarıyla toplanırlardı.

Alper ve Zeki 'üniversite hayatı ailenin olduğu şehirde mi yaşanır aq' kafasıyla başka şehir yazmışlardı. Daha çok bir diploma olsun kafasıyla yazdıkları üniversitede okurken sıkıntı yaşamıyorlardı. Vize ve final zamanları geliyorlardı İstanbul'a. Tabii genelde büte kaldıkları için vize zamanı gelemiyorlardı orası ayrı.

Cengiz ise Ukraynaya gitmişti okumak için. Türk öğrencilerin daha çok değişim öğrencisi olarak gittiği ve çok olduğu bir üniversiteye babası sayesinde yazılmıştı. Kafasına sokmuştu en başından beridir. Burada yapamazdı. Ahmetin düğün davetiyesi kendisine geldiğin an gitmeye karar vermişti. Onları mahallede evli çift olarak görmek istemiyordu. Daha fazla canı yansın istemiyordu. Buna artık dayanmak istemiyordu. Zaten her şey için çok geçti. Çoktan iş işten geçmişti bile. Yüreği Ahmet'e olan aşkını gömdüğü bir mezarlıktı. Üzerine toprak atıp bir daha açmamak üzere terk etmişti buraları.

"Yenge nasıl gittiniz mi doktora, yeğenimin cinsiyeti belli mi?" diye sordu Baran.

Ahmet poşetleri mutfağa taşırken "Çok iyi çok şükür. Cinsiyet henüz belli değil ama yüzde doksan kız dedi doktor. Bir dahaki kontrole kesin belli olurmuş." dedi ve poşetleri bırakıp doğruldu.

"Hayırlı olsun abim, sağlıkla dünyaya gelmeyi nasip etsin Allah." dedi Baran ve abisine yaklaşıp sarıldı.

"Amin kardeşim benim." dedi Ahmet gülümseyerek kendisine sarılan kardeşinin sırtını sıvazlarken.

"Nerede yenge?" diye sordu Baran geri çekilmeden önce.

"Yorgun biraz uyuyor şimdi. Akşama annesiyle babasının evine yemeğe gideceğiz. Çok stresliyim ya, gerçi babası biraz daha yumuşadı çocuktan sonra. Hele bir de doğsun kızım o zaman her şey düzelecek gibi." dedi Ahmet.

Baran gülümseyerek omzuna dokundu adamın."Düzelecek abim merak etme." dedi.

Kafasını salladı Ahmet.

"E hadi gel bir çay içelim."

"Yok abi sağ ol ben bir Doruklara uğrayacağım. Annesi yemeğe çağırdı yine bu akşam. Onlara da bir bakayım." dedi Baran.

"Hee git tabii aslanım git. Yalnız bırakma onları hiç aksatma." dedi Ahmet.

Doruğun babasının ölümünden sonra Ahmet tamamen yumuşamıştı. Doruk ve annesinin cenazedeki o hali aylardır gözünün önünde gitmiyordu. Hem burada pek kimseleri olmaları olduğu için iyice yalnız kalmış gibilerdi. Üzülmüştü onların adına. Bu yüzden Baran'ın sık sık onlara gitmesinde sorun görmezdi. Üstelik kardeşinin o çocuğa olan aşkına ikna olmuştu. Yapacak bir şey yoktu. Baran eski Barandı sonuçta.

Üstelik Esra da Dorukla tanışmıştı. Tam aralarındaki durumu bilmese de bir kere Baran'ın kendi evlerinde kaldığı zaman telefon konuşmasına kazara şahit olduğunda ağzından laf almak istemişti. Baran utanmış ve geçiştirmişti ama hiç de beklediği gibi olmamıştı. Esra ona oldukça hoş görüşlü yaklaşmış hatta bu konuda Ahmet'in yumuşamasına da sebep olmuştu.

Baran kapıyı açıp ayakkabılarını giyinirken Ahmet dış kapı pervazında onu uğurlamak için bekliyordu.

"Dün Cengiz geldi mahalleye." dedi Baran.

Ahmet uzun zaman sonra duyduğu isimle duraksadı.

"Hımm." dedi.

"Bir aydır buradaymış inanır mısın? Hiç görmedim ama. Dün de yanıma geldi helallik istedi, geri dönecekmiş bugün hatta. Şaşırdım." dedi Baran omuzlarını silkerek.

Cengiz'in onun iş yerine gelip gitmeden önce görüp bir de üzerine helallik istemesi ondan beklenilecek bir hareket değildi. Belki de artık akıllanmıştı. Ya da taş kalbi biraz da olsa yumuşamıştı, kim bilir.

Ahmet alt dudağını yaladı ve "Beni sordu mu?" diye sordu boğazını temizlemeden önce.

