01:28| TAMAMLANDI

Από Asterleyl

5.6M 404K 145K

Saat 01:28'di. Ona ilk mesajı attığımda... İnsanların alkole ya da tütüne bağımlı olduklarını sanırdım hep. A... Περισσότερα

01:28
01:05
01:03
01:07
01:14
01:00
01:10
01:01
01:08
01:02
11:08
00:38
01:29
01:30
01:04
00:53
01:26
01:11
14:58
01:06
13:09
17:36
10:03
14:42
15:37
19:51
16:24
01:09
10:37
20:07
20:35
11:04
14:49
19:02
19:43
00:37
12:06
15:23
23:52
09:54
22:05
00:33
20:47
23:28
08:03
14:13
16:37
09:20
10:14
18:41
01:13
16:19
16:21
18:03
22:18
13:47
16:11
19:59
18:35
22:41
15:40
11:37
18:23
02:29
15:45
20:17
17:04
17:50
18:26
20:24
19:22
21:12
00:15
17:16
21:25
11:27
16:31
09:57
13:34
12:39
23:00
17:44
16:53
00:46
10:49
00:05
11:11
13:21
19:15
03:17
09:33
06:30
19:19
FİNAL(PART-1)
FİNAL(PART-2)
7.00 (ÖZEL BÖLÜM)

22:32

54.1K 4.2K 1.7K
Από Asterleyl

Yol akıp giderken Nilüfer Hanımla aramızda geçen diyaloglar zihnimde bilmem kaçıncı kez başa sardı. Aslında kibirli bir kadın değildi. Yani bu dağları ben yarattım, ötekileri kim yaratmış bilmem havası yoktu. Bana tepeden bakmamıştı, gerçi böyle düşünürsek bana dengimden baktığını da söyleyemezdim. Yine de kesin bir şey varsa, o da son derece katı bir mizaca sahip olduğuydu. Masada oturduğumuz süre boyunca dudaklarında küçük bir tebessüm dahi esmemişti.

"Beni sevmedi," diye homurdandığımda Ekin güldü ve "Emin ol sevmese bunu belli ederdi," dedi.

"Ama bu sevdiği anlamına da gelmiyor," deyip omuz silktim. Bu hareketimle birlikte küreğimdeki ağrı kendini hatırlatınca Ekin'e belli etmemek için camdan dışarı bakıp yüzümü buruşturdum.

"Annemin insanları sevmesi zaman alır. Bu zamana kadar kimseye ilk tanışmadan kucak açtığını görmedim. Bence gayet iyi bir başlangıçtı."

"Bana, evindeki bütün değerli eşyaları kırıp döken haşarı misafir çocuğuymuşum gibi bakıyordu."

Benzetmem üzerine küçük bir kahkaha attı.

"Bu yüzden mi ona cevap verirken kekeliyordun?"

Benle alay ettiğini anlayınca "Defol!" diye çemkirdim.

"Sana da küsüm. İnsan önceden biraz tüyo verirdi. Resmen kadının gözündeki imajım eksilerde şu an."

"Birincisi maça geleceğini bilmiyordum. İkincisi annemin de maça geleceği kesin değildi. Ayrıca karakolda tanışmanızda benim hiçbir payım yok hatırlatırım."

Konunun yine kavgaya döneceğini kestirince sustum. Zaten yolun başında biraz azar yemiştim, bu yüzden daha fazlasına gerek yoktu. Bir süre sessizce yol aldıktan sonra yan profilden Ekin'i izledim. Öfkesi yatışmıştı ama hala düşünceli görünüyordu. Ona hak veriyordum. En güzel günü bizim yüzümüzden berbat olmuştu. Ağız tadıyla sevinememişti bile. Bugünü onun için mutlu sonlandırmak adına bir şeyler yapmaya karar verdim. En azından küçük bir kutlamayı hak ediyordu.

