1049 | BxB

By Lolashiyu

624K 52.7K 39.2K

Ünlü Leza hapishanesi, 1049 numaralı mahkûm, Asil Mavera Cansaran. Onu aslında hapishaneye tutsak eden, Korha... More

[Tanıtım]
1: LEZA
2: ŞEYTANLAR VE SAVAŞLAR
3: MEYDAN OKUMA
4: ATEŞLE OYNAMAK
5: DESİSE
6: İLK TEMAS
7: SAFİR MAVİSİ
8: ALACALAR
9: MÜBHEM
10: MAKTUL
11: OYUN
12: BIÇAK SIRTI
13: KÜL KELEBEK
14: GECE VE GÜNDÜZ
15: OYUNBAZ
16: İHTİRAS
17: ENKAZ
18: KAYBOLMUŞ VE KAYBEDİLMİŞ
19: COMMUOVERE
20: KIZIL CESET
21: TESLİMİYET
22: EZKAZA
23: KUPA PAPAZI
24: APORİA
25: RUHLAR SENFONİSİ
26: MEVT
27: JOUSKA
28: PROMAJA
29: VAVEYLA "Kelebeğin Güncesi"
31: DÜŞEN MASKELER VE DAĞILMIŞ RUHLAR
32: MERİÇ & BARBAROS [Özel Bölüm-Smut]
33: SEVGİDEN DOĞAN ACILAR
34: KORHAN & SAFİR
35: ACI HATIRALAR
36: BİR ÖLÜ, BİR SIR
37: LEZA'NIN RUHLARI
38: VEDA -FİNAL-
ESVED & DEHÂ -ÖZEL BÖLÜM-
Kayıp Küller Mezarlığı- DUYURU

30: DEĞİŞEN DENGELER

7.5K 673 310
By Lolashiyu

(Gif, bölüm sonundaki Esved'in temsili.)

Kurulu düzeni alt üst ettiğinde, her şey bir anda kaosa sürüklenir. Ben kaosun elçisiyim. Kaos, adildir. -Joker

Yürüdüğüm zemine yabancı basıyordu ayaklarım, tanıdığım yollardan geçiyor gibi değildim. Tanımadığım aynalardaki yansımalara baktığım sürece hiçbir zaman bu duygudan arınamayacaktım. Zihnimde çığlık atan ses karanlığın efendisine aitti, ama kalbimin üzerine konan kelebeğin rengi baştan aşağıya safir mavisiydi.

Beni birçok parçaya bölmüşlerdi, bile isteye girdiğim bu oyundan zararlı çıkacaktım. Ama tek zararlı çıkan ben olmayacaktım, insanlar ölecekti. Ölmekten ilerisi sonsuzluktu, bundan daha büyük bir kıyamete adım atmayacaktım. Yaklaşan bir savaş varsa, öğrendiğim geçmişleri diğer tarafa koymam gerekiyordu. Yapamıyordum, o odadan çıktığımdan beri kendime gelemiyordum.

Safir iyi olduğunu söyleyerek kendisini koğuşuna aldırmış, orada dinlenmeyi tercih etmişti. Ben ise onun yanında duruyor, çoğu zaman göğsüne sarılarak ağlıyordum. İçimden sürekli ağlamak geliyordu, düşüncelerimi toparlayamadığım bir döneme girmiştim. Esved'in odasından çıktığım günden beri ruhsuz bir ceset gibi geziyordum. Eskisi gibi gülmeyi geçtim, ben eskisi gibi ağlayamıyordum. Gözyaşlarım bile bir başkasına ait gibiydi, ben onun acısını söküp atamıyordum zihnimden.

"Mavera." Duyduğum sesin kulağımda yankılanması ile kendime geldim. Bilinci yeni açılmış bir hasta gibi gözlerimi kırparak yanımda uzanan adama baktım. Kırık gözlerime derince baktıktan sonra sıkıntılı bir nefes vererek yavaşça doğruldu. Yatak başlığına yaslanarak konuştu "Günlerdir kendinde değilsin, beni endişelendiriyorsun." Özür dilemek istedim onu böyle hissettirdiğim için ama elimden gelen sadece gözlerine bakmak oldu. Konuşmaya bile mecalim yoktu, gerçekten bitkindim.