"Hayır, sormadı. Hatta ben dedim gel abimi gör hem yenge de hamile biliyor musun falan dedim ama istemedi. Acelem var dedi hemen gitti."

Ahmet'in bakışları yere eğildiğinde dudaklarını birbirine bastırdı. Cengiz'i en son Doruğun babasının cenazesinde görmüştü. O günden sonra bir daha görmemişti. Hatta bir anda gittiğini öğrenince şaşırmıştı. Onu görmeden gitmişti, şimdi aylar sonra gelmesine rağmen yine görmeye gelmemişti. Demek ki aşkı geçici bir şeymiş diye düşündü içten içe.

"Hadi ben kaçıyorum."

Baran'ın sesiyle gözlerini daldığı yerden kurtardı ve kafasını salladı Ahmet.

"Selam söyle." dediğinde Baran kafasını salladı ve apartmandan çıktı. Ahmet ise düşünceli bir şekilde kapıyı kapatıp Baran'ın aldığı şeyleri yerleştirmek üzere mutfağa girdi.

Baran hızlı adımlarla gökyüzüne doğru uzanan binaların olduğu sitelere yürüdüğünde marketten bir şeyler aldı eli boş gitmemek için. Genelde sık sık giderdi zaten ama her seferinde eli boş gitmek istemezdi. Üstelik eskiye nazaran daha iyi para kazanıyordu.

Büyük bir şirkette muhasebe işlerine bakıyordu Baran. Mezun olduktan sonra şans eseri karşısına çıkan bu işe girmişti. Şirket acil eleman sıkıntısı yaşadığı için geçici olarak almıştı Baran'ı fakat sonradan azmini, çalışmasını ve düzgün kişiliğini görüp kalıcı elemanı yapmışlardı. Zamanında gelir zamanında çıkar, kendisine verilen işlerin fazlasını yapardı. Kim istemezdi ki böyle bir işçiyi? O yüzden özellikle müdür Baran'ı çok severdi.

Doruk ise İstanbul'un en köklü üniversitesinde Diş Hekimliği okuyordu. O berbat okuldan şu zamana kadar çıkan en çalışkan öğrenciydi Doruk. Okul müdürü böyle bir öğrenciyi mezun ettikleri için tüm semtte reklamını yapmıştı. Doruğu konuşma yapması ve ödül vermek üzere okula bile çağırmışlardı fakat Doruk biraz içine kapandığı için gitmemişti.

Babasının ölümünden sonra Baran onu bir saniye bile yalnız bırakmamıştı. Sırf Dorukla ilgilenmek için işten çıkmıştı o dönem. Sadece Doruk da değil, annesini de yalnız bırakmak istememişti. Yaklaşık bir ay onların evinde kalmıştı. Artık işe girmesi gerektiği için evden ayrıldığında Doruk ve annesi zar zor vazgeçmişti Barandan. İkisi de o kadar alışmışlardı ki.

Baran Doruğun oldukça yıkılmasını ve uzun süre toparlanamayacağını bekliyordu fakat Doruk yıkılmamıştı. İçine kapanmıştı, eski enerjisi yok gibiydi tabii ama yine de hayatta durabileceği en sağlam şekilde durmaya çalışıyordu.

Baran hayrandı Doruğa. Tanıdığı ve hayatında olan en güçlü kişiydi. Kendisinin nasıl güçlü birisi olduğunu farkında olmadan onun bu kadar güçlü olmasına hayran kalırdı.

Güvenlikten girip asansöre bindi ve dairenin önüne gelince zili çaldı.

Biraz sonra kapıyı Doruk açtı. Baran gülümsedi anında. O gülümseyince Doruk da gülümsedi.

"Hoş geldin." dedi.

"Hoş buldum güzelim." dedi Baran ve içeriye girip elindeki poşetleri kenara bıraktı. Doğrulduğunda ona yaklaştı. Elini beline atıp kafasını yana çevirdi ve yanağını uzunca öpüp "Nasılsın?" diye sordu.

"İyiyim, sen?" diye sordu Doruk.

"Sen iyiysen ben de iyiyim." dedi Baran ayakkabılarını çıkartırken.

"Baran." diyen heyecanlı bir sesle Baran kafasını çevirdi. Serpil Hanım gülümseyerek bakıyordu esmer oğlanın yüzüne. "Hoş geldin oğlum gel." dedi ve hızla onun yanına gelip koluna dokundu.

"Hoş buldum, nasılsınız?" diye sordu Baran.

"İyiyim iyiyim. Gel bak en sevdiğin yemekleri yaptım." dedi kadın genci kolundan tutup yemek masasına çekiştirirken.

