Mahkumiyet (+18)

siredtohopeless tarafından

4.2M 94.8K 58.9K

❗️Kitap ağır cinsellik ve vahşet içerir❗️ ... "Söz verebilir misin, Liya?" "Sana söz veriyorum, seni sevmekte... Daha Fazla

1. Bölüm : TUTSAK
2. Bölüm : KURTARICI
3. Bölüm : KAÇIŞ
4. Bölüm : MEKAN
5. Bölüm : KIRIK
6. Bölüm : BANA AİTSİN
7. Bölüm : KORKU
8. Bölüm : KARIŞIKLIK
9. Bölüm : SİYAH ŞEHVET
10. Bölüm : TEHDİT
11. Bölüm : DURDURULMAZ
12. Bölüm : YANLIŞ
13. Bölüm : HİSLER
14. Bölüm : ADALET
15. Bölüm : İTİRAF
16. Bölüm : GEÇMİŞTE KALAN
17. Bölüm : KISKANÇLIK
18. Bölüm : KATİL
19. Bölüm : HATA
20. Bölüm : ÇARESİZ
21. Bölüm : KAYIP
22. Bölüm : KÖRDÜĞÜM
23. Bölüm : ONSUZ
24. Bölüm : YENİDEN
25. Bölüm : YARALAR
26. Bölüm : TAKAS
27. Bölüm : ÖZÜR
28. Bölüm : ALEV
29. Bölüm : BEKLENİLMEYEN
30. Bölüm : İHANET
31. Bölüm : DELİK
32. Bölüm : ÇÖKÜŞ
33. Bölüm : ACI
34. Bölüm : GEÇ
35. Bölüm : ZAMANIN SORUSU
36. Bölüm : ÖZGÜRLÜK
37. Bölüm : EKSİK
38. Bölüm : TESLİM
39. Bölüm : KÜVET
40. Bölüm : DEĞİŞİM
41. Bölüm : İKİ BEDEN BİR RUH
42. Bölüm : LANET
43. Bölüm : MAZİNİN BIRAKTIĞI YARA İZİ
44. Bölüm : ALKAN
45. Bölüm : YENİ
46. Bölüm : OYUN
47. Bölüm : ÇOCUK
48. Bölüm : BİTİK
49. Bölüm : RÜVEYDA
50. Bölüm : YÜK
51. Bölüm : KÜÇÜK
52. Bölüm : ANLAYIŞ
53. Bölüm : MASKELİ BALO
54. Bölüm : ÖLÜM TANRISI
55. Bölüm : KİR
56. Bölüm : ŞİKAYET
57. Bölüm : HİSSETMEK
58. Bölüm : BURUK SEVİNÇLER
59. Bölüm : DİŞİ ASLAN
60. Bölüm : GÜCÜN DÖNÜŞÜ
61. Bölüm : SEVDALI RUHLARIN TENLERLE DANSI
62. Bölüm : KARŞI KARŞIYA
63. Bölüm : UNUTULAN GERÇEK
64. Bölüm : DUYGULAR
65. Bölüm : KOYU FANTAZİLER
66. Bölüm : CİVAN
67. Bölüm : İTALYA
68. Bölüm : ANNE
70. Bölüm : KARDEŞ
71. Bölüm : EV
29. OCAK 1994
72. Bölüm : YENİ HİSLER
73. Bölüm : SANAT ESERİ
74. Bölüm : YAKIŞ
75. Bölüm : BİLİNMEMEZLİK
76. Bölüm : DÖNÜM NOKTASI
77. Bölüm : DÜŞMAN
78. Bölüm : TEHLİKE
79. Bölüm : KÖTÜ İNSANLAR
80. Bölüm : UZAK
81. Bölüm : ZARAR
82. Bölüm : İKİ YÜZLÜ
21. TEMMUZ 1999
83. Bölüm : SARSILMA
84. Bölüm : YAKLAŞAN SON
85. Bölüm : KAZANIŞ VE MAĞLUBIYET
86. Bölüm : YAŞAM
87. Bölüm : ODAK
88. Bölüm : DÜZEN
89. Bölüm : İMKANSIZ
90. Bölüm : GELİŞME
91. Bölüm : KAYBOLAN BENLIK
92. Bölüm : BARIŞ
93. Bölüm : UMUT
94. Bölüm : HAZIRLIK
95. Bölüm : YARDIM
96. Bölüm : MİNİK
97. Bölüm : DENİZ
98. Bölüm : İHBAR
99. Bölüm : 16. EKİM
100. Bölüm : FINAL
Yeni Kurgu: SESSİZ

69. Bölüm : DEĞER

33.1K 661 526
siredtohopeless tarafından

Sınır: 105 vote 260 yorum

Değer

Karanlık odada gözlerim açık olmasına rağmen çok şey görmüyordum çünkü kepenk sonuna kadar kapalıydı. Kafam düşüncelerle dopdoluydu ve düşüncelerimin sesi susmak bilmiyordu. Kafamı koparıp atmak istiyordum!

"Neden uyumuyorsun, Li?"

Alihan'ın çatallı ve rahatlatıcı ses tonu beklenmedik geldiği için ilk ödüm kopmuştu. Dilimi dudaklarımdan geçirdim ve omuz silktim.

"Sen neden uyumuyorsun, Ali?"

"Canım istemiyor. Sen neden uyumuyorsun?"

"Uyku tutmuyor."

"Çok düşünüyorsun değil mi yine?"

"İdare eder." dedim. Yattığım yerden doğruldum ve abajurun ışığını açarak gözlerimi kıstım. Tekrar yattım ve Alihan'a döndüm. Kusursuz yüz hatlarını izlerken boynundaki beyaz banta takıldı gözlerim. "Acıyor mu yaraların?"

"I-ıhm," dedi ve kafasını bana yavaşça çevirdi. "Merak etme beni."

"Her şeyi izledim. Kalkmak istedim ama kalkamadım. Bedenime ne enjekte ettiler bilmiyorum ama gözyaşı bile dökemedim. Çok kötüydü." derken sesim titriyordu.

Sol omzunun üzerine yattığında sargılı elini yanağıma koyup parmaklarıyla tenime sürttü. "İzlemek zorunda kaldığın için çok özür dilerim bebeğim. Ne hissettiklerini bile kestiremiyorum ve bu beni mahvediyor."

"Merak etme beni," dedim gülümseyerek. Dolan gözlerime içimden edebildiğim en beter küfürleri ettim. "Geçti gitti sonuçta. Ve umarım böyle bir şey bir daha asla olmaz..."

"Olmaması için elimden geleni yapacağım."

"Senin elinde değil ki?" dedim. "Seni suçlamıyorum ben Ali saçmalama. Bana ulaşabilmek için ilk o şerefsizleri halletmen gerekiyordu zaten. Şimdi tüm bedenin yara bere içinde. Kendimden nefret ediyorum..."

Sesim alçalıp ağlamam devreye girdiğinde ellerimi yüzüme koydum. Böyle yaparak onu çok üzüyordum!

"Ah sevgilim," diye sızlandı ve kafamı göğüsüne yaslayıp sargılı eliyle saçlarımı sevdi. "Sarışın aptal seni... Gerçekten kendini mi suçluyorsun sen?"

"Mh-hım..." diye onayladım ağlak sesimle.

"Döveyim mi seni?"

"Döv." dedim. "Benim yüzümden seni çok dövdüler zaten. Ben olsaydım hepsini gebertirdim!"

Kafama vurdu fakat sert bir vuruş değildi ve daha çok alaycıydı. "Neden senin suçun olsun bebeğim? Tamamen onların şerefsizliği... Onlar bana ben olduğum için saldırdı. Hiçbir şey senin suçun değil kurban olduğum," dedikten sonra saçımı öptü. "Sakın düşünme böyle bak çok üzüyorsun beni."

"Üzülme tamam," dedim ve yüzümü sildim. "Çok üzüldün sen zaten. Kıyamam ki."

Saçıma bir öpücük daha kondurduğunda bedeninden uzaklaştım. Yaralarını acıtmak istemiyordum.

"Senin ağlarken gözlerin gerçekten kanıyor," dedim güzel yüzünü izlerken. "Neden ki? Yani bu normal mı ki?"

"Normal değil ama doktorlar ciddi bir durum olduğunu da söylemiyorlar," dedi Alihan. "Narella beni daha gençken doktora götürmüştü bunun yüzünden. Ama yani, endişelenilecek bir durum yok. Korkma."

"Çok korkmuştum," diye itiraf ettim. "Bilmiyorum ya seni öyle görünce elim ayağım birbirine girdi. Panik atağı geçiriyor gibiydin."

"Panik atağı geçirdim zaten o an, Li." dediği anda kaşlarımı çattım. "Bu da işte gençliğimden bana kalan bir illet. Bedenim çok fazla stres içinde olduğunda veya yükü çok ağır gelen bir durumla başa çıkamadığım zaman panik atakları geçiriyordum ve hala da geçiriyorum."

"Bundan önce en son ne zaman panik atağı geçirdin?" diye sordum.

"On beş gün önce."

"Niye?" diye sordum şaşkınca.

"Sen yoktun." dediğinde anda kaşlarım çözüldü. "Bir ara hiç görüşememiştik. Bir yandan sana hala çok kırgındım ama diğer yandan seni çok özlüyordum. Bu durumla da başa çıkamadığım içim panik atağı geçirmiştim işte."

"Sen ne kadar sorunlu bir insansın böyle?" dediğim anda gülmeye başladı. Gülüşünü gördüğüm an bende güldüm.

"Ne yapayım?" diye mırıldandı. "Ben istemedim böyle olmasını. Allah vergisi."

"Umarım bir daha seni öyle görmem," dedim. "Bir daha o hale gelmeyeceksin. Eğer gelirsen getirenleri süründürürüm. Seni öyle görünce delirdim, Alihan. Hareket eden her şeyi ve herkesi deşmek istedim..."

Elini kaldırıp yanağıma hafif bir şekilde vurdu ve bunu yaparken güldü. "Müstakbel karım benim için ne kadar endişelenmiş böyle ya?"

"Alihan, vurma bana!" dedim huysuzca. "Elin acıyacak güzel gözlüm ya." dedi ve sargılı elini tutup öptüm. "Vurma. Canın acır ve senin canın acırsa ben çok üzülürüm."

"Ben hiç alışamıyorum buna..."

"Neye?"

"O kadar çok seviyorsun ki beni. O kadar çok ilgilenip, o kadar çok düşünüyorsun ki beni... Bu çok iyi hissettiriyor sevgilim. Gerçekten, çok iyi hissettiriyor."

"İyi hisset," dedim ve sargılı elini hafifçe öptüm. "Sen hep iyi ol."

"Seninleyken hep iyi olurum."

"Alihan." diye seslendim.

"Sevgilim?"

"Evlilik teklifin hala geçerli değil mi?"

"Evet," dedi. "Romantik bir şey bekleme ha. Ben giremem öyle şeylere. Ama senin hatrına daha uygun bir ortamda bir evlilik teklifi daha yapabilirim. Kabul, biraz hızlı oldu."

Güldüm. "Ya deli!"

"Sayende."

"Sen hep deliydin!"

"Sen yokken ben ruhsuz adamın tekiydim. Sen geldikten sonra ben böyle ergenleştim."

"Bir zahmet hanımın için ergenleş canım sende." dedim ve göz kırptım.

"Seve seve."

"Ali." diye seslendim yine.

"Söyle sarışın belam, söyle."

"Ağlarken çok tatlı oluyorsun," dedim düşünceli düşünceli. "Yani dudakların böyle şişiyor. Aynı bir çocuğa benziyorsun o zaman. Ama bir daha asla ağlamak yok! Ağlamak sana yasak!"

"Neden?"

"Seni ağlarken görmek beni mahvetti çünkü. Ağlamak çok doğal, hatta iyi hissedebilmek için ağlamak gerek ama Alihan sen ağlama tamam mı? Sen ağlayınca o kadar çok acı çekiyorsun ki bir daha asla öyle acı çekmeni istemiyorum."

"Ben nasıl iyi hissedeceğim peki?"

"Benim sevgimle güzel gözlüm," dedim. "Sadece benim varlığım ve sevgimle."

"Yaklaş da öpeyim." dedikten sonra ona yaklaştım. Dudaklarıma uzun bir buse kondurduktan sonra burnumun ucunu öptü. "Oh, bal dudaklım benim. Sen yetersin bana."

"Biz karı koca olacağız," dedim. "Şaka gibi!"

Mutluluk saçan gözleriyle gülümsedi. "İleride, ben evde olduğum için sen işten gelmeye yemekleri ve ev işlerini ben halledeceğim yani. Ama, gece mesaisi senin! Bebişimiz olduğunda sen geceleri bakacaksın ben uyuyacağım. Okey mi?"

Mutlulukla gülmeye başladım ben de. "Olur! Mükemmel bir hayat gibi geliyor kulağa."

"Evet ve biz o mükemmel hayatı yaşayacağız güzelim." dedikten sonra dudağını öptüm. "Söz veriyorum. Alihan Karalı sözü!"

"Seni çok seviyorum." dedim içten gelen bir tonlamayla.

"Ben de seni çok seviyorum, Li." dedi ve burnumdan bir makas aldı.

"Annene nasıl bir acı yaşatmayı düşünüyorsun, Alihan?"

"Aklımdan geçenler hoşuna gitmeyecek çünkü anneme değil, onun sevdiklerine zarar vereceğim."

"Sevdikleri derken?"

"Oğluna." dedi.

"Oğlu mu?"

"Rico," dedi Alihan. "Neslihan rahat durur mu? Tabii ki başka bir adamdan daha çocuk peydahlayacaktı. Her başka bir heriften çocuğu var nasıl olsa."

"Her ne olursa olsun Emre senin kardeşindi, Alihan! Kan her şey mi sanki? Kardeş olmanız için kan bağı mı gerekiyor? Hiç sanmıyorum."

