Dünya Ellerimde 'Vatan Uğruna...

By _beyzanurcgrmn_

1.8M 96.4K 46.5K

"Çocukken yanağıma kondurduğun öpücük sayesinde tüm acılarım geçmişti. Şimdi ben senin kalbinden öpsem geçer... More

1.Bölüm:'Benim Hikayem'
2.Bölüm:'Cellat'
3.Bölüm:'Anka'
4.Bölüm: 'Ödeştik'
5.Bölüm:'Gülüşüne Hapsoldum'
6.Bölüm:'Vatanım'
7.Bölüm 'Ruh Hastası'
8.Bölüm 'Korkmadık, Savaştık'
9.Bölüm: 'Biz Bir Aileyiz'
10.Bölüm
11.Bölüm: 'Kardeşim'
12.Bölüm:'Gün Doğmadan'
13.Bölüm: 'Canım Feda'
14.Bölüm:'Sarı Civciv'
15.Bölüm:'Sevda'
16.Bölüm:'Melek'
17.Bölüm:'Eyvallah'
18.Bölüm:'Bozkurt'un Kızı'
19.Bölüm:'Söz'
20.Bölüm:'Yavru Kurt'
21.Bölüm:'Vatan Uğruna'
22.Bölüm:'Zeytinli Poğaçam'
23.Bölüm:'Asena Plus'
24.Bölüm:'Sevdaya Tutulmak'
25.Bölüm:'Güney'
26.Bölüm:'Tek Güzel Anım'
27.Bölüm:'Sevdiğim Adam'
28.Bölüm:'İlaç Gibisin'
30.Bölüm:'İlk Darbe'
31.Bölüm:'Mucize'
32.Bölüm:'Hangimiz Sevmedik'
33.Bölüm:'Sevmedim'
34.Bölüm:'Kara Sevda'
35.Bölüm:'Onuncu Koğuştaki Güzel'
36.Bölüm:'Affetme'
37.Bölüm:'Zalım Geceler'
38.Bölüm:'Kendini Sev'
39.Bölüm:'Gitme'
40.Yavru Kurt & Güzel Gözlü Çocuk
41.Bölüm:'İkizim'
42.Bölüm:'Son Nefesime Kadar'
43.Bölüm:'Mr. & Mrs. Voland'
44.Bölüm:'Sevdiğim Kadına'
45.Bölüm:'Sen Benimsin Ben Seninim'
46.Bölüm:'Şiir Gibisin'
47.Bölüm:'Sınırsız'
48.Bölüm:'Aşk Saçmalamaktır'
49.Bölüm:'Sert Adamlar Sert Oynar'
50.Bölüm:'Sadece Sana Deliyim'
51.Bölüm:'Maskeli Beşler'
52.Bölüm:'Veda'
53.Bölüm:'Bekleyeceğim'
54.Bölüm:'Uyuyan Devi Uyandırdınız'
55.Bölüm:'Gönlüm Hep Seni Arıyor'
56.Bölüm:'Ah Be Asena'm'
57.Bölüm:'Dünya Ellerimde'
58.Bölüm:'Benim Sevgilim'
59.Bölüm:'Sevene Zor'
60.Bölüm:'Suç Makinesi'
61.Bölüm:'Anne'
62.Bölüm:'I Said Yes'
63.Bölüm'Senin Uğruna'
64.Bölüm:'Ben Kimim'
65.Bölüm:'Kalbi Güzel Adam'
66.Bölüm:'İyi ki'
67.Bölüm:'Periler De Postal Giyer'
68.Bölüm:'Emanet'
69.Bölüm:'Biz Evde Yokuz'
70.Bölüm:'Karıcığım'
71.Bölüm:'Hoş Geldin'
72.Bölüm:'Öp ve Geçsin'
73.Bölüm:'Çılgın Mother'
74.Bölüm:'Vatanım Sensin'
75.Bölüm:'BKK'
76.Bölüm:'Bizim Hikayemiz' (Final)
Özel Bölüm (1)
Özel Bölüm (2)

29.Bölüm:'Sakın Açma'

19.6K 1.2K 449
By _beyzanurcgrmn_

İyi okumalar dilerim.

Buraya yine geç kalmış bir Beyza bırakıyorum. Kusura bakmayın. dudaklarınıbüzüpmasumbakansevimliemoji*

29.Bölüm: Sakın Açma

🔫🔫

Canımın acıması gerekirken neden kalbim acıyordu?

Biz bunu haketmedik.

Mutfakta oturuyorduk. Batu ve Oğuzhan yanımdaydı. "İyi misin?" diye sordu Batu. Gözyaşlarımı silip burnumu çektim. "Poyraz'ın neyi var?" dedim. Birbirlerine baktılar. Bir cevap vermediler.

Zaman o kadar çabuk ilerlemişti ki bir şey anlamamıştım. Poyraz'ın boğazımı sıkması, kendinde olmaması, şans eseri Mert'in odaya girmesi ve beni hızlıca oradan uzaklaştırması. Boğazımı sıktığından biraz nefessiz kalmış, öksürmüştüm ama kalbimin acısı daha ağır geldiğinden olsa gerek şu an sadece ağlıyordum.

Poyraz'ın odasından bağrışma sesleri geliyordu ama ne dedikleri anlaşılmıyordu. Oğuzhan başımı kendine yasladı. Sarılmak istediği görülsede asıl amacı sesleri duymamamdı. "Neden bir şey söylemiyorsunuz? Neyi var?" dedim, sesimin çıktığı kadarıyla. "Ben seni Tugay'a bırakayım." dedi Batu. Olumsuz anlamda başımı sağa sola salladım. "Poyraz ile konuşacağım." dedim. Oğuzhan önümde dizlerinin üstünde çömeldi. Sol elimi elleri arasına alıp yüzüme baktı.

