Dünya Ellerimde 'Vatan Uğruna...

By _beyzanurcgrmn_

1.8M 96.3K 46.2K

"Çocukken yanağıma kondurduğun öpücük sayesinde tüm acılarım geçmişti. Şimdi ben senin kalbinden öpsem geçer... More

1.Bölüm:'Benim Hikayem'
2.Bölüm:'Cellat'
3.Bölüm:'Anka'
4.Bölüm: 'Ödeştik'
5.Bölüm:'Gülüşüne Hapsoldum'
6.Bölüm:'Vatanım'
7.Bölüm 'Ruh Hastası'
8.Bölüm 'Korkmadık, Savaştık'
9.Bölüm: 'Biz Bir Aileyiz'
10.Bölüm
11.Bölüm: 'Kardeşim'
12.Bölüm:'Gün Doğmadan'
13.Bölüm: 'Canım Feda'
14.Bölüm:'Sarı Civciv'
15.Bölüm:'Sevda'
16.Bölüm:'Melek'
17.Bölüm:'Eyvallah'
18.Bölüm:'Bozkurt'un Kızı'
19.Bölüm:'Söz'
20.Bölüm:'Yavru Kurt'
21.Bölüm:'Vatan Uğruna'
22.Bölüm:'Zeytinli Poğaçam'
23.Bölüm:'Asena Plus'
24.Bölüm:'Sevdaya Tutulmak'
25.Bölüm:'Güney'
27.Bölüm:'Sevdiğim Adam'
28.Bölüm:'İlaç Gibisin'
29.Bölüm:'Sakın Açma'
30.Bölüm:'İlk Darbe'
31.Bölüm:'Mucize'
32.Bölüm:'Hangimiz Sevmedik'
33.Bölüm:'Sevmedim'
34.Bölüm:'Kara Sevda'
35.Bölüm:'Onuncu Koğuştaki Güzel'
36.Bölüm:'Affetme'
37.Bölüm:'Zalım Geceler'
38.Bölüm:'Kendini Sev'
39.Bölüm:'Gitme'
40.Yavru Kurt & Güzel Gözlü Çocuk
41.Bölüm:'İkizim'
42.Bölüm:'Son Nefesime Kadar'
43.Bölüm:'Mr. & Mrs. Voland'
44.Bölüm:'Sevdiğim Kadına'
45.Bölüm:'Sen Benimsin Ben Seninim'
46.Bölüm:'Şiir Gibisin'
47.Bölüm:'Sınırsız'
48.Bölüm:'Aşk Saçmalamaktır'
49.Bölüm:'Sert Adamlar Sert Oynar'
50.Bölüm:'Sadece Sana Deliyim'
51.Bölüm:'Maskeli Beşler'
52.Bölüm:'Veda'
53.Bölüm:'Bekleyeceğim'
54.Bölüm:'Uyuyan Devi Uyandırdınız'
55.Bölüm:'Gönlüm Hep Seni Arıyor'
56.Bölüm:'Ah Be Asena'm'
57.Bölüm:'Dünya Ellerimde'
58.Bölüm:'Benim Sevgilim'
59.Bölüm:'Sevene Zor'
60.Bölüm:'Suç Makinesi'
61.Bölüm:'Anne'
62.Bölüm:'I Said Yes'
63.Bölüm'Senin Uğruna'
64.Bölüm:'Ben Kimim'
65.Bölüm:'Kalbi Güzel Adam'
66.Bölüm:'İyi ki'
67.Bölüm:'Periler De Postal Giyer'
68.Bölüm:'Emanet'
69.Bölüm:'Biz Evde Yokuz'
70.Bölüm:'Karıcığım'
71.Bölüm:'Hoş Geldin'
72.Bölüm:'Öp ve Geçsin'
73.Bölüm:'Çılgın Mother'
74.Bölüm:'Vatanım Sensin'
75.Bölüm:'BKK'
76.Bölüm:'Bizim Hikayemiz' (Final)
Özel Bölüm (1)
Özel Bölüm (2)

26.Bölüm:'Tek Güzel Anım'

35.7K 1.4K 802
By _beyzanurcgrmn_

İyi okumalar dilerim.

35 sayfalık bir bölüm oldu. Dinlene dinlene okursunuz.

Upuzun bir bölüm yazdım size. Sizde bol bol yorum yapıp beğenerek beni mutlu edersiniz.

26.Bölüm: Tek Güzel Anım

🔫🔫

Albay üniforması ve Bordo beresiyle karşımda ellerini arkasında bağlamış, başı dik fakat kaşları olabildiğince çatık babam vardı. Her zamanki gibi çok yakışıklıydı.

Babam benim ilk aşkımdı. Babam gibi biriyle evlenmeyi dilerdim. Buldum da öyle birini. Ama biz birlikte mezara gidecektik. Çok romantiğiz. Acaba babam önce hangimizi gönderir.

Çarpmanın etkisiyle başım gerçekten acımıştı ve ayağa kalkamıyordum. Başımı kaldırıp babama baktım. Kömür karası gözleri bana değil, karşıya bakıyordu.

"Asena." dedi babam. "Efendim." dedim, sevimli bir şekilde. "Teğmen Aral!" dedi babam, sesinde duygunun bile geçmediği bir şekilde. Yerden destek alarak kalktım. Hazır ola geçtim. "Teğmen Asena ARAL. Emredin komutanım!" dedim. Babam hâlâ bana değil karşısına bakıyordu. Göz ucuyla Poyraz'a baktım. Her zamanki Poyraz. Olması gerektiği gibi.

İkimize toplam dört metre kefen yeter mi acaba? "Araba seni bekliyor. Eve git." dedi babam. "Sen?" dedim. "Eve Asena." dedi babam. Poyraz'a baktım. Hakkını helâl et Zeytinli Poğaçam. Diğer tarafta görüşürüz. "Gidiyorum." dedim. "Evde görüşeceğiz." dedi babam. "Siz nasıl isterseniz komutanım." dedim. Biraz ilerleyip, babam ve Poyraz'a döndüm. "Önüne bak, eve git." dedi babam. Arkanda niye gözün var ki babacığım? İki göz yetmiyor mu?

Telefonum Poyraz'ın arabasında kalmıştı. Anneme nasıl haber verecektim? Olmayan kızımızın babasını öldürüyorlar dostlar. Yardım eden yok mu? Çıkış kapısına yaklaştığımda karşımdaki arabanın kapısı açılmıştı. Bir şey demeden bindim. Tugay'a baktım. Allahım sen Poyraz'ı babamdan koru. Amin.

🐺

"Geldik Asena Hanım. İnebilirsiniz." dedi, kapımı açan koruma. "Beni yurt dışına kaçırsanıza." dedim. İfadesiz bir şekilde yüzüme bakıyordu. "Babam gelince Asenayı kaçırdılar diye söylerseniz. Çok makbule geçer." dedim. Hâlâ ifadesiz bakıyordu. Göz devirip, arabadan indim.