"Anlamıyor musun, Li? Babası öldürdü onu! Tetikçi bilmeden kendi oğlunu öldürdü! Uzay, üvey kardeşini ölüme sürükledi! Emre, Uzay'ın da kard-" Devamını getiremedim ve derin bir nefes aldı. "Bunları düşünmek istemiyorum."

"Tamam." dedim. "Uyuyalım mı?"

"Uyuyalım," dedi. "Sen uyu ben izleyeyim seni?"

"Olmaz," dedim. "Senin de uyuman gerekiyor."

"Uyuyamıyorum. Kafam bu kadar doluyken uyuyamam."

"Bizi düşün," dedim ve yanağını okşadım. "Gelecekteki hayatımızı düşün."

"İyi geceler sarı güzelim," dedikten sonra alnımı öptü ve gözlerini kapattı. "Senin için uyumayı denerim."

"İyi geceler." dedim.

———

Masayı kurduktan sonra mutfaktan çıkacaktım ki istediğim şey ayaklarıma gelmişti zaten. Alihan karşımda dikilirken ben tüm bedenini analiz ettim. "Yaraların henüz tam iyileşmemişken sen neden benim yardımım olmadan kalkıp geliyorsun ya?"

"Sana da günaydın huysuz," dedikten sonra kollarını bana doğru açtı. Bedenimi bedenine değdirmeden ona sevgi dolu bir sarılış verip yanağını öptüm. "Günaydın keçi!"

"Keçi mi?"

"Çok inatçısın da ondan!"

"Acımıyor yaralarım. Merak etme sen."

"Kesin öyledir!"

"Ne yaptın bakayım?"

"Tost."

"Neyli yaptın benimkini?"

"Peynirli. Sen öyle seversin."

Bunu beğenmiş gibi gülümsedi. "Bir öpücük hak ettin." dedikten sonra yanağıma sert ve uzun bir öpücük kondurdu. Birlikte masaya oturduğumuz da Alihan yüzünü buruşturdu. Karnındaki yaralar acımış olmalıydı.

Moralim düştüğünde üzgünce masaya baktım. Çatalımı elime alıp siyah zeytin attım ağzıma ve halsizce çiğnemeye başladım.

"Niye astın yüzünü?"

"Yok bir şey," dedim. "Önemli değil."

"Böyle cevaplar verme bana. Seni seviyorum ve tam bu sebepten dolayı sebebini bilmeliyim."

"Tadını kaçırmak istemiyorum," dedim ve gülümsedim. "Bugün evdeyiz değil mi?"

"Evdeyiz."

"Ne yapmak istersin?"

"Yanımda sen olsan yeter." dedi.

"Aşık aptal!" diye dalga geçtim onunla ama o güldü.

"Tek bir şartım var." dedi. "Çıplak dolaşmanı istiyorum." dediğinde gözlerim faltaşı gibi açıldı. "Yürüdükçe sallanan o dolgun kalçalarını izlemek istiyorum. Tenine dokunup dolgunluğu ile oynamak istiyorum."

"Sen azdın iyice."

"Bunun nesi azmak? Sevdiğim kadını tüm güzelliği ile görmek istiyorum belki?"

"Ben sana deseydim bana demediğini bırakmamıştın." dedim tavırlı tavırlı.

"İyi tamam Li, dolaşma öyle." dedi pes ederek.

"Küstün mü?"

"Hayır, manyak mısın?" diye bir tepki verdi. "Seni istemediğin bir şeye zorlayacak kadar şerefsiz değilim. Tacize girer öyle bir şerefsizlik..."

"İstemediğimden değil." dedim. "Şaşırdım sadece. Öyle birden de denmez ki güzelim sen de!"

Birbirimize takıla takıla kahvaltımızı yaptığımızda Alihan'a yardım etmesini yasakladım ve tüm mutfağı toplarken Alihan oturuyor ve sigara içiyordu.

"Gezmek mi istiyorsun?"

"Yoo," dedim bulaşıkları yıkarken. "Evde duralım. Film falan izleyebiliriz ya da konuşuruz öyle. Sen nasıl istiyorsan?"

"Fark etmez güzelim. Sen ol yeter ki, gerisini siktir et."

"Benimleyken hiç canın sıkılmıyor mu gerçekten?"

"O nasıl söz kızım?" dedi kızar gibi. "Ben senden hiç sıkılabilir miyim? Sürekli yanımda ol istiyorum ben. Hiç susma, hep konuş hep saçmala istiyorum. Sen böyle çok konuşunca o kadar komik ve güzel oluyorsun ki insan dinlememek gibi bir şey yapamıyor."

"Bulaşıkları yıkadıktan sonra kocaman bir öpücük vereceğim sana." dedim.

"Seve seve!" dedi. "Yalnız ben sadece kalçalarını kesiyorum haberin olsun."

"Hiç şaşırmadım," dedim omuz silkerek. "Kes bari ne diyeyim. Gözün gönlün bayram etsin..."

"Salak." diye söylendi.

"Sensin o!"

"Bitmedi ya şu bulaşık işi?" diye mızmızlandı. Tam o an son tabağı yıkıyordum. Ellerimi sabunlayıp yıkadıktan sonra ellerimi kuruladım ve Alihan'a döndüm.

"Gel koca bebeğim, gel." dedim ve kollarımı boynuna sardım yavaşça ve yanağına sulu bir öpücük kondurdum. "Dudişi de ver." Dudağını bana çevirdiğinde dudağına da içli bir öpücük kondurdum. "Teşekkür ederim benden hiç sıkılmadığın için..."

Yüzü gülüyordu çünkü onu öyle sarıp öpmem onun çok hoşuna gitmişti. "Asla sıkılmam senden. Bundan emin olabilirsin."

"Salona geçelim mi?"

"Geçelim güzellik." dedi. "Kalkarken tutma beni sevgilim. Hasta hissediyorum ve ben hasta hissetmeyi hiç sevmiyorum. İyiyim ve daha da iyi olacağım, söz."

Ellerimi onun üzerinden çektim. "Peki. Senin dediğin olsun."

Oturduğu yerden yavaşça kalktı ve bana yolu verdi. Önden yürüdüğümde salona vardım ve koltuğun üzerine yayıldım. Alihan da geldiğinde üçlü koltuğa geçip uzandı. Bacağındaki yaralar çok derin olmadığı için yürümesinde herhangi bir sorun yoktu.

"Tetikçi kötü birisi değildi, Li." Alihan'ın ses tonuna mı yoksa dediğine mi şaşırsam bilemediğim için ona inanamıyormuşum gibi bakıyordum. "Bakma bana öyle... Ben çok düşündüm ve en sonunda böyle bir düşünceye vardım. Bu hikayedeki kötü benim babamdı."

"Anlat bana ne hissettiklerini. Ben seni asla yargılamam..."

"Babam Tetikçi'ye ihanet etti, onları aç susuz bıraktı, karısına tecavüz edip öldürdü... Bunlar çok ağır şeyler. Tetikçi'nin neden bana ve kardeşime sardığını anlayabiliyorum çünkü akıl sağlığını yitirmiş olmalıydı. Üstelik, kardeşim onun oğluydu. Kim bilir belki Tetikçi Emre'yi bulsaydı, hayatımız bu kadar mahvolmazdı."

"Tetikçi iyi bir baba değildi, olamazdı da Alihan. Uzay'a neler yaptı en iyi sen biliyorsun. Sevdiği kadını onun gözlerinin önünde öldürdü ve ona hiç sevgi göstermedi. En iyi sen anlarsın onu."

"Uzay'ı anlıyorum," dedi Alihan. "Ama affedemiyorum, Li. Affedemem..."

"Asıl Uzay, Emre'nin onun üvey kardeşi olduğunu öğrendiğinde yıkılır. Zaten şimdiye dek pişmanlık içerisinde yaşadı. Acaba o zaman ne olucak..."

"Bilmiyorsa tabii..."

"Umarım bilmiyordur."

"Ben her şeyin farkındayım Liya," dedi Alihan kendi tişörtüyle oynarken. "Uzay'ın hayatı nasıl boktandı bunu biliyorum ve hatta bonus ona üzülüyorum. Uzay kötü birisi değil, aksine iyi birisi ama bazen iyi insanlar o kadar kötü şeyler yaparlar ki, birçok hayat mahvolur. Seninle çok açık ve dürüst konuşmak istiyorum çünkü sevdiğimsin."

"Konuş sevgilim. Ben dinleyip hak vereceğim sana nasıl olsa..."

"Uzay'ın gerçek yüzünü tanımadan önce o benim için çok değerliydi. Onun için her türlü kötülüğü yapabilecek bir vaziyetteydim, yaptım da. Ama Uzay bana söylemek yerine babasının oyununu benimle devam oynadı. Belki bana anlatsaydı ona canım pahasına yardım ederdim ve kardeşim ölmezdi. Ama Uzay bu yolu seçti ve bu yolu seçtiği için bugün bu haldeyiz..."

"Ondan nefret etmiyorsun," dedim. "Nefret ettiğini sanıyorsun."

"Kimseden nefret etmiyorum. Çok uzun süre nefret hissedince insan yıpranıyor. Bıktım nefretin verdiği hissinden."

"Konuyu değiştirsek mi?"

"Olur."

Elimi omuzlarıma götürüp ovalamaya başladığımda yüzümü buruşturdum. Neden bilmiyorum ama omuzlarım bugün ağrıyordu.

"Neyin var?"

"Omuzlarım ağrıyor," dedim çatallı çıkan sesimle. "Masaj yapsam iyi olur."

"Ben yaparım, gel." dedi ve bacağına vurdu.

"Nasıl?"

"Ellerimle?"

"Yaralı ellerinle?"

"Liya sus ve buraya gel yoksa döverim seni." dedi sabırsızca. Oflayarak ayağa kalktım ve karşısına dikildim. Ellerini belime koydu ve beni kucağına çektiğinde gözlerimi faltaşı gibi açtım. Dizlerimi koltuğa bastırarak bedenimin bedenine değmemesi için bedenimi havada tuttum fakat Alihan belimi tutarak beni aşağı çekti.

Üzerinde sadece eşofmanı olduğu için şişkin erkekliğini hissedebiliyordum çünkü benimde sadece üzerimde siyah ince bir tayt vardı.

"Ya yapma şunu işte!" diye kızdım ona. "Yaraların acıyacak ben de üzülüp ağlayacağım sonra."

"Kes." dedi tahammülsüzce. "Üzerindekilerini çıkar."

"Gerekli mi?"

"Gerekli değil ama ben çıkarmanı istiyorum. Sen de istiyorsan hiç bekleme ve şu gereksiz kiyafetlerini çıkar üzerinden."

Dizlerimin üzerinde oturur hale geldiğimde tişörtümü tutup üzerimden çıkardım. Siyah sütyenimle karşısında kaldığımda ayağa kalkıp taytımı da çıkardım. Çıkarış şeklim hiç seksi değildi, debelene debelene çıkarmıştım üzerimdekilerini.

Dizlerimi koltuğa koyup Alihan'ın kucağına yattım. Üst bedenim bacaklarına yatılıyken kollarım kafamın altındaydı. Bacaklarım ise öylece koltuğun üzerinde yatılıydı.

Elini omzuma koyup kemiklerime hafif fakat yararlı bir masaj yapmaya başladığında gülümsedim. Parmakları biraz daha baskı yaptığında keyifle inledim. "Çok iyi..."

"Çok mu?"

"Evet!"

"Zevkini biraz yükselttirelim mi?"

"Evet..." dedim şımarıkça. Boşta kalan elini kalçama koyduğunda belimi hareketlendirerek yuvarlak kalçalarımı sallayıp güldüm. Eli kalça yanağımı sıktığında ağzımdan bir inilti kaçtı. Tek eliyle kalça yanaklarımı da okşamaya başladığında omuzlarımdaki tatlı sızı beni mutlu etmişti. "Off çok iyi."

"Saçların çok güzel Li," diye mırıldandı ve bu sefer omzumdaki eli kafama çıkıp saç diplerime masaj yapmaya başladığında ağzım açıldı. "Sarışın sarışın, parlak parlak..."

"Çok iyi hissettiriyor," diye fısıldadım çatallı sesimle. Karnımda hissettiğim erkeklik organının nabız gibi attığını hissettiğimde gülmeye başladım. "Sadece ellerin değil ama, Alihan..." dedikten sonra kendimi erkekliğine daha çok bastırdım.

"Şımarık kız," diye mırıldandı erkeksi sesiyle. Tırnaklarını kalçama batırdığında dudaklarımı birbirine bastırıp ağzımın içinden inledim. "Bence seni böyle konuştuğun için cezalandırmalıyım..."

"Hımm, evet!" diye konuştum erotizm barındıran sesimle. "Cezalandırsana beni."

Kalçama yediğim sert tokat kasılmama neden olduğunda dişlerimi alt dudağıma geçirdim.
"Bir daha!" dedim.

Vurdu.

"Daha sert!" dedim ve acıdan yanan kalçama daha sert bir şaplak attığında çığlık attım. Mazoşist gibi gülmeye başlarken kalçalarımı sallayarak daha fazlasını istediğimi belirttim. Bir şaplak daha attığında dişlerimi sıktım.

Diğer yanağıma geçtiğinde arka arkaya şaplaklarını indirdi. Attığım çığlıkla birlikte bedenim 'Acaba Alihan ne zaman vuracak?' diye bir heyecan içinde olduğu için kasılıyordu.

"Canını yakmak istemiyorum, Li. İyi hissettirmiyor." dedi.

"Daha sert." diye fısıldadım. "Alihan, hoşuma gidiyor lütfen!"

Son darbesini indirdiğinde koltuğa vurdum ve terleyen alnıma yapışan sarı saçlarımı çektim. "Siktir!" diye can çekiştim ve deli gibi gülmeye başladım. "Bu çok iyiydi Alihan!"

"Liya..."

