01:28| TAMAMLANDI

By Asterleyl

5.6M 404K 145K

Saat 01:28'di. Ona ilk mesajı attığımda... İnsanların alkole ya da tütüne bağımlı olduklarını sanırdım hep. A... More

01:28
01:05
01:03
01:07
01:14
01:00
01:10
01:01
01:08
01:02
11:08
00:38
01:29
01:30
01:04
00:53
01:26
01:11
14:58
01:06
13:09
17:36
10:03
14:42
15:37
19:51
16:24
01:09
10:37
20:07
20:35
11:04
14:49
19:02
19:43
00:37
12:06
15:23
23:52
09:54
22:05
00:33
20:47
23:28
08:03
14:13
16:37
09:20
10:14
18:41
01:13
16:19
16:21
18:03
22:18
13:47
16:11
19:59
18:35
22:41
15:40
11:37
18:23
22:32
02:29
15:45
20:17
17:04
17:50
18:26
20:24
19:22
00:15
17:16
21:25
11:27
16:31
09:57
13:34
12:39
23:00
17:44
16:53
00:46
10:49
00:05
11:11
13:21
19:15
03:17
09:33
06:30
19:19
FİNAL(PART-1)
FİNAL(PART-2)
7.00 (ÖZEL BÖLÜM)

21:12

56.4K 4K 2.1K
By Asterleyl

Ekin'den.

Bahçe ışıklarının loşluğunda yanıp sönen kar tanelerini izlerken derin bir nefes alıp bıraktım. Hava sertti ama içeri giresim yoktu. Üşümüyordum, aksine odamdaki sıcaktan bunalınca kendimi bilerek dışarı atmıştım.

Gerçi bunaltıcı olan sıcak değil, düşüncelerdi. Asu'yu tekrar orada bırakıp gelmek canımı sıkıyordu ama sabretmek zorundaydık. En azından lisedeki son yılını atlatana kadar ona destek olmalıydım. Uzaklığı sorun ederek bir de ben üzerine gidersem hepten yalnız kalacak ve içine kapanacaktı. Zaten bir taş kafalılık edip onu ağlattığım için hala pişmandım. Daha fazlası olmayacaktı.

Aslında böyle bir şeyi asla yapmazdım ama bütün olaylar üst üste gelmişti. Kavga ettiğimiz gün Murat, Semih'ler geldikten sonra da atıp tutmayı sürdürmüştü. Bunun üzerine o şerefsize gösterdiğim son hoşgörüyü de kaybetmiştim. Kendime hakim olamayıp onu sesi bile çıkmayacak hale getirine kadar dövmüştüm.

Olaylar hastanede son bulunca Murat, benden şikayetçi olmuştu. Tabi ki yine imdadıma annem yetişmişti ama bu kez başkaydı. Semih'i, bu konuda gözümün önünde uyarmasına rağmen karakolluk olmam, onu hayrete düşürmüştü. Hem de karıştığım ilk olaydı. Bana koyduğu yasakları yeni yeni esnettiği sırada böyle bir şey yaşamam, onun diktatörlük rejimini haklı çıkarmıştı. Haliyle eve döndüğümüzde tam bir kaos ortamı oluşmuştu. Annem, ağır sözleriyle beni yine yerin dibine sokup çıkarmıştı. 

Semih, turnuvalar için il dışına çıkacağını söyleyince hiç düşünmeden ona katılmıştım. Çünkü evde kalmaya devam edersem kafayı yiyeceğimi biliyordum. Maçı aldıkları günün akşamı, sponsorlar basket takımına özel bir kutlama düzenlemişlerdi. Her zamanki gibi alkolün beni çarpacağının farkındaydım. Yine de bir süreliğine kendimi kaybetmek istemiştim. Ne yazık ki tek kaybım bilincim değildi. O gün telefonum da bilinmezliğe karışmıştı. Kısacası hayatımdaki her şeyin sarpa sarmıştı. 