Aklıma gelen planla birlikte telefonumu çıkartıp anneme yazmaya başladım. Murat kaybedince Beyza'nın çok üzüldüğünü ve onu teselli etmek için eve biraz geç kalacağımı söyledim. Yalanımı bozmaması için Beyza'ya da aynı mesajı atıp altına beni idare et diye not düştüm. İstemese bile yapmak zorundaydı. Annesine Koray'ı anlatmamı göze alamazdı.

İlçe tabelasını geçtiğimizi fark edince Ekin'e beni eve bırakmadan önce atölyeye uğrayıp uğrayamayacağımızı sordum. "Uğrarız, bir sorun mu var?" deyip bana bakınca başımı iki yana salladım.

"Birkaç kitabımı orada unutmuşum. Yarın lazım da."

Yalanımı yadırgamadan "Tamam güzelim," dedi ve binaların arasına girince ara yollardan birine saptı. Daha öncesinde atölyenin üst katındaki kafeden kahve almıştım. Umarım kutlamalık küçük bir pasta da bulabilirdim. Tek sorun pastayı alırken Ekin'i oyalamaktı. Belki de canım tatlı çekti bir koşu gidip alayım diye onu kandırabilirdim ama muhtemelen buna izin vermezdi. Gidip benim için kendi alırdı. Belki de ona arabada beklemesini söyleyip kitap alma bahanesiyle pastayı kapıp gelmeliydim. Evet, bu daha mantıklıydı.

Sokak lambalarının ışıkları altında bir süre daha yol aldık. Ayrılık vaktimizin yaklaştığını düşündükçe içimi buruk bir hüzün kapladı. Keşke birbirimizi her gün görebilme fırsatımız olsaydı. Atölyenin önüne vardığımızda arabayı park etti. Tam ona burada beklemesini söyleyecektim ki benden önce davranıp "Arkada bir eczane var," dedi.

"Sen kitaplarını al, ben de dudağındaki yara için krem alayım."

Bu kadar düşünceli olması içimi sımsıcak yaparken gülümseyerek başımı salladım. Gerek yok desem de dinlemeyecekti nasıl olsa. Bu fırsatı bir şans olarak değerlendirebilirdim. Hızlı adımlarla içeri yürüdüm ve doğrudan üst kata çıktım. Eczane ne kadar uzaktaydı bilmiyordum. Bu yüzden elimi çabuk tutmak en iyisiydi. Kafeye alacaklı gibi girip kasaya yürüdüm ve pasta bulunup bulunmadığını sordum. Neyse ki içerisi kalabalıktı da gürültülü girişim uğultuda kaybolup gitmişti. Satış elemanı yan tarafındaki tatlı vitrinini işaret edip "En üsttekiler var," dedi.

Pastaların hepsi birer porsiyonluktu ama küçük bir kutlama için yeterdi. Aralarından meyveli olanı seçip "Şunu paketler misiniz?" diye sordum. Yanına bir tane mum ve çatal da koymasını istedim. Ekin'in neli sevdiğini bilmiyordum, bu yüzden kendi zevkime göre almak mantıklı gelmişti. O, yemezse boşa gitmezdi en azından. Keşke tahmin oyununu oynadığımız gün bunu da sorsaydım diye hayıflanırken görevli paketi poşetleyip bana uzattı. Ücreti ödedikten sonra aynı hızla aşağı indim. Atölyeye girdiğimde Ekin'in daha dönmediğini görünce keyifle gülümseyip ışıkları açtım.

Pastayı paketinden çıkartıp mumu üzerine yerleştirdim ama bir sorun vardı. Yakacak çakmağım yoktu. "Saf Asu," diye homurdanarak elimle alnıma vurdum. Kafeye geri dönüp bir tane de çakmak dilenmeyi düşündüğüm sırada kilide oturan anahtar sesi, hayallerimi suya düşürdü. Kutlamam bile yarım yamalaktı. Pastayı arkamda tutup Ekin'in içeri gelmesini bekledim ama istediğim gibi olmadığı için yüzüm düşmüştü.