Kadın gülümseyerek masayı gösterirken Baran çekingen bir şekilde gülümsedi. Masa baştan aşağı çeşit çeşit yemeklerle doluydu. Üstelik Baran'ın sevdiği yemeklerle.

"Ellerinize sağlık çok güzel gözüküyor. Keşke zahmet etmeseydiniz."

"Ne zahmeti oğlum? Hem bak Kemal abin her zaman sizin oralarda masaların böyle dopdolu olduğunu söylerdi." dedi kadın gülümseyerek. Baran gülümsemeye devam etti kadının yüzündeki heyecana bakarak.
"Siz oturun ben hemen geliyorum." dedi kadın ve koşar adımlarla mutfağa girdiğinde Baran Doruğa döndü.

Doruk buruk bir şekilde "Bugün babamın mezarına gittik. Çok ağladı yine." dedi.

Ne zaman babasını ziyarete gitseler akşamına Baran'ı yemeğe davet ederdi Serpil Hanım.

Kocasını kaybeden kadın çaresizce oğluyla bir başına kalmış gibi hissediyordu. Onun gibi dimdik duran bir kadının yıkılışı çok çabuk olmuştu. Baran bu süreçte onlara o kadar destekçi olmuştu ki haddi hesabı olmazdı. Onlar yastayken evin alışverişini yapmış, hatta Dorukla beraber yemek yapmışlardı. Evi temizlediği bile olmuştu. Bir kendi evine gidiyor, ordan işe ordan da buraya geliyordu. Gün içerisinde pek de nefes almaya vakti olmasa da bundan şikayetçi değildi.

Serpil Hanım çok ama çok değişmişti. Baran ve Doruğun beraber olmasını bir anda kabullenmiş, hatta onaylamıştı bile. Ahmet'in düğününde onlara yardım bile etmişti. Üstelik Baran'ın annesini ve kız kardeşlerini görmeye ara sıra giderdi. Sanki kafasını dağıtmak için kalabalık görmek istiyordu.

Baran yaklaşıp Doruğun yanağını bir kez daha öptü. Doruk gülümseyerek ona baktıktan sonra beraber masaya geçtiler.

"Derslerin nasıl gidiyor?" diye sordu Baran kumralın parmaklarına parmaklarını geçirip ellerini kenetlerken.

"Güzel, finallerim bitiyor haftaya." dediğinde gülümsedi Baran.

"Akıllı sevgilim." dedi Baran ve elinin üstünü öptü çocuğun. "Her zaman en iyisi olacaksın, en iyi yerlere geleceksin bundan çok eminim." dediğinde Doruğun gülümsemesi büyüdü.

"Yanımda sen olduğun sürece iyi olacağım." dedi.

"Ömür boyu yanındayım, kovsan da gitmem senden. Buna alışsan iyi olur ceylan gözlü." dedi Baran gülerek.

"Bundan asla şikayetçi değilim." dedi ve yaklaşıp yanağını öptü esmer oğlanın.

Biraz sonra Serpil Hanım elinde son bir yemek ile geldiğinde onu da masaya bıraktı. Hızla Baran'ın tabağını alıp yemeği doldurduktan sonra Doruğun tabağına, en son kendi tabağına yemeği servis edip oturdu.

"Annenler nasıl iyiler mi? Leyla'nın fizik tedavisi nasıl gidiyor?" diye sordu Serpil Hanım merakla.

Leyla'nın fizik tedaviye gitmesi gerektiğini öğrendiği an masrafını karşılayıp bizzat kendisi ilgilenmişti bu durumla. Yüz ve ince kaslarında sıkıntısı olan kızın tedavisine oldukça geç kalınmış olsa da hiçbir şey için geç değildir diye düşünerek el atmıştı kadın.

"Annem iyi çok şükür, fizik tedavi de iyi gidiyor. Küçük kaslarını daha iyi kullanabilmeye başladı dediler. Çok küçük bir gelişme olsa da iyi bizim için." dedi Baran.

"Öyle tabii." dedi kadın gülümseyerek. "İyi olacak merak etmeyin. Abin nasıl, eşiyle birlikte kontrole gideceklerdi ne oldu? Cinsiyet belli mi?"

"Kesin değilmiş ama yüksek ihtimal kızmış."

"Ay ne güzel." dedi kadın heyecanla.

"Hayırlı olsun dileklerimi iletirsin Ahmet abiye." dedi Doruk gülümseyerek.

"İletirim." dedi Baran.

"Kız çocuğu çok güzel değil mi? Hep istemiştim Doruktan sonra ama işte malum işlerin yoğunluğundan zaman olmadı." dedi Serpil Hanım.

"Öyle, ben de severim kız çocuklarını." dedi Baran.