Eve geri dönünce ilk işim yeni bir telefon alıp Asu'yu aramak olmuştu ama değişen hiçbir şey yoktu. Telefonu hep kapalıydı. Semih, "Kızın üzerine gitme. Azcık zaman tanı," diye üsteleyince birkaç gün daha sabretmiştim ama birlikte kutlayacağımız ilk doğum gününde ondan uzak kalamazdım. Yaş aldığını görmek istiyordum. Biraz daha olgunlaştığı için yüzünde oluşacak o tebessüme şahit olmalıydım. Bu yüzden yola çıktığımda gözümü karartmıştım. Bir şekilde evlerine girebilmeyi umuyordum.

Kıyamet mi kopacaktı, varsın kopsundu. En azından Asu da, ben de tedirgin bir şekilde sonumuzu beklemekten kurtulurduk ama evdeki hesap yine çarşıya uymamıştı. Yoldayken Semih mesaj atmış, Asu'nun Beyza ile birlikte bir kafede olduğunu yazmıştı. Altına da Asu'nun sarhoş olduğu notunu iliştirmişti. Ona, bunu nereden öğrendiğini soracağım sırada Beyza arayıp bana net bir konuşma yapmıştı.

"Gelip sevgilini toplar mısın, yoksa dağınık mı bırakayım? Onu, Gündüz genleriyle dolu bir eve götürmemi istemezsin diye tahmin ediyorum. Sanırım birazdan ağlayacak. Çok fazla sabredemeyebilirim bu yüzden hızlı ol."

Telefonu yüzüme kapatıp konum attığında şok olmamın üzerine bir de öfke eklenmişti. Asu sarhoşken onu Murat'la aynı evin içinde hayal etmek bile kanımı dondurmaya yetmişti ve farkında olmadan gaza yüklenmiştim. Kar yağışı, ilerlememi yavaşlatınca içimdeki endişe ve hiddet birbirine dolanmıştı. Murat gibi onursuz bir heriften her şey beklenirdi. Asu'yu, normal bir zamanda bile onunla yan yana düşünemezken sarhoş haliyle aynı ortamda bulunmalarına izin vermezdim. 

Yolun geri kalanı, Asu'nun nasıl böyle düşüncesizce davranabildiği sorgulayarak geçmişti. Telefonuna ulaşıp beni aramaktan acizken nasıl Beyza ile içmeye gidebilirdi? Atılan konuma ulaşana kadar arşa tırmanan öfkem, onu yolun ortasına çökmüş bir halde ağlarken bulunca kendiliğinden duruluvermişti. 

Bağırıp çağırmak, onu sorgulamak istiyordum ama geceyi kuşatan kar manzarasının içinde öyle küçük ve savunmasız kalmıştı ki hesaplaşmak mümkün değildi.

"Biliyor musun, pandalar düştüklerinde sarılmak isterlermiş?" diyerek hıçkırdığında özlemim, öfkeme galip gelmişti ve yaklaşıp karşısına çökmüştüm. Dizlerine sarılmıştı ve üzerine karlar yağıyordu. Çaresiz göz yaşları olmasa karşımdaki manzaranın hayatımdaki en sevimli ve büyüleyici şey olduğunu düşünebilirdim.

Biz öylece dururken Beyza, bir an dikildiği yerden ikimize bakmıştı. Sonrasında ise ne haliniz varsa görün der gibi omuz silkip ağır ağır uzaklaşmıştı. Sokağın ortasında baş başa kalınca Asu'ya dönüp "Sarılmak mı istiyorsun? " diye sormuştum. Daha çok ağlamış ve gerçekliğime inanmamıştı. Bileğini tutup tereddütlerini giderince sarılmak için ayaklanmaya çalışmıştı ama dengesini bile kuramayacak kadar sarhoştu. Onu hızla kucağıma alıp güvende kalmasını sağlamıştım. Uzun zamandır bu anı bekliyormuşçasına göğsüme sokulup kolayca yerleşmişti. Bedeni soğuktu, boynuma sürtünen teni buz gibiydi.

"Isıt o zaman," demişti cüretkar bir tınıyla. 

Sarhoşluğun verdiği cesareti daha o an hissetmiştim. Buz gibi karlı bir günde içimde alevler estireceği belliydi. Onu atölyeye getirdiğimde öfkem olmasa da endişem tamamıyla yatışmıştı. Artık benim yanımda ve güvendeydi.