"Asu, kitaplarını bulamadın mı?" diye seslenerek kapıdan içeri adımladığında odanın ortasında öylece dikildiğimi görünce yüzüme boş bakışlar attı. Dudaklarımı birbirine bastırıp bekledim.

"Bir şey mi oldu?" diye sordu bu kez ve sorunu çözebilmek için etrafına bakındı. Omuzlarımı hafifçe yukarı çekip bıraktım ve "Aslında oldu," dedim. Arkamdaki pastayı çıkartıp yukarı kaldırırken dudaklarımı büzdüm.

"Seni tebrik etmek istemiştim ama mumların alev detayı yarım kaldı. Üflüyormuş gibi yapabilir misin?"

Dişlerini göstererek kocaman güldü ve bu muydu der gibi başını omzuna yatırıp yüzüme yine o haylaz bakışlarından birini attı.

"Böyle güzel gülersen bundan sonraki bütün kutlama pastalarımızı mumsuz kesebilirim."

Dudaklarımdan dökülen sözcükler, kendimi bile şoka uğratırken gülüşünün yavaşça dağıldığını gördüm ve haylaz bakışının ciddileştiğini. Yanaklarım utançtan ısınmaya başlayınca bakışlarımı kaçırıp tavandan sarkan küçük lambalarda gezdirdim ve "Ş-şey," diye geveleyerek lafı çevirmeye çalıştım.

"Yani çok mutlu olduysan bundan sonra mum almayabiliriz. Zaruri masraf."

Yanıma doğru yürüyüp aramızdaki mesafeyi kapatırken kıkırdadı ve "Mumlar için ayrı bir ücret talep ettiklerini bilmiyordum," dedi. Böyle saçma bir yalana kanmayacağını biliyordum. Yine de rolümü sürdürdüm.

"Şu yukarıdaki kafe var ya fena kazıkçı. Ben de ilk kez muma para ödendiğini gördüm. Cidden insanlık ölmüş."

Söylene söylene koltuğa yürüyüp pastayı sehpaya bıraktım ve" Hadi gel tadına bak," dedim. Davetime uyup karşıma oturdu ve elindeki poşetten ince uzun bir kutu çıkartırken "Önce dudağına krem sürelim," dedi.

"Yerken canın yanmasın."

Benimle küçük bir çocukmuşum gibi ilgilenmesini garipsesem de ses çıkarmadım. Onun yanında çocuk olmayı bile kabul edebilirdim.

Başımı sallayıp onaylayınca parmağına biraz krem aldı. Çenemi nazikçe yukarı kaldırdı ve elindeki sıvımsı jeli yavaşça yaraya değdirdi. Parmağını sızlayan şişliğin üzerinde dolaştırırken sessizce onu izledim. Daha rahat sürebilmesi için dudaklarımı hafifçe araladığımda bakışları gözlerimi buldu. Göz kontağını kesmeden parmağını, yaramın üzerinde biraz daha bekletip dudak çizgimi okşadı. Nefesimin düzensizleştiğini hissedince boğazımı temizleyip gözlerimi kaçırdım.

"Başka bir yerin yaralandı mı?" diye sordu bu kez. Başımı hemen iki yana salladım. Küreğimi vurduğum yer epey sızlıyordu ama bunu bilmesine gerek yoktu. Zaten yeni sakinleşmişti, tekrar sinirlensin istemiyordum.

"Emin misin?"

Başını yana eğip sözlerimin doğruluğunu kontrol eder gibi gözlerimin içine baktı.

"Çocuk muyum ben Ekin?" diye çıkıştım.

"Altı üstü bir dirsek yedim. Ölmem yani."