Apartmana girip, merdivenlere yöneldim. Babamın Poyraz'a ne gibi işkenceler yapabileceğine düşünerek kendi evimin olduğu kata gelmiştim. Zile basılı tuttum. Umarım evde birileri vardır çünkü anahtarım da Poyrazda.

Kapı açılınca karşımda annemi görmemle yüzümde kocaman bir gülümseme yerleşmişti. "Anne." deyip, tek sağlam kolumu annemin boynuna doladım. Muhtemelen o da sağlam kalmayacaktı. "Bebeğim benim. İyi mi benim kızım? Kolun ağrıyor mu?" dedi annem. "İyiyim anneciğim." dedim. "Sürprizimizi beğendin mi?" dedi annem. "Bayıldım." dedim. Ayağımdaki ayakkabıları çıkarıp, annemin koluna girdim. Kokusu beni sakinleştiriyordu. Beraber salona girdik ama misafirlerimiz vardı.

"Sizin burada ne işiniz var?" dedim. "Asena ayıp!" dedi annem, fısıldayarak. Gülümsedim. "Umay Hanım bizi kahvaltıya çağırdı." dedi Batu. Kendimi tutamayıp, küçük çaplı güldüm. Annemin Asena olduğunu, onu bırak asker olduğunu bile bilmiyorlar. Beni öldürecekler.

"Tanıştınız mı?" dedim. "Umay Hanım bizi tanıyormuş zaten." dedi Mert. Umay Hanım deyip durmayın. Gülesim geliyor. Her şey üst üste gelmemeliydi. Ağlamak istiyorum.

Annemle beraber koltukta oturduk. Başımı göğüsüne yasladım. "Baban ve Poyraz nerede?" dedi annem. "Poyraz'ın cenazesindeler. Bende helva kavurmaya geldim." dedim. Bizimkiler gülüşürken annem, hafif bir şekilde başıma vurmuştu. "Ne oldu?" diye sordu annem. "Başımdaki bandana Poyraz'ın. Hoşuma gitti aldım. Poyraz da seninle ilgili sorular sorunca odasından kaçtım. Beni kovalıyordu. Aslında ben kaçıyordum. Sonra işte o arada bir şey oldu. Kısacası babam bizi bastı." dedim.

"Allah rahmet eylesin." dedi Batu. "Amin." dedi Oğuzhan. "Anne babama bir şey söyle." dedim. "Seni dinler. Poyraz biraz bana sesini yükseltti de. Babam eğer duymuşsa, Poyraz'ın ses tellerini koparabilir. Yapmadığı şey değil." dedim. Annem telefonunu cebinden çıkarıp, yanımızdan uzaklaştı.

"Yapmadığı şey değil derken?" dedi Oğuzhan. "Ben yedi sekiz yaşlarındayken babam ile birlikte alışveriş merkezine gitmiştik. Babam köşede telefon görüşmesi yaparken bende vitrindeki oyuncaklara bakıyordum. O mağazada bir adam çok kötü çocuğuna bağırıyordu. Ben mağazaya girip, adama bağırdım. Çocuğuna bağırmaya hakkın yok dedim. Beni itip, bağırdı. Babam da o adamın bana bağırdığını görünce dövdü. Ses telleri hasar görmüş. Normal ses tonunun üzerinde konuşamıyor." dedim. Üçününde gözleri fal taşı gibi açılmıştı. Gülümsemekle yetindim.

Annem on dakika kadar sonra yanımıza gelmişti. "Anne! Kaç kırık? Yaşıyor mu?" dedim. "Poyraz'ı arayında buraya gelsin." dedi annem, benim sorularımı es geçerek. "Geleceğini düşünmüyorum." dedi Mert. "Sen benim istediğimi söylersen gelir o." dedi annem. "Tek parça gelebilecek mi?" dedim.

"Sen kalk biz kahvaltıyı hazırlayım." dedi annem. "Ben hastayım." dedim. Bizimkilere döndüm. "Kalkın hazırlayın." diye devam ettim. "Asena!" diye sesini yükseltti annem. Ayağa kalktım. "Teğmen Asena ARAL. Emir ve görüşlerinize hazırdır komutanım." dedim. "Ondan önce evde Poyraz'a ait bir şey var mı?" dedi annem. "Forması var ayıcığımda." dedim. "Baban ve sen büyüyüp arkanızı toplasanız mı artık?" dedi annem, odama giderek.

"Annen çok güzel." dedi Batu. "Harika bir kadın." dedi Mert. "Mükemmel." dedi Oğuzhan. Gülümsedim. Evet öyledir.

🐺

Annem odamı karıştırmaya devam ederken, hazırladığı kahvaltılıkları masaya taşımıştık. Ben tekli koltukta oturuyordum. Mert, Oğuzhan ve Batu da yan yana oturmuşlardı. Kapı zili çaldı. "Batu kapıyı açsana." dedim. "Asena kapıya bakar mısın?" dedi annem. "Bakıyorum anne." dedim. "Hadi Batu." dedim. "Albay çıkarsa." dedi Batu. "Babam zile basmaz." dedim. Batu kapıyı açmaya gitmişti. Kapı açıldı, kapandı. Ayak sesleri yaklaştıkça, kalbimin hızı artıyordu.

Batu yerini alırken Poyraz hâlâ görünmemişti. "Kim geldi?" dedi annem. Ve o sırada Poyraz girdi. Fiziksel olarak bir darbe görünmüyor. Tek parça gelmiş. İyi iyi. Anneme bakıp, gülümsedi. "Hoşgeldin Poyraz." dedi annem. Kollarını açtı. Poyraz mutlu bir şekilde anneme sarıldı.

"Annem bana böyle sarılmadı." dedim. "Poyraz üvey kardeşin çıkıyormuş." dedi Batu. Güldüm sessizce. Hepimiz durmuş annem ve Poyraz'ın içten sarılışını izliyorduk. Poyraz geri çekilip, "Siz de hoşgeldiniz Yarbayım." dedi. "Yarbay mı?" dedi Batu. Sesi fazlasıyla yüksek çıkmıştı. Babamın gazabına uğramadan bizimkilerin gazabına uğrayacaktım. Gözlerini dikmiş bana bakıyorlardı. Gülümseyip, Poyraz'a baktım. O bana çok çok farklı bakıyordu. Anneme baktım. Konuşmamı bekliyordu.

"Ben size tanıtayım." dedi Poyraz. "Anka, Bozkurt ve Asena'nın kızı." diye devam etti. Başımı eğip, yutkundum. Şu an kimse bana acımayacaktı. Pencereden mi atlasam? Poyraz niye gelip ortayı karıştırıyorsun ki? "Özür dileriz komutanım." dedi Mert. "Biz bilmiyorduk. Kimse anlatmayınca öğrenemedik." diye devam etti. "Sizin de Asena'dan farkınız yok benim için." dedi annem. Allah Allah.