Ayılmasına yardımcı olmak için kahve almaya gideceğim sırada beni durdurup kalmamı söylemişti. Kahretsin ki ona karşı koymak çok zordu. Yanına oturduğumda yapacağı şeyleri önceden kestirebilseydim kesinlikle onu dinlemez, bir yerlerden kahve bulurdum.

Sarhoş haliyle kucağıma oturmaya çalışırken yalpalayıp üzerime düşmüştü. Kesinlikle çok fazla içmişti, yoksa nasıl tehlikeli sularda yüzdüğünü bilirdi. Hasret kaldığım kokusu başımı döndürürken, varlığını tam üzerimde hissetmek nefesimi kesmişti. Neyse ki dengesini zar zor sağlayıp dizlerime doğru kaydığında biraz daha rahatlamıştım. En azından boynumu ve omzumu öpüp beni tahrik etmeyi sürdürene kadar öyle olmuştu.

Kanımın fokurdadığını hissedince durmasını söylemiştim ama beni duymazdan gelip işkencesini sürdürmüştü. Zaten ona susamış bir haldeydim. Hala soğuk olan dudaklarını nefesimle ısıtmamak ve varlığını solumamak için kendimi zor tutuyordum. Asu, ise nispet yapar gibi ateşin üzerine yürüyordu.

Daha fazla dayanamayınca onu koltuğa bastırıp üzerine çıkmıştım ama baygın gözlerinde aynı tutkuyu görmek, beni daha da zora sokmuştu. İçimde çığlıklar kopuyordu, onun da koptuğuna emindim. Çünkü resmen "Beni öp," diye kıvranmıştı. Ne halde olduğumu bilse asla bu kadar ısrar etmezdi. Ona dokunmamıştım çünkü her zaman kontrollü olan ben, ilk kez kendime güvenememiştim. Başlarsak devamı gelirdi.

Tam o sırada midesinin bulanması, evrenin bir işaretiydi. Artık bana öyle ihtirasla bakmayacağı için rahatlamıştım. İçindekileri çıkarınca Asu da sakinleşmişti. Onu uyuttuğumda çilemin son bulduğunu sanmıştım ama tamamen yanılgıydı. Öyle deli yatıyordu ki sabaha kadar sayısız kez dönmüştü ve kolu, bacağı rahat durmamıştı. Hatta bir ara üzerimden aşıp yeri boylayacakken onu son anda yakalayıp durdurmuştum. Hem de feci halde sayıklıyordu. Seçebildiğim tek anlamlı sözcüğün "Ekin" olması, hoşuma gitse de uykusunda huzurlu olup olmadığından emin olamamıştım.

Kesinlikle ondan çekeceğim vardı. Buna rağmen hayatımın en huzurlu uykularından biri olduğunu inkar edemezdim. Gözlerimi açtığımda karşılaştığım ilk manzaranın Asu olması ve yastık yerine bana sarılıp göğsümde uyuması tarifi zor bir histi. Bir süre hiç kıpırdamadan onu seyretmiştim. Ağır ağır nefes alışını, yeri rahat gelmeyince bir kedi gibi mırıl mırıl kıpırdanışını, sayıklarken değişen mimiklerini... Karman çorman olmuş saçlarıyla en doğal halini görmüştüm. Her türlü çok güzeldi.

Derin uyuyordu, ilk seferi olduğu için alkol epey çarpmış olmalıydı. Zor da olsa onu bırakıp uyandığında karnını doyurması için bir şeyler almaya çıkmıştım. Geri döndüğümde ayılmış bir şekilde karşımda dikiliyordu. Bu kez gerçek olduğumu hemen fark edip üzerime atlamıştı. Ona dolu dolu sarılmak istesem bile öncesinde içimdeki öfkeden kurtulmaya ihtiyacım vardı. Nasıl düşüncesizce davrandığını ve bunun dışarıdan ne şekilde göründüğünü anlasın istiyordum.