Çemkirmemle birlikte elini küreğime koyup bastırdığında gözlerimi kapatıp dişlerimi sıktım. Bunu nasıl anlamıştı ki? Gözünden hiçbir şey kaçmıyordu.

"Çocuk değilsin ama yalancısın," dedi ve baskısından kurtulmak için yaylanan belimi iki yanından kavrayıp sırtımı ona dönmemi sağladı. Kazağımın eteklerini avuçlayıp "Bakabilir miyim?" diye sorunca duraksadım. Tatile gittiğimiz zamanlarda bikini giyerdim ve birilerinin vücudumu görmesi sorun olmazdı ama şu an Ekin'in görecek olması, tuhaf hissettirmişti. Başımı eğip kaldırınca kazağımı yukarı katladı ve bir kez daha. Katlama işlemini bir süre devam ettirdi. Öyle ağırkanlı davranıyordu ki bunu bilerek yaptığına dair bahse girebilirdim. Kazağı enseme kadar çıkarıp küreğimi açıkta bırakınca durdu. Yüz ifadesini göremiyordum ama muhtemelen biraz daha öfkelenmişti. Çünkü tenimin morardığına emindim.

"Bundan sonra seni Semih'le yalnız bırakanın belasını," diye homurdandı ama devamını getirmedi. Beklediğim olmuştu işte, biraz daha celallenmişti. Parmaklarını hafifçe sızlayan kısımda gezdirirken "Çok acıyor mu?" diye sordu.

"Biraz."

"Biraz mı? Morarmış Asu."

"Büyütülecek bir şey değil Ekin. Tenim hassas olduğu için bir yere sertçe dokunsam bile morarır valla bak. Yarına geçe-"

Az önce parmaklarının gezindiği yerde dudaklarının sıcaklığını hissedince nefesim kesildi. Kürek kemiğimi mi öpüyordu? Nefesinin değdiği kısımdan başlayan bir ürperti bütün sırtım boyunca yayılıp enseme ulaştığında dudağımı kemirdim. Perçemleri tenimde gezinince huylanarak kaçmaya çalıştım ama bir anda karnıma dolanan parmakları sabit kalmamı sağladılar. Sızlayan yere tüy gibi bir öpücük bıraktı ve nefesini tenime soluyarak konuştu.

"Acıya dayanıklı olmana şaşırdım. Oysa benim gözümde kırılgan bir kelebekten farkın yok."

Bir öpücük daha bıraktığında gözlerimi kapadım.

"Kanatlarına dokunmaya korkuyorum. Öpsem bile incinirmişsin gibi geliyor."

Karnımdaki parmaklarından bazıları, yukarı sıyrılan kazağımdan dolayı çıplak tenime temas edince istemsizce kasıldım. Etkilendiğimi hissetmiş gibi parmaklarının baskısını arttırdı. Dudakları üçüncü kez tenimle buluşunca bayılacağımı sandım. O ise dokunuşları yetmiyormuş gibi sözleriyle beni kıvrandırmaya devam etti.

"İnsanlar bunu fark edemiyorlar. Edemezler de, çünkü sana benim baktığım gibi bakmıyorlar."

Bütün tüylerim diken diken oldu. Nefesim kesik kesikti ve ciğerlerimi doyurmaya yetmiyordu. Bir öpücük daha bırakırsa kalpten gidebilirdim. Bu yüzden onu engellemek için "Ekin," dedim. Sesimin tınısı kendi kulağıma bile yabancı gelince yadırgadım ama ondan aldığım cevap daha garip hissettirdi.

Nefesi hala tenimdeyken "Sevgilim," diye fısıldadı. Bana ilk kez böyle sesleniyordu. Bir kaç saniye sessiz kalıp nabzımın durulması bekledim. Sonrasında ona dönmeye çalıştığımda buna izin vermedi. Yüzünü sırtımdan uzaklaştırıp "Krem süreceğim bekle," dedi. Beni kendimden geçiren sıcak nefesinin yerini soğuk jel alınca hafifçe titredim. 