Elini uzatarak yavaşça yakaladı kolumdan ardından beni kendine doğru çektiğinde engel olmak yerine kendimi ona bıraktım. Beni tam kolunun altına aldı ve sıkıca sardı, saçlarım boyun girintisine gömüldü. Ritmine alışık olduğum kalp atışları yankı yaptı odada, güzel bir histi. "Üzülmüş ve dağılmışsın. Hadi anlat bana, birkaç kelime olsa da dök içini." Derin bir nefes alarak elimi onun boşta duran eline götürdüm ve parmaklarımı doladım onunkilere. "Birinin açısına şahit oldum, şimdi de öylece hayatıma devam etmek zoruma gidiyor." Üstü kapalı bir şekilde anlatmış olsam da gerçek buydu.

"Hmm," mırıltısı anlayışlı çıkmıştı, çenesini kafamın üzerine bastırarak devam etti "Buraya geldiğinden beri birçok acıya şahit oldun, ama hâlâ hayatına devam ediyorsun. Demek ki yaşamak gerekir Mavera, alışmak ve yoluna bakmak gerekir." Buruk bir şekilde gülümseyerek kısık sesimle konuştum "Bu öyle bir acı değil, bildiğini biliyorum." Kafamı ona doğru çevirerek gözlerimizin buluşmasına izin verdim "Kül kelebeğin hikâyesini biliyorsun." Bu cümlemi duyar duymaz mimikleri dâhi dondu, gözlerindeki anlık duygu değişimi yoğundu. Saniyelik olarak hayattan kopmuştu, o hissi yakından tanıyordum.

"Sana...her şeyi anlattı mı?" Kısık çıkmıştı sesi, ona yabancı bir ton vardı. Ağırlık çökmüştü üzerimize, kafamı sallayarak onayladım onu. Gözlerim istemsizce dolduğunda dizlerimin üzerinde doğrularak kollarımı bir çırpıda onun boynuna doladım. Kafamı omzuna yaslayarak aciz bir tonda fısıldadım. "Bu yük çok ağır." Fazla anlam içeren bir sözdü bu, sırtımıza yüklenen acıları geçtim, kelebeğin yükü bir başkaydı. Bir başka acıyordu canım, zihnim yanıyor, tenim kuruyordu. Hissetmek en hastalıklı şeydi, hissettiğimiz için buradaydık.

Safir, beni belimden sardığında kucağına yerleştim yavaşça. Parmakları nazikçe okşamaya başladı, kıyafetimin üzerinden hissettim samimi tavrını. "Geçecek diyemem, ama emin ol hafifleyecek. Kalbimde saklıdır Esved'in acısı, aramızda ne olursa olsun, ben bile söküp atamadım. Aynı şekilde Dehâ ve Meriç de öyle, biz hepimiz bu sırla yaşamayı öğrendik." Eli sırtımın üzerini okşamaya devam ettiğinde mayışmış bir şekilde serbest bıraktım kollarımı. Bir çocuk gibi kafamı onun omzuna yatırmış, benim için sarfettiği sözleri dinliyordum. "Sende öğreneceksin Mavera, yanında olacağım."

Burnumu çekerek gözlerimi kıstım, hemen önümdeki yatak başlığını inceleyerek konuştum "Büyük savaşa az kaldı, düşünmeye bile fırsatımız kalmayacak belki de..." Aklımdan çıkmayan diğer bir konu da buydu, yaklaşan olan kıyamet. Çalkalanan volkanın sıcaklığını ayaklarımın altında hissediyordum, bir nefes kadar yakındık ona. Parmakları şimdi saçlarıma çıktı, karıştırdı onları. Gözlerimi kapatarak sesini dinledim, "Bu savaşla ilgili hepimizin aklında planlar var. Bu sene de takımımı kazandıracağım ve sende buna şahit olacaksın."

Yavaşça kafamı boynuna doğru çevirdim ve açıkta kalan tenine dudaklarımı değdirdim. Küçük bir öpücük bile titretti bedenini, bana olan açlığı günden güne artıyordu. Ama ben eski ben değildim, ilk defa bunu bir zaaf olarak kullanmayı seçmiyordum. Çünkü onu gerçek anlamda seviyordum ve bu bir çıkar meselesi olmaktan çıkmıştı, birbirimize iyi gelen kalplere sahiptik. Kırılmadıkları sürece birlikte devam edecektik. Sahi, bir gün kırılırsak ne yapardık? Bu düşünce, bulunduğum ruh hâline iyi gelmedi. Safir'in kokusunu içime çektim tekrar, zihnimi onunla doldurmak istedim.