Sesi çok yorgun ve sıkıntılı çıkmıştı. Kaşlarımı çatarak kalktım ve bacaklarımı kendime çekerek dizlerimin üstünde oturdum. Alihan'ın sol eline baktığımda sargısının kanladığını gördüm. Avucundaki yaranın dikişleri mi açılmıştı?

"Alihan, dikişlerin mi açıldı sevgilim?" dedim endişeyle ve elini alıp kendime çektim. Alıp verdiği nefesler sesliydi ve bana bakıyordu ama ben ona bakacak cesareti bulamadım kendimde.

"Ben de fark etmemişim," dedi çatallı çıkan sesiyle. "Ama kalçana bulaştı biraz. Silmeme izin ver." dedi ve ellerini belime koyup beni döndürecekti ki ona izin vermedim.

İki dakikalık zevkim için sevdiğimi umursamadan bana yaralı eliyle vurması için yalvarmıştım. Aklımı kaybetmiş olmalıydım!

"Ben çok özür dilerim," dedim ağlak çıkan sesimle. Kafamı kaldırıp dolu gözlerimle ona baktım. "Ali, ben özür dilerim tamamen aklımdan çıkmış. Allah benim bela-"

Sağ elini ağzıma kapattığında gözyaşım eline aktı. Sinirli fakat şefkat dolu gözleriyle bana baktı. "Sen ne anlatıyorsun kızım? Ne özür diliyorsun manyak mısın sen? Ağlama, sakın ağlama çok üzülürüm yoksa."

Elini öperek çektim ağzımdan. "Tabii ki özür dilerim! Zevk alayım diye seni unuttum... Bekle beni burada ben yaranı dikip temizleyeceğim."

Gözyaşlarımı silerek kalktım ve koşar adımlarla yarı çıplak bedenimle merdivenleri çıktım.

Günlerdir Alihan'ın yaralarını ben muayne ettiğim için gerekli eşyaları koyduğum kahverengi çantayı aldım banyodan ve tekrar aşağı indim. Yanına oturdum ve elini alıp kendi kucağıma koydum.

"Abarttın sevgilim gerçekten..."

"Abarttığım falan yok!" dedim sinirli sinirli. "Bana böyle bir şey olsaydı sen daha çok çıldırırdın! Seni ne kadar çok sevdiğimi kabullen artık!"

"Sakin ol tamam," dedi çekingen bir şekilde. "Niye kızıyorsun?"

Bir şey demedim ve elinin sargısını açtığımda avucundaki dikili yarasından kan aktığını gördüm. Pamuk alıp kanları sildiğimde bir şey demeden yarasının açılan dikişini yaptım ve yeni sargı alıp elini sardım. Eşyaları tekrar kahverengi çantaya koyup kanlanan ellerimi yıkamak için kalkacaktım ki Alihan elimdeki kahverengi çantayı alıp yere attı ve saçımdan tutarak beni kendisine çevirdiğinde dudak dudağa duruyorduk.

"Ne yani? Kendini kötü hissettiğin için bana trip mi atacaksın böyle?" diye sorguladı çatılı kaşları ile birlikte.

"Trip mi atıyorum ben?"

"Evet."

Kafamı arkaya atıp kollarından kurtuldum. "Trip atmıyorum. Ellerimi yıkayıp çantayı yerine koymam lazım. Ayrıca üstümü de giymem lazım. İzin verirsen?"

"Vermiyorum!" Tam kalkacaktım ki beni kolumdan tutarak koltuğa yapıştırdı ve dudaklarını dudaklarıma mühürleyerek hoyratça öpmeye başladı. Eli belimden çıplak bacaklarıma indi. Ellerimi göğüsüne koyarak onu zar zor uzaklaştırdım.

"Yapma." dedim. "Yaraların acıyacak sonra. İyileşmedin henüz problem olabilir."

Hiç beklemediğim anda sehpaya sert bir tekme atarak ayağa kalktığında sinirle gülüyordu. "Sana kaç defa diyeceğim bana hasta muamelesi yapma diye? Bıktım bu davranışlarından artık, Liya!"

"Yavaş ol bacağın iyileşmedi daha!" dedim sinirle.

"Liya duymuyor musun beni?" diye bağırdığında ayağa kalktım ve onun gibi yüzüne bağırdım. "Duyuyorum, bağırma bana!"

"O zaman bana hastaymışım gibi davranma! Bu yaralar ne ki amına koyayım ha? Daha kötülerini gördüm de yaşadım da! Gerçekten bıktım bu davranışlarından çünkü hiç iyi hissettirmiyor bunu bilmeni istiyorum!"

Eğilip kahverengi çantayı aldım ve önüme gelen sarı saçlarımı çektim. "Sadece seni sevdiğim için senin için endişeleniyorum Alihan, bu kadar!" dedikten sonra yanından geçip gittim ve odaya çıktım.

Eşyaları yerine koydum ve sirke satan yüzümle tekrar aşağı indiğimde ellerini beline koymuş bana kötü kötü bakıyordu. Yerdeki taytıma ve tişörtüme uzandım. Ayağı ile kiyafetlerimi geriye ittirdiğinde yumruklarımı sıktım. "Ne yapıyorsun, Alihan?"

"Bu kadar kırılgan olma Li," dedi sertçe. "Niye kızıyorsun ki bize? Dikişlerimin açılma nedeni sen değildin! Ben de hasta değilim! Ne bu davranışlar?"

"Ne hissettiğimi bilmiyorsun çekil önümden." dedim ve geçecektim ki Alihan izin vermedi. "Çekil Alihan canını yakmak istemiyorum!"

"Kimse benim canımı yakamaz." dedi yavaşça.

"Yakar!" diye yükseldiğimde Alihan'ın bakışları saniyesinde değişti. "Senin de canın yanar! Ben de neyden bıktım biliyor musun? Duygularından kaçmandan ve sürekli kötü herifi oynamandan sıkıldım! O gün nasıl yıkıldığını ve küçük çocuk gibi titreye titreye ağladığını ben gördüm! Kardeşini özlediğin için geceleri ağlıyorsun da! Kabus gördüğünde sıçrayarak uyanıyorsun ve tekrar uyumaktan korktuğun için bana arkadan sarılıyorsun! Ama benim karşıma geçince duygusuz piçin tekisin! Neden Alihan? Neden?"

"Demek geceleri uyumayıp beni mi dinleyip izliyordun?" diye kızdı bana. "İyi misin sen?"

"Soruma cevap ver!"

"Neyine vereceğim ya? Duygularım olduğu gibi kalbim de var! Ama herkes kafasına göre kıramaz kızım duydun mu? Kırdırmam!"

"Ben mi kırdım?"

"Evet!" dedi neredeyse bağırarak.

"Ne yaptım?"

"Bana hasta muamelesi yaparak kalbimi kırıyorsun Liya anla şunu!" diye bağırdığında yutkundum. "İlla söylemem mi gerek ya? Kendini suçlaman da kalbimi çok kırıyor! Niye her kalbim kırıldığında bunu söylemek zorundayım ben?!"

"Senin için endişeleniyorum sadece!" dedim dolan gözlerimle. "Gözümün önünde seni kesip biçtiler ya! Kanlar içindeydin ve öylece yere yıkıldın! Ben ne yaptım? İzledim! İzledim ve kıpırdayamadım tamam mı hiçbir bok yapamadım!" Gözyaşlarım akarken ben sinirle gülümsüyordum. "Hiç mi anlamıyorsun beni?"

Konuşmadı.

"Üstümü giymek istiyorum çekil!"

"Yak canımı," dedi umursamazca. "Geçirmeyeceğim seni buradan. Canımı yakman için zorluyorum seni."

"Beni sinir etmene izin vermeyeceğim. Çıplak dolaşırım o zaman."

Koltuğa geçip bacak bacak üstüne atarak oturdum ve ellerimi kucağıma koydum.

"Suratını asma öyle. Konuş benimle!"

"Olanlara sinirliyim Alihan, sana değil!"

"Üzgünüm. Ama ben hasta değilim, Liya. Sakat da değilim. Ben iyiyim sevgilim çünkü sen varsın. Unutma bunu tamam mı?"

"Unutamıyorum, Alihan." diye fısıldadığım an gözyaşlarım aktı. "Seni nasıl yaraladıklarını, nasıl son gücüne kadar savaştığını, ne kadar acı çektiğini, kucağımda ağlayışını... Üzgünüm ama unutamıyorum. Ve her düşündükçe bunları yapanı öldürmek istiyorum tamam mı? Ben o gün bir yemin ettim! Sana herhangi bir zarar verecek insanı öldüreceğime dair yemin ettim! Kimse sana zarar veremez anladın mı hiç kimse!"

Ayağa kalkıp yanıma oturduğunda bana atabileceği en duygu yüklü ve minnet dolu bakışlarını attı. Elini elime koyup tutkuyla dudaklarıma yapıştığında bunu bekliyormuşum gibi kafasını tuttum ve onu kendime daha çok çektim.

Dudaklarımız aşkla birbirine çarparken Alihan öpüşünü derinleştirerek dilini işin içine kattı. Eli sırtıma gidip sütyenimin kopçasını açtığında beklemeden gereksiz parçayı attı üzerimden. Ellerini memelerime sarıp ağzıyla göğüsümün ucunu emmeye başladığında derin bir inleme bahşettim.

"Allahım..." diye mırıldandı Alihan sabır istercesine ve memelerime içi giderek bakarken onları sertçe yoğurdu.

Saçından tutup ağzını tekrar mememe gömdüğünde Alihan'ın emişine yönelik kadınlığımı koltuğa sürterek inlemeye başladım. Vajinam çok sızlıyordu!

"Dokun bana." dedim ve sağ olan elini kadınlığıma bastırdım. Alihan parmaklarını klitorisime koyup hızlıca onunla oynamaya başladığında bağırdım. "Evet!"

Diğer eli mememi yoğuruyordu. Gözlerimiz birbirine kenetliydi ve ben hiç utanmadan tüm çıplaklığımla ona bakarak inliyordum. Elimi eşofmanının önüne koyduğumda sıktım. Bu sert ve nabız gibi atan erkekliğini ağzıma almalıydım!

"Seni zevkten," diye fısıldadım ve dudaklarının üzerine fısıldadım. "Deli edeceğim sevgilim."

"Beş gündür dokunuşunu ve bedenini hissedebilmek için deli oldum zaten," diye fısıldadı. Evet, yaralandığı günün üzerinden beş gün geçmişti. "Daha fazla deli olamam."

"İzle beni." dedim ve dudağına yapıştım. Dilimi diline sürttüğümde alt dudağını emmeye başladım ve elimi aletine sürtmeye devam ettim. Alihan bana açlıkla karşılık verirken dudaklarından ayrıldım ve çenesine tutkulu bir öpücük kondurdum.

"Yere yat." dedim.

Saniyeler sonra Alihan yerde yatıyordu ben de dizlerimi yere yaslamış bacaklarının hizasında eğili halde oturuyordum. Beyaz tişörtünü yavaşça yukarıya sıyırdım ve beyaz bantlı karnına baktım. Derin yarası bantlıydı fakat diğer iki sıyrık yaraları sadece dikilmişti ve neredeyse bu beş gün içinde iyileşmişlerdi.

Dudaklarımı yarasının etrafına bastırdım yavaşça ve elimle göğüsünü okşadım.

"Yavaş ol," diye seslendi. "Yarayı öpme. Dudaklarına bulaşmasın bakteriler."

Yumuşak tenine öpücükler konduruyor ve yaralarını sevgiyle okşuyordum. Siyah eşofmanını aşağıya sıyırarak kasıklarını ortaya çıkardığım da dudaklarımı yanan ve damarlı belli olan kasıklarına bastırdım. Eşofmanını aşağıya doğru çekiştirdiğimde göğüsüme çarpan erkekliğini hissetmiştim.

Alihan ayaklarıyla birlikte eşofmanını bacaklarından çıkarıp yere fırlattı ve tişörtünü de çıkardığında çıplak kalmasını sağladı.

Elini yüzüme koyup çenemden tutarak kafamı kaldırdığında gözlerimizin kenetlenmesini sağladı. Baş parmağını alt dudağıma koyarak bastırdı. Dudakları tehlikeli bir edayla kıvrıldığında baş parmağını ağzıma alıp arsız bakışlarımla emiyordum ve emerken ağzımın içinden inliyordum.

Parmağını ağzımdan çektiğinde kafamı bedenine eğdim tekrar ve aletini elime alıp saçlarımı arkaya attım. Erkekliğine dünyanın en değerli şeyiymişi gibi bakmayı kesip dilimi ucuna sürttüm.

Şeytanlıkla dolu olan mavi gözlerimi Alihan'ın gözlerine sabitlediğimde onu ağzımın içine alıp en derinliklerine indirdim. Göz temasını kesmeden kafamı kaldırıp indirip kaldırıp indirip ona sakso çekmeye başladım.

Kafasını arkaya atarak güldükten sonra tekrar benimle göz göze geldi. "Gerçekten bunu çok özlemişim."

Erkekliğinin başına geldim tekrar ve açlıkla emmeye başladım. Boğazımdan arzu dolu inlemeler yükseliyordu ve Alihan'ın libidosunu mümkünmüş gibi daha çok yükseltiyordu.

Kafamı en derinlerine indirdim ve neredeyse aletinin tamamını ağzıma ittirdiğimde gözlerim arkaya kaydığı için göz temasını kesmek zorunda kaldım. "Siktir!"

Alihan erkeksi inlemelerini bana sunarken daha da hırslandım ve erkekliğinin tamamını ağzıma alarak daha çok seslenmesine sebep oldum.

Birkaç saniye sonra nefesim darlandığı için tekrar yukarı çıktım fakat aletini ağzımdan çıkarmadım. Dudaklarımla çerçevelediğim aletinin derisini yukarı ve aşağı çıkarak sürtüyordum.