"Bir kız torunum olsun isterdim." diye başka tarafa bakarak konuştu kadın. Baran ve Doruk duraksadığında kadın bakışlarını onlara çevirdi ve hızla "Hayır hayır yanlış anlamayın." dedi endişeyle.

"İlerde belki Baranla evlatlık alırız. Bir evimiz bile olur, o zaman seversin anne olmaz mı?" dedi Doruk kıkırdayarak.

Baran utanarak başını eğdiğinde Doruk ona bakıp daha da kıkırdadı. Bu konular annesinin yanında açılınca Baran hep utanıyordu.

"Olur tabii ama ben seni vermem. Tek kalamam. Baran bizimle yaşasın." dedi kadın gülerek.

Baran da gülümsedi çekimser bir şekilde ve "Hayırlısı." diye mırıldandı.

Bir kere bu şeyi gerçekleştirmek isteseler bile olmazdı. Baran'ın bakması gereken bir ailesi vardı. O kendini bildi bileli evine adamıştı. Abisinin yaşının gelmesinden dolayı evlenmesine hak veriyordu. Hem aşık olmuştu ikisi de. Üstelik evlenmesine rağmen sık sık eve uğrardı. Yardımcı olmaya çalışırdı.

Baran ise şimdilik idare ediyordu. Hem daha fazla para kazanıyordu, annesi de uzun süredir sağlıklıydı. Doruk da toparlanıyordu. Onun için hayat şimdilik yolundaydı.

Yemekler bittikten sonra hep beraber sofrayı toplamışlardı. Artık bu rutin hale gelmişti. Baran sabahları işe gidiyor, sonra biraz kendi evinde duruyor ardından buraya gelip gece yarısına kadar Doruk ve annesiyle kalıyordu. Onlar uykuya çekileceği zaman da eve gidiyordu.

Bir süre salonda televizyon izleyip muhabbet ettiler. Doruk lavaboya gitmek için kalktığında Baran bunu fırsat bilip yanındaki kadına döndü.

"Şey Serpil Hanım-"

"Bak Baran kızacağım ama artık. Kaç kere diyeceğim bana öyle seslenme diye. Abla de, hatta anne bile diyebilirsin. Sen de oğlum sayılırsın artık." dedi kadın ve elini esmer oğlanın koluna getirip dokundu.

Baran gülümseyerek çekingen bir şekilde dudaklarını birbirine bastırdı.

"Tamam, kusura bakmayın." dedi ve oturuşunu düzeltti. "Ben şey diyecektim, Doruğa bir sürpriz yapmak istiyorum da. Onun için bana yardım eder misiniz? Yarın Doruk okuldayken bu evi istediğim şekilde süslememiz lazım." dediğinde kadının gülümsemesi büyüdü.

"Ederim tabii ki." dedi.

Baran teşekkür edercesine saygıyla başını salladığında Serpil Hanım gencin yüzüne baktı. Buruk bir şekilde elini onun eline koyduğunda Baran kafasını kaldırıp kadınla göz göze geldi.

Serpil Hanım bir iç çekti hüzünlü bir şekilde.

"Oğlumu böyle sevdiğin için, yanımızda olduğun için sana ne kadar teşekkür etsem az." dediğinde bir anda gözleri dolmaya başlamıştı kadının.

"Ne demek, isteyerek yapıyorum. Mutluyum böyle." dedi Baran.

Kadının gözünden küçük bir damla düştüğünde "Sana çok haksızlık ettim." dedi sıkıntılı bir sesle. "Çok laf söyledim, saygı duymadım size. Kemal hep söylerdi ama ben onu hiç dinlemedim. Şimdi burada olmasını ve bizi böyle görmesini o kadar isterdim ki... Benim yüzümden... Özür dilerim, hakkını helal et."

"Özür dilenecek bir şey yok lütfen kendinizi suçlamayın." dedi Baran kadının elini tutarken."Ben sizden razıyım Allah da sizden razı olsun. Bir kere sevdiğimin anasısınız, sizin değeriniz benim gözümde pahabiçilemez." dediğinde biraz da olsa kadını iyi hissettirmek istedi Baran.

Kadın gülümseyerek elinin tersi ile göz yaşlarını sildikten sonra derin bir nefes alıp verdi.

"Neyse dur Doruk görmesin şimdi. Ona belli etmemeye çalışıyorum artık çünkü üzüntüsünü bile yaşayamadı benimle ilgilenmekten, yavrum benim." dedi kadın. Elini çektiğinde yüzünü sıvazladı ve ıslak yanaklarını silip gülümsemeye çalıştı. "Hadi şu sürprizden bahset." dedi kısık ve heyecanlı bir sesle.

-
-
-

"Baran ya ne oluyor? Çok merak ediyorum."

Baran arkadan gözlerini bağladığı kumralın belinden tutmuş içeriye sokarken "Sabret, az kaldı." dedi.