Doğruyu söylemek gerekirse sadece bu, değildi. İlk pürüzde beni kendinden uzaklaştırmayı seçmesi, biraz kırılmama sebep olmuştu. Bana her şeyi açık açık anlatsaydı, birlikte daha az yıpratıcı yollar bulabilirdik. Sorunlarla tek başına savaşmaya çalışmasını anlıyordum. Onu destekliyordum da ama daha ilk engelde varlığımı dışarı itmesi zoruma gitmişti.

Ruhumdaki bütün duygular karmakarışıkken Asu'ya hiç planlamadığım bir konuşma yapmıştım. Sözlerim onu ağlatmaya başladığında ise yaptığıma pişman olmuştum. Ona olan öfkem, göz yaşlarıyla birlikte kendime geri dönmüştü. İçindekileri dökerek beni hırpalamasına ve hıncını almasına müsaade etmiştim. Kurduğu son cümle her şeyin bitiş noktasıydı.

"Tek bir cümlenle canımı nasıl bu kadar yakabiliyorsun?" diye sormuştu. Sesindeki çaresizlik, onda nasıl derin bir yer kapladığımı sert bir şekilde yüzüme çarpmıştı. Daha fazla ağlamaması için onu tutup duvarla arama sıkıştırıvermiştim. Gitmek için çırpınmıştı. Bunun için üsteledikçe onu kendime hapsetme isteğimin körüklendiğinden haberi yoktu. Beni öyle tuhaf hallere sürüklüyordu ki doğru düzgün bir açıklama yapmak yerine, kıskançlıkla ilgili bir şeyler gevelemiştim.

Amacım, yalnızca onu sakinleştirmekti ama yakınlığımız, geceleyin üzerimde uyandırdığı hisleri tekrar gün yüzüne çıkarmıştı. Beni öpmek istediğini kabullenince dudaklarına kapanıp bağımlılık yapan nefesini ciğerlerime taşımıştım. Dokunuşlarıma önceki seferlerden daha tutkulu karşılık vermesi, beni resmen kendimden geçirmişti. İleri gitmek için fazla erken olduğunun farkındaydım, yine de gece bana yaptığı işkencenin intikamını biraz olsun almak istemiştim. Tenini öpüp koklamak ve kendi izlerimi bırakmak, müthiş bir histi. Daha öncesinde benzer bir haz yaşadığımı sanmıyordum.

Onu arzuluyordum, hem de tüm hücrelerimle.

 Bu, erkeksi bir dürtü değildi. Karşımdaki başka bir kadın olsaydı, aramızdaki çekimin yüzde birini dahi hissetmezdim. Sadece Asu'ya özeldi ve onun eseriydi. Yine siyah iç çamaşırı giydiğini fark edince irademi kaybetmiştim. Benden rahatsız olduğunu hissetseydim eğer dokunuşlarıma o dakika son verirdim ama aldığım tepkiler... Narin kıvranışları ve içine çektiği boğuk nefesler, hislerini yeterince açıklıyordu. 

Günahkar can çekişmelerimiz ortaktı.

Neyse ki ipler tamamen kopmadan gidişata dur demiştik. Kollarımın arasında uzanırken bana aradan geçen zamanda ailesiyle yaşadıklarını anlatmıştı. Onu kırdığım için bilmem kaçıncı kez pişmanlık duymuştum. Aramıza uzun bir sessizlik çöktüğünde "Ekin," diye seslenmişti.

"Cidden seni uzaklaştırma sebebimin, Murat'ı korumak olduğunu mu düşündün?"

Sorusuyla birlikte başımı eğip gözlerime bakmasını sağlamıştım.

"Bunu sahiden düşünseydim asla kalkıp buraya gelmezdim Asu. Beyza'yla sarhoş olduğunu duyunca korktum ve sinirlendim. Bana defalarca kez Beyza'nın, seni incitmek istediğinden bahsetmiştin. Ya o sırada yolda olmasaydım ve yine canını yakmaya çalışsaydı? Kabul ediyorum öfkeyle karışık saçmaladım. Bunun için üzgünüm ama amacım, seni kırmak değildi. Sadece arana mesafe koyman gereken insanları fark etmeni istemiştim. Cidden nasıl Beyza'ya güvenip içki içmeye gidersin? Sana kazık atması bir tarafa o, Murat'ın kardeşi. Başına neler gelebileceğini hiç mi düşünmedin?" 