"Gözlerime bak!" diye hırladı inleyişlerinin arasından. Gözlerimi onun gözlerine diktiğimde elini kafama götürüp saçlarımı kavradı. "Akıllı kız..." diye mırıldandıktan sonra elleri ile kafama masaj yapmaya başladı.

Aletini boğazıma kadar ittirip tekrar başına kadar çıktım ve bunu bilmem kaçıncı kez tekrarladıktan sonra Ali saçlarımı sıkıp kafama daha hızlı olan bir destek verdi.

Boğazımdan yükselen boğuk boğuk sesler aletinden kaynaklı olduğu için bu ses onu daha da azdırıyordu. Elimi eline koyduğumda aşkla sıktı ve güldü. "Harikasın bebeğim."

Diğer elimle aletinin derisini sürtmeye başladığımda dilimi başına sürtüp duruyordum. Alihan keskin iniltilerini susturmazken baştan çıkaran bakışlarımla onu daha da azdırıyordum. Elinin içi terliydi aynı bedeni gibi.

"Dur!" diye emir verdi. "Aklımı kaybedeceğim o yüzden dur!" Durmayacağımı anladığında saçımdan tutarak beni uzaklaştırdığında aletini ağzımdan çıkardı.

Islak ağzım aralıklı dururken alt dudağımı ağzıma alıp emmeye başladım. Tadı dudaklarıma ve dilime sinmişti çünkü tattığım tek şey onun bağımlı yapan tadıydı.

Eli boğazıma çıktığında şımarık bir tavırla güldüm. "Aletimin üzerine bin ve becer beni!" diye yalvardı çaresiz gözleriyle.

Tam erkekliğinin üzerine oturdum ve ona sürtünmeye başladım. Alihan ellerini saçlarına daldırdı ve dişlerini sıktı. "Liya dediğimi yap! Yoksa aklımı kaybedeceğim ve kötü şeyler olucak!"

Tangamı çıkarıp attım üzerimden ve erkekliğini ıslak kadınlığıma sabitlediğim de üzerine oturdum. Aletinin hepsi içindeydi ve ben öne doğru eğilip ellerimi yere dayadım ve sevdiğimin yüzüne eğildim.

"Öp beni," diye inledim ihtiyaçla. "Tadının bulaştığı pis dudaklarımı öp." Tadıyla sarmalanmış dilimi dudaklarına sürttüm. "Öp beni." diye inledim tekrar.

Ellerini kafama koyup beni dudaklarına ittirdiğinde sıcak dudaklarına kavuştum. Alihan aç susuz kalmış gibi dudaklarımı deli gibi emiyor ve öpüyordu. Dilini dudaklarıma sürterek ağzımın içine ittiriyordu ve dilime dokunuyordu. Aynı şekilde ben de dilimle dilini okşamaya başladığımda Alihan sırıttı. Şişkin dudaklarını aşkla emdikten sonra dudaklarımdan ayrıldı.

"Ağzımı senin için kirletmeyi çok seviyorum." dedikten sonra pis pis gülmeye başladım ve dilimi son kez dudağına sürttüm. "Mhmm..."

"Sür beni." diye inledi ihtiyaçla. İçimde olan erkekliğini kadınlığımın duvarlarına sürtebilmek için kucağında bir öne bir arkaya hareket ettim. "Siktir!"

Yavaş hareketle kalçalarımı kasıklarına sürterek içimde hareket etmesini sağladım. Ağzımdan çıkan inlemeler o kadar içten ve seksiydi ki Alihan bana dünyanın en güzel detayıymışım gibi bakıyordu.

Ellerini memelerime koyup onları yoğurmaya başladı. Saçlarım yüzüne doğru düşüyordu fakat onun hoşuna giden de tam olarak buydu. Hala üzerine eğilmiş bir pozisyonda onu tutkuyla sürüyordum.

"Seni seviyorum Li," dedi arzulu sesiyle. "Seni çok seviyorum be kızım!"

Dudağına sevgi dolu bir öpücük kondurarak ona cevabımı verdiğimde güldü. Çenesine de ıslak bir öpücük kondurduktan sonra gülümsedim. Altımda yatarken çok savunmasız ve seksi duruyordu.

Elleri narince kalçalarıma dokunduktan sonra parmaklarını tenime sürterek belime ordan da sırtıma kadar çıkarıp tenimin etini sıktı.

"Bu sevişmemizi sevdim," dedikten sonra derin bir inleme koydu ortaya. "Çok duygu yüklü ve aynı zaman da tutkulu ve yavaş... Çok iyi hissettiriyor."

"Evet." dedim ona katılarak.

Elini bedenlerimizin arasına sokup kadınlığımı avuçladığında klitorisimi okşamaya başladı. Kadınsı bir şekilde inlediğimde Alihan güldü. "Evet bebeğim böyle inle benim için!"

"Siktir!" diye fısıldadım ve hemen altımda yatan güzel gözlerine baktım. Saçlarım etrafımızda sallandığı için biraz karanlıktı ama yüz hatlarını az çok görebiliyordum. "Gerçek olamayacak kadar kusursuzsun sevgilim." Dudağına ıslak bir öpücük kondurdum. "Bu kadar seksi olmamalısın!"

"İki dakikam kaldı," diye inledi. "Siktir! Liya!" İsmimi bağırdıktan sonra dişlerini sıktı çünkü hızlanmaya başlamıştım. "Liya!"

"Sevgilim."

Kafasını yere vurduğunda ellerimi başına koydum. "Yavaş bebeğim yavaş." dedikten sonra alnını öptüm.

"Sakın durma!" diye sayıkladı ve kaşlarını çattı. Ağzı aralıklıydı ve inilti gibi çıkan nefeslerini sunuyordu. "Durma sevgilim!"

"Asla." diye fısıldadım. Yavaş fakat yoğun bir hızda onu sürmeye devam ettim ve aralıklı duran dudaklarına yapıştım. Alihan bana karşılık verdi fakat daha çok zevkine konsantre olduğu için dudakları çok kez dudaklarımdan kayıp gidiyordu.

Hırlayarak inledikten sonra kalçama sert bir şaplak atıp avuçladı. Nefeslerimiz birbirine deli gibi çarparken Alihan benden daha da ateşliydi.

Her zaman ki gibi yani.

Alihan'ın inleyişleri daha yoğun bir hal almaya başladığında boşalacağını anladım. İsmimi inlediğinde güldüm ve boşalırken ki nefes kesici seksiliğine baktım. İçime dolan sıcak sıvıyla yüzüm güldüğünde Alihan'ın karnı kasılıyordu ve karnı titrediği için yarası acıyor olmalıydı ki yüzünde acılı bir ifade vardı.

Hızlıca üstünden kalktığımda Alihan kaşlarını çattı. "Ne yapıyorsun?"

"Bitirdin?"

"Sen bitirmedin ama!"

"Alihan canın çok yandı. Ben zevk alırken canının yanmasına müsaade edemem."

"Aletimle getirmeyeceğim seni zaten." dedikten sonra yutkundum ve deli gibi sızlayan kadınlığım yüzünden asılan suratımı kurtaramadım. Gelmeye ihtiyacım vardı!

"Ben duş alayım." deyip gitmem gerekiyordu. Evet gidip de kendimi getirmem gerekiyordu!

"Kadınlığını ağzıma koy," dediğinde kaşlarım havalandı. "Kabul ediyorum yaram acıyor bu yüzden en mantıklısı yatmam. O yüzden senin ağzıma sürtünmen gerekiyor." Elini kadınlığıma koyduğunda ağzımdan çıkan inlemeye lanet okudum. "Hadi."

"Alihan-"

"Liya!" diye kızdı bana ve kadınlığıma vurduğunda yine inledim. "Dediğimi yap!"

Ayağa kalkıp kafasının hizasına kadar yürüdükten sonra tekrar dizlerimin üzerine oturdum ve kadınlığım şahane bir şekilde tam Alihan'ın ağzının hizasındaydı.

Ağırlığımı vermeden kadınlığımı ağzının üzerine koyduğumda bedenimi arkaya attım aynı kafamı arkaya attığım gibi. Dili oramı okşamaya başladığında kadınlığım tekrardan mutlu olduğu için benim de yüzüm güldü.

İki parmağını beklemeden ıslak içime ittirdiğinde dilini klitorisime sürtmeye devam etti. Boşta kalan elini göğüsüme sardığında elimi saçlarıma daldırdım. "Evet!" diye sayıkladım onlarca kez.

Kafamı indirip aşağıya baktığımda Alihan'ın tehlikeli bakışlarıyla karşılaştım. Kadınlığımı açlıkla emip yalıyor ve parmaklarıyla beni beceriyordu.

Göğüsümdeki elini alıp işaret parmağını ağzıma sokup emmeye başladım. Diliyle vajinama uyguladığı tatlı vuruşlar yüzünden inliyordum fakat ağzımdaki parmakları sesimi boğuyordu.

İçimdeki parmakları duvarlarıma çarpmaya devam ederken diliyle klitorisimi sağa sola yatırıyordu.

Parmağını ağzımdan çıkardığımda çığlık attım ve titreyen bacaklarımı sakinleştirmeye çalıştım ama olmadı. Kadınlığımdan akan sıvıları Alihan diliyle yakalayıp ağzına aldı. Deli gibi inlemeye devam ediyordum fakat boşalmıştım. Yaşadığım zevkin etkisinde kaldığım için bacaklarım hala titriyordu.

Kadınlığımı Alihan'ın ağzından çektim ve kendimi yere yani yanına attım. Bacaklarımı birbirine bastırdım ve yanan kadınlığımla birlikte titreyen bacaklarımı sakinleştirmeye çalıştım.

Elini boğazıma sarıp beni kendisine çektiğinde ona üstten bakıyordum.

"Öp beni," diye inlediğinde dudaklarım iki yana kıvrıldı. "Tadının bulaştığı pis dudaklarımı öp." Ona yaptığımın aynısını bana yapıyordu. "Öp beni, Liya!"

Dudaklarına saldırdım ve onu içiyormuşum gibi öpmeye başladım. Elini saçlarıma daldırıp tadımın bulaştığı dilini dilime sürttü. Öpüşmemiz oldukça yoğun ve ıslaktı.

Kendi tadım ağzıma yayılırken Alihan dudaklarımdan ayrılıp şişen dudaklarıyla bana baktı.

"Ağzımı senin için kirletmeyi çok seviyorum." dedikten sonra pis pis gülmeye başladı ve dilini son kez dudağıma sürttü. "Mhmm..."

Tatlı bir kahkaha attım. "Beni taklit etmesene!"

"Bini tiklit itmisini!" dedi beni taklit ederek. Ona sokularak gülmeye devam ettim ve o da aynı şekilde güldü ve biz ikimiz yerde, çıplak bir şekilde deliler gibi gülüyorduk.

Ama en önemlisi birlikte mutluyduk.

———

Elimdeki cips dolu tabaklarla salona geçtim ve yiyecekleri masaya koydum. Alihan yayvanca oturuyor telefonuyla ilgileniyordu. Geldiğimi duyduğunda telefonunu kapatıp masaya koydu. İkimizin de üzerinde beyaz bornozu vardı çünkü seviştikten hemen sonra birlikte uslu uslu duş almıştık.

"Seçtin mi film?"

"The Night House." dedi. "Konusu ilgimi çekti. Okuyayım mı?" dedikten sonra telefonunu açıp bahsettiği filmi araştırdı.

"Oku bakalım konusu neymiş." dedim ve yanına oturdum.

"Kocası beklenmedik bir şekilde ölünce Beth kendini göl kenarında kendisi için yaptığı evde tek başına bulur. Şokla başa çıkmak ve sakin kalmak için elinden gelenin en iyisini yapar, ancak geceleri kabuslar peşini bırakmaz. Evdeki bir varlığın vizyonları dul kadını takip eder ve çeker. Kısa süre sonra Beth, arkadaşlarının tavsiyelerine rağmen kocasının işleri hakkında cevaplar aramaya başlar ve rahatsız edici olduğu kadar garip olan gizemleri de keşfeder." Bana baktı. "Nasıl?"

"Olur." dedim.

"Korku filmi."

"Peki."

"Korkar mısın?" diye sordu.

"Korkmam," dedim sakinlikle. "Ama korkarsam da sığınabileceğim birisi var."

"Sevdim bunu." dedi göz kırptıktan sonra.

"Ben de seni sevdim." dedim ve yanağını öptüm. "Aptal adam."

"Bana niye aptal diyorsun ki şimdi?" diye sordu masum bir tavırla.

"Aşıkken tam bir aptalsın da ondan."

"Filmi izleyelim yoksa seni döveceğim."

Güldüm. "Peki tamam."

———

"Her italyaya geldiğimde mutlaka ziyarete giderim onu. Sen de tanıyınca sen de çok seveceksin eminim." dedi Alihan camdan dişarıyı seyrederken.

Parmaklarım direksiyonu tutarken gözlerim yolu takip ediyordu. İtalya sıcak olduğu için üzerimde askılı siyah bir crop ve altımda kot bir pantolon vardı. Alihan ise manyak gibi beyaz kapüşonlusunun üzerine siyah çeket giymişti.

Otuz dereceydi yahu!

"Bu arkadaşın çok değerli olmalı," dedim gülümseyerek. "Eminim seveceğim onu. Ama biz nasıl anlaşacağız onunla?"

"Türkçe biliyor. Konuşması çok iyi olmasa bile her şeyi anlıyor."

"Güzel."

"Ayrıca karısı türk. Adı Pelin. Onunla rahatlıkla takılabilirsin yani."

"Güzelmiş!" dedim.

"Ayla ile iyi anlaşacağını sanmıyorum."

"Ayla kim?"

"Kızları," dedi Alihan yüzündeki gülümsemeyle. "Bir kızları var o da Ayla."

"Niye anlaşmayacakmışım?"

"Bana aşık da ondan." dedikten sonra kahkaha atmaya başladı. Bakışlarım jet hızıyla ona döndüğünde kanım fokurdadı.

"Ne?"