"Planını duyabilir miyim, liderim?" Yarı muzip bir tavırla konuştuğumda aynı şekilde alaylı tonu onda da hissettim. "Planlar takım toplantısında paylaşılır, ama belli bir ücret karşılığında sana ayrıcalık tanıyabilirim." Kafamı onun omzundan kaldırarak yüzüne baktığımda gülümsediğini gördüm. "Nasıl bir ücretmiş bu?" Eli tişörtümün içinden açıkta kalan tenime dokunduğunda kafasını hiç çekinmeden bana doğru eğdi, dudaklarımızın arasında santimetler vardı. "Sen biliyorsun," alınlarımız birleşirken sıcak nefesi yüzümü baştan aşağıya turladı. "Çok iyi biliyorsun." Aksini iddia edemezdim, uzun zamandır ayrı kalan bedenlerimizin nasıl yanıp tutuştuğu ortadaydı.

Dudakları benimkilerle buluşacağı sırada hızlı bir hareketle araya elimi koyarak gözlerine baktım. Kaşlarını anında çatarak "Ne yapıyorsun?" Diye konuştu boğuk bir sesle. "Henüz iyileşmedin, ayrıca hâlâ hastane kokuyorsun Safir." Tamam, teninin kokusu üzerinden hiç gitmemişti ama gerçekten o tamamen iyileşmeden bunu yapamazdım. Ağzını arayalarak ön dişleri ile elimi ısırdığında küçük bir inleme firar etti dudaklarımdan. Huysuzlaşmaya başlamıştı, elimi uzatarak yanağını kavradım ve sıktım. "Sen ölümden döndün, farkındasın değil mi?" Bu sefer istediği olmayan bir çocuğun rolüne büründü. Omuzlarını düşürerek somurttu, "Meriç kanını vermiş ya işte, iyileştim diyorum?"

"Meriç'e benzersin diye korkmaya başladım." Derin bir nefes alarak bacak bacak üstüne arttı. Ben ise yatağın örtüsünün içine sinmiştim, tuhaf bir şekilde üşüyordum. "O itin kanı değiştirebilir beni, haklısın." Tek kaşını kaldırarak sırıttı ve yandan bir bakış attı "O hâlde yeniden tanışsak mı? Ama beden dilimizi kullanarak?" Gözlerimi irice açarak ona baktım, hızlı bir hareketle koluna vurdum "Terbiyesiz!" Hafif inlemeye benzer bir ses çıkararak yüzünü buruşturduğunda, oyun oynadığının farkındaydım. Ona inanmadığımı belirten bakışlar atarak kollarımı göğsümde birleştirdim. "Boşuna numara yapma, orası yaralı yerin bile değildi."

Gözlerini devirerek tekrar doğruldu yatakta, ağzını aralayıp bir şey diyecek olduğunda bir anda kapının açılmasıyla irkilerek o yöne döndüm. Kapının ardından uzanan çiçek dolu buketi gördüğümde yüzümde anında bir gülümseme oluştu. Kimin geldiğini daha yüzünü görmeden biliyordum çünkü. "Zamir!" Neşeyle bağırdığımda hızla yataktan kalkmaya yeltendim fakât dizlerimin üzerine konulan koca bir elle durmak zorunda kaldım. Yanımdaki adama baktığımda bana çoktan 'Hayırdır?' bakışları atıyordu. Korkunç bakışlarından kaçmak adına sessiz kalarak yatağa geri sindim.

"Güzel bir sevişmeyi böldüysem, telafi olarak grup yapmama izin verin." Zamir'in ciddiyetten yoksun sesi odada yankılandığında başımı çevirerek ona baktım. Kapının pervazına yaslanmış, elindeki buketle birlikte tek kaşını kaldırmış bize bakıyordu. "Evet evet böldün, hadi şimdi siktir git." Safir'in söylenmesi ile kafamı iki yana sallayarak onu susturdum "Hayır, öyle bir şey olmadı! İçeri geçsene sende Zamir!" Baygın olduğu sürede beni rüyasında mı görmüştü hiçbir fikrim yoktu ama aşırı arsız gününde olduğundan emindim. Zamir, beni dinleyerek içeriye girdiğinde hemen karşımızdaki tekli koltuğa oturarak bacak bacak üstüne attı.

