01:28| TAMAMLANDI

By Asterleyl

5.6M 404K 145K

Saat 01:28'di. Ona ilk mesajı attığımda... İnsanların alkole ya da tütüne bağımlı olduklarını sanırdım hep. A... More

01:28
01:05
01:03
01:07
01:14
01:00
01:10
01:01
01:08
01:02
11:08
00:38
01:29
01:30
01:04
00:53
01:26
01:11
14:58
01:06
13:09
17:36
10:03
14:42
15:37
19:51
16:24
01:09
10:37
20:07
20:35
11:04
14:49
19:02
19:43
00:37
12:06
15:23
23:52
09:54
22:05
00:33
20:47
23:28
08:03
14:13
16:37
09:20
10:14
18:41
01:13
16:19
16:21
18:03
22:18
13:47
16:11
18:35
22:41
15:40
11:37
18:23
22:32
02:29
15:45
20:17
17:04
17:50
18:26
20:24
19:22
21:12
00:15
17:16
21:25
11:27
16:31
09:57
13:34
12:39
23:00
17:44
16:53
00:46
10:49
00:05
11:11
13:21
19:15
03:17
09:33
06:30
19:19
FİNAL(PART-1)
FİNAL(PART-2)
7.00 (ÖZEL BÖLÜM)

19:59

58.7K 4.6K 2.5K
By Asterleyl

Ekin'den.

Beyza'yı evine bıraktıktan sonra arabayı ara sokaklardan birinde durdurup yan koltukta uyuyan Asu'ya baktım. Karanlık çöküyordu ve veda vaktimiz yaklaşmıştı. Yine de bu manzarayı bozmak istemiyordum. Hem Beyza inmeden önce saat dokuza kadar izinleri olduğunu söylemişti. Konuşurken imalı imalı Asu'ya bakmıştı. Yüz ifadesi, bu fırsatı iyi değerlendir ve onunla biraz daha zaman geçir der gibiydi.

Neden böyle bir iyilik yaptığını anlamasam da üzerine kafa yormamıştım. Ona karşı nötrdüm. Asu'yu üzmesi dışında bir alıp veremediğim yoktu. Hoş Asu'yu üzmesi konusunu da sineye çekebilirdim çünkü o, olmasaydı tanışamazdık.

Yol boyunca didişip durmuşlardı. Asu, arkaya laf yetiştirmekten sıkıldığında dışarıyı izlemeye başlamıştı ve kısa bir süre sonra da uyuyakalmıştı. Beyza'yla kedi köpek gibi atışmaları, bana Semih'le olan sohbetlerimizi anımsatmıştı. Konuşmalarıyla, aksini iddia etseler de hala birbirlerine değer veriyor gibilerdi.

Neyse ne. Bu, onların meselesiydi. Birilerine ihtiyaç duymadan aralarındaki sorunu çözebilecek yaştalardı. Elimdeki azıcık zamanı da boş şeylere kafa yorarak harcamamak için yönümü Asu'ya dönüp onu seyretmeye başladım. Uyurken fazla masumdu. Koltuğa kedi yavrusu gibi kıvrılmış, derin nefesler alıp veriyordu. Karamel saçları yaptığı topuzdan fırlayıp dağılmıştı. Perçemleri burnuna doğru düşmüştü. Uzun kirpikleri ara ara titriyordu. Huzurlu görünüyordu, öyle değilse bile bana huzur verdiği kesindi.

Oysa sabah beni nasıl da öfkelendirmişti. Onu Murat'ın kollarında görünce kan beynime sıçramıştı adeta. İt herif, kızı ahtapot gibi sarmıştı. Ben bile ona sarılırken incinir diye hoyrat davranmaktan kaçınıyordum, Murat kim oluyordu ki? O an Asu'dan başka her şey önemini yitirmişti. Onun neden evde değil de stadyumda olduğunu sorgulamayı bile unutmuştum.

Benimle gelmesini istediğimde inat etmemişti neyse ki. Çünkü Murat'la karşı karşıya kalsaydık hiç hoş şeyler olmayacaktı. Şiddet taraftarı bir insan değildim ama bazıları, sınırları fazla zorluyordu.