"Basbaya aşık bana kız." dedi rahatça.

"Ulan!" dedim ve dirseğimi kaldırıp ona vuracaktım ki kendisini korumak amaçlı cama yapıştı.

"Vurma!" dedi. "Vallahi yaralarım acıyor yapma."

"Lan sana aşık bir kadın var sen buna seviniyorsun!" diye cırladım. "Öldüreyim mi seni? O kızı öldüreyim mi?"

İçli bir kahkaha atmaya başladığında sinirden gözlerim yanıyordu. "Liya!" dedi ama güldüğü için arkasını getiremedi.

"Sus!"

"Liya o daha çocuk..." Sinirim anında yatıştığında Alihan gülmeyi kesmiyordu. Sertçe yutkunduktan sonra alnımı ovaladım. Alihan gülmeye devam ederken ofladım.

"Baştan söyleyebilirdin!"

"Tepkin çok iyiydi yalnız," dedi ve elini karnına götürdü. Çok güldüğü için yarası acımıştı kesin. "Altıma sıçıyordum neredeyse gülmekten."

"Sen hep gül güzel gözlüm." dedim ve yanağını sıktım. "Çocuksa sorun çıkarmam tabii ki. Ama yetişkin olsaydı çıkarırdım."

"Çok tatlı cadı, çok seveceksin eminim."

"Hadi bakalım."

———

Alihan kapıyı vurduktan sonra bakışlarımız kesişti. Çok heyecanlı olduğumu anlamış olmalıydı ki alnımı öptü ve yanağımı okşadı. "Sakin ol sarı güzelliğim."

"Sakinim." dedim.

Kapı açıldığında görüş açıma uzun boylu zenci bir adam çıkmıştı. Bakışları ilk Alihan ile buluştuğunda gözleri faltaşı gibi açıldı. "Fanculo!" diye bir tepki koydu. Anlamı siktir demek oluyordu. "Ooo."

Alihan gülerek italyanca bir şeyler dedikten sonra adamla kısaca sarıldılar. Adam bana bakıp gülümsedi. "Merhaba."

"Merhaba." dedim çekingen bir tavırla.

"Liya," dedi Alihan beni tanıştırıp. "Karım!"

"Ne?" diye bir tepki verdi adam. "İçeri geçin öyle konuşalım." Türkçesi biraz bozuktu ama olucaktı o kadar.

İçeri girdiğimizde genç ve güzel bir kadın bizi karşıladı. "Oo Alihan, hoşgelmişsin." Gözleri bana değdiğinde nazikçe gülümsedim. "Sana da merhaba. Ben Pelin." Uzattığı elini tuttum. "Ben de Liya. Çok memnun oldum."

"Ben de öyle." dedi. Türkçesi süperdi! "Gelin geçin."

Kısa süre sonra Alihan ile ikili koltuğun üzerinde oturuyorduk. Tatlı çift karşımızda oturuyordu.

"Üç sene sonra gelmek mi geldi aklına yavşak? Nerelerdeydin?" diye sordu zenci adam. İsmini öğrenememiştim.

"Açıkçası konu biraz ciddi ve burada konuşarak tatsızlık olsun istemiyorum. Jared, az sonra seninle çıkıp konuşuruz."

İsmini öğrendiğim adam bana döndü. "Tanıtsana kendini bize, Liya."

"Yani," dedim ve onlara çekingen bir gülümseyle baktım. "Ne diyeyim ki... Adım Liya." Alihan'a baktım. "Ali'nin müstakbel karısıyım."

"Gerçekten mi?" diye bir tepki verdi Pelin.

"Gerçekten," dedim. "Sevgiliyiz."

"Çok sevindim adınıza." dedi Pelin.

"Sağ ol." dedim bende nazikçe.

"Biliyor musun bu yavşak daha seneler önce bana neler anlatıyordu!" dedi Jared yüzündeki sinsi gülümsemeyle. "Aşk düşmanıydı bu!"

"Jared!" diye uyardı Alihan onu.

"Susmak yok!" dedi Jared.

"Eminim öyleydi," dedim. "Neyse ki şimdi aşka inanıyor."

"Helal yenge." dedi samimi bir tavırla. "Büyük başarı bu."

Alihan arkadaşına öldürücü bakışlar atmaya devam ederken Jared onunla alay ediyormuş gibi gülüyordu.

"Prenses nerede?" diye sordu Alihan Pelin'e bakarak.

"Uyuyor. Çok uyudu ama istiyorsan gidip sen uyandırabilirsin."

"Olur gideyim." dedi ve kalktıktan sonra elimi tuttu. "Gel gidelim."

"Liya," Bana seslenen Pelin'e baktım. "Yabancı gibi hissetme. Alihan'ı yıllardır tanıyoruz. Rahat davranabilirsin."

Minnetle gülümsedim. "Peki."

Alihan beni çekiştirdiği için peşinden adımlamaya başladım. Koridordaki ilk kapıyı açtığında içeriye girdik. Açık renklerle döşenmiş bir çocuk odasıydı ve yatağın içinde bir kız bedeni uyuyordu.

Babası zenci ve annesi beyaz olduğu için melezdi ve çok tatlı bir kızdı. Dolgun dudakları ve kıvırcık saçları vardı. Alihan baş ucuna eğilip kızın yüzüne yapışan saçlarını çektikten sonra bana baktı. "Şey... Bir çocuk nasıl uyandırılır?"

Gülümsedim. "Öperek uyandır. Çok naif ve şefkat dolu sesinle kulağına fısılda ve saçlarıyla oyna. Çocuklar bunu çok sever."

Bana hayranlıkla bakmaya başladığında çekindim ve saçlarımı kaşımaya başladım. Yüzünde tatlı bir tebessüm oluştuğunda dediğimi yaptı ve elini kızın saçlarına koyup onları yavaşça okşamaya başladı.

"Prenses." diye seslendi Alihan şefkat dolu sesiyle. Küçük kız huylanarak mızmızlandığında Alihan burnunu sıktı. "Uyanma vakti!"

"Baba biraz daha uyusam olmaz mı?"

Ali'nin yüzündeki sırıtış silinecek gibi oldu fakat Alihan benimle göz göze geldiğinde kendisini toparlamak amaçlı gülümsedi. İşaret parmağının sırtı ile kızın yanağını okşadı. "Ben baban değilim ama prenses."

Küçük kız gözlerini açtı. Koyu gözlerini kırpıştırdı ve Alihan'a öylece baktı fakat tepki vermedi. Dudağı büzülür gibi oldu fakat sonra sıkıntılı bir nefes verdi küçük burnundan.

"Padre!" diye bağırdı küçük kız. Niye babasını çağırıyordu ki?

"Prenses? Tanımadın mı beni?" diye sordu Alihan ve elini kıza uzattı fakat küçük kız geri çekti kendisini.

"Güzelim." diye seslendi Jared ve odaya girdiğinde kızının yanına gidip ona kocaman bir öpücük verdikten sonra bedenini sardı. "Buon giorno. Nasıl uyudun bakayım?"

"Baba ben kabus mu görüyorum?" diye sordu küçük kız üzgün bir ifadeyle. "Ali abi buraya mı geldi?"

Alihan çatılı kaşlarıyla Jared'e baktığında Jared'de oldukça şaşkın duruyordu.

"Şşt," dedi Alihan ve yavaşça minik kızın koluna dokundu. "Ben buradayım zaten. Sarılmak yok mu?"

Jared kızına italyanca bir şeyler anlattıktan sonra Ayla Alihan'a baktı. Kollarını iki yana açıp Ayla'nın sarılmasını bekledi. "Sarılmayacak mısın yani?"

Ayla hızla Alihan'ın kollarına atladığında göğüsüne sindi. Ali ile gözlerimiz birleştiğinde dudağını büzüp bana öpücük attı. Ben de ona öpücük attığımda gözleri parladı.

"Seni bir daha asla görmeyeceğim sandım!" dedi küçük kız. Alihan onu yavaşça ayırdı kendisinden ve tombul yanağına bir öpücük kondurdu. "Seni bırakır mıyım ben fıstık?"

"Bilmem ki?"

"Bırakmam tabii ki de." dedi Alihan. "Baksana kimi getirdim." Bana işaret ettiğinde elimi salladım. "Merhaba."

"Kim ki bu?" diye sordu merakla.

"Arkadaşım." dediğinde bariz bir şoka uğradım. Yüzüme sahte bir gülücük taktım ve başımı salladım. "Çok iyi bir arkadaşıyım. Adım Liya." dedim ve elimi uzattım.

Kız elimi tuttu. "Çok güzelmişsin..."

"Güzel miyim?" diye sordum yavaşça.

"Evet," dedi Ayla gülümseyerek. "Saçların çok güzel! Gözlerinde çok güzel! Sen böyle güzelsen kesin sevgilin vardır değil mi?"

Kısa bir kahkaha attıktan sonra saçlarını sevdim. "Ben seni yerim ama çok tatlısın sen! Sevgilim var evet..."

"Benim de var!" dedi Ayla neşeyle.

"A-a?" diye sordum. "Cidden mi?"

"Ali abim benim aşkım." dediğinde ağzım açık kaldı. Kafamı sevgilime çevirdiğimde gülerek kafasını sallıyordu. Kahkaha attıktan sonra minik kıza döndüm tekrar. "Öyle mi?"

"Evet!"

"Gel Ayla'm, gel." dedi Jared ve kızını yataktan çıkarıp kucağına aldı. "Annen yemek hazırladı şimdi hep birlikte yiyeceğiz. Elini yüzünü yıka gel."

"Peki." dedi Ayla ve babasına sarıldı. "Sen beni götürür müsün baba?"

"Sen yeter ki iste güzelim benim."

Baba kız güle oynaya odadan çıktıklarında Alihan arkalarından bir gülümsemeyle bakmıştı onlara. Yanına gidip yere çöktüğümde yanağına uzun bir öpücük kondurdum. "Çocuklara olan bu sevgin beni o kadar mutlu ediyor ki. Çok duygulanıyorum..."

"Ayla'nın yeri çok başka benim için," dedi Alihan kafasını bana çevirdiğinde. "Jared, ciddi bir kaza geçirdiğinde Ayla beş yaşındaydı. Bir ay boyunca komada yattığında ben ve Pelin ilgilendik Ayla ile. Çocuk gibi durduğuna bakma, Ayla bir çocuk olmaktan çok daha ötesi."

"Güzel kalpli müstakbel kocam benim." dedim ve saçlarını okşarken ona aşk dolu bakışlar attım. "Hayranım sana."

"Güzel kalpli olduğumu sanmıyorum."

"Neden?"

"Kalbim sadece seninle güzel çünkü," dedi gözlerindeki hüzün gözüme batarken. "Onun dışında çok kötülük yapan birisiyim ben."

"Keşke kendini, benim seni gördüğüm gibi görebilseydin." diye mırıldandım ve derin bir nefes verdim. "Sen kendin de biliyorsun bu olanları hak etmedin ve yaptığın kötülüklere rağmen kötü birisi olmadın."

"Kötü birisiyim demedim zaten," dedi. "Benim için iyi veya kötü insan yoktur. Herkesin içinde vardır iyilik ve kötülük. Bazılarında işte kötülük daha ağır basar, bazılarında iyilik daha ağır basar. Bende hangisi daha çok basıyor belli..."

"Haklısın ama son dediğin şeye katılmıyorum işte."

"Neden?"

"İnsanlar kötü doğmaz çünkü. İnsanoğlu sıkılıp 'Aha ben kötülük yapacağım' demez. İlla bunu yapması için onu tetikleyen bir acısı veya travması olmalı. Sende de öyleydi."

"Öldürmek için bir sebebim yoktu benim, Liya!"

"Yok muydu?" diye sordum. "Henüz on sekiz iken size zarar vermeye çalışan adamları öldürmen sebepsiz miydi? Kardeşini korumak için öldürdün."

"Evet, bak bizi nereye getirdi o sebep." dedi alaylı bir tonlamayla. "Yaptığım iyilikler yaptığım kötülükleri örtmüyor, örtemez de. Ve sen o kadar güçlü ve sadık bir kadınsın ki, yaptıklarıma rağmen hala beni sevebiliyorsun."

"Sen sevilmeyi herkesten çok hak ediyorsun çünkü..."

"İnsanlar beni sevdikleri için ölüyorlar. Emre öldü, Damla öldü, Beren öldü... Bilmem daha kaç kişinin sonu da öyle olucak."

"Alihan," dedim ciddiyetle ve ayağa kalktım. "Saçmalamayı kesip içeri gel."


"Resim boyamak çok saçma," dedi Ayla. Ona sorduğum soruyu böyle cevaplaması beni şaşırtmıştı açıkçası. "Hayallerindeki hayatı veya içindekileri duyguları kağıda boyayıp da ne oluyor ki? Ben çok saçma buluyorum Liya abla."

Ayla dokuz yaşındaydı, daha çocuktu nasıl böyle konuşabiliyordu ki?

"Hiç denemedin mi? İnsanlar bunu yaptıkça rahatlayabiliyorlar."

"Denedim ki. Hiçbir işe yaramadı."

"Denemene sebep olan neydi prenses?" diye sordu Alihan ve Ayla'nın gözlerinin içine baktı. "Hım?"

"Benim bir kardeşim olacaktı aslında," dedi Ayla. "Ama annem karnında kaybetmiş onu. Annem ve babam üzüldüğü için ben de çok üzülmüştüm bu yüzden."

"Annen hamile miydi prenses?" diye sordu Alihan emin olmak istercesine.

"Evet."

"Sen kardeşinin olmamasına üzülmedin mi?"

"Hayır." dedi Ayla.

"Neden?" diye sordu bu sefer Alihan.

"Bence insanın bir kardeşi olması güzel bir şey değil," dedi Ayla çimenleri seyrederken. Üçümüz bahçeden çimenlerin üzerine oturmuş sohbet ediyorduk. Jared ve Pelin masayı topluyorlardı. "Ben bir kardeş istemedim."