"Şu an seni görmesi iyi olmaz." dedi. "Hayır." dedim. "Asıl şu an beni görmezse iyi olmaz. Ondan kaçtığımı düşünür. Kendini suçlu hisseder. Benim onunla konuşup sorun olmadığını söylemem lazım. Neyinin olduğunu öğrenmem lazım." dedim. "Bak, Poyraz'ın arada böyle krizleri olur. Mert'ten başkası sakinleştiremez. Lütfen sen de biraz sakin ol. İyi olunca kendisi sana gelir." dedi Batu. "Gelir değil mi?" dedim. "Gelir." dedi Oğuzhan. Gelmedi.

Batu üzerini değiştirince evden çıktık. Ne Poyraz ne de Mert odadan çıkmıştı. Batu ve Oğuzhan'ı dinlemekten başka bir çarem yoktu. Elimden başka bir şey gelmiyordu. "Bir şey olursa haber ver." dedim. "Tamam." dedi Oğuzhan. "Onunla konuşursan, canımın acımadığını söyle. Suçlu hissetmesin kendini." dedim. Gözlerini kapatıp açtı. Çantamdan kendi asker yeşili bandanamı çıkardım. Oğuzhan'a uzattım. Konuşmamı beklemeden, "veririm." dedi. Gülümsedim.

Batu ile apartmandan çıktık. "Siz izinli değil misiniz? Ben giderdim. Senin gelmene gerek yok." dedim. "Seni bırakacağım. Evin anahtarlarını alır geri dönerim." dedi. Arabaya geçip kemerimi taktım. "Batu her şeyi bilmek istiyorum. Artık benden kaçmayın." dedim. "Poyraz'ın anlatması daha doğru olur." dedi. Sıkıntılı bir nefes verdim. "Sürekli erteliyorsunuz. Anlatın biriniz. Kafayı yiyeceğim." dedim.

"Poyraz'ın çocukluktan kalma sorunları var. Bir türlü yenemediği, kapatamadığı konular. Bazen onu tetikleyen durumlar olunca kriz anları oluyor. Kendine hakim olamıyor. İlaç kullanması gerekiyor ama Poyraz bu aralar tamamen boşladı. Dün yine morali bozuktu. Seni aramasını ben söyledim. Onu iyi edecek tek kişi sensin. Aradı seni. Gayet iyiydi. Tugay'a geldik artık o sırada ne olduysa... Çok çabuk sinirlenir. Ama kendini kaybetme durumları sık sık olmaz. Kendini ondan geri çekme. Sana zarar vermek istememiştir. Muhtemelen şu an canını acıttığı için ayrı bir atak noktasındadır. Biraz zaman ver ona."

Ben kendimi nasıl geri çekebilirim ki? Bunu ona asla yapmam. Gözlerim dolmuştu.

"Sebebi ne? Poyraz'ı bu durumlara getiren şey ne?"

Batu, söylemek ve söylememek arasında gidip gelirken ben sorduğum soruya kendim cevap verdim.

"Annesiyle mi ilgili?" Batu yüzüme baktı. Kaşları havalandı. "Akif amca, öldüğünü söylemişti ama ölmedi değil mi? Annem de bir şey söylemedi. Ne oldu?"

"Ben ne biliyorsam Mert'ten duydum. Poyraz'ın birgün olsun bizimle acılarını paylaştığını, özellikle de annesinden bahsettiğini duymadım. Ne olursa o içinde yaşıyor. Yani söylemek istediğim, ben ne anlatırsam anlatayım Poyraz'ın gerçek hislerini anlayamazsın. Ondan dinle. O sana anlatır."

Beklemek istemiyorum. Her şeyi öğrenmek istiyorum. Bu işin peşini de asla bırakmayacağım.

🐺

Batu beni Tugay'a bırakıp odasından unuttuğu anahtarlarını almıştı. Veda edip arabasına binip geri döndü. Odama girmeden önce revire gittim.

"Günaydın." dedim, Sinan'a. Başını bilgisayar ekranından kaldırıp bana baktı. "Günaydın Asena." dedi, gülümseyerek. "Yardımına ihtiyacım var." dedim. Ayağa kalkıp karşımda durdu. "Emrinizdeyim komutanım." dedi. "Kolumdaki alçıyı çıkarabilir misin? Hastaneye gitmek istemiyorum." dedim. Kaşları havalandı. "Ama Asena-" Sinan'ın devam etmesini beklemeden sedyenin üzerine oturup kol askısını çıkardım.

"Yardım etmeyeceksen ben kendim yaparım. Sıkıldım artık." dedim. "Emin misin? Bak sonra daha kötü olur." dedi. Omuz silktim. "Testere var mı?"

🐺

Kolumdaki alçıyı testere ile olmasada çıkarmıştık. Sızlıyordu ama yapacak bir şey yoktu. Kol akısını tekrar takmıştım. Odamda, bizimkilerin gittiği operasyon ile ilgili evrakları düzenliyordum. Kim nasıl beddua etmişse artık bir kurtulamadım.

Poyraz ile ilgili kimseden bir ses çıkmamıştı. Bir saat geçmiş olabilirdi ama yine de bir haber verebilirlerdi. Elimdeki kalemi bırakıp telefonumu aldım. Poyraz ile olan mesajlarımıza girdim. Gülümseyerek okuyordum. Nefes alıp verdim.