Giyinme odasında Asu'ya hesap sorunca bana açıklama yapmak yerine üste çıkmaya çalışmıştı. Bir an sahiden de Murat için geldiğini düşünüp hayal kırıklığına uğramıştım ama konuya Sena da dahil olunca neden böyle davrandığı anlaşılmıştı. Yanımda başka bir kızı görmek hoşuna gitmemişti. O da, benimle aynı şeyleri hissediyordu. Sevgili bile değildik ama birbirimizi deli gibi kıskanıyorduk.

Asu öfkeyle çemkirmeye devam ederken onu tutup öpmemek için kendimi zorlamıştım. İlgimi her saniye belli etmeme rağmen nasıl Sena'yı kendine rakip olarak görebilirdi ki? Ona nasıl yaklaştığımı anlıyordu ama görmezden geliyordu. Etkilendiğini fark etmesem beni istemediğini düşünürdüm ama özlediğini söylemişti. Murat ve Beyza'ya benim için katlandığını kendi ağzıyla itiraf etmişti. Yeni bir aşk macerasından çıktığı için ona zaman tanımaya çalışıyordum ama bu belirsizliğe daha fazla katlanamayacağımı anlayınca üzerine yürüyüp kaçış yollarını kapatıvermiştim.

Onunla yüzleşecektim. İmalarımı yok sayıyor olabilirdi ama hislerimi açık açık itiraf ettiğimde dikkate almak zorunda kalacaktı. Gerçekleri dökmeye başladığım sırada utanarak başını yan dönünce yüzüne yaklaşıp saçlarını koklamıştım ama yeterli gelmemişti. Çünkü hiçbir koku, tenindeki kadar etkili değildi. Ateşlendiğim gün kokusunu daha ilk duyuşumda bağımlısı olacağımı biliyordum.

Onu öpmek istediğimi itiraf edince yüzüme bakıp düşünmüştü. Gözleri dudaklarımda gezinirken beni reddetmesinden deli gibi korkmuştum ama o, hiç beklemediğim bir şey yapıp ilk öpücüğü kendisi vermişti. Yumuşak dokunuşlarla heyecanlı soluğunu dudaklarıma bırakmıştı. Nefesime karışan mayhoş kokuyla birlikte nutkumun tutulduğunu hissederek katılıp kalmıştım. Kesinlikle beni çıldırtmaya çalışıyordu. Dudaklarına sürdüğü ruj veya her neyse başımı döndürmüştü.

Geri çekileceğini hissedince belini kavrayıp onu kendime bastırmıştım. Öpücükten kastımın bu kadar masum olduğunu sanıyorsa yanılıyordu. Hem de başladığı işi bitirmeden gitmesine izin verir miydim? Bu kez hakimiyeti elime alıp onu ben öpmüştüm. Nefesime sinen cezbedici kokunun kaynağını test etmek için dilimi alt dudağında gezdirdiğimde tatlı-ekşi, hafif bir tat almıştım. Sanırım vişneydi ya da onun gibi bir aroma. Açıkçası tam Asu'yu yansıtıyordu.

Onu ciddi ciddi öpmeye başladığımda afalladığını hissetmiştim. İlk öpücüğü olduğu acemiliğinden belliydi. Gerçi ben de çok profesyonel olduğumu iddia edemezdim. Ergenlik yıllarımda birkaç deneyimim olmuştu o kadar. Asu'yu öptükten sonra onları öpücük kategorisinden silmiştim hatta. Bana ayak uydurmaya çalışması o kadar tatlıydı ki bunu saatlerce sürdürebilirdim. Parmakları, ensemde ve boynumda gezinmeye başlayınca kendimi hepten kaybetmiştim. Aramızdaki çekimin somutlaşması tarifi zor bir histi. Mutluydum, kendimi kaybetmiş gibi hissediyordum ve tehlikeli olan yanı ise ona karşı doyumsuzdum. Birden bire kıkırdamaya başladığında ben de gülmüştüm. Sanırım bu yakınlık, ikimizi de kısa süreli sarhoş etmişti.

Sonrasında başımı boynuna gömüp aşık olduğum kokusuna ulaşmıştım. Uzun zamandır arzuladığım bir diğer şeyi yapıp boynunu öptüğümde dünyanın ayaklarımın altından çekildiğini hissetmiştim. Bu hareketimle birlikte kasıldığını fark etsem de ondan ayrılmaya gönlüm razı olmamıştı. Dudaklarımla teninde yol çizip deli gibi atan nabzına ulaştığımda maça çıkmak için hazırlanmam gerektiğini bile unutmuştum.