"Niye böyle düşünüyorsun?"

"Kardeşim olsaydı annem ve babam beni unutup sadece onu seveceklerdi. Ayrıca ben benden küçük olan bir bebeğe bakamazdım ki. Anlaşamazdık da, o çok küçük ben çok büyük... Hayır ya, istemedim işte!"

"Ama avantajlarına bakmadın mı hiç?"

"Ne avantajı var ki?"

"Her şeyini paylaşabileceğin birisi var olmuş oluyor hayatında. Beraber oynayabilirsiniz, birbirinize yardım edebilirsiniz, eğlenebilirsiniz... Beraber de üzülebilirsiniz tabii. Daha çok fazla şey yapabilirsiniz."

"Bu taraftan hiç bakmamıştım." dedi Ayla.

"Bence bu dünyadaki en güzel duygu bir kardeşe sahip olman." dedi Alihan gülümseyerek. "Yani bu dediğim büyüğe geçerli. Abi veya ablaysan bir hayli rahatsın çünkü. Böyle emirler verebiliyorsun, ilk sen vuruyorsun, sen arabada ön tarafta oturuyorsun, televizyon izleyebilmek için sen kumandayı alıyorsun."

"Wow..." dedi Ayla. "Ama senin kardeşin öldü demiştin bir keresinde."

"Evet." dedi Alihan.

"Ama bu çok kötü bir şey..." dedi Ayla başını eğdiğinde.

"Evet fıstık kötü bir şey ama bazen böyle şeyler olur. Mesela senin istediğin her şey gerçekleşemez. Ne yazık ki istediğimiz her şeyi alamıyoruz. Kendi hikayemizin baş karakteri değiliz hiç birimiz."

"Allah baş karakteri," dedi Ayla. "Çünkü Allah bizi yarattı ve Allah bizim nasıl yaşamamız gerektiğini seçiyor."

"Aferin prensesime," dedi Alihan ve Ayla'nın yanağından bir makas aldı. "Ne çok şey biliyorsun sen böyle?"

"Bilirim ben."

"Sen üzülmedin mi kardeşinin olmadığına?" diye sordu Alihan. "Gerçekten sadece annene ve babana mı üzüldün?"

"Bilmem ki," dedi Ayla tatlı dudağını büzerek. "Şimdi sen avantajları saydın ya biraz düşündüm."

"Avantajları olduğu gibi dezavantajları da var bunu biliyorsun değil mi prenses?"

"Biliyorum."

"O zaman durduk yere kendini daha çok üzme." dedi Alihan. "Eğer gerçekten bir kardeş istiyorsan annen ve babana sorabilirsin."

"Senin kardeşlerin var mı Liya abla?"

"I-ıhm," dedim başımı iki yana sallayarak. "Tek çocuğum ben."

"Sen kardeş istemedin mi küçükken?"

"Küçükken böyle şeyleri düşünmedim ki. Ama sanırım ben istemezdim."

"Hımm." dedi düşünceyle.

"Gençler," diye seslendi Jared ve karısıyla birlikte yanımıza oturdu. "Ne konuşuyorsunuz?"

"Minik prenses Liya ile tanışıyordu," dedi Alihan. "Öylece sohbet ettik işte."

"Nasıl tanıştınız siz Alihan ile?" diye sordu Pelin bana. Alihan ile göz göze geldiğimizde ikimizin de yüzünde sıkıntılı bir tebessüm vardı.

"Uzun hikaye ama pek iyi tanışmadık."

"Anladım," dedi Pelin gülümseyerek. "Peki sen ne iş yapıyorsun?"

"Büro asistanlığı yapıyorum." dedim.

"Güzelmiş." dedi.

"Ya sen?"

"Ben avukatım." dediğinde dudağımı büzdüm 'Vay be' dercesine. "Bence bu güzel."

"Güzel olduğu kadar da zor."

"İnanırım." dedim.

"Ben de garsonum." dedi Jared. "Sizin mesleklerinizin yanında biraz boktan durdu da, neyse." dedikten sonra hepimiz güldük.

"Ali abi senin mesleğin ne?" diye soran Ayla'ya baktık hepimiz.

Ali abinin mesleği seri katillik küçük Aylacığım!

"Ben-"

"Ali doktor kızım," diyen Jared'e baktık hepimiz. "İnsanları kesip biçiyor ama onları iyileştirmek için. İnsanları yaşatıyor yani!" Jared'in sesinde sarkastik bir tını vardı fakat minik Ayla bunu anlamadı.

Sessiz sessiz gülerken Alihan Jared'i öldürmek istercesine bakıyordu.

"İğrenç değil mi ama bu?" diye sordu Ayla.

"Yani," dedi Alihan derin bir nefes verdiğinde. "Bir zamandan sonra alışıyorsun."

Bu bir yalan değildi.

Alihan insanları öldürmeye başladığında yaptığından hoşlanmadı fakat belirli bir zamandan sonra alıştı.

"Bence çok cool ama aynı zamanda iğrenç bir iş." dedi.

"Haklısın prenses." dedi Alihan.

Alihan'ın Ayla'ya parlayan gözleriyle baktığını gördüğüm her an benim de dudaklarım kıvrılıyordu.

Güzel gözlü sevgilim bir gün çok iyi bir baba olucaktı, inanıyordum!

———

"Burası neresi, Alihan?" diye sordum önümdeki villa gibi duran büyük eve bakarken. Alihan önden gitti ve kapıya vurdu. Yanına durup kolunu dürttüm fakat tepki vermedi. Nereye gelmiştik biz ya?

Kapıyı yirmi yaşlarında yakışıklı bir çocuk açtığında Alihan çocuğu analiz edermiş gibi baktı. Çocuk italyanca bir şeyler konuştu fakat anladığım pek söylenmezdi.

Görüş açıma bir kadın girdiğinde çatılı kaşlarım çözüldü ve sinirle Alihan'a döndüm. "Neden buraya geldik, Alihan?"

"Rico," diye seslendi Neslihan Karalı ve oğlunun omzuna dokundu. Bu kadından ölesiye iğreniyordum! Çocuğa bir şeyler dedi fakat çocuk Alihan'ın bakışlarından rahatsız olmuş olmalı ki ona baktı.

"Alihan," dedi Alihan ve elini çocuğa uzattı. "Alihan Karalı."

Rico uzatılan eli tuttu ve samimice gülümsedi. "Rico Castelli."

Neslihan oğluna bir şey fısıldadıktan sonra çocuk bize nazikçe el sallayıp merdivenlerden yukarı çıktığında Alihan arkasından şeytani şeytani bakmıştı.

Bu çocuğa zarar vereceğim demişti. Umarım öldürmek gibi bir çılgınlık yapmazdı...

"Alihan," diye mırıldandı Neslihan endişeli bakışlarla. "Neden geldiniz?"

"Oğlun çok tatlıymış," dedi Alihan ve izin almadan içeriye adımladı. Küstahça ben de Alihan'ın arkasından girdim. Neslihan kapıyı kapatıp yanımıza geldiğinde Alihan devam etti. "Benim kim olduğumu bilmiyor değil mi?"

"Bilmiyor."

"Bilmez tabii ki."

"Üvey kardeşin o senin farkındasın değil mi?"

"Benim gerçek kardeşim yok ki," dedi Alihan hüzünü öfkeye dönüştüğünde. "Sadece üvey kardeşlerim var!"

"Alihan-"

"Konuşmaya hakkın yok," dedi Alihan öfkeyle. "Bugün ben konuşacağım sen de dinleyeceksin. Anladın mı?"

"Konuş."

"Bahsettiğin USB'yi istiyorum," dedi Alihan kollarını birbirine sardığında. "Eski hayatınıza dair her şeyi bilmek istiyorum."

"Tamam vereceğim fakat sormak istediğim bir şey var," Alihan gözleriyle annesine onay verince Neslihan Karalı oğlunun bedenini analiz etti. "İyi misin? Yaraların iyi oldu mu?"

Alihan elini alnına koyup gülmeye başladı fakat bu kahkahası sinirinin ne kadar bozuk olduğunu gösteriyordu.

"Ya," diye başladı Alihan sözüne ama hala gülüyordu. "Gerçekten kaç gündür sinirlerim çok gergin ve her an seni öldürebilirim o yüzden kes sesini ve bana o USB'yi ver!"

"Tamam." dedi Neslihan Karalı ve yukarı çıkacaktı ki Alihan durdurdu.

"Ben de geleceğim seninle," dedi Alihan. "Yürü önden."

"Peki." dedi.

Alihan annesinin arkasından çıkarken bana gelmem için bir işaret verdi. Onlarla birlikte yukarı çıktığımda Neslihan Karalı dolabına yönelmişti, Alihan ise odayı gözetliyordu.

"Rico babasının öldüğüne hiç üzülmedi mi?"

"Rico'nun babası Alexandro değildi..." dedi.

Yok artık!

Rico'da mı başka bir adamdandı!

Neslihan Karalı'nın psikolojik sorunları vardı! Aldatmayı hobi olarak edinmiş olmalıydı çünkü bu yaptığı iğrençliklerin hiçbir açıklaması olamazdı!

"Ne?" diye bir tepki verdikten sonra Alihan yine kahkahasına gömüldü. Ellerini başına koydu ve kafasını iki yana salladı. "Sinirim çok bozuk."

"Rico'da, Alexandro'da bunu bilmiyordu ama tabii ki Rico çok üzüldü."

"Sana kaltaksın derken cidden haklıydım," dedi Alihan annesine iğrenti dolu bakışlar atarken. "Aldatmak sen de bir bağımlılık haline geldiği için tüm çocuklarının hayatını mahveden bir kaltaksın!"

Neslihan Karalı sertçe dolabının kapağını kapattı ve Alihan'a işaret parmağını kaldırdı. "Sen ne biçim konuşuyorsun benimle? Senin karşında annen var, Alihan!"

"Sence her doğuran kadın anne olabiliyor mu?" diye konuştu Alihan sakince. "Bence hayır. Aynaya bakarsan belki ne demek istediğimi anlarsın?"

"Sana her baktığımda babanı görüyorum! Haklısın, içiniz de dışınız da aynı ikinizin!" dedi Neslihan öfkeyle.

"Şu an gerçekten kalbimi kırdığını mı sanıyorsun?" dedikten sonra güldü Alihan. "Eğer benim için değerli olsaydın başarabilirdin ama yok. Sokakta bulduğum çöp bile senden daha değerli benim gözümde, o derece."

"Canımı yakmak hoşuna gidiyor değil mi?"

"Anlatılmaz bir duygu," dedi Alihan gülerek. "Bu halini görmek o kadar zevk veriyor ki orgazm yaşayabilirim."

"Ali..." dedim gözlerimi devirerek. "Son dediğin şey yerli miydi sence?"

"USB!" diye bağırdı Alihan neredeyse. "Hemen!"

"Enre'nin değil de, senin hayatta kalacağın o kadar belliydi ki. Burhan Karalı'nın oğlusun sonuçta, kötülük yaparak hayata kalırsın."

"Burhan Karalı'nın oğlu olduğuma emin miyiz, Nare?" diye sordu Alihan alaylı alaylı. "Hayır sen her heriften çocuk peydahlamayı seviyorsun da, ondan soruyorum."

"Seni neden terk ettiğimi şimdi daha iyi anlıyorum," dedi Neslihan acımasızca. "Babanın kopyasısın sen! İnsanlara zarar vererek yaşamanın bir yolunu buluyorsunuz!"

"Ben ve karde-" Derin bir nefes aldı. "Ben ve üvey kardeşim seni sevmekten başka bir bok yapmadık. Tek hatamız buydu işte. Sen sevilmeyi hak etmiyorsun. Sen terk edilmeyi, yalnız ve mutsuz yaşamayı, acıdan sürünmeyi hak ediyorsun."

"Ben senin ann-"

"USB!" dedi Alihan tahammülsüzce. "Şimdi!"

"Ben sizi terk etmek istemedim."

"Emre son nefeslerini verirken seni affettiğini itiraf etti," dedi Alihan öfkeyle. " 'Abi, ben annemi affediyorum. O bile bile bunca kötülüğü yapmamıştır. Sen de ona kızma ve onu bir gün affet, olur mu?' demişti!"

"Yalan! Bunların hepsini canımı yakmak için söylüyorsun!"

"Canını bu şekilde yakmayacağım. Bu ne ki? Daha etkili bir şey olması lazım değil mi?"

Neslihan Karalı elinde tuttuğu kutuyu Alihan'ın ellerine tutuşturdu. "Bu kutunun içindekiler kafandaki tüm soruları cevaplayacak."

"Sevgilim," diye seslendi Alihan bana. Ona baktım. "Gidelim hadi."

"Sen önden git ben geleceğim," dedim. "Çok sürmez."

"Emin misin? Ne yapacaksın?" diye sorguladı

Yanına yürüdüm ve ayak parmaklarımın üzerine yükselip yanağına bir öpücük kondurdum. "Güven bana. Hadi çık sen."

"Peki."

"Alihan." diye seslendi annesi. Alihan arkasını dönmedi fakat durdu ve Neslihan'ın diyeceği şeyi bekledi. "Ne olursa olsun sen benim oğlumsun. Gözünde hiç değerim olmasın, ben seni yine severim. Bunu unutma işte, olur mu?"

Bir şey demeden çıktı odadan ve merdivenleri indi. Neslihan Karalı oğlunun arkasından yaşlı gözleriyle bakarken aniden beline uzandım ve pantolonuna sakladığı CD'yi çıkarıp aldım.

"Ne yapıyorsun?" diye bağırdı.

"Bu CD'yi kutunun içinden çıkarıp sakladığını görmedim mi sanıyorsun? Çok dikkatsizsin Neslihan Karalı!"

"Ver onu bana!"