Başımı kaldırıp, beni öldürecekmiş gibi bakan gözlere baktım. "Bende özür dilerim. Söylemem gerekirdi ama haklı sebeplerim var." dedim. Bir şey demediler. "Başta öğrenseydiniz de böyle olacaktı. Babamdan dolayı benden uzak duracaktınız. Burak'tan başka arkadaşım olmadı benim, babamı bilipte bana gerçek duygularıyla davranan. En azından öğrenene kadar güzel bir arkadaşlığımız olur diye düşündüm. Burak zaten gitti. Siz de artık konuşmazsınız galiba benimle. Haklısınız. Tekrardan özür dilerim."

"Aptal mısın sen? Biz niye seninle konuşmayalım?" dedi Batu. Gözümde biriken yaşları inmeden silip anneme baktım. Kolunu Poyraz'ın beline sarmış bana bakıyordu. Burada kızın ağlamak üzere. Sen Poyraz'a mı sarılıyorsun? Ne Poyrazmış? Babam nerede benim? Gelsin iki üç tane vursun.

"Ben mutfaktayım. Gelene kadar aranızdaki meseleyi halledin." dedi annem ve gitti.

"Bir daha bir şey saklama bizden olur mu?" dedi Mert. "Olur." dedim. "Asena'nın kızı Asena. Vay be." dedi Oğuzhan. "Aslında her şey ortada. Anlamayan biziz. Lan ne salağız." dedi Batu. Kıkırdadım. Yaşasın gözyaşlarım ve duygu dolu cümlelerim. Batu yanıma gelip sarıldı. "Babam gelebilir her an. Az mesafe." dedim. "Lan sen Bozkurt'un kızısın değil mi? Ve biz buradayız. Birazdan ev bombalanabilir. Ama Bozkurt'un Asenası burada. Ondan dolayı şimdilik yaşıyor olabiliriz." dedi Batu. "Umay Yarbay burada diye bir şey demiyorum. Sus lan!" dedi Mert.

Poyraz'a baktım. Hâlâ aynı yerinde bana bakıyordu. "Ne?" dedim. "Beni hatırlamıyor musun?" dedi. Yüzümü buruşturdum. "Hafızamı kaybetmedim. Hatırlıyorum. Odun Poyrazsın işte." dedim. Gülümsedi. "Babam çok mu kızdı? Ondan mı saçmalıyorsun?" Bir şeyi hatırlamış gibi yüzü eski haline büründü. "Poyraz?" dedi annem. Poyraz koşa koşa mutfağa gitti.

"Poyraz ve Yarbay niye bu kadar samimi?" dedi Oğuzhan. Üçü de bana bakıyordu. "Yemin ederim onu bende bilmiyorum." dedim. Mert'in birden gözleri büyüdü. "Sizinkiler sana çocukken ne diyordu?" diye sordu. "Yavru Kurt." dedim. "Sen Yavru Kurtsun." dedi Mert. "Abi salak mısın? Az önce o olduğunu söyledi zaten." dedi Batu. Kahkaha attım. Mert ters ters Batu'ya baktı.

"Hadi kahvaltıya." dedi annem. Bizimkilerle aramın bozulmamasına sevinmiştim. Sonradan bunun acısını bir şekilde çıkaracaklarına emindim.

"Babam gelmeyecek mi?" dedim, otururken. "İşi var." dedi annem. "Benim yüzümden kavga etmediniz değil mi?" dedim. "Hayır kızım. İnanmıyorsan Poyraz'a sor." dedi annem. Karşımda oturan Poyraz'a baktım. Başını eğmiş sırıtıyordu. "Afiyet olsun." dedi annem ve kahvaltımıza başladık.

"Asena, Poyraz'ı hatırlıyor musun?" dedi annem. "Niye bunu soruyorsunuz? Neyini hatırlayayım?" Bak şu an aklıma kasları geldi. Tövbe tövbe. "Güzel gözlü çocuğu hatırlıyor musun?" dedi annem. Gülümsedim. "Çok değil ama evet. Fotoğrafı var bende." dedim. "Adı neydi onun?" dedi annem. "Poyraz." dedim. Gözlerim fal taşı gibi açılmıştı. "O sen misin?" dedim, Poyraz'a. Gülümsedi. Gözleri aynıydı. Şu an karşımda çocukluk aşkım vardı.

Çocukluk aşkıma bilmeden tekrar aşık olmuştum.

"Neden bana söylemediniz?" dedim. "Bende yeni öğrendim." dedi Poyraz. "Anne?" dedim. "Siz birbirinizi bulun istedim." dedi annem.
"Ben bir şey anlamadım. Bana da anlatabilir misiniz?" dedi Batu. "İzninizle komutanım." dedi Mert, anneme. "Çocukluk aşkı." diye devam etti, Batu'nun sorusunu cevaplayarak.

"Nasıl yani?" dedi Batu.

"Çocukken birbirlerini seviyorlarmış." dedi Mert.

"Şu an olduğu gibi yani." dedi Batu.

Beni şu an öldürün. Sıcaklık bastı. Rezil ettiler iki saniye de. Anneme baktım. Gülümseyerek bana bakıyordu. "Benim de böyle salak arkadaşlarım var işte." dedim. "Asena!" dedi annem, uyarıcı bir tonlama ile. Az bile söyledim. 

"Ellerinize sağlık komutanım. Menemen çok güzel olmuş." dedi Batu. "Afiyet olsun." dedi annem. "Bizim tim ve sizin timi karşılaştırınca tek benzer yönleri olan Ömer amcam ile Batu." dedim. "Aslında yok. Ömer amcam zekiydi." diye devam ettim. Batu bana ters ters bakıyordu. Gülümsedim. "Ömer amcan?" diye sordu Poyraz. "Akrep. Öğrendiğinize göre ben her şeyi anlatabilirim. Operasyonlarda yardım aldığım Kara'ydı. Yavuz, Kartal'ın oğlu. Sniper, aslında annemin. Üzerinde zaten Asena yazıyor. Annemin bana mirası." dedim. "Etrafındaki herkes mi bordo bereli?" dedi Oğuzhan. "Evet. Bende olmak istemiştim ama nasip olmadı." dedim. "Çok konuşup, Yarbay'ımın başını ağrıtmayın." dedi Poyraz. Omuz silktim. Annem beni dinlemeyi severdi.

"Asena'nın zor zamanlarında yanında olduğunuz için teşekkür ederim size." dedi annem. Eline uzanıp, dudaklarıma götürdüm. Minik bir öpücük bıraktım. "Asena da bizim ailemizden artık. Gözünüz arkada kalmasın." dedi Mert. "Tim de sözü geçen sensin galiba." dedi annem. Mert havalı havalı bakışlar atıyordu. "Alakası yok anne. Batu ne tür bir manyaksa, Mert onun yarısı kadar." dedim. "Oğuzhan da Batu'nun başka bir versiyonu." diye devam ettim. "Sen?" dedi annem, alayla.