Asu sayıklar gibi mırıltılar çıkarınca düşüncelerden silkelenip ana döndüm. Yerinde kıpırdanıp koltuğa iyice yerleşti. Karşımdaki manzarayı alıp hayatımın merkezine koymak ve onu her özlediğimde dönüp izlemek istiyordum ama böyle bir şey mümkün değildi. Yüzüne dökülen perçemleri kenara itip hafifçe yanağını okşadım. Saat 19:59'du. Hala bir saatimiz daha vardı. Uykusunu alana kadar bekleyebilirdim.

Bir süre daha uyuduktan sonra yavaşça gözlerini araladı. Nerede olduğunu sorgular gibi kirpiklerini kırpıştırırken karanlık bastığını fark edince bana baktı. Sonra da arka koltuğa eğilip Beyza'yı aradı. Sessizce telaşlı halini seyredip durulmasını bekledim.

"Gece olmuş Ekin. Geldik mi? Beyza yok. Saat kaç?"

"Sakin ol Asu geldik, saat daha sekiz ve Beyza'yı da evine bıraktım. Yani sorun yok."

Yerine geri oturup sersem sersem etrafa bakındı bu kez ve "Beni niye uyandırmadın ki?" diye sordu. Dalgalanan ruh haline gülümseyip "Çok güzel uyuyordun," dedim.

"Kıyamadım."

Sözlerimle birlikte bana dönüp dudaklarını araladı. Sonra da diyeceği şeyden vazgeçip koltuğa yaslandı. Dağılan saçlarını toplayarak perçemlerini kulağının arkasına atarken bana kaçamak bir bakış atıp önüne döndü. Yine utangaçlığı tutmuştu. Bu haline gülümseyip bakışlarımı boş sokağa çevirdim. Onu bu kadar dikkatli incelersem çekinmekte haklıydı. Bir süre ikimiz de alaca karanlığa baktık. Birkaç bisikletli çocuk yanımızdan geçip gittiler. Bir sokak kedisi çöpten bulduğu et parçasıyla binaların arasında kaybolurken derin bir nefes alıp bıraktım. Telefonda konuşmak için yetmeyen dakikalar şu an sadece susmaya yarıyordu. Açıkçası ne diyeceğimi bilemiyordum. Çiftler ilk randevularında ne konuşurlardı ki?

"Ekin," diye mırıldanarak beni büyük bir yükten kurtardığında bu anı bekliyormuş gibi ona döndüm.

"Ben bugün bir şey yaptım."

Dudağını kemirip suçlu bir çocuk gibi büzüldü. Söyleyeceği şey her neyse Murat'la ilgili olmamasını umdum çünkü sabahki manzaranın etkisi henüz soğumamıştı. Devam etmesini isteyerek başımı eğdiğimde "Şey," dedi. Ağzında geveledikçe hoşlanmayacağım bir şey yaptığına dair endişem artıyordu.

"Sena var ya, senin şu sarışın arkadaşın. Bugün o, tribünde yanımızda oturuyordu. Bana seni nereden tanıdığımı sordu."

Sena'yla alakalı bir şey beklemediğim için şaşırarak kaşlarımı çattım. Bu konuşmanın nereye gideceğini kestiremiyordum.

"Sana canını sıkacak bir şey mi söyledi?"

Başını iki yana sallayıp yutkundu.

"Biraz evet, biraz hayır. Yani aslında kötü bir şey demedi ama sanki seninle ne alakam olabilirmiş gibi konuştu. Ben de biraz sinirlenip ona sevgili olduğumuzu söyledim."

Bir çırpıda konuştuktan sonra gözlerini kapattığında güldüm. Dert ettiği şey bu muydu sahiden? Gözlerini açmadan "Kızdın mı?" diye sorunca dudaklarımı birbirine bastırıp ciddi gözükmeye çalıştım.

"Sana sadece yalan söylediğinde kızarım Asu."

Kirpiklerini aralayıp başını omzuna yatırdı.

"Yani bu, kızmadın demek mi oluyor?"

Ben de onun gibi başımı yana eğip yüzünü inceledim ve "Bilmem sen söyle," dedim.

"Söylediğin şey, yalan mıydı yoksa gerçek mi?"