Kapıyı arkasından kapattıktan sonra Doruğun belinden ellerini çekti ve elini tuttu nazikçe. Gözleri bağlı çocuk sevgilisinin yönlendirmeleriyle adımlar atarken çok heyecanlı ve meraklı hissediyordu.

Baran salonun kapısının önüne gelince onu durdurdu ve ellerini bıraktı.

"Açıyorum." dedi ve arkasına geçip elini gözlerini bağladığı beze attı. Düğümü çözdükten sonra dudaklarını birbirine bastırarak yavaşça çekti ipi. Kendisi de çok heyecanlı hissediyordu.

Doruk gözlerinin önünden çekilen bezle kirpiklerini kırpıştırarak araladı ve ilk olarak gözlerinin gördüğü şeyle gülümsemeye başladı.

Loş ışıklı ortamda her yer mumlarla süslenmişti. Ayrıca kırmızı gül yapraklarının sanki tabloda çizilmiş bir resim gibi özenle ve görsel şekilde düşünülmüş gibi donatılması adeta gözlerinin parlamasına neden oldu. Dudaklarından silemediği gülümseme ile etrafı baştan sona incelerken yıllardır kullanmadıkları şöminenin süslenmiş bir şekilde yandığını gördü. Yanan ateşten yükselen çıtırtı sesleri kulaklarına gelirken alt dudağını ısırdı.

Tam ağzını açacakken Baran arkasından çıkıp önüne geldi ve ellerini tuttu.

"Çok düşündüm bunu, bayadır istiyordum." dediğinde Doruk anlamayarak baktı.

"Baran..."

"Hani konuşuyorduk ya keşke evlenebilseydik falan diye. Hayaller falan kuruyorduk. Abim falan evlenince heves ettim ben de. Heyecanlandım, seni düşündüm. O yüzden bu heyecanı hem kendime hem sana yaşattırmak istedim."

Doruk gözlerini hayranlıkla sevdiğinin gözlerine dikmişken heyecanla dinliyordu.

"Sana demiştim ya benim dünyamda istediğimizi yapabiliriz diye. Belki bu dünyada bunu yapamıyoruz ama kendi dünyamızda yapabiliriz diye düşündüm."

Doruk konunun nereye gittiğini anladığımda gözlerinin dolmasına engel olamadı. Bu konuları ilk konuştukları zamanları hatırladığında kendini tutamadı.

Baran heyecanla dudağının yaladı ve yavaşça bir dizinin üzerine çöktüğünde
"Baran ya." dedi Doruk ağlamaklı bir şekilde gülerek.

Baran da gülerek ona bakarken ceketinin cebinden kutuyu çıkardı ve sevdiğinin gözlerine bakarak yavaşça kutuyu açtı. Doruk kutuda gördüğü gümüş yüzük ile kalp atışlarının deli gibi çarpmaya başladığını hissetti.

"Bizim dünyamızda benimle evlenir misin?"

Anında elleriyle yüzünü kapattı Doruk ve utanarak gülerken Baran da güldü. Islak gözlerinden yaşlar akarken bir yandan da elleriyle yüzünü kapatmıştı.

"Ağlıyor musun?" diye sordu Baran gülerek. "Hayatım dizim ağrıdı bir baksana buraya." dediğinde elini uzatıp Doruğu çekiştirmeye çalıştı.

Doruk gülerek ellerini çektiğinde gözleri ve yanakları yaşlanmıştı. Ellerinin tersiyle gözlerini sertçe sildiğinde yeşile çalan gözler ıslanmaktan dolayı yemyeşil olmuştu. Islak kirpikleri ise birbirine yapışmış, beyaz tenli yanakları hafiften kızarmıştı.

Hâlâ dizinin üzerinde yüzüğü uzatan esmere baktığında içinin eridiğini hissetti Doruk. Şu an bu görüntü ona o kadar iyi ve güzel gelmişti ki. Üstelik son zamanlarda yaşanılması zor gelen bu dünyada ona yaşama sevinci vermişti. Baran'ın böyle bir şey yapacağını hiç düşünmezdi. Ne kadar gerçekler olsa da gerçekleri hiçe sayarak bu anın heyecanını yaşadı tüm her şeyiyle.

"Bir daha sorayım mı?" diye sordu Baran gülerek.

Doruk kıkırdadı yaşlı gözleriyle ve kafasını salladı.

"Dur biraz süsleyeyim o zaman." dedi Baran ve boğazını temizledi. "Hayatımın anlamı, bana güç veren sevgilim..." dedikten sonra duraksadı ve kaşlarını çatarak düşünmeye başladı. Aklına gelmeyince parmağını kaldırıp 'bir dakika' işareti yaptıktan sonra boştaki eliyle ceplerini yokladı.