"Delisi." dediler, hep bir ağızdan. Annem gülmüştü. Gözlerim Poyraz'a takıldı. Bana bakıyordu. Gülümseyip, bakışlarımı çektim.

Babam bir şey söylememiş miydi? Ama bu imkansız olur. Söylemişse-ki söylemiştir- niye gülümseyerek bana bakıyor? Kafayı yiyeceğim.

"Doktor'un kolunla ilgili bir şey dedi mi?" diye sordu annem. Aklıma Güney gelmişti. Bakışlarımı tabağımdan alıp, anneme çevirdim. "Burak'a çok benziyor anne. Gülüşü, bakışı, konuşması. Hani ikiz kardeşi deseler inanırım." dedim. "Sen Burak'ın şehit olduğuna inanmak istemiyorsun." dedi annem. "Kardeşim o benim anne. Kollarımda can verdi. Doktorum sözde ama bir şey yapamadım." dedim. Gözlerimin dolmasına engel olamıyordum. "Konuyu sürekli aynı yere getiriyorsun. Kendini suçlamaktan artık vazgeç Asena. Lütfen." dedi annem.

"Doktorum Beyin Cerrahı. Kolum için başka bir doktor ile görüştük. Bir hafta sonra alçıyı çıkaracaklarmış." dedim, konuyu dağıtmak adına.

"Ne güzel işte. Doktorunu bulmuşsun. Güney ile beraber kafanın içindekinin ne olduğunu araştırırsınız." dedi annem.

Beni şu an rezil eden annemin ta kendisi. "Oldu mu böyle?" dedim. "Poyraz senin gibi deliyle ilgilendiğine göre onunki de sorunlu olmalı. Birlikte gidin." dedi annem. Ağzım açık anneme bakıyordum. Diğerleri gülüşürken ben somurtuyordum. Poyraz da alttan alttan gülüyordu. "Üzerime toprağı da at anne. Tam olsun." dedim. Avucunu yanağıma koyup okşadı. "Üzülmeni istemiyorum." dedi. Başımı aşağı yukarı salladım.

Odamdan annemin telefon melodisi duyuluyordu. Ayağa kalktım, getirmek için. "Sen otur, kahvaltını yap. Ben alırım." dedi annem. "Peki." deyip, oturdum. Annem gidince hepsi bana dönmüştü.

"Yarbay'a hayranlığım gittikçe artıyor." dedi Oğuzhan. "Böyle bir kadını bizden sakladın ya. Ben bir şey demiyorum sana." dedi Batu, kızarak. "Nazar edeceksiniz annemi. Maşallah deyin." dedim. Hazır annem yokken Poyraz'a döndüm.

"Babam ile ne konuştunuz?" Elindeki çatalı masaya bıraktı. Derin bir nefes alıp verdi. "Boşver." dedi. "Çok mu kızdı?" dedim. Gülümsedi. "Boşver dedim." dedi. "İnsanı sinirden hasta edersin." dedim. "İyileştiririz." dedi. Gülümsemeye devam ediyordu. "Gözlerin hiç değişmemiş." dedim, birden. Tek hatırladığım gözleriydi zaten. "Sen de hiç değişmemişsin. Hâlâ çok konuşuyorsun." dedi. Güldüm.

"Anlatsanıza. Ne yapıyordunuz o yaşlarda?" diye sordu Batu. O sırada annem yerine geçip oturmuştu. " Poyraz çok utangaçtı o zaman." dedi annem. "Ben utanmaz mıydım anne? Niye tek kişiyi alıyorsun?" dedim, göz devirerek. "Anlatayım istersen." dedi annem. "Neyi?" dedim. Poyrazdan kıkırdama sesleri duyuluyordu.

"Poyraz'a evlenme teklifi ettiğini." dedi annem. Gözlerim kocaman açılmıştı. Bunu da yapmış olamam herhalde. "Anlatma anne." dedim. Ne meraklıymışım çocukken Poyraz'a. Sanki şu an değilim.

"Başka ne yaptılar Yarbayım?" dedi Mert. "Hoşunuza gidiyor değil mi benim rezilliklerim?" dedim. Gülümsediler. "Poyraz altı yaşlarında olmasına rağmen çok olgun bir çocuktu. Kullandığı kelimeleri özenle seçerek söylerdi. Yiğit'in yanına gelip, kızınızla arkadaşlık yapmama izin verir misiniz demişti. Yiğit kabul ettiğini söyleyince Poyraz, arkadaşlığımız uzun süreli olursa evlenmemize de izin verir misiniz diye sormuştu." Poyraz'a bakıp, gülüyordum.

"Bizim oğlumuz çok kibardır." dedi Mert. "Son anlattığınız olmadı komutanım." dedi Poyraz. "Göstermiyor ama daha hevesli bizim oğlumuz." dedi Oğuzhan. Poyraz kaşlarını çatıp, Oğuzhan'a baktı. Yandın sen Oğuz.

"En heyecanlı yeri bölüyorsunuz. Komutanım, Bozkurt ne dedi?" dedi Batu. "Çocuk olmasaydın görürdün sen demişti, yanlış hatırlamıyorsam. Ve gördüm bugün." dedi Poyraz. Yüzü ifadesiz bakıyordu. "Bozkurt'un kızı sonuçta." dedi Mert. "Ben annemin kızıyım." dedim. "Sen kesinlikle babanın kızısın." dedi annem. Gülümsedim.

🐺

Annemin masanın üzerindeki telefonu çaldı. Arayan kim diye baktım. Gamzelim. Babam. Annem aramayı kabul edip, kulağına götürdü.

"Hatun?"

Yılların değiştirmediği tek şey, babamın anneme hitap şekli ve annemin her duyduğunda dudaklarının yukarı doğru kıvrılması.

"Efendim."

"Eve geliyorum. Bir şey lazım mı?"

"Yok sevgilim. Sen gel yeter."

"Çok mu özledin?"

Gülmemek için alt dudağımı ısırdım.

"Bekliyoruz sevgilim."

Telefona yaklaşıp ben konuştum. "Babacığım bana browni alabilirsin."

"Asena Hanım siz yaşıyor musunuz? Senin için özel paketim var güzel kızım. Bekle beni."

Dudaklarımı büzüp geri çekildim. Annem telefonu kapattı. Bizimkiler ayaklanmıştı. "Biz gidelim artık." dedi Mert. "Şimdi gidip dinlenin akşama çaya bir daha gelin olur mu?" dedi annem. "Tabi tabi gelin. Helvamı yersiniz." dedim. Anneme dönüp devam ettim. "Ben de gidebilir miyim onlarla?"

"Baban sana kıyamaz." dedi annem. "Geçen neler yaptığını gördük anne. Ağzımı açtırma şimdi burada benim." dedim. "Suç sizde. Ne diye Tugayda yakalamaca oynuyorsunuz?" dedi Batu. "Haklı." dedi annem. "Teşekkür ederim komutanım." dedi Batu. Göz devirdim.