"B-bilmiyorum Ekin," diye kekeleyip dudaklarını birbirine bastırmıştı. 

Onunla açık bir şekilde yüzleşmeye karar vererek "Ben düşündüm," demiştim. 

"Sarhoş olduğunu öğrendiğim an aklımdan milyon tane ihtimal geçti. Kafeye ulaşana kadar can alıp can verdim Asu." 

"Üzgünüm," diye mırıldanıp göğsüme sokulmuştu. 

"Berbat bir haldeydim Ekin. Evden bir hışımla çıkınca nereye gideceğimi bilememiştim. Sana ulaşmaya çalıştım. Gelip beni almanı isteyecektim ama olmadı. Çok çaresiz hissediyordum ve Beyza'dan başka seçeneğim yoktu."

Ciğerlerimdeki nefesi dışarı üfleyip saçlarını okşamıştım. İkimiz de çocuktuk ve hatalar yapıyorduk. Onunla birlikte her hatada büyümeyi öğrenecektik. "Aslında sana kırgındım," diye fısıldadığımda başını geri yatırıp melül melül gözlerime bakmıştı.

"Tökezlediğin an ilk adımının beni kendinden uzaklaştırmak olması, hayatındaki yerimi sorgulamama sebep oldu. Daha doğrusu hayatında bir yer edinemediğimi sandım. Üzerine bir de Beyza arayıp sarhoş olduğunu ve gelip seni almazsam eve götüreceğini söyleyince bütün hislerim çorba oldu. Sen anlatana kadar ne gibi güçlüklerle cebelleştiğini bilmiyordum Asu. Benden sakladığın için kızmam da bu yüzdendi."

Bu kez toparlanıp oturmuştu ve yüzüme tepeden bakarken mahcup bir edayla gözlerini kaçırmıştı. Sanırım nedenlerimi anlayınca beni haklı bulmuştu. Ellerini birbirine geçirip gergince ovuştururken "Ben," diye gevelemişti ağzında.

"Ben önemsiz olduğun için seni dışarı itmedim Ekin."

Yüzü düşünce onu sarıp sarmalamamak için kendimi zor tutmuştum ama açıklamasına izin vermeliydim.

"Bir deprem ya da yangın düşün. İlk hamlen, en değer verdiğin şeyi dışarı çıkarmak olur. Çünkü zarar görsün istemezsin, onu kargaşadan olabildiğince uzağa taşırsın. Annemle tartıştığımız gün... Çok fazla karmaşa vardı. Ruhumda büyük bir zelzele kopuyordu. Durup etrafıma bakındım ve bu koca afetten kaçırabileceğim tek değerli varlığın sen olduğunu gördüm. Bana inanmayabilirsin." 

Duraksayıp dizlerinin üzerinde küçük bir kız çocuğu gibi iyice büzülmüştü. Bense sözlerinin taşıdığı o büyük mana karşısında yüzüne bakakalmıştım. 

"Hayatıma herkesten sonra dahil olmana rağmen sana böylesine büyük bir anlam yüklemem, sahte gibi görünebilir ama gerçek buydu. Sen ve beraberinde getirdiğin tüm o güzel şeyler, göçük altında kalsın istemedi-"

Daha fazla devam etmesine izin vermemiştim. Yattığım yerden doğrulmam ve itirafını dudaklarımla kesmem bir olmuştu. Onu bu kez şefkatle öpmüştüm. Sakin ve yatıştırıcı bir öpücük. Kırgınlıkların bitmesi için en güzel avuntu. Şaşırarak ellerini yukarı kaldırmıştı. Belini yakalayıp kendime çektiğimde ise yanaklarıma tutunup parmaklarıyla boynumu ve çenemi sevmişti. Sık sık nefes almasına izin verip dudaklarının tadını ezberleyene kadar her zerresine küçük öpücükler bırakmıştım. Geri çekilip yanağını okşadığımda buna ihtiyacı varmış gibi yüzünü avcuma yatırmıştı. Alnımı şakağına yaslayarak "Sana inanıyorum," demiştim.

"Çünkü aynı şeyleri ben de hissediyorum."