"Ne arıyorsun?" diye sordu Doruk.

"Ya internetten havalı bir söz bulmuştum. Uzun olunca kağıda yazmıştım dünden beri ezberliyordum heyecandan mıdır nedir unuttum şimdi de kağıdı bulamıyorum." dediğinde Doruk kahkaha attı.

Baran ise biraz sıkıntılı hissetti. Dünden beri 'evlenme teklifi edilirken söylenecek en etkili sözler' diye araştırma yaparken aynanın karşısında alıştırma bile yapmıştı. Bu teklifi gerçekten ciddiye alarak yapmak istemişti.

Baran onun gülen yüzüne bakıp "Neyse doğaçlama gideceğiz artık." dedikten sonra tekrar pozisyonununaldı. "Seni ilk gördüğüm an gözlerinin güzelliği başımı döndürmüştü, çok net hatırlıyorum. Açık konuşmak gerekirse hiç tahmin edemezdim bu hallerimizi. Şimdi ise sana baktığım her an hayatımın en iyi 'iyi ki'si olduğunu fark ediyorum. Hayatıma girdiğin için teşekkür ederim." dediğinde elini tutup üstünü öpmüştü.

Doruk gülümseyerek ona bakarken bu işi bu kadar ciddiye alması duygulandırmıştı.

"Benimle evlenir misin ceylan gözlü?"

Doruk dudaklarını birbirine bastırıp gülümsedikten sonra gözlerinden yaşlar almaması için zor tuttu kendini.

"Evet." dediğinde gülerek söylemişti.

Baran gülümseyerek ayaklandığında yüzüğü alıp nazikçe parmağına taktı Doruğun. Kendi parmağına gelmeden önce taktığı aynı yüzüğü gösterdikten sonra ellerini tuttu ve sarıldı.

Doruk kollarını Baran'ın boynuna doladığında gülümseyerek ensesindeki saçları okşadı. Baran ise kafasını eğip boynunu öptü Doruğun.

"Söz, nişan, düğün hemen hemen hemen." dedi Baran aceleci bir şekilde geri çekilmeden önce.

Doruk gülerek "Dur çeyizim hazır değil daha." dedi.

İkisi de gülüşürken Doruk ellerini esmer oğlanın yanaklarına getirip kavradı ve uzanıp dudaklarına dudaklarını bastırdı. Baran kollarını sevdiğinin beline sarmışken ööpüşüne içtenlikle karşılık verdi. Yumuşak bir şekilde birbirlerini öpen dudaklar son kez birleştikten sonra ayrıldı.

"Teşekkür ederim. Gerçekten çok güzel, gerçekmiş gibi hissettim." dedi Doruk ellerini Baran'ın omuzlarına yerleştirmişken.

"Gerçek zaten. Yüzüğü taktım kocanım artık. Bir evlilik cüzdanı eksik ona da gerek yok. Ben seni yürekten sevmişim yarim kağıt üzerinde tescillense ne olur?" dedi Baran sonlara doğru kıro bir şekilde.

"Değil mi ya amaan." dedi Doruk ona katılarak.

Tekrardan sıkı sıkı sarıldıktan sonra geri çekildiler. Yüzüklü ellerine bakıp gülümseyerek ayakta birbirlerine sırnaşmaya devam ettiler. Çok güzel hissediyordu ikisi de.

Bir anda zil çaldığında Doruk kaşlarını çattı."Kim geldi?"

Baran sıkıntıyla gözlerini devirdi. "Ya sen ne zamandır çocuklarla bir araya gelemiyoruz özledim falan diyordun ya. Onları da çağırdım ben bu gece eğleniriz diye ama bir saat sonra gelmeleri gerekiyordu embesillerin." dedi. Dorukla yaşayacakları romantik ve ateşli anın içine etmişlerdi şu an. Halbuki o kadar da tembihlemişti erken gelmemeleri için.

Doruk heyecanla gülümsedi."Yaa gerçekten mi? Kaç ay oldu görüşemedik açalım kapıyı." dedi.

Baranla daha sonra da ateşli bir gece yaşayabilirlerdi. Dört aydır hiçbirini görmüyordu Doruk. Eski eğlendikleri zamanları çok özlemişti. Utku ve Seyit son zamanlarda gelmiyordu, Hasan ve Yusuf ise iş için şehir dışındalardı sık sık. Baran bile görüşemiyordu onlarla. Baran da bu yüzden hepsini toplamıştı zaten. Biraz da olsa kafası dağılsın istiyordu Doruğun.

Baran kafasını salladı ve kapalı olan ışığı açtı öncelikle. Sonra dış kapıya yürüdü ve kulpunu indirip açtığında "Biz geldik!" diye bağıran Seyit ve Utku çiftine baktı.