Bizimkileri kapıya kadar geçirdim. "Sizi tanımak güzeldi canım arkadaşlarım." dedim. "Baban annen ve sana karşı çok iyi bir adam. Bir şey diyeceğini sanmıyorum." dedi Mert. "Siz Bozkurt'u tanıyorsunuz. Babamı değil." dedim. "Biz gidelim. Birarada görmesin." dedi Oğuzhan. Beni burada yalnız bırakın öyle mi? Arkadaşlığımızı bir kez daha gözden geçirmeliyiz.

Batu ve Oğuzhan üst kata, Mert ise karşıya gitmişti fakat Poyraz yerinde sayıyordu. "Gitmeyi düşünmüyor musun?" dedim. "Albay çok kızar mı?" dedi. "Oyunculuğuma bağlı. Hasta numarası yaparım belki kıyamaz. " dedim. Gülümsedi. Gözlerini kırpmadan bana bakıyordu.

"Bakmasana öyle." dedim. "Nasıl?" dedi. Bir adım attı. "Lan yürü git. Babam şimdi gelecek. Birinci darbeyi görmeden bana ikincisini yaşatma." dedim. Cebinden telefonumu ve anahtarlarımı çıkarıp uzattı. "Gidiyorum." dedi. "Güle güle." dedim. Kaşlarını çattı. Güldüm.

Poyraz, zorla da olsa, evine girmişti. Kapıyı kapatıp annemin yanına koştum. Masayı topluyordu. "Anne beni nereye saklayalım?" dedim. "Saksıya." dedi. "Olur." deyip, arakamı dönecekken yeni dank etmişti.

"Anne ben oraya girmem ki." dedim. "Güzelim abartıyorsun. Baban sana Cellat'tan uzak durmanı isteyecek. Başka bir şey söylemez." dedi annem. "Poyraz neden düşünceliydi?" dedim. "Gayet mutluydu bence." dedi annem. "Seni gördüğündendir." dedim. Annem elimden tutup, koltuklara geçtik.

Başımı annemin omuzuna yasladım. "Babam neden Poyraz'a kızdı ki? Yazık değil mi adama?" dedim. "Tam olarak damat oldu mu?" dedi annem. "Hayır. Beni sevdiğini anladım. Hareketlerinden hissettiriyor. Ama ikimiz de açılamadık." dedim. "Korkuyorum." diye devam ettim. "Neden?" dedi annem. "Rüya gibi geliyor, Poyraz'ın davranışları. Uyanmaktan korkuyorum." dedim. Annem başımın üzerine minik minik öpücükler bıraktı.

"Güç erkeğe, güzellik kadına verilmiştir. Ama her güç elbet bir güzelliğe yenilir. Anladın mı?" dedi annem. Başımı evet anlamında salladım.

"Anne bir şey soracağım. Poyraz'ın annesi nasıl öldü?" dedim. Annem başımı kaldırıp bana baktı. "Kim dedi sana bunu?" Oldukça şaşkındı. "Akif amca." dedim. Kaşlarını çatmıştı. "Sen o konulara girme." dedi. "Ne oldu?" dedim. "Ölmemiş mi?" diye devam ettim. Annem bir cevap vermemişti. Aslında sessizlikte bir cevaptır.

"Ölmemişse nerede? Akif amca neden öyle söyledi?" dedim. "Anneciğim bu konuları bizim konuşmamız Poyraz'a haksızlık eder. Zamanı gelince öğrenirsin." dedi. "Peki." dedim.

Kısa bir zaman diliminden sonra kapı çalmıştı. Üç çalış ve sondaki diğerlerinden daha sertti. Babam gelmişti. Annem açmak için ayaklanmıştı. "Anne açma. Çalar çalar gider." dedim. Annem kahkaha atmıştı. Beni dinlemeyip, gitti. Koltuğun köşesine sıkıştırdım kendimi. Ve babamın ayak sesleri.

Babam görüş alanıma girince ayaklandım. "Hoşgeldin canım babam." dedim. Yanıma gelip başımdan öptü. "Ağrıyor mu bir yerin?" diye sordu. "Hayır babacığım." dedim. Beni oturtup, yanımda oturdu. "O zaman biz konumuza gelelim." dedi. Elimi alnıma koyup, yüzümü buruşturdum. "Başım çok kötü ağrıyor. Ben ilacımı içip, uyusam iyi olacak." dedim. Ayağa kalkmam ile oturmam bir olmuştu babam sayesinde.

"Ne var Poyraz ile aranızda?" diye sordu. "Ast üst ilişkisi sadece baba." dedim. "Bana öyle gelmedi. Hem o Seri Katil Kılıklı herif nasıl sana bağırmaya cüret ediyor?" Ben kesinlikle babamın kızıyım. "Uzağındaydım. Sesini yükseltti, duyabilmem için." dedim. "Duvar ile arasına- tövbe tövbe."

Başımı eğmiş halı desenini inceliyordum. Ne güzel bir halım varmış. Yeni farkediyorum. "Bana bak Asena." dedi babam. Ağır ağır başımı kaldırıp, babama baktım. "Cellat'tan uzak duracaksın. Ona söyledim sana da söylüyorum. Bu iş olmaz. Olmayacak." dedi. Bir cevap vermemiştim.

"Kimse benim kızıma bağıramaz. Umarım beni anlamışsındır?" dedi babam. "Baba biraz abartmıyor musun?" dedim.

"Kendine hakim olamayan birinin kızımın yanında olmasını istemiyorum."

Babamın sesi oldukça gür ve netti. Kaşlarımı çattım. "Neyden bahsediyorsun?" dedim.  "Ne anlamak istersen." dedi. "Ben kendi kararlarımı verecek yaştayım." dedim. "Aksini iddia eden olmadı. Sevebilirsin de. İnsansın sonuçta." dedi babam. Allah razı olsun baba. Söylemesen aklıma gelmeyecekti.

"Sevdiğimden değil sadece merakımdan soruyorum. Üsteğmenin neyi var?" dedim. "Zarar verir sana. Üzer seni kızım." dedi. "Anlamıyorum baba. Ben buradaydım ve kolay günler geçirmedim. Hepsinde de o vardı yanımda. Bir zararı olmadı." dedim. "Olmadığı olmayacağı anlamına gelmiyor." dedi babam. Bozkurt konuştu.

"Git adam akıllı birini getir. Baba bu benim sevgilim diye tanıştır." Kaşlarımı çatıp babama baktım. "Ciddi misin şu an?" dedim. "Tabi. Getir de ağzını burnunu kırayım." dedi. Güldüm. Ama sinirden gülüyordum.

Poyraz'ın bilmediğim birçok şeyi vardı. En kısa sürede öğrenirsem iyi olacaktı. Birbirimize kavuşamadan babam ayrılık fermanımızı yazmıştı. Hem Poyraz bana zarar vermez. Buna her şeyden çok eminim.