"Bunu yapmamı beklemiyorsun galiba?" diye sordum alayla. "Sana baktıkça seni parçalara ayırarak öldüresim geliyor. Sen sevdiğim adama o kadar acı yaşatıyorsun ki, sana saldırmamak için kendimi zor tutuyorum!"

"O CD'yi Alihan'a gösteremezsin!"

"Neden?"

"İçinde olanlar onu mahveder çünkü! Sen yapabilir misin? Sevdiğin adamı göz göre göre mahvedebilir misin Liya Arsalan?"

"Benim ondan gizlim saklım olmaz!" dedim baskınca. "Bu onu mahvedecekse ben onu iyileştirmenin bir yolunu elbette bulurum. Biz her şeyin üstesinde birlikte geliyoruz. Biz beraber olduğumuz sürece bize hiçbir kötülük bulaşamaz!"

"Bu CD onu mahvedecek!" diye tekrarladı. "Ama sen bilirsin!"

"Mutsuzluğunuzda yaşayarak gidin Neslihan Hanım ve Alihan'dan uzak durun! Bu da benim size son uyarım olsun!" dedim ve CD'yi deri çeketimin içine koydum.

Önce bunu kendim izleyecektim sonra Alihan'a gösterecektim.

Öfkeli gözlerle bu evden çıktığımda topuklu çizmelerimin üzerinde yürüdüm. Evden çıkıp kapıyı çarptığımda Alihan ile göz göze geldim. Arabaya bindim ve nefeslerimi dizginlemeye çalıştım.

"Sakin ol sarı güzellik," dedi ve elini elime koydu. "Niye bu kadar sinirleniyorsun?"

"Sana neler söyledi ya?" dedim sinirle. "Nasıl sakin olayım? Gerçekten bu kadından iğreniyorum!"

"İyi de ben hiç takmadım ki. Sen ne zaman anlayacaksın sadece sana ihtiyacım olduğunu?" Benden ses çıkmayınca elimi daha da sıkı tuttu. "Baksana bana bebeğim." Yüzümü ona çevirdim ama hala yüzüm asıktı. "O laflarına takılmadım ben. Mesela sen deseydin çok kırılır çok üzülürdüm çünkü senin değerin ben de çok büyük! Ama o kadın? Liya, o kadın benim için bir çöp kadar değerli bile değil."

"Ama annen o senin..." dedim sessizce. "Bu gerçek asla değişmeyecek. Ya ben anlamıyorum ki!" Dolan gözlerime hakim olamadan gözyaşlarımın akmasına izin verdim. "Bir anne kendi çocuğuna nasıl bu kadar zarar verebilir? O seni mahvetti! Emre'nin ölü olması bile onu rahatsız etmiyor, Alihan! İnsan nasıl böyle kötü olabilir?"

"Bilmiyorum. Bilmek de istemiyorum." Gözyaşlarımı sildi ve gülümsedi. "Sarışın aptal seni," dedikten sonra alnımı öptü. "Sen niye ağlıyorsun ki?"

"Bir annenin bu kadar kötü olabilmesine inanamıyorum çok sinirim bozuk!" dedim ve gözümün altını sildim. "Ben böyle görmedim çünkü. Bu kadar da olamaz yani!"

"Her annenin aynı olmasını bekleyemezsin ki güzelim sende," dedi gülen yüzüyle. "Senin annen belli ki çok iyi bir anneydi ama her anne iyi olamaz ki. Benimki de böyle biri işte. Bencil, küstah ve hasta."

"Sen bunları hak etmedin." dedim yaşlı gözlerimle.

"Buna biz karar vermiyoruz ne yazık ki. Ama ciddi olmak gerekirse bugün olduğum adamdan gurur duyuyorum. Çünkü eğer olaylar böyle olmasaydı biz ikimiz belki hiç tanışamayacaktık. Emre ölmeseydi tanışamayacaktık." Sertçe yutkunduğumda Alihan kısa bir kahkaha attı. "Emre iyi ki ölmüş demek istemiyorum ama seni o kadar çok seviyorum ki bunu diyebilirim, Li."

"Alihan..."

"Benim sadece sana ihtiyacım var," dedi. "Sadece sen ol diğer herkesin amına koyayım. Kızım ben seni o kadar çok seviyorum ki! Keşke seni ne kadar çok sevdiğimi sana bir türlü anlatabilseydim."

Kollarımı açıp ona atıldığımda o da bana doğru atıldı ve birbirimize sıkı sıkı sarıldık. Kafamı göğüsüne iyice yerleştirerek ellerimi beline koydum. Saçlarımı sevgiyle okşarken alnıma güven dolu bir öpücük kondurdu.

"Liya?"

"Efendim?"

"Sen beni affettin mi?" diye sorduğunda yutkundum. "Yani şey yüzünden... Yani o gün yüzünden. Şey yani 16. Ekim 2020 yüzünden... Affettin mi beni?"

Kafamı göğüsünden kaldırdım ve gözlerine baktığımda korktuğunu anladım. Dudağına kısa fakat anlam dolu bir öpücük kondurduğumda gözyaşlarımın içinde gülümsedim. "Tabii ki seni affettim, Alihan Karalı."

"Affettin mi?" diye sordu tekrardan.

"Affettim." dedim.

Dudakları mutlulukla yukarı kıvrıldığında alnıma sert bir öpücük kondurup beni tekrar kollarının arasına aldı. Kahkaha atmaya başladığımda Alihan da güldü.

"Evleneceğiz biz," dedim boğuk çıkan sesimle. "Karı koca olacağız. Beraber bir evde yaşayacağız. Sonra zaman geçecek ve minik bir bebeğimiz de olacak. Belki bebeklerimiz olur..."

"Söz veriyorum o hayatı yaşayacağız bebeğim," dedi ve kafamı öptü. "Söz veriyorum..."

Alihan Karalı verdiği sözü tutardı değil mi?

———

Siyah pijamalarıyla karşımda dikilen sevdiğime bakınca yüzümde şirin bir gülümseme oldu. "Yatıyor musun?"

Koltukta oturan bedenime eğildi ve yanağıma tatlı bir öpücük kondurdu. "Çok yorgunum. Sen uyumayacak mısın?"

"Birazdan geleceğim. İş için yapacağım proje henüz bitmedi." dedim.

"Bekleyeyim mi?"

"Bekleme," dedim ve elimi yanağına koydum. "Sen uyu ben sokulurum yanına."

"Kutuyu yarın açacağım." dediğinde başımı salladım. "Yanımda olur musun açtığımda? Dürüst olmak gerekirse pek cesaretim yok."

"Tabii ki." dedim ve gülümsedim. "Git uyu sen hadi."

"Güzel uyu bir tanem." dedikten sonra yine yanağımı öptü. Ben de yanağına içli bir öpücük kondurduğumda gülümsedi.

"Sen de güzel uyu güzel gözlüm."

Bana öpücük atarak arkasını döndü ve odaya çıktı. Gülümseyerek arkasından bakakalmıştım. Kapıyı kapattığını duyduğumda laptop ile biraz daha oyalandım.

Neredeyse yarım saat geçtikten sonra kalktım ve dış kapının oradaki çekmecesini açtım. CD'yi aldığım gibi koltuğa geçtim tekrar ve laptopun CD yerine koydum.

Laptop CD'yi okuttuğunda üzerine tıkladım ve laptopun ses ayarını biraz kıstım. Derin bir nefes alarak heyecandan titreyen elimle 'oynat' tuşuna bastım.

Ekran siyahtı. Sadece üzerinde bir tarih yazıyordu.

15. Ekim 2015...

Emre'nin ölümünden bir önceki gün.

"Sana bir seçenek sunacağım," diyen bir ses duydum. Bu Hamza Tetikçi'ydi. "Fakat bu seçenek ancak sen güzel karar verdiğinde benim işime yarar."

Sessizdi.

Kiminle konuştuğu belliydi.

Emre ile konuşuyordu.

"Merak etmiyor musun hiç?" diye sordu tekrardan. "Bu seçenek senin de, abin için de çok önemli."

"Ne olursa olsun kendimi seçmeyeceğimi bilerek bana böyle bir soruyu sormak istemen çok aptalca," diye konuştu Emre katı fakat rahatlayıcı ses tonuyla. Ses tonu çok hoştu. "Ama gönder gelsin."

"Kendini seçmeyecek misin?" diye sorguladı Tetikçi sesindeki alay tınısı tenimi diken diken ederken.

"Seçmeyeceğim."

"Peki," diye uzattı kelimesini. "O zaman kendin ve abin arasında seçeceksin. Ya sen öleceksin, ya da abin? Al sana seçenek!" dedikten sonra manyak manyak gülmeye başladı.

Bu ne demek oluyordu?

"Ne?" diye bir tepki verdi Emre.

"Çok kolay! Sen kimi öldüreceğimi seçeceksin! Seni mi öldüreyim abini mi?"

Bilmem kaç saniye sessizlik olmuştu ama baya bir zaman Emre'den çıt çıkmamıştı. Tetikçi bu sıra onu darlamıştı fakat Emre cevap vermemişti.

"Kendini seçebilecek misin, Emrehan Karalı?" diye sordu kötülük dolu sesiyle. "Abin için tüm hayatından vazgeçebilir misin? Sevilmeyi zerre hak etmeyen o katil Alihan Karalı için göz göze ölür müsün?"

"Ölürüm," dedi Emre genizden gelen sesiyle. "Abim için ölürüm. Abim için tüm hayatımdan vazgeçerim. Çünkü benim abim uğruna ölünmesini hak ediyor."

Dudaklarım titremeye başladığında gözyaşlarım yanan gözlerimi terk etti. Düşündüğüm şey olmuş olamazdı öyle değil mi?

15. Ekim 2015...


"Bir dakika," diyen Tetikçi kahkahalar içinde gülerken yerde zincirlere bağlı olan genç Emre yanan yeşil gözleriyle yeri seyrediyordu. "Sen o abin için ölmeyi göze mi alıyorsun?"

"Cevabını aldın," dedi Emre öfke saçan kızarık gözleriyle. "Siktir olup gidebilirsin!"

"Diyelim kendini seçtin... Asıl bu abini mahvetmez mi? Sen ölünce abine ne olur sen hiç düşündün mü? Kendini öldürmeyi tercih ediyorsun çünkü eğer abini öldürürsen bu acıyla yaşayamazsın. Ama kendini öldürüyorsun çünkü eğer abin ölürse sen yıkılacaksın. Bu çok bencilce bir hareket, Emrehan!"

"Birisi için ölmek," diye başladı Emre sözüne ve yaşlı gözleriyle konuştu. "Bencillik mi?"

Tetikçi sustu.

"Abim hiç istediği gibi yaşayamadı," diye mırıldandı Emre boğuk çıkan sesiyle. Gözlerinden akan acılı gözyaşları tenini yakmıştı sanki. "Babam onu bir canavara dönüştürdü. Benim yüzümden öldürdü. Ben bir yükten başka bir şey değilim."

"Sen öldüğünde abin asıl o zaman yıkılır, Emrehan!" dedi Tetikçi. "Onu öldürmeme izin ver. İzin ver de, abini bu çektiği acısından kurtarayım!"

"Abimi öldüremezsin!"

"O zaman seni öldürürüm!"

"Beni öldüreceksin zaten!"

"Vay be," diye mırıldandı Tetikçi. "Ne Alihan Karalı'ymış arkadaş! Bu herif ne yaptı da bunları hak etti?"

Emre konuşmadı.

"Biliyor musun Emre çocuk," diye başladı Tetikçi sözüne. "Aslında seni öldürmek istemiyorum ama sen kendini seçmekle çok büyük bir aptallık yaptın! Öyle olsun o zaman!"

"Hayatımda yaptığım en doğru seçim belki de bu." diye konuştu Emre gülümseyerek.

"Bence de kendini seçmelisin aslında! Her şey seninle başlamadı mı? Abin senin için öldürdü. Abin tüm hayatını sana adayarak yaşadı. Abin senin yüzünden katil oldu!" Tetikçi öfkeyle yumruğunu sıktı. "Sırf senin bu varlığın yüzünden senin abin hiç istediği gibi yaşayamadı! Doğrusun, bence ölmesi gereken kişi sensin aptal çocuk!"

Emre kafasını eğmiş sessizce ağlarken Tetikçi ona gülüyordu. Emrehan derin bir vicdan azabı çekiyordu ve bu onun temiz kalbine çok zarar veriyordu.

"Abimi öldürme," diye konuştu ağlayarak. "Ben ölünce omuzlarındaki yük kalkacak. Belki çok acı çekecek ama bununla yaşamayı öğrenecek."

"Abin senin ölümünle başa çıkamaz." dedi Tetikçi. "Alihan Karalı'nın en kıymetlisisin sen ergen."

"Abimin ne kadar güçlü olduğunu bilmiyorsun," diye konuştu Emre burnunu çekince. "O elbette yolunu bulur. Ve ben en çok neye güvenerek kendimi öldürüyorum biliyor musun?" dedi Tetikçi'yi öldüren bakışlar atarken.

"Neye?"

"Abim bunu senin yanına asla bırakmayacak," dedikten sonra Emrehan'ın yüzünde tehlikeli fakat aynı zamanda acı dolu bir gülümseme oluştu. "Seni cehenneme göndermeden önce, kendi cehenneminde seni diri diri yaktıktan sonra asıl cehenneme yollayacak. İşte ben tam buna güvenerek gidiyorum, Tetikçi!"

"Peki ya Leyla?" diye sordu bu sefer. Emre'nin gülüşü hemen solduğunda yemyeşil gözleri yine acıyla doldu. "Sevdiğin kadın? Ona ne olacak? Siz evlenecektiniz, çocuklarınız olacaktı, sen polis olacaktın... Bunları düşünmüyor musun, Emre?"

"Leyla'm da alışır bir gün," dedi Emre ağlamasını bastıramadığında.

Ölmek istemiyordu. Emre'nin en büyük korkusu ölümdü, o hayatını sonuna kadar sevdikleriyle geçirmek istiyordu. Ama Alihan Karalı'ya olan sevgisi bu gerçeği silecek kadar baskındı.