Gözleri önce Safir'in üzerinde dolandı "Hayvan gibi göründüğüne göre iyisin, sevindim." Ardından gülen gözleri beni buldu "Bu çiçekler senin için, Cara Mia!" Elindeki buketi bana doğru salladığında yanımdaki adamın kısık küfrünü duydum "Lan ölümden dönen benim!" Eh, haklıydı aslında ama gerçekten Zamir'in ona çiçek alacağını düşünmüş müydü? Kıskandığı yüzünden belli oluyordu gerçi, derin bir nefes vermekle yetindim. "Asil'ime yakışır bunlar, sen kendini onunla bir mi tutuyorsun?" Bu sözler üzerine Safir, sabır çekerek bana doğru baktı, fakât sözleri tamamen Zamir'in üzerineydi "Nedir bu insanların Asil sevdası?" Alt dudağımı sarkıtarak 'bilmiyorum' dercesine kafamı salladım. Safir mavisi gözler dudaklarıma doğru kaydığında, aynı şekilde benimde bakışlarım onun kırmızıya çalan dudaklarına kaydı.

"İki saniye birbirinizi bakışlarınızla yemeyin de misafiriniz ile ilgilenin." Derin bir nefes alarak dikkatimi Zamir'e verdiğimde, Safir'in sınırlarının zorlandığı ortadaydı. "Aranıza yatabilir miyim?" En muzip tavrıyla ayağa kalkarken işaret parmağıyla yatağın ortasını gösterdi. "Kaşınıyorsun sen!" Zamir, Safir'i takmayarak yanımıza doğru ilerlemeye başladı. "Lan, hayır diyorum!" Yanımdaki adam beni kendisine doğru çekerek sesini yükselttiğinde, Zamir onu dinlemedi ve bir dizini kırarak yatağın üzerine çöktü. Safir beni bırakmadığı için aramıza giremedi ama az önce benim bulunduğum yere oturarak bacaklarını ileriye doğru uzattı.

"Oha, çok rahatmış burası!" Ellerini kafasının arkasında birleştirerek derin bir nefes aldı "Ee, nerede kalmıştık?" Kafamı ona doğru çevirdiğimde bana doğru sırıtarak baktığını gördüm. Kendimi daha fazla tutamadım ve kahkaha atarak koluna vurdum hafifçe "İyi ki geldin, özlemişim!" Elini saçlarıma doğru uzatacak olduğunda yanımızda duran huysuz adam, buna engel olarak elini ittirdi. "Hele o elin bir değsin!" Zamir, çekinmeden elini Safir'in yanağına doğru uzattı ve bir makas aldı "Kıskanma ama, ben ikinize de yeterim mavişim." Gözlerimi irice açarak yapmacık bir sinirle işaret parmağımı tehditkâr bir şekilde kaldırdım "Zamir!" Dedim son heceyi uzatarak, omuz silkti ve gülümseyerek ellerini kucağında birleştirdi. "Leza'nın tadı tuzuyum yemin ederim."

Eh, bu dediğinde haklıydı. Burası onunla daha çekilir bir yer hâline geliyordu. "Buna bir tek Pamir inanır." Safir, ağzının içinden bu cümleyi gevelerken, Zamir'in bakışlarındaki anlık değişime şahit olmuştum. Kaşlarım çatılırken gözlerinin içine 'Neyin var?' dercesine baktım. Kafasını olumsuzca sallayarak elleriyle oynamayı tercih etti. Aralarında bir şeyler yaşanmıştı ve eminim ki daha sonrasında bana anlatacaktı. Konuyu değiştirmek adına boğazımı temizleyerek dudaklarımı araladım, "Dehâ'yı hiç gördün mü?" Bu dediğim üzerine dudaklarını yaladı, "Dehâ..." Dedi önce, hızla ona doğru yaklaşarak "Bir şey mi oldu?!" Diye telaşla sordum. Günlerdir görmemiştim, en son bıraktığımda durumu çok kötüydü. Esved'in ona iyi geleceğini düşünmüştüm, çünkü Safir'i vuran oydu ve yanında durursam aramız iyice açılabilirdi.

"İkizimden bahsetmiştim ya sana," Hâlâ anlamayarak onun gözlerine bakmaya devam ediyordum. İkizi ve Dehâ arasında ne gibi bir bağlantı vardı? "Bir süreliğine Dehâ'yı yanına aldı." Ağzım tekrar bir 'o' şeklini alırken "Ne demek yanına aldı?" Dedim, "Esved öylece izin mi verdi yani?" Sıkıntılı bir nefes vererek cevapladı "Dehâ bir şeyi istiyorsa ve Esved ona iyi geleceğini düşünüyorsa, izin verir." Buradan anladığım kadarıyla Dehâ ve Zamir'in ikisi arasında başka bir bağ vardı, bunun da yakında kokusu çıkardı. Anladığımı belirten bir şekilde kafamı salladım, kafamı Safir'in koluna yaslayarak bende ellerimle oynamaya başladım.