Kollarını boynuma dolayıp uzun uzun sarılmıştı. İşte o an, tesadüfi tanışmamızın bir tür kader olduğuna karar vermiştim. İkimiz de koca bir curcunanın içinde yalnızdık ve kargaşada savrulan ellerimiz, şans eseri birbirlerine değmişti. Ne o kendini geri çekmişti, ne de ben. 

Etrafımızı kuşatan gürültüden kurtulabilirsek eğer iki kişilik bir kalabalık olacaktık ve bu, binlerce insandan daha çok şey demekti.

Onu evine bırakmak için hazırlanıp dışarı çıktığımızda kar devam ediyordu. Tabi ki rahat durmayıp bana meydan okumuştu. Üzerime art arda kar savururken dünyanın en eğlenceli oyununu oynuyormuşçasına keyifliydi. Onu kucağıma alıp kara yatırmakla tehdit ettiğimde ise çığlıklarıyla mahalleyi ayağa kaldırmıştı.

"Tamam ateşkes Ekin. Ateşkes!" diye bağırınca mecburen aşağı indirmiştim. Bu kez de minik bir kardan adam yapıp elime tutuşturmuştu. O, kardan adam ve ben hatıra fotoğrafı bile çekilmiştik. Güldüğü zamanları seviyordum. Keşke Asu için o anları daha çok uzatabilseydim. Arabaya geçeceğimiz sırada başından aşağı bir avuç kar savurmuştum. Birçoğu boynundan içeri girince dişlerinin arasından "Ekin!" diye çemkirmişti.

Göğsüne ve karnına dolan karlardan kurtulmak için kıyafetini silkelerken "Dondum senin yüzünden. Bunun intikamını fena alacağım," diye homurdanmıştı. Titrediğini fark edince ellerini tutup kazağını silkelemesine yardım etmiştim. O, montunun fermuarını çekmekle uğraşırken şapkasındaki karları temizlemek için üzerine eğilip sessizce fısıldamıştım.

"İleride bir gün ısıtırım ödeşiriz."

Gözlerini pörtleterek yüzüme baktığında kahkaha atmamak için dudaklarımı birbirine bastırmıştım. Cidden utandığında fazla sevimli oluyordu. Tam o sırada bakışlarım, montunun yakasından göze çarpan küçük morluklara kaymıştı. Parmağımı birine değdirip üzerini hafifçe okşadığımda tenimin soğukluğuyla birlikte ürpermişti. Normaldi çünkü boynu, ellerime kıyasla közden farksızdı.

Sıcak ve soğuk, yavaş yavaş birbirlerini dengelerlerken bıraktığım izlere dokunmayı sürdürmüştüm.

"Farkında olmadan canını yakmadım değil mi?"

Boynunu inceleyen bakışlarımı gözlerine çıkarttığımda yutkunarak başını iki yana sallamıştı. Burnuna küçük bir öpücük bırakıp elimi çekmiştim ve saçlarını öne getirip montunun yaka düğmelerini ilikleyerek kamufle olmasını sağlamıştım.

"Mevsimleri mi şaşırdın?"

Duyduğum sesle birlikte düşüncelerimi dağıtarak toparlandım. Annem, üzerindeki şala biraz daha sarılıp karşımdaki oturağa yerleşti.

"Çardakta akşam sefası yapmak için fazla hırçın bir hava," diye homurdanıp dışarıdaki kara baktığında onunla birlikte, etrafımızda savrulan tanelere döndüm. O sırada ağaçların dallarına ağır gelen birkaç birikinti beyaz örtüye dökülüp ses çıkardı.

"İçeriden baktığın zaman karın, havayı soğuttuğunu düşüyorsun ama bu, doğru değil. Aslında havanın ayazını kırıp onu yumuşatıyor. Camların ardından fark etmek güç ama bizzat tanık olduğun zaman gerçeği kolayca görüveriyorsun."

Konuşmam üzerine yüzüme kaçamak bir bakış attı ama başını hemen geri çevirdi. İfadesi her zamanki gibi katıydı. Birazdan, dün ona haber vermeden geceyi başka yerde geçirdiğim için sorguya çekileceğimi kestirebiliyordum. Yine de bozuntuya vermeden sessizce bekledim. Beni haklı çıkartarak "Dün," diye mırıldandığında "Üzgünüm," diyerek araya girdim.