"Poyraz."

Mesajı gönderip bir süre bekledim ama cevap gelmemişti. Bende tekrar yazdım.

"Özledim."

"Çok özledim."

Telefonu kilitleyip işime geri döndüm. Aklım ve kalbim benimle beraber değildi. Bedenim koltukta oturmuştu sadece. Aklım da, kalbim de, Poyraz ile beraberdi.

Odamın kapısı tıklatıldı. "Gir!" dedim. Bakışlarımı dosyalardan alıp kapıya çevirdim. Nöbetçi asker, "komutanım, Yüzbaşı Akın sizinle görüşmek istiyor." dedi. Göz devirdim. "Öldüğümü söyle." dedim.

"Ölüler konuşabiliyor mu?" dedi Akın, odama girerek. Kaş göz hareketi yapıp nöbetçi askeri göndermişti.

"Odama girebilirsiniz dediğimi hatırlamıyorum." dedim. "Girme de demedin." dedi. Allah'ım neden her şey üst üste gelir ki?

"Ne oldu Yüzbaşım? Laf atmadığınız bir konu kaldı da hazır her şeye laf söylemişken dur ben gideyim şunu da söyleyeyim de içimde kalmasın mı dediniz?" dedim. Düşünür gibi yaptı. Karşımdaki koltukları gösterip, "oturabilir miyim?" dedi. "Tabi. Çay? Kahve?" dedim, alay eder gibi. "Çay alırım." dedi, otururken. Git evinde iç.

"Dinliyorum Yüzbaşım." dedim. "Elin nasıl oldu?" dedi. Masanın üzerindeki elime bakıyordu. Sargıdaydı. "Küçük bir cam parçasıyla ölmem. Siz ne için gelmiştiniz?" dedim. Elindeki dosyaları masanın üzerine koyup önüme doğru itekledi. "Okuyup imzala." dedi. "Sadece bu kadar mı?" dedim. "Evet." dedi. "Birkaç imza için Yüzbaşı mı geldi?" dedim, sorgular bir tınıda. "Askerlerimin psikolojisinin bozulması istemediğimden ben geldim. Ruh sağlığı önemli." dedi. "Bilmediğiniz bir konuda yorum yapabiliyormuşsunuz. Şaşırtıcı." dedim. Gülümsedi.

Dosyaları noktası virgülüne kadar okuyup imzaladım. Akın da o sürede odamı incelemişti. Hâlâ da inceliyordu. Masamın üzerindeki Burak ile olan fotoğrafı eline aldı.

"Burak Kurt. Çok başarılı bir askerdi." dedi. "Öyledir... Öyleydi." dedim. "Nasıl bir yakınlığınız vardı?" diye sordu. "Başka anne ve babadan doğma kardeşim. Öz kardeşlerimden farkı yok." dedim. "Şanslı. Şehit oldu. Üzülme." dedi. "Canımdan can gitti. Nasıl üzülmeyeyim ki?" dedim. Kaşlarımı çatıp elinden fotoğrafımızı aldım. Bu ne samiyet?

"Dövseydin." dedi. "Elbet birgün." dedim. Yüzü öyle mi der gibi bakıyordu. "Ezberlediysen dosyaları alabilir miyim?" dedi. "Tabi ezberleyeceğim. Benim teröristlerle iş birliği yaptığımı düşünen biri, bana her şey imzalatabilir." dedim. "Zeki insanları severim." dedi. "Kendini hiçbir zaman sevmeyecek olmak, üzücü." dedim.

Yüzbaşı'ya art arda laf atmaktan kaç yıl hüküm giyerim?

Dosyaları eline alıp ayağa kalktı. "Unutmadan söyleyeyim. Yılmaz olayı çözülene kadar gözetimim altındasın." dedi. Kaşlarımı çatıp ben de ayağa kalktım. "Sebep? Ölmedi mi, o salak?" dedim. "Ölüp ölmediğini bilmiyoruz. Evine gidip gelirken dikkat et. Artık kimse seni izlemeyecek ama bir kulağın bende olacak." dedi. Bir bu eksikti. "Ben, bana iftira atan biri ile çalışmam. Bunu sana emir veren komutanına ilet. Takmıyor musunuz? Siz bilirsiniz. Seni bilmem ama bunu sana emir veren komutanın, beni çok iyi tanıyordur. Yapacaklarımı tahmin bile edemezsiniz." dedim.

"Albay haklıymış." dedi, kapıyı açarken.

"Ne konuda?" dedim.

"Benim kızım olarak deli, Anka olarak tam bir baş belası. Allah kolaylık versin, demişti." dedi. "Amin." diye devam etti ve odadan çıkıp gitti.

Babam beni doğru anlatmış ama anlattığı kişi yanlış. Telefonumu aldım ve babamı aradım.

"Dinliyorum Küçük Cadı."

"Baba neden ben başka askerlerin gözetimi altında oluyorum? Sana o Yüzbaşı ile muhatap olmak istemediğimi söylemiştim. Sen daha çok yakınlaştırıyorsun."

"Kızım sen baban paşa mı?"

Dedem paşa. Babam da oldu olacak.

"Tamam bu olmadı. Seninle bu konuları birçok kez konuştum. Sen askersin. Verilen emirleri gerçekleştirmek zorundasın. Komutanlarınla, askerlerini karıştırma. Akın çok sevdiğim, güvendiğim askerlerden biri. Ben ona gerekli uyarıyı yaptım, baban olarak. Anladın mı beni?"