"Asena?" dedi babam. "Efendim." dedim. "Anladın değil mi beni?" dedi. "Anladım." dedim. Kolunun altına alıp, sımsıkı sardı. "Hadi içinde ne varsa söyle?" dedi. Babam ve aklımı okuması.

"Poyraz'dan nefret mi ediyorsun?" dedim. "Hayır. Çok efendi, saygılı bir çocuk. Mesleğinde de örnek gösterebileceğim biri." dedi. "Benden niye uzak durmasını istiyorsun?" dedim. "Öyle olması gerekiyor. Ben hiç yanılmam biliyorsun değil mi?" dedi. Bu sefer yanılacaksın baba. Bunu sana göstereceğim.

Babam üst cebinden çikolatamı çıkarıp, uzattı. "Al bakalım küçük cadı." dedi. Gülümsedim. "Bir çikolatayla sizi affedeceğimi düşünmüyorsunuz galiba Albayım." dedim. "Tugayda kovalamaca oynamanın cezasını vermedim ben. Resmi konuştuğumuza göre; Teğmen ARAL, Şınav pozisyonu al!" dedi babam. Dudaklarımı büzdüm. "Maalesef Albayım. Bir kolum izne ayrıldı. Yapabileceğim bir şey yok." dedim. Babam başını eğip, sağ omuzumdan öptü. "Koruyamadım seni. Özür dilerim." dedi. "Baba! Konuşma böyle. Yaptık bir şey. Düşmanım çoğaldı. Benim de dikkatsizliğim. Kendini suçlama. Üzülürüm." dedim. Babam gülümseyince yanağına yaklaşıp gamzesinden öptüm.

"Sorgu bittiyse artık kalkın." dedi annem. "Gamzelerim senin Hatun. Kıskanma kızını güzelim. Gel sen de öp." dedi babam. Annem ters ters bakıyordu. Babam diğer kolunu kaldırdı. Annem babamın yanına oturup, "misafirlerimiz var bizim." dedi. "Bizim neden sürekli misafirlerimiz var? Ailecek yalnız oturduğumuzu hiç hatırlamıyorum ben." dedi babam. Kıkırdadım.

"Onlarda aileden." dedi annem. "Kimmiş bakalım?" dedi babam. "Kurt Timi." dedi annem. "Ne gerek var? Ben zaten yarın onlarla karargahta görüşecektim." dedi babam. "Neyse gelsinler bakalım." diye devam etti. "Gelecekler zaten." dedi annem.

"Sizde uzun kalacaksınız değil mi?" dedim. "Yarın öğleden sonra dörtte yola çıkacağız." dedi annem. "Neden ama?" dedim. "İşlerimiz var kızım." dedi babam. "Diğerleri niye gelmedi?" dedim. "Buğra'nın sınavları var. Ela da yalnız bırakmak istemedi." dedi annem. "Anladım." dedim.

"Doktor'u da çağırın gelsin. Görmeye gidecektim zaten. Bahanesi olur." dedi babam. "Doktor?" dedim, sorar gibi. "Güney SOYKIRAN." dedi babam. "Şimdi sen içine giydiği atletin markasına kadar araştırmışsındır." dedim. Babamın hiç iyi olmayan bakışlarını üstümde hissedince doğruldum.

"Güney'e ne diyeceğim?" dedim. "Eve davet edilirken ne söylenebilir?" dedi babam. "Bilmem." dedim. "Erken doğduğu için böyle." dedi babam, beni kastederek. "Ben de erken doğdum." dedi annem. "Senin normal olduğunu söylemedim ki zaten." dedi babam.

Annemin ormanı anımsatan gözleri, aleve dönmeden ayaklandım. "Size iyi konuşmalar. Ben Güney'e haber vereyim." deyip, odama kaçtım.

Alışmam lazım ve bir yerden başlamak lazım. Güney'in numarasını tuşlayıp aradım. Birinci çalışta açmıştı.

"Efendim."

"Merhaba Güney."

"Merhaba Asena. Bir şey mi oldu? İyi misin?"

"İyiyim ben. Çalışıyor muydun?"

"Eve geldim ben. Yarına kadar izinliyim."

"Babam ve annem burada. Teşekkür etmek istiyorlar. Gelsene."

"Olur."

"Konumu atarım birazdan. Akşam görüşmek üzere."

"Görüşürüz."

Telefonu kapattım. Evimin konumunu Güney'e atıp, telefonu masamın üzerine koydum. İnsan bir çekinir. Hemen de kabul edilmez. Neyse gelsin bakalım. İyice bir tanıyalım.

🐺

Annem, ben ve babamın dinlenmesine izin vermeyip, iş yaptırmıştı. Anlamadığım; o kadar keki ve böreği kim yiyecek?

Annemin yardımıyla duş alıp, giyinmiştim. Şu anda da babam kekleri yemesin diye nöbet tutuyordum. "Anne senin kekinden yapmıştım bizimkilere bayılmıştılar. Senin ellerinden yediklerinde ölecekler galiba." deyip, güldüm. "Sen kek mi yaptın onlara?" dedi babam, mutfak kapısından birden çıkarak. İrkilmiştim. "Ödümü kopardın baba." dedim. "Sana bir şey sordum Asena." dedi babam. "Akif amca gelince yapmıştım." dedim. "Baba oğul benim kızıma göz koymuşlar." dedi babam. Gülümsedim. Ama karşıdan aynı tepkiyi alamıyordum.

Annem de mutfağa girdi. "Sevgilim üzerini değiştirirsen iyi olacak." dedi. "Bir dilim kek alabilir miyim? Odaya gidinceye kadar, yolluk niyetine yerim." dedi babam. Kahkaha attım. "Asena! Çikolata yemeyi bırak artık. Hasta olacaksın." dedi annem. Dudaklarımı büzüp elimdekileri bıraktım. Bu defa babam gülmüştü, bana nispet yapar gibi.

Babam ile küçük çocuklar gibi atışıyorduk.

Evin reisi odama geçerken, kapı çalmıştı. "Ben bakarım." deyip, kapıya koştum. Kapı kolunu aşağı indirip, açtım. "Hoşbulduk." deyip, içeri geçti Batu. "Konuşmamı bekleseydin keşke." dedim, arkasından.

Oğuzhan ve Mert te geçti. Poyraz kapıyı kapatıp, karşımda durdu. "Albay çok kızdı mı?" dedi, fısıldayarak. "Hayır." dedim, gülümseyerek. O da gülümsedi. "Mis gibi kokular geliyor." dedi. "Annem sevdiğin kekten yaptı." dedim. "Sen yapmadın mı?" dedi. "Babam ile birbirimize girince annem bizi mutfaktan kovdu." dedim. Güldü.

Ben de Poyraz ile beraber salona girdim. "Bozkurt nerede?" dedi Batu, sessiz bir şekilde. "Üzerini değiştiriyor." dedim. "Morali nasıl?" diye sordu Mert. "İyi." dedim. "Allah bozmasın." dedi Oğuzhan. "Amin." dedim. Kapı zili çalınca kapıya doğru ilerledim.