"Hoş geldiniz de keşke size dediğim saatte gelseydiniz." dedi Baran gülümseyerek dişlerinin arasından.

"Oğlum böyle karşılama mı olur? Onca yolu geldik sizin için." dedi Seyit trip atarak.

"Abartma istersen. Sakaryadan buraya otobüsle bir buçuk saat. İstanbulda bir yerden bir yere bir buçuk saatte gidebilirsen çok yakınmış ya der şükür edersin. Gelmiş onca yol diyor."

"Seyit! Utku! Hoş geldiniz!" diye arkadan heyecanla çıkan Doruğu gören çift gülümseyerek sarıldılar ona.

"Hoş bulduk kanka çok özledim lan seni." dedi Seyit.

"Oo geldiniz mi siz lan?" diye asansörden çıkan Hasan ve Yusuf kapıdan daha içeriye girmemiş arkadaşlarını gördüğünde onlarda arkasını dönüp göz göze geldiler.

"Vay vay benim kardolarım." diyerek onlara yaklaştı Seyit.

Hepsi büyük bir özlemle birbirlerine sarıldıktan sonra içeriye girdiler. Hepsi ortamı görüp bir 'oooo' derken Baran utandı hafiften. Arkadaşlarının haberi vardı tabii ki bu sürprizden ama salaklar saati bile tutturamamışlardı. Aslında Baran Bedirhan'a da çağırmıştı ama o yakın zamanda gelemeyeceğini üzülerek söylemişti. Sonra gelecekti tabii.

"Baro kardeşim hiç değişmemişsin hâlâ aynı hanım köylüsün. Pardon bey köylü diyeyim." diye sırıtarak konuştuğunda Baran ona tip tip baktı. Doruk ise güldü. Yusuf'un bu absürt esprilerini bile özlemişti.

"Ya Baran hiç aklın yok mu senin bremın ya? Gerdek gecesi niye çağırıyorsun bizi?" diye sordu Hasan. 'Evlenme teklifi' ettiğini hepsi biliyordu.

"Mal gerdek gecesi düğün günü olur." dedi Seyit.

"Ha tek sorun o yani. Bir erkeğin bir erkeğe yasak olan bir ülkede evlenme teklifi etmesi değil?" dedi Utku şakayla.

"Sen ne anlarsın ayı oğlu ayı." dedi Seyit trip atarak.

"Gelir gelmez ortamı siktiniz ya." dedi Baran onlara teker teker bakarak.

"Hepiniz iyi ki geldiniz." dedi Doruk gülümseyerek.

"Ne demek kanki ya." dedi Hasan gülümseyerek ve Doruğun yanına gidip kolunu omzuna attı.

"Birader şu mumları söndürün bari ev alev alacak amına koyayım. Ne klişe adamsın sen ya." dedi Yusuf Baran'a bakarak.

"Ya sus bu da sevgilisi yok diye kıskançlık yapıyor sürekli." dedi Hasan. "Bence çok güzel olmuş."

Yusuf sırıttı bir şey demeden. Hepsi ortalığı şöyle bir toparladıktan sonra birazdan sipariş edilen yemekler, atıştırmalıklar gelmişti. Aylar sonra oturup eskileri yad ederken iyi veya kötü yaşadıkları anıların bir daha geri gelmemesi buruk bir mutlulukla sohbetlerine devam etmelerine neden olmuştu.

Doruk koltukta Baran'ın kolunun altındayken uzun zaman sonra ilk defa hüzünlü şeyler düşünmeden sadece an'a odaklanmıştı. Babasını kaybettikten sonra içine kapanan kendisi şu an sanki ferahlamış hissediyordu. Gerçek anlamda mutlu hissediyordu. Bu mutluluğun en büyük sahibi de kollarının altına girmiş olduğu delikanlıydı.

Çok şey yaşamış ve atlatmışlardı. Her olayda öğrendikleri en önemli şeyin birbirlerine karşı sonsuz güven ve sevgi ile bağlanmak olduğuydu. İkisi de bunu çok iyi tatmıştı. Eğer dimdik durmayıp olumsuzluklara fırsat verselerdi şu an belki de yan yana olamazlardı. Fakat onlar birbirini çok sevdi. Dünyada olan hiçbir şey tesadüf değildi, onlarında karşılaşması tesadüf değildi. Baran'ın hayattan en zevk almadığı, kendi karanlığında leş bir hayat yaşarken tıpkı kurtarıcı gibi giren ceylan gözlüsünün kendisini hayatın yaşamaya değer bir şey olduğuna inandırması, ona aşkını bahşetmesi belki de karşısına gelen en büyük şanstı.