"Haber vermem gerekirdi. Mesaj atmak zorunda kaldığım için üzgünüm. Lütfen direkt fırçalama faslına geçelim olur mu anne? Uzatmak canımı sıkıyor."

Daha çok celallenmesini beklerken yapmadı. Bir süre susup karın yağışında derin manalar arar gibi dışarı bakındı.

"Son zamanlarda seni ne kadar da çok uyarıyorum?" diye mırıldandığında ona döndüm. Ses tonu sakindi. Sanırım ilaçlarının etkisindeydi yoksa bu denli sabırlı davranmazdı.

"Normal. Kurallarını çok fazla çiğnedim."

Nefesini burnundan soluyup keyifsizce güldü ve başını aşağı yukarı salladı.

"Biliyor musun Ekin? Bazen nasıl böyle bir çocuk olabildiğine şaşıyorum."

Bu kez yorum yapmadım. Sesindeki buruk bir tınıyla birlikte afallamıştım. Karşımda öfke görmeyi beklerken hüzünle karşılaşmak tuhaftı doğrusu.

"On yaşından beri hep kendi kendine yetmeye çalışıyorsun. Seni ben yetiştirmedim. Sana hiç annelik yapmadım. Yetmezmiş gibi her daim önünde bir engel gibi dikildim durdum. Buna rağmen hala yanımdasın."

"Anne," dediğimde elini yukarı kaldırdı ve yüzüme bakmadan konuşmayı sürdürdü.

"Bana karşı hala saygılısın. Bunca zaman sana yapmadığımı bırakmadım ama bir kez bile sesini yükseltmedin. Benden gelen her şeyi kabullenmen, bazen sinirimi bozuyor. İçimden diyorum ki: 'Sabrın demirden mi dövüldü çocuk? Ağzını açıp bana hesap sorsana. Bana annelik bile etmedin, ne bu baskı?' desene."

Onu tekrar durduracak oldum ama daha ağzımı açmadan sözlerini sıralamaya devam etti. 

"Değişiyorsun. Büyüdükçe etrafına ördüğüm duvarların ötesini görmeye başladın. Seni neylerden mahrum bıraktığımı keşfediyorsun. Bugünün geleceğini biliyordum. Ben... Ben çabalıyorum Ekin. Seni kafesinden çıkartıp özgür bırakmak için savaş veriyorum ama öyle ha deyince olmuyor işte."

Sesi birden bire çatlayınca boğazımda bir yumru hissettim ama o, hala dimdikti. Kararlı duruşundan bir saniye bile ödün vermiyordu. 

"Biraz zamana ihtiyacım var," dedi üzerindeki şalı sıkı sıkı avuçlayarak.

"Dişini biraz daha sık. Düzeleceğim."

Oturduğum yerden kalktım ve ona doğru adımlayıp önünde diz çöktüm. Ellerini kendi avuçlarıma hapsedip nefesimle ısıtmaya çalıştığımda sessizce beni izledi. "Bir daha böyle konuşma lütfen," dedim. Ketum bakışlarında mahcup bir ifade görünüp kayboldu.

"Bazen," dedi nefesini dışarı üfleyerek. Ellerinden birini avucumdan çekip saçlarımı dokundu. Parmakları çekimser bir ifade ile tellerin arasında gezinirken göğsümde derin bir sızı hissettim. Hayat öyle bir şeydi ki, bazen insanı kendi çocuğunu severken bile tereddüt edecek hale sokuyordu.

"İyi ki kendi kendine büyümüşsün," diye mırıldandığında gözlerine baktım.

"İyi ki seni ben yetiştirmemişim."

Yerimden kalkıp yanına oturdum bu kez ve onu kucağıma çekip başını göğsüme yasladım. Elimle omzunu sıvazlarken "Senin dışındaki bütün anne babaları mükemmel mi sanıyorsun?" dedim.

"Herkesin hataları var."