Parmaklarını yavaşça öptüğü yerlerde gezdirmeye başladı. Narin dokunuşlarla sıvıyı yavaş yavaş yedirdi. İncitmemeye özen gösterdiği belliydi. Parmakları, sütyen askımı bulunca bir süre hareketsiz kaldılar. Sanırım oraya da krem sürecekti ama tereddüt ediyordu. Askıyı parmağına geçirip yavaşça omzuma doğru indirince midemde tatlı kasılmalar hissettim. Kremi açıkta bıraktığı kısma nazikçe yayıp askıyı düzeltti. İşi bitince kazağımı hızla aşağı indirdi. Başta beni çıldırtacak kadar yavaş davranırken bu kez fazla aceleciydi.

Tedavisinin son bulduğunu anlayınca ona döndüm. Az evvelki anın etkisini üzerimden atmak için çatalları elime aldım ve "Kutlama zamanı," dedim. Heyecanıma karşın gülümsedi.

"İlla yiyeceğiz yani?"

Sırıtarak başımı sallayınca kendi çatalını alıp pastaya daldırdı. Onuna birlikte ben de bir çatal aldım. Çok taze değildi ama tadı güzeldi. Bir çatal daha alıp zorla ağzıma sokuşturdum. Aç gözlülüğümden dolayı lokmayı büyük tutmuştum, bu yüzden de kreması dudaklarıma sıvanmıştı. Ağzımdaki çiğnemi yutmaya çalışırken boğulacakmışım gibi nefesler alıp güldüğümde Ekin de bana eşlik edip kıkırdadı. Oburluğumdan korkup kaçmazdı umarım. Yemeden beni izlediğini fark edince "Beğenmedin mi?" diye sordum. Cevap vermek yerine uzun uzun yüzümü inceledi.

"İstersen hemen gidip senin için çikolatalı alabilirim."

"Boş versene pastayı," dedi. Bir anda üzerime eğilip dudaklarıma kapanınca kalakaldım. Elimdeki plastik çatal parmaklarımdan kayıp yerde tıkır tıkır yuvarlandı. Dudaklarımda kalan kremayı diliyle temizlediğinde içim çekildi. Ona karşılık vermem için dudaklarını benimkilere sürttü. Boşlukta sallanıyormuşum gibi hissedince üzerindeki kazağa tutundum. Sırtımı koltuk başlığına yaslayıp ağırlığını hafifçe üzerime verdi ve canımı acıtmadan yavaşça öptü. 

Ona karşılık verirken ilkine göre ustalaştığımı fark ettim. Artık daha iyi uyum sağlıyordum. Parmakları boynumu okşadı. Diğer eli belimdeydi. Sakin başlayan öpüşü her saniye biraz daha alevlenince kremle birlikte ağrısı hafifleyen yaram tekrar sızladı. Gözlerimi kapatıp "Ekin," diye sızlandığımda canımı yaktığını anlamış olacak ki alnını benimkine yaslayıp "Özür dilerim," dedi. Konuşması nefes nefeseydi, tıpkı benim gibi. Yanağını okşayıp "Önemli değil," diye fısıldadım. Bunu isteyerek yapmadığını biliyordum.

"Sanırım tekrar krem sürmeliyiz," dediğinde eş zamanlı olarak kıkırdadık. Gülüşümle birlikte dudağım tekrar sızladı. Galiba kabuğu açılmıştı ama bu anı bozmamak için biraz idare edebilirdim. Ekin bu sefer dudaklarını yaramın üzerine değdirip bekledi. Dokunuşu öpücükten çok, acımı almak ister gibiydi. Bunun mümkün olmadığının farkındaydım ama çabası bile onun için erimeme yetmişti. 