İki kelime ettirmedin ki.

"Ben güvenmiyorum. Güvenmeyeceğim de."

"İşte benim kızım. Aferin Küçük Cadı."

Sorun bende mi? Yoksa Iq'um babamı anlamama yetmiyor mu?

"Bazen seni gerçekten anlayamıyorum, baba."

"Koruman gereken bir ailen olduğunda anlayacaksın. Bana hak vereceksin. Yorma kendini."

"Aile kurmama izin veriyor musun?"

"Yaşın küçük şu an. On beş yıl sonra."

"Yirmi altı yaşındayım."

"Küçüksün."

Yok. Ben aile kursam bile babamı anlayacağımı düşünmüyorum. Ama babam bir şey söylediyse söz dinlemek lazım. Bir süre mecbur Akın'a katlanacağım. Yılmaz bir yerden ölü çıkarda, bu iş başlamadan biter. Amin.

Babam ile konuşmamız bitince telefonu kapattım. Telefonu masanın üzerine koyduğum gibi çaldı. Bir numara arıyordu. Aramayı kabul edip kulağıma dayadım.

"Efendim?"

"Numaramı kaydet. Lazım olur."

Ve telefon kapanır. Akın'ı öldüreceğim zaman çok yakın. Rehbere girip numaranın üzerine tıkladım ve ismini yazdım.

"Sakın Açma!"

🐺

Bilgisayarımla yakın temas halindeydim. Gizli bir siteye girmek üzereydim ama kararsızdım. Babam öğrenirse, iyi şeyler olmayacağı kesin. O kadar da uzun boylu değil. Geri çıkıp bilgisayarı kapattım.

Anneyi bir an önce bulmak istiyorum. Ama nasıl? Kalkıp odanın içinde bir sağa bir sola turlar attım. "Annesinin adını bilsem bile bulmak için bir adım atmış olurum." Aynadaki yansımama katıldığımı belli eder gibi başımı salladım.

İsmini sorarsam, kimsenin söyleyeceğini düşünmüyorum. "Kimlik!" Evet. Mutlaka fotokopisi vardır. Gülümseyerek odamdan çıkıp Poyraz'ın odasına doğru ilerledim.

Etrafı kontrol ederek odaya girip kapıyı kapattım. Poyraz'ın masasına yaklaşıp çekmeceleri karıştırmaya başladım. Çok düzenliydi. Tüm dosyaları alfabetik sıralanmıştı. Kimlik fotokopisini bulmak beni zorlamadı. Arkalı önlü fotoğrafını çekip eski yerine güzelce koydum. Yakalanmadığıma tam sevinecekken kapı açıldı.

"Komutanım?"

"Niye her yerden sen çıkıyorsun?"

Albay'ın postasıydı. Şüpheli gözlerle bakıyordu bana. "Albay bir dosya istemişti. Onu alacaktım." dedi. "Ben de dosya bıraktım. Dağıtma ortalığı." deyip hızlıca uzaklaştım. Bu aralar sabıkam fazla doluydu. Şu an yaptıklarım öğrenilirse, gerçekten parmaklıklar ardına girecektim.

Odama girdim. Koltuğumda oturup bilgisayarı tekrar açtım. Annesinin adı Şule. Kimmişsin bakalım Şule hanım?

Bir saat geçmişti. Bulabildiğim bir şey olmamıştı. Çünkü kadının şu an kullandığı soyadını bulamamıştım. Bu aralar aklımı kullanamıyorum. Yardım almak sevaptır. Telefonumu masanın üzerinden alıp Uğur'u aradım.

"Uğur. Seni çok seviyorum."

Gülmüştü bir süre.

"Bende seni seviyorum. Ne istiyorsun hadi söyle?"

"Şimdiden söyleyeyim. Bu iş biraz daha sakıncalı."

"Sen söyle."

"Eski Binbaşı Akif Karaaslan'ın eşini bulmanı istiyorum."

"Üsteğmenin annesi yani?"

"Evet."

"Beni bulaştırma Asena."

"Ama Uğur. Ezgi ile aranızı yaptım. Bir karşılığı olmalı. Aramızda. Sadece bilgilerini istiyorum. Ben bulamadım. Boşandıkları için ve kadının soyadını bilmediğim için bulamadım. Ama sen yaparsın. Çünkü senin inanılmaz bir gücün var."

"Senin yüzünden istifa edeceğim, yakındır."

"Ezgi'yi sana ben isteyeceğim. Seviyorum seni."

"Çok konuşma. Niye araştırmamı istiyorsun?"

"Çünkü Akif amca, eşinin öldüğünü söyledi. Ama ölmemiş. Etrafımdaki herkes her şeyi biliyor ama anlatmıyorlar. Poyraz'a da soramam."

"İlginç. Neyse ben bir şeyler bulmaya çalışacağım. Ama şu an sevgilimle yemeğe gideceğim. Yarın haber veririm sana."

"Sağol tertip. Afiyet olsun. Ezgi'yi öp yerime."

"Başüstüne. Dikkat et kendine. Umarım başımız belaya girmez. Bozkurt bu defa da gökdelen temizletir falan, Allah korusun."

"Sen içini ferah tut. Bir şey olmayacak."

🐺

Dosyalar ve revir arasında mekik dokuyarak geçti günüm. Yorulmuştum ama daha çok ruhen. Poyraz'dan bir haber alamamıştım. Diğerlerinin de dinleneceğini düşündüğümden rahatsız etmek istememiştim. Mesajlarıma bir cevap vermemişti.