Güney gelmişti. "Hoşgeldin." dedim. "Hoşbuldum." dedi elindeki poşeti uzattı. "Baklava seviyorsunuzdur inşallah." Gülümsedim. "Kim sevmez ki?" dedim. Ayakkabılarını çıkardı. "Dolaptan terlik al. Mağlum kolum yaralı." dedim. Alt dolap kapağını açıp, bir süre baktı. "Aslında giymezsem de olur." dedi. Güldüm. "Sen geç o zaman. Ben bunu mutfağa bırakayım." dedim. Başını aşağı yukarı sallayıp, gitti. Neden kimse ayıcıklı terliklerimi giymek istemiyor ki? Gayet güzel.

Annem herkesle merhabalaşıp, Güney'in yanına oturmuştu. Ben de sandalye çekip köşede oturmuştum. Poyraz bana bakıp, gülümsüyordu. "Kim inanırdı ki Cellat'ın birine bakınca gözlerinin parlayacağına?" dedi Mert, sadece benim duyacağım bir şekilde. Gülümsedim sadece.

"Seri Katil Kılıklı'yı da çağırdınız mı?" dedi babam, odadan çıkar çıkmaz. Kıkırdadım. "Benim babam." dedim. Bozkurt'un odaya girmesiyle Kurt Timi-ben hariç-asker edasıyla ayağa kalkmıştılar. Güney bana bakıyordu. "Ben de kalkayım mı?" dedi dudaklarını oynatarak. "Sen bilirsin." dedim. O da ayağa kalktı.

Babam sert bakışlarını Poyraz'a gönderip, elini uzattı Güney'e. "Hoşgeldin. Albay Yiğit. Asena'nın babasıyım." dedi. "Güney ben de. Sağolun efendim." dedi Güney.

Babam bizimkilere döndü. Mert, Oğuzhan ve Batu aynı koltukta, Poyraz ise tekli koltukta oturuyordu. "Hoşgeldiniz çocuklar." dedi. Esas duruşa geçip, "Sağ ol!" dediler. Babam elini uzatmıştı.

"Asteğmen Mert USTA."

"Başçavuş Oğuzhan ÖZDEMİR."

"Başçavuş Batu EROĞLU."

Babam Poyraz'ın karşısına geçti. İkisi de çok dik kafalıydı. Ben ne yapacağım ya? Güzel güzel anlaşın işte. Niye beni uğraştırıyorsunuz? Elini uzattı. "Sen de hoşgeldin Poyraz." dedi. Niye Poyraz'a ayrı bir hoşgeldin oldu ki? "Sağ olun komutanım." dedi Poyraz.

Babam diğer tekli koltuğa geçti. "Batu, nasılsın?" diye sordu babam. Batu ayağa kalkıp, "İyiyim sağ olun komutanım." dedi. Gülmemek için yanak içlerimi ısırıyordum. Başımı eğdim. "Oğlum rahat olun. Askeriyede değiliz." dedi annem. Babam o kadar sert bakıyordu ki nasıl rahat olsunlar? Taş olsa çatlayacak.

Bu hikaye de yanan Güney olacak. Ama halinden memnun gibiydi. Etrafına bakınıyordu. Yanındaki çerçeveye bakınca durmuştu. Bana baktı. Tekrar çerçeveye baktı. Gülümsedim. "Burak." dedim. "Benziyorsunuz değil mi?" diye devam ettim. Burak'ın yemin töreninde çektiğimiz bir fotoğraftı. "Evet." dedi. Mert elini uzatıp, destek olurcasına sırtımı sıvazlamıştı. Babamın sesli nefes alış verişi, Mert'in irkilmesine sebep olmuştu. Poyraz diğer tarafına dönmüş, çaktırmadan gülüyordu. Mert'e bakıp, sırıttım.

"Aç mısınız çocuklar? Yemek hazırlayayım." dedi annem. "Biz yedikte geldik. Teşekkür ederiz komutanım." dedi Oğuzhan. "Güney sen?" dedi annem. "Ben de yemiştim. Sağ olun." dedi. Annem bana bakıp, kaş göz hareketi yapıyordu. Ne oldu? Anlamında başımı salladı. "Mutfağa gidelim biz." dedi. Poyraz ve babama baktım. Poyraz bana, babam da Poyraz'a bakıyordu. Annemin arkasına takılıp, kaçtım.

"Anne, babam çok kötü bakıyor. Ya biz buradayken Poyraz'ı öldürürse." dedim. "Abart Asena abart." dedi annem. Omuz silktim. Annemin hazırladığı tabakları, bir kolum sağlam olduğundan tek tek götürüyordum. Herkesin tabağını vermiştim. Poyraz'ın tabağı kalmıştı sadece. "Anne kek biraz fazla koy." dedim. "Anneciğim zaten en fazla ona koydurdun. Öldürecek misin çocuğu?" dedi. "Çok seviyor ondan dedim." Annem tabağı elime uzattı. Ellerinden alıp, salona geçtim.

Poyraz'ın tabağını gülümseyerek önündeki sehpaya bıraktım. Güney'in yanına geçip, oturdum. "Güney, ailen nasıl?" dedi babam. "İyiler. Geçen sene emekli oldular." dedi Güney. "Neyden?" dedim. "Doktor. Kalp cerrahı." dedi Güney. "Her ikisi de mi?" diye sordu Batu. "Evet." dedi Güney. "Benim gibi sen de aile mesleği yapıyorsun." dedim. "Hastanede büyüdüm ben." dedi Güney, gülerek.

"Ben de az kalsın Kobra'nın içinde doğacaktım. Annem çatışmadan çıkmıştı. Benim annem biraz psikopattır. Karnında iki çocuğu var hâlâ aksiyon peşinde." dedim. Annem o sırada yanıma oturmuştu.

"Asker olduğunuzu bilmeseydim. Manken olduğunuzu düşünürdüm. Çok güzelsiniz Umay Hanım." dedi Güney. "Helvanı nasıl istersin?" dedim, fısıldayarak. "Anlamadım?" dedi. "Anlarsın şimdi." dedim.

"Allah Allah." dedi babam, bardağını sehpaya bırakarak. "Manken demek ki?" diye devam etti. "Allah size bağışlasın komutanım." dedi Güney. Sesi titriyordu. Dayanamayıp, kahkaha attım. "Asena!" dedi annem. "Sustum." dedim. Babam, annemin kekini yiyince yumuşumaştı.

"Diğerlerinin neden bu kadar sessiz ve nizami olduğunu şimdi anladım." dedi Güney, fısıldayarak. "Annemi tanıtayım sana; Bozkurt'un Asena'sı."

Ortam oldukça sessizdi. Poyraz kekini çabucak bitirmiş, halı manzarasında çayını yudumluyordu. "Baba Akif amca ile ne zamandan beri tanışıyorsunuz?" dedim. "Çok çok uzun bir süredir." dedi babam. "Tam olarak bir sayı alabilir miyim?" dedim. "Sen doğmadan önceye dayanıyor." dedi annem. Anneme döndüm. "Sakın ağzını açma." dedi babam.