Aynı şekilde Doruğun Baran gibi birinin sevgi ve sadakatine yakışması, en zor zamanlarında bile kendinden önce sevdiğini düşünmesi kendisi için en büyük nimetti. Özellikle son yaşadıkları olayda Baran olmasaydı ne yapardım diye düşünmeden edememişti. Onun varlığına şükür ediyordu. Bu hep böyle olacaktı, biliyordu. Dizilerde, filmlerde sonsuza dek mutıu yaşadılar derlerdi ya, hep abartı diye düşünürdü. Şimdi ise Baranla arasında olan saf ve masum aşklarının onları hiç ayırmayacağını düşünüyordu. Hatta gün geçtikçe aşklarının daha da şiddetleneceğine emindi. Buna hiç şüphesi yoktu.

SON

-
-

Ağlıyorum...

Bu kitabı hayatımın en yoğun ve meşgul döneminde bulduğum küçücük boşluklarda yazdım. Metroda yazdım, stajlarımın arasına yazdım, eve gelince yorgun argın halimle yazdım. Sınavlarımın arasında, derslerimin arasında yazdım. Şu an bile beni bekleyen önemli sınav ve rapor yazılarım varken oturdum hiç kalkmadan bunu yazdım. Çünkü sizi bekletmek vicdan azabı gibi hissetmeme neden oluyordu. Hani drama queenlik değil mesele, mesele bu kitaba ve sizlere olan sevgimden ilham alarak hemen hemen her gün bölüm atıp kitabı sonunda bitirmiş olmam.

Final size göre belki de erkendi veya beklediğiniz gibi gelmedi ama benim içime en çok böylesi sindi. Daha fazla yazmak istemedim, burada bitmesi gerekiyor gibi hissettim. Uzar mıydı, baya uzardı. Bir ton klişe lise sahneleri yazar baya uzatırdım kitabı ama istemedim. Ben zaten bir şeylere çok çabuk heveslenen ve çok çabuk o şeyden sıkılan bir insanım. Yani bu kitabı bu kadar götürmem, burada kitaplar yazmam bile mucize bana göre sjskjsmskskd

Uzun lafın kısası sonuna geldik. Doruk ve Baran yarım kalmadı, bitti. Bundan sonra hayatları böyle devam edecek zaten. Seyit ve Utku zaten tamamlandı.

Gelelim Cengiz ve Ahmete. Şimdi şöyle, KABADAYI İÇİN AHMET VE CENGİZİN SONU BÖYLE BİTTİ. Başından beri onlar için böyle bir son kurguladım ve yorumlara bakarak değiştirmek istemedim. Onlar için baya güzel kurgu çıkaracağımı bilmek beni heveslendirdi ve Ahmet-Cengiz için yeni kitap yayınlamaya karar verdim. "Bu kurgu başından beri onlar üzerinden olsaydı nasıl olurdu?" diye düşünerek tasarladığım bir kurgu şeklinde yazacağım. Gerekli açıklamalar o kitapta olacak. Akşama doğru yayınlayacağım kitabı haberdar olmak isteyenler profilime bakabilir takip edebilir veya panoya yazabilir. Olmadı burdan da haber veririm. Kitabın adı 'Tehlikeli Yakınlaşma" olacak. Başka bir versiyon gibi düşünebilirsiniz.

Kitap yayımlandı bakabilirsiniz.

Benim için Ahmet ve Cengiz bu kitapta kalacak diyenler o kitaba bakmasın gerek yok. Zaten Kabadayı için onların sonu böyle bitti.

Bu zamana kadar yanımda olduğunuz için, okuduğunuz için çok teşekkür ederim. Onları sevip benimle birlikte sonuna şahit olduğunuz için mutluyum. Destekleriniz için ayrı ayrı öpüyorum sizi. Başka kurgularla görüşmek üzere, Doruk ve Baran'ı unutmayın lütfen.


İnstagram: lordofstory



Kabadayı bitti.

Continue Reading

You'll Also Like

ZAAF By Khalesi

Teen Fiction

3.5M 196K 37
[TAMAMLANDI] Sinan homofobikti, ama Karan onun zaafıydı.
744K 50.9K 33
Peyda, bir Gerçek Aile/Kaçırılmış Çocuk klasiğidir. "Şimdi, on yedi yıl sonra annem ve babam karşımda dikiliyorlardı. Onları görüyor, onlarla aynı m...
1M 63K 40
"Bana cehennemi yaşatmana rağmen, sen benim cennetimsin Meira." Fantastik değildir. DİKKAT! Bu kitapta cinayet, psikolojik ve fiziksel şiddet gibi r...
671K 54.6K 21
[TAMAMLANDI] Sivas'tan adam çıksa iti meşhur olmazdı.