Kaşlarını kaldırarak alaylı bir nefes koyuverdi. Varmaya çalıştığım noktayı anlamıştı.

"Blöf yapıyorsun," diye çıkıştığında "Olabilir," deyip sırıttım. Bakışları gülüşümde ve yüzümün farklı noktalarında dolaştı.

"Daha bana çıkma teklifi bile etmedin," dedi bu kez. İlk defa bu kadar açık sözlü oluşu beni hayrete düşürdü. Yüzüme istekli istekli baktığında "Birlikte oralet içmeye de gidelim istersen," deyip güldüm.

"Bu zamanda çıkma teklifi mi kalmış Asu?"

Yüzünü buruşturup omzuma vurdu. "Defol," diye çemkirirken başını cama dönüp kollarını kavuşturdu. Sokak lambaları bir anda yanınca oluşan loş aydınlık yanağına düştü. Cidden bu tarz formalitelere önem mi veriyordu?

"Asu," diye seslendiğimde tepki vermedi. Telefonda yazışıyor olsak muhtemelen nokta atardı. Sessizlik, en çok tercih ettiği trip yöntemiydi. Bu haline gülmek istesem de onu daha fazla küstürmemek için ciddi kalmaya çalıştım. Aslında biraz daha uğraşasım vardı ama zamanımız kısıtlı olduğundan uzatmadan pes ettim.

"Çıkma teklifi mi istiyorsun?"

Sorumla birlikte yüzüme baktı ve dudaklarında muzip bir gülüş belirirken hızlı hızlı kafasını salladı.

"Hadi bana çıkma teklifi et."

Bu kadar hevesli oluşuna gülümsemeden edemedim. Başını koltuğa yaslayınca perçemleri yana döküldü. Koca gözlerini birkaç kez kırpıştırdığında bu sevimli hali, beni çıkma teklifinden başka şeylere itmek üzereydi.

Boğazımı temizleyip düşüncelerimi toplarken "Tamam," dedim. Oturuşumu ona bakacak şekilde değiştirip "Benimle çıkar mısın Asu Kırca?" diye sordum. Güldü ama cevap vermedi. Keyifli bir ifadeyle yola doğru dönünce "Ee?" diye sordum.

"Ne ee?"

"Bir cevap vermen gerekmiyor mu?"

"Cevap vereceğimi söylemedim ki. Sadece ne kadar ciddi olduğunu görmek istemiştim. Kabul edip etmemek için düşünmem lazım."

Düzenbazlığı karşısında dudağımı dişleyip başımı iki yana salladım. Demek sevimliliğini kullanarak bana oyun oynuyordu.

"Düşünmek için geç kalmadın mı sence de? Bugün beni öptün hatırlatırım."

Yüzüme kaçamak bir bakış atıp yalandan öksürdü ve "Sen istedin," diye geçiştirmeye çalıştı.

"Öpmeseydim maça boynu bükük gidecektin. Küçük bir şans öpücüğüydü."

"Öyle mi? Bana pek küçük gibi gelmedi aslında."

Yaptığım imayla birlikte bana döndü ve meydan okuyan bakışlarını yüzüme doğrulttu.

"Ayrılacağım sırada beni bırakmayan sendin. Ayrıca cazibemden nasıl etkilendiysen artık hatırlatmasam maçı kaçıracaktın."

Saydırırken koltukta bana doğru yaklaştığını fark edince bozuntuya vermeden damarına basmayı sürdürdüm.

"Yarın bir gün çocuğumuz olsa onu da tek başıma yaptığımı söylersin sen. Kendi payını inkar edersin."

Üste çıkmaya o kadar odaklanmıştı ki "Ederim tabi," dedi. Kendimi tutamayıp güldüğümde boş bulunduğunu anlayarak yüzünü ekşitti. Cümlemi daha yeni idrak ediyordu. Gözlerini kaçırıp "Çocuk mu?" diye homurdandı. Bakışlarım, şaşkınlıkla aralanan dudaklarına kayarken başımı sallayarak onayladım. Her haliyle beni etkilemeyi nasıl başardığını aklım almıyordu doğrusu. Odağımı sabit tutup "İstemez misin?" diye sordum sessizce. Çocuğu bırak, evlilik konuşmak için bile çok erken olduğunu biliyordum. Daha önümüzde çok uzun yıllar vardı. Yine de onu utandırmak hoşuma gidiyordu.