Sensiz çok kimsesizim. Umarım bu ilk ve son yalnız bırakışındır.

Yoldan bir taksi çevirip evin adresini vermiştim. Tim, yarın izinli olduğu için bende izinli oluyordum. Poyraz ile vakit geçirmek için güzel küçük bir tatil olacaktı.

Ücreti ödeyip taksiden indim. Sakin adımlarla merdivenlerden yukarı çıktım. Kendi katıma gelince önce evime yöneldim ama vazgeçip karşı evin kapısını çaldım.

Ben ve saniyesinde değişen kararlarım.

Kimse açmayınca bu defa zile basılı tuttum. Adım sesleri yaklaşınca dudaklarım yukarı doğru kıvrıldı ve kapının açılmasını bekledim. Kapı yarı bir şekilde açılmıştı. Mert bir elini kapı koluna diğerini de kapı pervazına dayamış alanı kısıtlamıştı. Yüzünde tek bir mimik oynamıyordu.

"Merhaba." dedim, ilk defa çekinerek. "Bir şey mi isteyeceksin?" dedi, soğuk olduğunu asla gizlemediği bir ses tonuyla. Kaşlarımı çattım. "Bir şey mi oldu?" dedim. "Yok, hayır." dedi. Beni davet etmesini beklemiştim ama boşuna beklemiştim. "Poyraz nasıl?" diye sordum. "İyi." dedi.

"Mert, ne oluyor?" dedim. "Bir şey olduğu yok, Asena. Başka bir şey söylemeyeceksen, ben uyuyacağım." dedi. Beni kovuyordu. "Poyraz-" "Müsait değil." Lafı ağzıma tıkmıştı. "Konuşabilir miyim, onunla?" dedim. "Müsait olmadığını söyledim. Söz dinle, Asena." dedi. "Beklerim müsait olana kadar." dedim. Sıkıntılı bir nefes alıp verdi. Gözlerini gözlerime dikti. "İyi geceler." dedi. "Poyraz ile konuşmak istediğimi söyledim. Neden engel oluyorsun? Anlamıyorum seni." dedim. "Evime girmeni istemiyorum. Oldu mu? Bunu mu istiyorsun?" dedi. Alaylı bir şekilde gülümsedim.

"O istemiyor değil mi?" dedim. Evet demedi ama hayır da demedi. "Yalnız kalmaya ihtiyacı var." dedi. Sinirle kahkaha attım. "Her zaman yalnız olan bir insanın, yalnız kalmaya ihtiyacı olmaz. Sığınmak istediği birileri olur ama engel oluyorsunuz. Umarım pişman olmazsınız."

Çantamdan evimin anahtarını çıkardım. Sinirden ellerim titriyordu. Anahtar, yuvasına bir türlü girmiyordu. Sert bir şekilde kapıya tekme attım. "Girsene!"

"Asena." dedi Mert. Elimdeki anahtara, uzatmıştı elini. "Dokunma!" diye bağırdım. "Elimden bir kaza çıkmadan gir evine, Mert."

Derin bir nefes alıp verdim. Anahtarı sakince kapı deliğine takıp çevirdim. Eve girip Mert'e döndüm. Beni izliyordu. Kapıyı yüzüne çarptım. Keşke biriniz bana yardımcı olsanız.

🐺

Yalnız başına yapılan kahvaltı kadar can sıkıcı çok az şey vardı. Şu an düşündüm de hayatımda nadir güzel şeyler var. Çokta takılacak bir şey değilmiş.

Dün akşam Mert'e fazlasıyla sinirlenmiştim. Eve girdiğim gibi duş alıp uyumuştum. Öğlen saat on iki buçukta uyanmıştım. O kadar saat nasıl uyudum, en ufak bir fikrim yok. Telefonum çalmaya başlayınca mutfaktan çıktım. Batu arıyordu. Aramayı kabul edip hoparlöre verdim.

"Efendim."

"İyi misin?"

"İyiyim. Sen?"

"Değilsin. Ne oldu?"

"Yok bir şey Batu."

"Yukarı çıksana. Beraber zaman geçiririz."

"Olur."

"Bize Umay Yarbay'ın kekinden de yaparsın. Sohbet ederiz."

Güldüm.

"Miden için çağırıyorsun beni."

"Alakası yok. Beni çok yanlış tanımışsın."

"Öyle olsun."

"Evde pasta malzemesi yok. Dolabından çıkarır, getirirsin."

"Seni gerçekten çok yanlış tanımışım, haklısın. Tam bir fırsatçısın."

"İki dakika içinde burada ol. Gelmezsen ben geleceğim."

"Yarım saate yukarı çıkarım."

"Tamam prenses. Bekliyoruz."

"Prenses mi?"

"Pardon sen cadısın. Bekliyoruz cadı hazretleri."

Telefonu gülerek kapattım. Sıkıcı kahvaltımı toplayıp odama gittim. Beyaz crop ve salaş eteğimi giydim. Dağınık bir topuz yaptım, sağ kolumun müsaade ettiği kadarıyla. Arada sızlıyordu. Çok fazla hareket ettirmediğim sürece sorun yoktu.

Telefon ve silahımı yanıma alıp evden çıktım. Silahım, benim bir organım gibi olmuştu. Yanımdan ayırmam imkansız gibiydi. Ve kalbim ve beynim gibi çok çok önemliydi.