"Sonsuza dek beni sevemez. Bu onu öldürür. Abimle birbirine tutunup öyle alışacaklar."

"Sen daha on yedi yaşındasın," dedi Tetikçi. Emrehan Karalı'yı cidden öldürmek istemiyordu ama aptal ergen ona başka bir çare bırakmıyordu! "Nasıl olur da kendini hiç düşünmezsin?"

"Söz konum abim ise kimseyi görmem," dedi. "O benim yüzümden hayatını yaşayamadı. Artık yaşamanın vakti."

"Son kararın mı?"

"Son kararım," dedi Emre ağlayarak. "Ben ölmeyi hak ediyorum. Abim değil, ben! Her şey benim bu sikik varlığım yüzünden! Ben abimi mahvettim! Bu hikayedeki kötü benim!"

"Sensin!"

"Beni öldür, Tetikçi." dedi Emre kararlılıkla yeşil gözlerini babasına diktiğinde. "Abime sakın dokunma. Beni öldür!"

"Seni öldüreceğim." dedi Tetikçi. "Tam seni böyle bırakınca ve sen abine doğru yürüdüğünde, seni sırtından vuracağım. Abin tam mutlulukla sana sarılacakken aslında seni düşürecek ve sen öleceksin. Onun kollarının arasında ölüp gideceksin, Emrehan."

Emre ağlamayı kesmiş, Tetikçi'ye ölümcül bakışlar atıyordu. Hamza Tetikçi ayaklanıp üstten Emre'ye bakınca gülümsedi. "Seni öldürmek istemezdim ama bana başka bir çare bırakmadın."

"Abim için düşünmeden ölürüm," dedi Emre gururla. "O da aynısını yapardı. Aramızdaki sevgi bağını senin gibi hiç sevilmemiş haysiyetsiz piçler anlamaz Tetikçi, anlayabilmen için beyni çalışan adam olman gerekiyor. Ne yazık ki sen de ikisi de uyuşmuyor. Trajik!"

"Şimdiden ruhuna el fatiha, Emrehan Karalı." dedi Tetikçi gülerek. "Sadık bir kardeş, önemsiz bir oğul ve herkese bir yük olarak gideceksin bu dünyadan."

"Abim için değer," dedi tekrar. "Abim için ölmeye değer..."


Şimdi....

"Abim için değer," dedi Emre son kez. "Abim için ölmeye değer..."

Elimi ağzıma bastırarak ağzımdan çıkan ağlayış seslerimi kıstım. Gözyaşlarım deli gibi akarken göğüsüm sarsılıyordu. Laptopu kapatıp kenara attığımda nefes alabilmek için kafamı arkaya attım. "Allahım!"

Alihan bunu bulunca ne yapacaktı? Sevgilim buna nasıl katlanacaktı?

"Nasıl yapabildin bunu Emre..." diye fısıldadım hıçkırıklarımın arasından. "Nasıl yapabildin... Allah kahretsin!"

Birkaç saniye sonra nefeslerimi eski haline getirebildiğimde bedenimi farklı bir duygu ele geçirdi.

Nefret.

Nefret, tüm bedenimi ele geçirirken Neslihan Karalı'nın kahrolası yüzü geldi gözümün önüne. Canlı gözleri, gülümseyişi ve güzel bedeni kafamdan gitmeyince bir hışımda kalktım.

O kadını öldürecektim!

Merdivenleri koşarak odaya çıktığımda Alihan'ın uyuduğunu zerre umursamadan en son çekmeceye yönelip saklı silahı aldım. Sarjörü değiştirdim ve belime yerleştirdim silahı. Alihan'a bakacak cesareti bulamayarak koşarak yine çıktım odadan.

Yanıma çeket bile almadan evden fırladım ve arabanın anahtarını aldım. Kumanda ile kilidini açtığımda şoför koltuğuna geçip gazı kökledim.

Altmış ile sokakta uçarken kafamın içinde Emre'nin sözleri ve Alihan'ın ağlayışları vardı. Allahım kafayı yiyecektim!

Neslihan Karalı, Emre'nin ölmesine sebep olmuş, bu CD'yi saklamıştı ve yıllarca Emre'nin katilinin Tetikçi olduğunu bile bile yaşamıştı. Bu hikayenin kötüsü de, katili de, yaratanı da Neslihan Karalı'ydı!

Alihan Karalı için her şey değerdi.

Katil olmaya değerdi, ölmeye değerdi, sevmeye değerdi, ağlamaya değerdi, vazgeçmeye değerdi...

O, her şeye değerdi!

Evin önüne gürültüyle park ettiğimde elimdeki silahı hiç saklamadan arabadan indim ve kapıyı çarptım. Kapıyı yumruklamaya başladım ve tehlikeli bir tını da bağırdım. "Aç kapıyı Neslihan Karalı!"

Kaç kere zile bastım ve kapıyı yumrukladım bilmiyorum ama kapı açılmamıştı ve elim morarmıştı fakat ben acısını hissetmiyordum. Öfkeyle bağırarak kapının kilidine ateş attım ve kapıya kuvvetli bir tekme atarak içeri daldım.

Neslihan Karalı geceliği ile ilerde duruyor ve uykulu gözleriyle ile korkudan titriyordu.

Yüzümde sadist bir gülümseme oluştuğunda silahı ona nişan aldım ve yavaşça öne doğru adımladım.

"Uyandırdım mı seni?" diye sordum deli gibi gülerken. Silahı profesyonelce sıkı sıkı tuttum ve arkamdaki kapıyı çarptım fakat kapıyı kırdığım için kapı kapanmadı. "Merak etme, nasıl olsa birazdan seni sonsuz bir uykuya yatıracağım!"

"L-Liya," diye başladı sözüne ve bana korkuyla baktı. Korkusunu görmek hoşuma gitmeye başladığında kahkaha attım. "İndir o silahı."

"Korktun mu?" diye sordum sahte bir endişeyle. "Emre de çok korkmuştu biliyor musun? Ölmekten çok korktu ama en büyük korkusuna hiç düşünmeden koştu ve bunu abisi için yaptı! Bu ne kadar güzel bir hareket olsa bile Alihan'a ne olucak şimdi? Benim sevgilim bunun üstesinden nasıl gelecek?" Göğüsüm sarsılmaya başladığında yine üzüntüm beni kafeslemişti.

"Ben sana dedim." dedi Neslihan Karalı yerinden kıpırdamayarak. "O CD'yi izleyemezsin dedim! Alihan'a izlettiremezsin bu onu mahveder dedim sana!"

"Kalbin bu kadar mı kötü?" diye sordum hala inanamayarak. "Sen bir annesin! Emre'nin ölmesine hiç mi üzülmedin? Alihan'ın halini hiç mi merak etmedin? Eğer Tetikçi'ye gerçeği söyleseydin ne Emrehan'ı öldürürdü ne de Alihan'a bulaşırdı!"

Sustu.

"Ben anlam veremiyorum buna!" diye bağırdım tüm gücümle. "Benim annem beni hep sevdi. Hep benimle ilgilendi, hep beni korudu... Bir anne iyi olur ya, kötü olamaz bir anne! Sen anne olamazsın, sen canavarsın!"

"Mamma?"

Görüş açıma Rico girdiğinde öfkeyle bir nefes aldım. Bu baş belasıyla kim uğraşacaktı şimdi?

"Mamma!" deyip annesinin önüne geçecekti ki Neslihan onu arkasına aldı. "Rico, arkamda dur karışma!"

Alayla deli bir kadın gibi kahkaha atmaya başladığımda gözlerim ağlıyordu. "Sinirim çok bozuk..."

"Liya, oğlumu kimsesiz bırakamam." dediğinde gözlerim jet hızıyla yine doldu. "Onu düşün. Beni siktir et ama oğlumu düşün!"

"Peki Alihan ve Emre?" diye sordum ağlarken. "Onlar da oğullarındı. Onları niye böyle korumadın? Onları niye böyle sevemedin ki? Onlar ne yaptı sana? Sadece çok sevdiler seni!"

"Lütfen, Liya..."

"Hayır," dedim baskınca. "Sen de seçim yapacaksın! O CD'deki seçimi sen yapacaksın! Ya seni öldüreceğim, ya da oğlunu! Hadi seç şimdi!"

"Ne?"

"Oğlun mu sen mi?" diye sordum şeytani bir tavırla. "Ha? Kimi geberteyim?"

"Bunu yapmazsın! Sen katil olamazsın. Sen katil olmak için çok iyisin."

"Söz konusu sevdiklerim oldum mu ben kimseyi görmem! Alihan için yapamayacağım bir şey yok duydun mu? Eğer seçmezsen ikinizi de öldürürüm!"

"Alihan için," diye başladı Neslihan sözüne. "Öldürecek kadar çok mu seviyorsun onu? Gerçekten bu kadar çok mu?"

"Bu ne ki?" diye sordum. "Aklına gelen her şeyi yaparım!"

"Alihan için?"

"Onun için değer," dedim ve dediğim an Emre'nin sesi yankılandı beynimde. "Alihan için her şey değer..."

Omuzlarıma konulan sıcak eller beni korkutmadı aksine bunu beklemiştim zaten. Bir adım öne atarak ellerinin bedenime temas etmesini engelledim ve yutkundum.

"Yapma," diye fısıldadı kulağıma ellerini tekrar omuzlarıma koyduğunda. "Yapma, sevgilim. Alihan Karalı için değmez."

"Değer," dedim baskınca elimdeki silahı daha sıkı kavrarken. "Beni vazgeçiremezsin, Ali. Git buradan."

"Kendimi seçiyorum, Liya." dedi Neslihan akan gözleriyle. "Oğlumun ölmesine asla izin vermem. O benim en değerlim, en sevdiğim insan."

Bunları duyunca ne hissediyorsun sevgilim? Kalbin çok kırılıyor değil mi?

"No mamma!" dedi oğlu endişeyle. "No non puoi farlo!"

"Oğluna söyle ya sesini kessin ya da türkçe konuşsun!" dedim öfkeyle. "Onu mu dinleyeceğim?"

"Mamma!"

"Odana git, Rico." dedi annesi türkçe konuşarak. "Söz veriyorum bir şey olmayacak!"

"No!"

"Eh yeter be!" diye bağırdım ve namluyu Rico'ya çevirdim. "Odana çık çocuk!"

"Tu piccola puttana!" diye bağırdı çocuk bana. Ah bunu anlamıştım! Bana 'seni küçük fahişe' demişti. Ona sevimsiz bir gülümseme gönderdim.

"Ti ammazzo!" diye hırladı Alihan ve oğlanın üzerine yürüyecekti ben onu tutup geriye ittim. "Sen karışma, Alihan!"

"Yeter bu saçmalık!" diye bağırdı bana sabırsızca. "Ver silahı bana sonra da önüme düş!"

"Sen karışma!" diye tısladım tekrardan.

"Eğer yanlış bir hareket yaparsan seninle bir daha kolay kolay konuşmam! Eğer onu vurursan beni unut, Liya!"

"Sen de birini öldürecek göz var mı ya?" dedikten sonra gülmeye başladı Neslihan. İçim fokurdarkem elim silahı daha sıkı tuttu. "Sen meleksin, Liya. Sen birini öldürebilir misin ya? Öldüremezsin, sen asla bir canavar olama-"

Patlayan silah ile birlikte Neslihan Karalı'nın sesi kesildi ve bedenine giren kurşunun ağırlığıyla birlikte yere kapandı. Silahı indirdim ve gülümsedim. "Ben de canavar olabilirim..."

"Mamma!" Rico ağlayarak annesinin yanına çöktüğünde yutkundum. Alihan elimdeki silahı elimden sökercesine aldığında beni sertçe tutarak kendisine çevirdi.

Dağılmış saçları, uykulu ela gözleri ve kusursuz yüzüyle karşılaştığımda gülümsedim. Ellerimi kaldırıp yanaklarına koyduğumda gözlerim dolup aktı. "Senin için sevgilim... Senin için her şey değer..."

"Liya ne-" Bilincim bedenimi terk ettiğinde bacaklarımı tutamadım daha fazla ve yere yıkılacaktım ki Alihan kollarımdan tutarak beni kendisine çekti. "Liya!"

Gözlerim arkaya kayarken ağzımdan hala aynı laflar çıkıyordu bozuk plak gibi. Alihan endişeli gözlerini üzerimde tutarken hala gülümsüyordum fakat kapanmak üzere olan gözlerim acılıydı.

"Sevgilim için değer..."




• Bölüm Sonu •

Sizce Alihan için değer mi?

Emre'nin ölmesi Alihan için değdi mi?

Liya'nın Alihan için canavara dönüşmek istemesi değdi mi?

Alihan sizce o CD'yi dinlediğinde ne yapacak?

Neslihan Karalı ölür mü?

Rico bu işin peşini bırakır mı?

Alihan ve Liya evlenirler mi?

Şimdilik yeter bu kadar soru bir sonraki bölüme görüşmek üzere!!! 💕

Okumaya devam et

Bunları da Beğeneceksin

380K 17.9K 23
Siz de yeryüzünde olan bitenin sahte olduğunu biliyorsunuz. Bilmiyorsanız...? O zaman sahteler ve yalanlar, eviniz olur. Dikkat edin, gerçekleri ö...
25.9K 1.5K 24
Bir mafyanın hayatı bataklığa benzer bir kere girince çıkamazsın.....🚬
9.5K 761 16
Her Türk asker doğardı. Lakin sadece bazılarının yaşamı asker olarak son bulurdu. Onlar vurulduklarında değil, unutulduklarında ölenlerdi. Onlar şanl...
28.7K 1.6K 21
Hayat bazen en mutlu olduğunuz zamanda, en sevdiğiniz kişi tarafından canınızı öyle bir acıtır ki... kendinizi kimsesiz hisseder, her dakika isyan ed...