"Bilmem," diye mırıldanıp saçlarını kulağının arkasına sıkıştırdı. Bakışları, yüzüme hiç uğramadan arabanın içinde gezindi.

"İsterim sanırım," deyip dudaklarını birbirine bastırınca içim bir tuhaf oldu. Net bir cevap vermesini beklememiştim açıkçası.

"Ama daha on sekiz yaşındayım. Yani kendim çocuk sayılırım. Beni beş, on yılın falan beklersen eğer-"

Devamını getirmesine izin vermedim. İleriki bir zaman dilimi için konuşuyor olsak da bunu benimle düşünmesi bile yetmişti. Dudaklarımla lüzumsuz cümlelerini yuttuğumda afalladı ama geri çekilmedi. Onunla öpüşme çabalarıma karşılık vermeyince elimi beline atıp dudağını hafifçe ısırdım. Bu hamle birlikte üzerindeki şaşkınlıktan sıyrılıp bana ayak uydurdu. Parmaklarını yanağımda hissettiğimde beni geri itecek sandım ama yapmadı. Sadece tenimi okşayıp yumuşacık dokunuşlarla yüzümü sevdi.

Üzerine daha çok eğilip koltuğa yaslanmasını sağladım. Bu kez diğer eliyle enseme tutundu ve beni biraz daha kendine çekti. Onu özleyecektim. Bir daha ne zaman görüşeceğimiz bile belli değildi. Bana karşılık verişinden anlıyordum ki o da beni özleyecekti. Dudaklarındaki o mayhoş tadı kendi nefesime hapsedene kadar durmadım ama bu kez ilkinden daha sakin ve kontrollüydüm. Dudaklarımızı ayırıp alnımı onunkine yaslarken "Ne kadar istersen o kadar beklerim," diye fısıldadım. Gülümsedi ve yanağımı okşamayı sürdürürken dudak kenarımı uzunca öptü. "Ekin," diye mırıldandığında gözlerimi kapadım.

"Söyle güzelim."

"Benden başka birini sakın böyle öpme tamam mı? İstersen kendi payıma düşen kısımları kabulleneceğime dair söz verebilirim."

Kirpiklerimi aralayıp gözlerine baktım ve onu tekrar öpme arzusuyla karıncalanan dudaklarımı alnına bastırdım. Endişesi yersizdi, şu saatten sonra böyle bir şey mümkün görünmüyordu. Başını göğsüme çekip saçlarını okşarken bahsettiği beş, on yılın çabucak geçmesini diledim. Çünkü onu yanımda tutma isteğim geçen her dakika artıyordu.

Selam!

Bölümü sevdiniz mi?

Asu ve Ekin'e doyduğunuzu düşünüyorum jdjdj

Önümüzdeki bölümlerde diğer karakterler ağırlıkta olursa bana saydırmayın jsjdjd

Biraz muhabbet edelim. En sevdiğiniz kitap çifti hangisi? Basılı kitap olur, wattpad olur hiç fark etmez. Yoruma yazın, azcık çene çalalım.

Sınır; 780 oy, 1200 yorum. Geçildiğinde diğer bölümü yazmaya başlayacağım. (Çok diye laf etmeyin sakın. 1 günde geçtiğinizi görüyorum sjjdj)

booklover_iremm bu bölüm senin için 🖤

Çokça seviliyorsunuz kalp kalp!



Continue Reading

You'll Also Like

7K 1.9K 8
Göğün kara örtüsü çekilmişti ormanın üzerine. O kadar karanlıktı ki ayışığı da yoktu. Bu gece olacak olanlar gecenin karasına karışmalıydı. Üç masum...
2.3M 130K 123
Ahenk; gittiği yeni kolejde yaşadığı olaylar yüzünden, "Acaba bu koleje gelmekle hata mı yaptım?" diye düşünse de bu düşüncesini, "İyi ki bu koleje d...
2.5M 79.4K 59
İtalyan bir mafya... Başka açıklamaya gerek var mı? Ters köşelere doyamayacağınız. Her an şaşırarak sürükleneceğiniz bir kitap hayal edin.. Sonra oku...
4M 197K 55
Lise 3'e giden Mira, kızların gözdesi Poyraz tarafından sevilir ama onun gönlü kendisinden haberi bile olmayan, kızlarla neredeyse hiç takılmayan Bar...