"Avutulacak yaşı çoktan geçtim," diye homurdanınca güldüm. Nilüfer Akkor'dan daha farklı bir cevap bekleyemezdim. Azar yememek için susmayı tercih edip ona sadece sıcaklığımla destek oldum. Bir süre anne-oğul, dinmeye başlayan kar yağışını seyrettik. Annemi kendime her zamankinden daha yakın hissedince hayatımda belki de ilk kez ona içimi açma ihtiyacı hissederek "Bir kız var," dedim.

"Dünyada birçok kız var," diyerek kestirip attı.

"Bu, diğerlerinden farklı."

Başını göğsüme iyice yaslayıp gevşedi. Sanırım konuyu değiştirmem onu rahatlatmıştı. Bana az önceki konuşmayı yaparken ki gerginliği eriyordu.

"Neymiş farkı, uçuyor mu?"

Ciddi sorusu üzerine "Anne!" dedim ikaz edici bir tınıyla. Az önceki konuşmasından bana yakınlaştığını düşünerek hata etmiştim. Çünkü iğneleyici cevaplarına bakılırsa beni anlamaya pek niyetli değildi. Devamını getirmekten vazgeçerek sustum. Bir süre sessiz kaldık. Kar tamamen dindi ve ağaçların eğilen dallarından birkaç kütle daha yeri boylayıp dağıldı.

"Semih ile birlikte senin için kavga eden çocuk öyle değil mi?" diye sorunca gülümsedim.

"Nereden anladın?"

"Bir hamburgeri bile tek başına yiyememesinden," diye homurdandı huysuzca. Bu ayrıntıyı aklında tuttuğuna göre Asu'nun ekmeğini parçalamam pek hoşuna gitmemiş olmalıydı.

"Karşısında sorgu meleği gibi görünen bir Nilüfer Sultan oturuyordu, ağzının yerini unutsa bile şaşırmazdım anne."

"Ekin!" diye azarlayınca tebessüm ettim. 

"Tamam sustum."

"Anlat bakalım," dedi bu kez. Ses tonu hala ciddiydi ama iğneleyici rengi kaybolmuştu. 

"Nesi farklıymış bu kızın?"

Kolumu kaldırıp saate baktım. Saat 21:12'ydi ve ben, anlatmaya başladım.

Selam Büşü geldi!

Nasılsınız bakalım?

Bölüm yorumları is coming djdjj

Hiç iki lafın belini kırmıyoruz bu aralar :/

Her bölüme hashtag açalım mı?

Mesela bu bölüm itiraflar ağırlıktaydı. O yüzden #itirafediyorum olsun. Siz de yoruma birer itiraf bırakın jdjdjd 

Ben başlatıyorum hadi djnddj

#İtirafediyorum wattpade ilk katıldığımda popüler kitapların yorumlarında kurgumun reklamını yapıp linç yemiştim. Biz de geçtik bu yollardan djjdj

Bu arada kurguyu seviyorsanız 01:28 yazıp arkadaşlarınıza sms gönderebilirsiniz akskks

Yani önerin işte büyüyüp genişleyelim. Kocaman bir aile olalım.

Sınır; 900 oy, 1100 yorum.

lunastarnightforever, nisaakq bu bölüm size tatlışlarım 🖤

Kalp kalp!






Continue Reading

You'll Also Like

1.1K 111 25
''Beş yaşında mahalle maçı yaparken, birbirimizi böyle seveceğimizi hiç düşünmemiştim.'' Kumsal, mantığıyla hareket eden depresif genç kız. Alp, Kums...
26.9K 1.2K 31
Tehlikeli bir oyun aşka dönebilecek mi? Cevabı için kitabı okuyun. Onlara 1 adım daha yaklaşın... (TAMAMLANDI)
7.3K 723 31
Yeni, farklı ve heyecanlı. Maceraya hazır mısınız? O halde, buyurun. #1-fantastic ... Amie, küçük bir kasabada yaşayan 17 yaşında sıradan bir lise s...
236K 6.9K 50
İlay!... Aile baskısıyla yapmış olduğu evliliği 5 yaşındaki oğlundan ayrı kalmamak için sürdürmekten vazgeçtiği gün çaresizliğin ne olduğunu bir ke...