"Buraya geliş amacım sizinle savaşlar hakkında konuşmaktı aslında." Zamir, sonunda ağzındaki baklayı çıkartarak konuştuğunda, Safir'in alaylı sesi doldurdu odayı "Hasta ziyareti bahaneydi yani?" Onun sorusuna karşılık yanımızdaki adam bize doğru dönerek gülümsedi ve tek kaşını kaldırdı "Asil'e çiçek verme amacım gerçekleşti aslında." Her benim adım geçtiğinde Safir 'sabır' çekiyor ve dişlerini sıkarak doğruca karşısına bakıyordu. Takıntının da bir boyutu vardı, ben anlıyordum ki Korhan gerçekten takıntının sınırlarını arşa çıkaran bir kişilikti.

"Bu sefer ki savaşlarda Meriç ve Barbaros'un birlik olacağı ortada." Eh, bu iki takımı yan yana görmek çok da şaşırtıcı olmayacaktı. En azından benim için..."Yani?" Basit bir şekilde bu soruyu sorarak konuyu açmasının bekledim. "Sayın Alaca takımına bir teklifim var, benimle birlik olun." Bunu demesiyle birlikte kafamı hızla Safir'in kolundan kaldırarak "Ciddi misin?" Diye sesli bir şekilde sordum. Kafasını sallayarak onayladı beni, "Hiç olmadığım kadar ciddiyim."

Bakışlarımı hevesli bir şekilde Safir'e doğru çevirdiğimde düşünceli bir edayla Zamir'e baktığını gördüm. Düşünmesi normaldi ama ben kabul etmesini gerçekten çok isterdim. "Bu teklifi daha önceki senelerde değil de şimdi yapman, oldukça enteresan." Stabil bir sesle bunu söyledikten sonra elini kaldırarak benim saçlarıma geçirdi ve okşamaya başladı "Mavera yüzünden mi yoksa? Onu koruyamayacağımı mı düşünüyorsun?" Bu bir testti, Zamir'in ona oldukça tatmin edici bir cevap vermesi gerekiyordu. Benim üzerimden yürürse zaten kaybedecekti, bunun farkında olduğunu biliyordum.

Zamir'in bakışları bana kaydı, ardından sol elini uzatarak parmaklarını çeneme götürdü ve sıktı yavaşça. İkisinin arasında kapana kısılmış gibi hissederken dudaklarımı dişlemeye başladım. "Onu en iyi sen korursun, Korhan." Diğer ismine vurgu yaparak konuştuğunda, ikisinin dudaklarına yerleşen gülümseme korkutucu gelmişti. Kesinlikle akıllarından tehlikeli şeyler geçiyordu, kendimi geriye doğru çekerek ikisinin kıskacından kurtuldum. "Hadi ama! Biriniz de planlarınızı bana anlatsanız?" Somurtarak Zamir'e doğru baktım, Safir'in ağzı bıçak açmayacaktı çünkü.

"Zamir?" Sorgular bir şekilde ismini söylediğimde bir süre düşünür gibi yaptı, ardından "Seks!" Kelimesini yüksek sesle söyledi. Bunu yaparken 's' harflerini tıslarcasına çıkarmıştı. Hâlâ anlamayarak yüzüne bakmaya devam ettim. "Aklımdaki planı sormadın mı?" Geriye doğru rahat bir şekilde yaslanarak ellerini ensesinde birleştirdi. "Sürekli düşündüğüm tek plan bu." Diliyle dudağını yalayarak sırıttı "Ah! En işe yarar olanı da bu." Bu lafı üzerine Safir ile göz göze gelerek kafamızı olumsuzca salladık, Zamir'in değişmeyen tek planının seks olması elbette şaşırtmamıştı.

Zamir elini Safir'in bacağına koyarak yavaşça okşadığında bu sefer gözlerimi irice açarak ağzımı araladım "Şşt!" Çıkardığım şiddetli sesle birlikte elimi Zamir'in elinin üzerine koydum ve itekledim "Libidonu dizginle!" Omuz silkerek benim elimi tuttu ve yavaşça kaldırarak dudaklarına götürdü "Hayat sevişince güzeldir, Cara mia." Ardından ufak bir öpücük bıraktı elimin üstüne. Sonrasında Safir'e doğru bakarak göz kırptı, "Üstelik mavişin sargılı ve hasta hâli çok hoşuma gitti, bence grup işini düşünün."