Alınlarımızı tekrar birleştirip burnunu benimkine sürttü. Bakışları hala dudaklarımdaydı, sıcak nefesi ise tenimi yakıyordu. Yarım kalan öpücüğünü tamamlamak istediğinin farkındaydım ama bana kıyamadığı için kendini dizginliyordu. Odağını değiştirmeye ihtiyacı varmış gibi başını yana eğip burnunu saçlarıma daldırdı. Sonrasında onları birer birer toplayıp arkaya attı. "Kavgaya karıştığını duyunca aklım gitti," deyip açıkta kalan boynuma dudaklarını sert bir şekilde bastırınca yutkundum. Sanki nabzımı durdurmak ister gibi öpmüştü. Biraz daha çabalasa başaracaktı.

"Beni bu kadar çok mu önemsiyorsun?" diye mırıldandığımda nefesini tenimden ayırmadan boyun girintime indi ve kokumu soludu. 

"Seni sandığından çok daha fazla önemsiyorum."

Kollarımı boynuna dolayıp ona sımsıkı sarılınca beni kucağına çekti ve başımı maçtan önce yaptığı gibi omzuna yatırdı. Bir süre hiç kıpırdamadan öylece kaldık. Yavaş yavaş saçlarımı okşayıp yüzüme öpücükler kondurdu. İlgiden yoksun bir çocukluk geçirmesine rağmen nasıl böylesine şefkat yüklü olduğuna anlam veremedim. Kolları öyle huzurluydu ki göğsünde derin bir uyku çekmek için birçok güzel şeyden vazgeçebilirdim.

Telefonum bir anda çalmaya başlayınca ikimiz de irkildik. Toparlanıp arayana baktığımda tabi ki şaşırmadım. Annemdi. Saat, 22:32'ydi. Aramak da geç bile kalmıştı.

Ekranı Ekin'e doğrultunca derin bir nefes alıp bıraktı. Kutlamamızın burada son bulduğunu anlamıştı.

Selam Büşü geldi!

Ekin ve Asu'ya doyamayanlar, umarım bu bölüm sizi kesmiştir jsjzhdjg

Bir şey soracağım; hala bu kitap uzun olsun okuyalım mı diyorsunuz, yoksa yavaş yavaş finale doğru aksın mı diyorsunuz? Kimse linçlenmeyecek gerçek fikrinizi söyleyin jshdh

Yeni bölümler için iki gün belirledim Salı ve Cuma. Haftada iki gün. Tee 60 küsuruncu bölümden sonra bir düzen kurmamızın vakti geldi diye düşünüyorum aksksk

Sınır koymadım diye çok üzülmüşsünüz. Hemen telafi edelim :)

820 oy, 1500 yorum.

delikizinkitapligi bu bölüm sana 🖤

Beni özleyin kalp kalp!


Συνέχεια Ανάγνωσης

Θα σας αρέσει επίσης

24.2K 1K 41
Öğlen en yakın arkadaşımın sevgilisini düşünerek sildiğim market zemininde şimdi onunla sevişiyordum.
25.4M 904K 78
♌ İNTİKAMDAN DOĞAN TUTKULU BİR AŞK ♌ Küçük yaşta anne ve babasının ölümüne şahit olan acımasız genç bir adam... Edim Demiray. Daha on sekizinde uyuş...
Kelebek'in Oyunları Από Son_anka

Μυστήριο / Τρόμου/ Θρίλερ

22.3K 1.5K 55
Paralı ajan olarak yer altında çalışan Liya, Kelebek takma ismini kullanan birinden iş teklifi alır. Kendisinden Jan Kvasov'u araştırması ve bir açık...
MEYUS(Ara Verildi) Από  🌙ᏝᏋᏁᏗ

Εφηβική Φαντασία

13K 1K 21
~ "Ben katilim." Diye tekrar etti bir kız, o bir katildi ve öyle de kalacaktı. Olmayan fakat sadece kendisinin gördüğü kanlı ellerini silmeye çalıştı...