Zile bir kere basıp açılmasını bekledim. Yüzünde kocaman bir gülümsemeyle kapıyı açtı, Batu. Ellerime bakınca suratını buruşturdu. "Malzemeler nerede?" dedi. "Unutmuşum." dedim. "Silahını unutmuyorsun, onları mı unutuyorsun?" dedi. Bahsettiğim olay tam olarak bu. "Çok konuştun, Batu. Alt tarafı bir alt kat. Gidip getiririm. Ha bu arada. Her şeyi unuturum, silahımı asla." dedim. Göz devirdi. Güldüm. Telefonumu ve silahımı uzattım. "Güzel bir yere koy." dedim. "Pamukların içine koyacağım." dedi. "Yumuşak sevmez." dedim. "Senin gibi sert mi sever?" dedi, imalı bir tonlamayla. "Yapıştıracağım şimdi yüzünün ortasına, göreceksin serti." dedim. Dudaklarına hayali fermuarı çekip kapıyı yüzüme kapattı. "Mal!"

Eve dönüp kek için gerekli tüm malzemeleri alıp yukarı tekrar çıktım. Kapıyı bir kez tıklattım.

"Kim o?" dedi Batu.

"Ben." dedim.

Kapıyı açtı. Bu olaya çok gülüyorum. Şu an güldüğüm gibi. Değişik bir milletiz ama çok güzeliz.

Batu elimdekileri alıp yanağıma sulu bir öpücük bıraktı. Yüzümü buruşturdum. "Ya senin tükürüğün, dudaklarından mı salgılanıyor?" dedim. Gülümseyip diğer yanağımı da aynı şekil öptü. "Çok tatlı olmuşsun." dedi. Havalı havalı bakışlar attım. "Çünkü ben. Yani Asena Aral." dedim.

"Hoşgeldin." dedi Oğuzhan. Yanıma gelip elindeki ıslak mendille yanaklarımı sildi. Ardından kağıt havlu ile silip öptü. Gülümsedim. "Hayırdır? Ölüyor muyum?" dedim. "Özledim ben." dedi Oğuzhan. Öyle mi? der gibi yüzüne baktım. Batu dudaklarını aralayacağı sırada onu susturdum. "Senin her zamanki halin. Açıklmana gerek yok." dedim. Sırıttı.

Birlikte mutfağa girdik. "Sabah kolun alçıda değil miydi senin?" dedi Oğuzhan. "Evet. İyileştim. Çıkardım." dedim. "Hareket ettirmediğine göre iyileşmemiş." dedi. "Hafif sızlıyor sadece. Uzatmayın lütfen." dedim. "Senin moralin niye bozuk?" diye sordu, bu defa. "Yok bir şey, Oğuz." dedim. "Seni yeterince tanıdığımı düşünüyorum ve bir şey var." dedi. Sıkıntılı bir nefes verip vücudumu tamamıyla onlara döndürdüm.

"Dün akşam Mert ile biraz atıştık. Poyraz ile konuşmama izin vermiyor. Poyraz da istemiyor olabilir ama Mert ona destek olarak sinirlerimi bozuyor. Eki sevgili tripleri atıyor. Bazen Mert'i tanıdığımı düşünmüyorum." dedim.

"Eski sevgilisi diye ben de bir ara düşünmedim değil. Ama boşver. Eve gideceğin zaman ben de gelirim seninle. Görürsün." dedi Batu. "Mert karşıma çıkmasın. Fena patlayacağım yoksa." dedim. "Biz hallederiz. Sen sıkma canını." dedi Oğuzhan. Gülümsedim. "Ben size enfes bir kek yapayım. Ama çikolata sosu kalmamış bende. Biriniz gidip alsın." dedim. "Su gibi götürürsen tabi kalmaz." dedi Batu. Omuz silktim.

🐺

Oğuzhan markete gitmişti. Ben de keki yapmıştım. Batu mu? Batu lavaboya gideceğim demiş, hâlâ gelmemişti. Yaklaşık on beş dakikadır. Ellerimi kurulayıp telefonumu elime aldım. Batu'nun ismine tıklayıp mesaj yazdım.

"İşim bitti. Bulaşıkları da yıkadım. Çıkabilirsin."

Kahkaha atıp telefonu kapattım. Kapı çaldı. "Batu! Bir zahmet kapıya bak bari." dedim, sesimi yükselterek. "Lavabodayım." dedi. "İçine düşersin de yanlışlıkla sifon çekilir inşallah." dedim.

Kapı kolunu indirip açtım. Karşımda Oğuzhan'ı bekliyordum fakat o değildi. Ellili yaşlarda, fazlasıyla bakımlı bir çift vardı. Soran gözlerle ben onlara, onlarda bana bakıyordu.

"Oğuzhan mı geldi, bebeğim?" dedi Batu. Hayret çıkmış. Oysaki ben, bir süre daha gelmezseydi, lavabo ile Batu'nun nikahını kıyacaktım.

Batu görüş alanımıza girince geri çekildim. Kapıdakileri görünce gözleri fal taşı gibi açılmıştı. "Anne? Baba?" dedi. Ne? Fabrikatör ve karısı mı? Batu âdeta uçarak anne ve babasına birden sarıldı. Fazlalık gibi onları izliyordum. "Seni çok özledim miniğim." dedi annesi, Batu'ya. Gülümsedim. "Bende çok özledim. Niye haber vermediniz?" dedi Batu.

"Haber verseydik sevgilin ile tanışmazdık. İyi oldu." dedi babası. Sevgilisi mi? Herkes bana bakınca afalladım. "Siz yanlış anladınız." dedim. Batu güldü. "Yok baba. Asena benim sevgilim değil." dedi. Baştan aşağı süzüp, "kriterlerimi taşımıyor." diye devam etti. Kaşlarımı çatıp Batu'ya baktım. Sen dua et ailen burada.