"Senin o gözünü sike-" Safir bağırarak Zamir'e doğru atağa geçtiğinde, kapının tekrar açılmasıyla üçümüzde duraksayarak o tarafa baktık. Tam karşımızda Meriç ve Barbaros ikilisi duruyordu. "Lan! Siz hangi ara grup oldunuz?" Barbaros'un sorusuyla günün ikinci yanlış anlaşılması yaşanıyordu. Her zaman ki gibi ellerimi panikle sallayarak "Hayır!" Dedim,
"Ayrıca bugün neden herkes grup peşinde?!"

Bunu dememle birlikte Zamir'in kahkahası odayı doldururken, onlar bizim iki yanımıza doğru ilerlemeye başladı. "Ulan sizde yatağa girelim derseniz, yemin ediyorum sikerim!" Safir önceden konuşarak tepkisini verdiğinde, Barbaros onun başında dikildi "Yavaş gel," kaslı kollarını göğsünde birleştirdi ve devam etti "Kim kimi sikiyormuş?" Herifin duruşu bile üstünlüğünü belli ederken, sözlerinde haksız olmadığı da bir gerçekti. "Barbaros abi, ben karar verdim. Büyüyünce sen olacağım!" Kimse benden bu atağı beklemediğimiz için birkaç saniye tepkisiz kalarak suratıma alık alık baktılar. "Ne var canım? Çok haşmetli birisi, bende istiyorum!"

"Sen?" Meriç alayla bunu söyleyerek gülmeye başladığında, iki yanımda duran bedenler de kahkahaya başladı. Hepsi güldüğü için yemin ederim yatak sallanıyordu, birazdan ezileceğimden hiç şüphem yoktu. "Yavrum, sen haşmetli mi olmak istiyorsun?" Safir kolunu omzuma atarak beni kendisine doğru çekti ve saçlarımın arasına bir öpücük kondurdu. "Hiç tipine de bakmıyor." Kaşlarımı çatarak yanımdaki bedene baktığımda dil çıkartmakla yetindim. "Yani, herkes bir ben olamaz şimdi." Barbaros beyin gururunu okşamıştık anlaşılan, göğsü kabarmıştı çünkü.

"Çok haklısın Barbo reis, bir kere sik-" Zamir'in konuşmasını kesen şey, Meriç'in elini hızla onun ağzına yapıştırmasıydı. "Ah!" Zamir, inleyerek elin ağzına götürdüğünde öfkeyle karşısındaki adama baktı. "Lan! Ne dedim?" Meriç, elini onun omzuna koyarak hafifçe sıktı "Erkenden önlem almak iyidir," ardından Barbaros'a doğru döndü ve imalı bir şekilde baktı "Değil mi Barbaros?" Bunu demesiyle birlikte o özendiğim haşmetli adam, boğazını temizleyerek elini ensesine attı. "Haklısın." Bunu der demez Meriç tatmin olmuşcasına gülümsedi ve bakışlarını bize doğru çevirdi. Adeta 'Görüyor musunuz asıl üstünlük kimde?' der gibiydi. Eh, mesajını çok iyi almıştık.

Değişmeyen kuraldı bu; haşmetli ve kalıbının adamı da olsan, hanımcı olacaktın.

Meriç'e karşı bakış açım değişirken, bulunduğum konumun farkına vardım. Yerim iyiydi ya benim, Safir'in Mavera'sı olarak devam edecektim. Gülümseyerek ona doğru alttan bir bakış attım. Koskoca Alaca lideri Korhan'dı o, arada bunu kendime hatırlatıp gurur duymam lazımdı.

"Tamam, yeter bu kadar aşık olmak." Zamir koluma vurarak beni kendime getirdiğinde, gerçekliğe döndüm. "Lodos ve Deniz, yoklar mı?" Aklıma gelen ilk isim onlarınki olmuştu, doğal olarak konu da değişmişti. "Her ne kadar yardım etmiş olsa da, Lodos bizimle takılmayı sevmeyen biri Asil." Bunu geldiğim günden beri çok net anlamıştım aslında. Sessiz, somurtkan ve sadece gerektiğinde konuşan biriydi. 'Anladım' dercesine başımı salladığımda, yanımdaki beden hareketlenerek dik bir pozisyon aldı. Derin bir nefes aldığında ciddi bir konuşma yapacağını anladım.