Elimi uzattım. "Asena Aral. Batu'nun komutanıyım." dedim. Biraz da ben bozayım değil mi? Annesi gülümseyerek elimi sıktı. "Dilek." dedi. "Tarık." dedi babası, Dilek hanımdan sonra elimi sıkarak. "Memnun oldum." dedim. Batu sonunda akıl etmiş olacak ki anne ve babasını eve davet etti.

Oturma odasına geçip oturduk. Annesi evi inceliyordu. Tarık bey de bana bakıyordu. Şöyle bir inceleyince, tipi ben fabrikatörüm diye bağırıyordu. "Asker olmak zor değil mi?" diye sordu. Bu soruyu duymaktan nefret ediyorum. "Vatanımı korumak beni hiçbir zaman zorlamadı." dedim. Gülümsedi. "Ülkemizi senin gibiler koruyacaksa sırtımız yere gelmez." dedi. Bende gülümsedim. "Niye baba? Benim neyim var?" dedi Batu. "Asena kızım akıllı. Sen sorunlu görünüyorsun." dedi Tarık bey. Gülmemek için alt dudağımı ısırdım. "Asena mı akıllı? Güleyim de boşuna gitmesin." deyip, sahte bir gülüş sergiledi.

"Karşınızdaki, hanım hanımcık görünümlü bir psikopat. Operasyonlarda itleri silahı ile vurmayı tercih etmez. Genellikle kelle almayı ve parçalamayı sever."

Ağzım açık bir şekilde Batu'yu dinliyordum. Batu bir aptal. Salak. Gerizekalı. Anne ve babasının yüzüne baktım, tepkilerini ölçmek için. Şaşkın gözlerle bana bakıyorlardı. Güldüm. "Şakacı şey seni. Oğlunuz bu aralar çok espiri yapıyor." dedim. "Değil mi Batu?" diye devam ettim. "Öyle komutanım. Şaka yaptım ben." dedi. "Bu arada kendisi Poyraz'ın sevgilisi." Batu kesinlikle ölmek istiyor.

Kapı zili çalınca, Batu koşa koşa gitti. Hâlâ bana bakıyorlardı. Gülümsedim.

Oğuzhan, Tarık beyi ve Dilek hanımı samimi bir şekilde karşılamıştı. Öz evlatları gibiydi. "Asena baban ne iş ile meşgul?" diye sordu Tarık bey. Konuşacağım sırada Batu benim yerime cevapladı. "Albay." "Annen?" dedi Tarık bey, sorar gibi. Yine Batu cevaplamıştı. "Yarbay."

"Batu ben konuşabiliyorum." dedim. Gülümseyip arkasına yaslandı. "Aile mesleğini yapman güzel bir şey." dedi annesi. Ve yine konuşacağım zaman bu defa Oğuzhan araya girdi.

"Sülalesinin bitki örtüsü asker. Dedesi, amcaları, kardeşi..."

"İkinizde susacak mısınız? Yoksa ben sizi susturayım mı?" dedi Tarık bey. "Ömrümü yediler, Tarık bey. Neler çekiyorum bir bilseniz?" dedim. "Çok resmi olmadı mı, Asena?" dedi. "Oğlunuzu dövebilir miyim, Tarık amca?" dedim, güldüler.

🐺

Batu'nun ailesiyle çok güzel vakit geçirmiştim. Tarık amca, çok sıcakkanlı biriydi. Dilek hanım daha mesafeli ama o da iyi biriydi. Batu ile ailesinin alakası yoktu. Muhtemelen evlatlık almışlardır. Ama böyle bir çocukta evlatlık alınmaz ki.

İşleri olduğundan günübirlik gelmişlerdi. Ama geç bir saatte gittiler. Tarık amca ileri bir zamanda çikolata fabrikası açarsa, yönetmeliğini bana vereceğini söylemişti ama ben iki günde tüm üretilen çikolataları yiyerek iflasa uğratacağımı söylemiştim. Galiba kararından vazgeçti.

"Bende kalkayım artık." dedim. "İşimiz vardı." dedi Oğuzhan. Gülümsedim. Poyraz ile görüşebilme operasyonu yapacaktık. İlk hedefimiz; Mert'i etkisiz hale getirmek. "Silahımı getir de gidelim." dedim. Batu, çıkıp hemen geri geldi. Ellerinde pamuklar üzerinde silahım ile geldi. Alnına hafifçe vurdum, gülerek.

Evden çıkıp bir alt kata indik. Kapı ziline bastım. Batu ve Oğuzhan arkamdaydı. Kapı açıldı. Mert yine dün akşamki pozisyonu almıştı. "Baskına mı geldiniz?" dedi. "Poyraz'a bir şey söyleyeceğim." dedim. "Uyuyor." dedi. "Olsun. Duymasa da söyleyeceğim." dedim. "Aynı olayın tekrarlanmasını istemiyorum. Zorlama." dedi. "Kapının önünde beklersin. Lütfen." dedim.

"Asena, sen bana güvenmiyor musun?" dedi, ciddi bir ifadeyle.

"Hayır." dedim.

Bir şey demeden geri çekildi. Eve girdim. Silahımı Batu'ya verdim. Poyraz'ın odasının önüne gelince arkamı döndüm. Mert, Batu ve Oğuzhan beni takip etmişlerdi.

"E yuh! Özel diye bir şey var. Az uzayın." dedim. Odaya girdim ve kapıyı kapattım.