"Savaşlar hakkında önemli bir şey demem gerekiyor." Dudaklarını yalayarak tam karşısına, Meriç'e doğru baktı ve devam etti "Zamir ile takımları birleştiriyoruz." Kabul etmesine içten içe sevinirken, bu yüzüme de yansımıştı. Gülümseyerek Zamir'e doğru baktığımda, bana göz kırptığını gördüm. "Vural'a güveniyorsun yani?" Barbaros tek kaşını kaldırarak konuşmuştu. Buna karşılık olarak Safir yavaşça gülümsedi, "Buradaki kimseye günahım kadar güvenmiyorum." Bir elini kaldırdı ve saçlarından geçirdi, "Bu  seferki savaşların farklı olacağını biliyorum, olabildiğince iş birliği yapmalıyız. Bizi öldürmek isteyen çok kişi olacak, dengeler değişti."

"Çünkü kurucu buraya geldi ve kendini gösterdi. Herkes onun için çok daha vahşileşecek, kendi takımıma da güvenmiyorum." Zamir onu desteklercesine konuştuğunda, aralarındaki bakışmalarda çok şeyin geçtiğini görebiliyordum. "Açıkçası," diyerek söze girdiğimde bakışlar bana çevrildi. "Liderlerden kimsenin ölmesini istemiyorum." Beni sevsin ya da sevmesinler, onlara alışmıştım. Savaşlarda lideri kim öldürürse yerine o kişi geçiyordu. Bu savaşın daha kanlı olacağını varsayarsak, içten içe korkuyordum.

"Unut bunu, Esved'in ölmesi için elimden geleni yapacağım." Safir, kendisinden beklenir bir sertlikle konuştuğunda kafamı hızla ona çevirdim. Esved'in ismini duyduğumda kalbime öyle bir ağırlık çöküyordu ki, ruh hâlim istemsizce değişiyordu. "Onun bir planı olduğunu bilmiyorsunuz, önce kendinizi korumalısınız." Esved'in onlardan bir adım önde olduğu aşikârdı. Kurucu bile onun planı doğrultusunda hareket ediyordu çoğu zaman, Tanrı'nın azabı bizi bekliyordu. Hepimiz onun gölgesini görüyor ve kaçabildiğimiz kadar kaçmaya çalışıyorduk. Ama yolun sonuna gelmiştik, satranç tahtasındaki taşlar bir bir yutulacaktı.

"Bu savaşta korkulması gereken asıl kişi sensin, Asil." Meriç'in sesi odayı doldururken, kaşlarımı çattım. Herkes sessizliği tercih ederek bana odaklandığında "Ne anlamda?" Dedim, konu yine dönüp dolaşıp bana gelmeyi nasıl başarmıştı? Meriç sıkıntılı bir nefes verdi, kaşları benimki gibi çatılmıştı. "Esved'in planı tamamen senin üzerinden geçiyor. Kurucunun bahsettiği piyon, bir şah olacak. Unuttun mu?" O sözler zihnimde yankılanırken, nefesimin hızlandığını hissettim. Ellerimi yumruk yaptığımda, yatak örtüsünü istemsizce sıkmaya başladım. "Hakkımda hepiniz bir şey biliyorsunuz ama susmayı tercih ediyorsunuz." Dişlerimi sıktığımda güçlükle devam ettim "Bu gerçekten sinir bozucu olmaya başladı..."

Hepsi sonu görüyor gibiydi, öyleyse sessizliklerinin ardındaki gizem neydi? Esved'in gücü veya kurucunun korkusu olduğunu da düşünmüyordum artık, onlar bu sona gerçekten razı gelmişlerdi. "Konuşacağımız zamana sayılı günler kaldı." Barbaros fısıltılı bir şekilde mırıldandıktan sonra yanımda duran Zamir, onun söylediklerine devam etti. "Fakât bu seferki konuşmada sözler etkili olmayacak." Çünkü sözler yerine silahlar, öfke, kin ve hırs konuşacaktı...

Kafam tekrar Safir'in omzuna doğru düştüğünde, düşünceli bir şekilde karşıya doğru bakmaya başladım. Hemen kulağımın dibinde hissediyordum nefesini. "Korkma, sen yaşayacaksın Mavera." Fısıltısı içimi doldururken, bir yandan tüylerim de diken diken olmuştu. Hem üşüyor hem yanıyordum, çünkü bu söz bana kendimi hatırlatıyordu. Her zaman 'Ölen ben olmayacağım' diyendim, şimdi ise ondan duymak gerçekliğe döndürmüştü içimdeki kişiliği.

Düşüncelerimde bir kez daha boğulmak istemedim, doğru zamanda değildim bunun için. Herkes suspus olurken, odada yankılanan tok sesle kendimize gelerek irkildik. Odanın kapısı çalmıştı ve gelenin kim olduğu o tok sesten bile anlaşıyordu. İstemsizce Safir'in kolunu sıktığımda, kapı yavaşça açıldı. Gördüğüm siyah gözler, baştan aşağıya karanlığa bürünmüş bedene aitti. Esved Karayel, küllerinin tozunu gerisinde bırakarak odaya teşrif etmişti.

Kimse bu hamleyi beklemiyor olacak ki, herkes şaşkınca bakıyordu ona. Esved'in gözleri bizi teğet geçerek tam yanımda duran adama, safir mavisine sahip şeytanın gözlerine ulaştı. Ardında kalan kapıyı oldukça rahat bir şekilde kapatarak, dik duruşunu bozmadan birkaç adım attı. Dokunduğum bedenin kasıldığına şahit oluyordum. Nefes alışverişleri artmış, Korhan'ın benliğine bürünmüştü.

"Beklenildiği gibi, tüm şeytanlar burada." Tok sesi üzerimizde gezinirken, bakışlarım direkt olarak saçlarına doğru kaydı. Uzayan dalgalı tutamları kesmiş, kemikli yüzünü tamamen ortaya çıkarmıştı. Koyulaşmış göz çevresi ona daha karanlık bir hava katarken, buna ek olarak tehlikeli bakışları yerli yerindeydi.

Başıboş ama temkinli adımları tekli koltuğun önünde durdu, ardından hiç düşünmeden oturdu ve bacaklarını sehpaya doğru uzattı. Zamir'in aldığı çiçekler onun ayaklarının altında ezilirken, bunu umursamayarak bacak bacak üstüne attı. "Toplantı asıl şimdi başlıyor." Yüzünde tamamen farklı bir hava vardı, o bugün maske takmayı seçmişti. Tanrı, maskeye neden ihtiyaç duymuştu?

Ellerini iki yana açarak odadaki herkesin üzerinde gezdirdi bakışlarını, "Yerlerinize oturun lütfen, bugün izleyici olmayacak." Bugün bir gösteri olmayacaktı çünkü, gerçekten Tanrı'nın ve şeytanların toplantısı başlayacaktı. Buradaki asıl sorun, eğer bir seyirci olmayacaksa, bu benim de onların arasında boy gösterecek olmamdı...

------
Eveettt uzun bir aradan sonra karşınızdayım, umarım beni özlemişsinizdir :(
Elbette bölüm gelmemesinin çok sebebi vardı ama Instagram hesabımı takip edenler olayları az çok biliyorlar zaten. Daha fazla açıklama yapmayacağım, 1049'a odaklanalım lütfen. 🦋🐰

Kurtlar sofrası kurdum yine, bakalım kimin leşi çıkacak? Savaşlara günler kala böyle bir şey lazımdı diye düşünüyorum. Sonrası zaten malûm 🙃

Oy ve yorum yapmanızı rica ediyorum, o kadar uzun aranın hakkını verelim bence arkadaşlar. 💜

Instagram: lolashiyu

Continue Reading

You'll Also Like

801K 25.9K 55
alev:OĞUZ BEN ASIK OLDUM!!! oğuz:YİNE KİME AMK????!! alev:acar'a oğuz: siktir!
1M 66.5K 51
Çilek Alança Yıldırım mı demeliyim yoksa sen mi gerçek ismini açıklamak istersin Çilek Alança Saruhan? 17 yaşında tam bir neşe patlaması olan Çilek...
YUVA By _twclr

Teen Fiction

612K 30.9K 49
Amelya 20 yıl sonra aslında ailesinin gerçek olmadığını intikam için bebeklerin karıştırılmasına nasıl bir tepki verecek gelin hep birlikte okuyup öğ...
2.5K 79 2
꙳✦ Yüzyıllardır görülmeyen bir durum Survivor yarışmasında finale son haftalar kalmışken oraya çıkmıştı. Batuhan ve Poyraz şaşırtmayan şekilde yine...