Poyraz'ın yüzü bana çevriliydi. Gözleri kapalıydı. Battaniyesinide boynuna kadar çekmişti. Yavaş adımlarla yanına yaklaşıp oturdum. Battaniyesini omuzlarına indirdim. "O kadar da soğuk değil." dedim, fısıldayarak. Derin bir nefes alıp verdim.

"Beni duymadığını biliyorum." Uyanık olduğuna ve beni duyduğuna, adımın Asena olduğu kadar eminim. Üç yaşındaki çocuğumu kandırıyorsunuz. "Ben yine de gelmek istedim." dedim. "Sana iyi geceler demeden uyumak istemedim." Yanağına masum, minik bir öpücük bırakıp geri çekildim. "İyi geceler. Beni sensiz bırakma."

🐺

Sabah güzel güzel kahvaltımı yapıp evden çıktım. Kolum dünden daha fazla ağırdığından kol askısını takmıştım. Bizimkileri beklemeden apartmandan çıktım. Etrafıma göz gezdirirken yüzüm asıldı. Poyraz ve Batu'nun arabaları yoktu. İnsan bir bekler. Moral bozmak yok Asena.

Yoldan taksi çevirip bindim. Etraf fazlasıyla sessizdi. Fırtına öncesi sessizlik gibi.

Taksiden inip giriş kapısından girdim. Sinan elinde kahve ile ortalıkta geziyordu. "Günaydın." dedim. Beni görüdüğü için şaşırmıştı. "Günaydın. Yine mi operasyona gitmedin sen?" dedi. Kaşlarımı çattım. "Anlamadım?" dedim. "Gece bir gibi Kurt Timi operasyona gitti." dedi. "Haberin yok mu?"

"Sen söylemesen olmayacaktı."

Seri adımlarla Alay binasına girip Albay'ın odasına çıktım. Kapıyı sert bir şekilde iki defa çaldım. "Gel!" dedi Albay. Kapıyı açıp girdim. "Teğmen Asena Aral." dedim. "Dinliyorum Asena." dedi. "Operasyona gitmişler, komutanım." dedim. "Evet." dedi. "Ben?" dedim, sorar gibi. "Poyraz, senin henüz hazır olmadığını söyledi." dedi. "Ne zamandan beri benim adıma kararları, başkaları veriyor?" dedim. "Kızım-" Albay'ın sözünü kesip devam ettim. "Ben anlayacağımı anladım, komutanım. Sağolun." Asker selamı verip odadan çıktım.

Ne yapmaya çalışıyorsun, Poyraz?

Alay binasındaki tüm nöbetçi askerlere, Kurt Timi gelince haber vermelerini emredip odama gittim. Bu konularda hassas olduğumu bilmeliydiler. Kol askımı çıkarıp koltuğa fırlattım. Bunu bana yapmayacaktınız.

🐺

"Komutanım geldiler."

Yirmi saattir beklediğim, sonunda gerçekleşmişti. Gece saat üçtü. Eve gitmemiştim. Mesai saatimin bitimine kadar hiçbir şey olmamış gibi işimi yaptım. Tüm gün revir ile ilgilendim. Sonraki saatler odamda dakikaları saydım.

Sakin adımlarla aşağı indim. Soyunma odasının önünde durdum. Kapıyı çalmadan, izin istemeden kapıyı açıp girdim. Poyraz'ın üst kısmı çıplaktı. Diğerleri henüz kıyafetlerini çıkartmamıştı.

"Müsait olup olmadığımızı sorsaydın, keşke." dedi Poyraz. "Öyle mi? Kimse bana bir şey sormayınca, ben de sorma gereksinimi duymadım." dedim. Beni takmayıp işine devam etti.

"Ne yapmaya çalışıyorsun? Sen benim adıma karar veremezsin." dedim, sesimi yükselterek. "İyileşmeden senin operasyona gitmene izin vermem." dedi. "Bana da mı sorsaydın?" dedim. "Gerek duymadım." dedi. Omuzundan tutup kendime doğru çevirdim. "Ne oluyor sana?" dedim. "Yoruyorsun, Anka." dedi. Anka? Kaşlarımı çattım. "Şaşırtıyorsun beni." dedim.

"Denedik ama olmadı."

"Bitiriyor musun?"

"Başlamamış bir şeyi bitiremezsin."

____________

Bavulumu topladım, kaçıyorum.

Bölüm hakkındaki düşünceleriniz neler?

Hoşçakalın❣

🐺🤞💞

Continue Reading

You'll Also Like

593 73 11
*Kitap Kapağı *-* @Rahimemine *Kafa dağıtmak için yazıyorum...! *Wattpadde 'Güfte' adlı ilk kurgudur. !!! ZAFER ÇIĞLIKLARI ATACAĞIZ!!! "Sen neden dü...
5.3K 331 10
Ben Mavi gökyüzü kadar mavi gece kadar siyahım karedenizin deli Mavisi karedenizde birbirini sevene aşk denmez kavuşursa sevdaluk kavuşamsa kara sevd...
5.3K 315 24
Bora hayatıma girene kadar hayatım oldukça sıradandı. Sıradan bir hayatı olan sıradan bir dansçı... Bora'nın hayatıma girmesiyle her şey değişmeye ba...
1.3M 79.7K 39
UYARI: hikayede 18+ sahneler, kan, vahşet ve birçok rahatsız edici öğe olacaktır. Rahatsız olanlar uyarı bıraktığım yerleri okumasınlar Serinin 1, 2...