"Anne seninle birlikteyiz ve hiç olay olmadı farkında mısın?" dedim. Keşke demeseydim. Dışardan silah sesi gelmişti.

Herkes ayaklanıp, belinden silahını çıkarmıştı. Güney'e baktım. "Sakın korkma tamam mı?" dedim. "Çok heyecanlı. Halimden memnunum." dedi. Manyak bu. Zaten akıllının yanımda ne işi var? "Ben aşağı inip, bakıyorum. Siz burada kalın." dedi babam. "Ben de geleyim komutanım." dedi Poyraz. Ayağa kalktım. "Ben de gelebilir miyim?" dedim. "Otur sen oturduğun yerde. O şom ağzını da açma." dedi babam. Göz devirip, yerime oturdum.

Babam ve Poyraz çıktıktan sonra annem yanımıza geldi. "Babam gelene kadar biraz nefes alın. Batu senin sesin çıkmıyor. Korkmaya başlıyorum." dedim. "Sesi çıkanların, susturulduğunu gördüğümden ben halimden memnunum." dedi. "Yalnız Bozkurt anlatıldığından daha fazlası." diye devam etti.

Beş dakika geçmeden kapı çalmıştı. Koşa koşa kapıyı açmaya gittim. Babam ve Poyraz'dı. "Ne olmuş baba?" dedim. "İki serseri bir yerden silah bulup, oynamak istemişler." dedi babam. "Kimseye bir şey olmadı değil mi?" dedim. "Yok güzelim." dedi babam. Kolunu omuzuma atıp, ilerledi. "Baba, adam kapıda kaldı." dedim. "Eli ayağı var. Kapıyı kapatır." dedi babam. Ah Poyraz ah. Babamdan çok çekeceksin.

Babam koltuğa yerleşince,  "telefonum odanda. Getirir misin kızım?" dedi. "Hemen." deyip, odaya doğru ilerledim. Babamın telefonunu yatağın üzerinden alıp, geri döndüm. Telefonu uzatıp, Güney ve annemin ortasına oturdum.

"İzninizle ben artık kalkayım." dedi Güney. "Otursaydın biraz daha." dedim. Çok çabuk ısınmıştım. "Yarın sabah ameliyatım var. Başka zaman yine gelirim." dedi. "Biz de kalkalım öyleyse." dedi Mert. "Sizin ev uzakta değil ki." dedim. "Olsun. Ailecek zaman geçirmek istersiniz." dedi Oğuzhan. "Poyraz sen otur oğlum." dedi annem. Babam, anneme anlamadığım bakışları atarken, "ben sizi geçireyim." dedim.

"Dikkat et Güney." dedim. "Albay, enişteyi öldürmeden yanlarına git." dedi. Gülümsedim. "İyi geceler Teğmenim." dedi Mert. "İyi geceler komutanım." dedi Oğuzhan. "İyi geceler." dedi Batu. "İyi geceler Asena Hanım." dedi Güney. Kaşlarımı çattım. "Birden bire içinize neden resmilik kaçtı?" dedim. Batu, kaş göz hareketi yapıp, arkamı işaret etti. Omuzumun üzerinden arkama baktım. Babam kömür karası gözlerini bize dikmişti. "İyi geceler millet." deyip, kapıyı kapattım.

"Kek kalmış mı?" dedi babam. "Evet." dedim. "Pek tadını alamadım da getirir misin kalanını?" dedi. Güldüm. "Olur yakışıklı Albay'ım benim." dedim. Başımın arkasından tutup, dudaklarını alnıma bastırdı. "Cadı kızım benim." dedi. "Cadı değilim ben." dedim. "Alparslan sana süpürgeni ve şapkanı da aldı. Her şey tamam." dedi babam. İkizim öyle bir kötülük yapmıştı. Omuz silktim.

"Siz ikiniz ne yapıyorsunuz orada? Gelsenize." dedi annem. "Geldik Hatun." dedi babam. Mutfağa girip kekin hepsini aldım. Orta sehpaya bırakıp üçlü koltukta oturdum. "Poyraz sen de al." dedi annem. Poyraz'ın annemin çocuğu olduğundan şüphelenmiyor değilim. İnsan damatına bu kadar da iyi davranmaz.

"Asena zorluyor mu sizi?" diye sordu annem. "Birden ortalıktan kayboluyor, söz dinlemiyor bazen ama anlaşabiliyoruz." dedi Poyraz. "Kime çekmiş acaba?" dedi babam, anneme bakarak. "Adımı aldı. Olsun o kadar." dedi annem. "Benim de kızım olursa adını Anka koyacağım. Bana benzesin." dedim. "Evlenmeyi mi düşünüyorsun?" dedi babam. Ben babamı unutmuşum. "Leyleklerin getireceği yok sonuçta." dedim. Babamın kaşları havalandı. Ters ters Poyraz'a baktı. "Şaka yaptım. Elli yaşına kadar evlenmek yok."

"Elin adamını getirme zaten. Boşver evlenme sen." dedi babam. "Sen de dedeme göre elin adamı değil misin? Siz neden evlendiniz?" dedim. "Asena!" dedi babam, uyarıcı bir ses tonuyla. "Haksızlık yapıyorsun baba." dedim.

"Biz, seni yıllar sonra biri gelip üzsün diye pamuklara sarıp büyütmedik. Adam gibi birini getir karşıma sesimi çıkarırsam,  Bozkurt değilim." dedi.

Poyraz işte. Adam gibi adam. Ne yaptı da babam böyle davranıyor? Poyraz'a baktım. Kaşlarını çatmış, karşısına bakıyordu. Benim bakışlarımı hissedince bana baktı. Gülümsedi, tüm içtenliğiyle. Merak etme sen. Ben seni babama damat yapacağım. Üzülme.

🐺

Babam ne kadar can sıkıcı cümleler kurup, Poyraz'ın tadını kaçırsa da, annem neşesini geri getirmişti. Büyük bir zevkle annemi dinliyordu. Bende konuşmama kararı almış, köşede oturuyordum.

"Asena." dedi babam. "Efendim baba." dedim. "Tavlayı getir de Poyraz ile oynayalım." dedi. "Nerden çıktı?" dedim. "Akif'e hava atacağım. Getir işte sen." dedi. "Benimle oyna istersen babacığım." dedim. "Paşanın torunu olduğunu o kadar çok belli ediyorsun ki." dedi babam. Gülümsedim. Televizyon ünitesinden dedemin ev hediyesi olarak aldığı tavlayı çıkarıp ortalarına koydum.

"Yanımda durup, beni destekleyin." dedi babam. "Senin desteğe ihtiyacın yok ki sevgilim. Kazanırsın." dedi annem. Babamın yanağından öptü. "Poyraz yalnız kalmasın ben de onu destekleyeyim." dedim. Poyraz bana bakıp, gülümsüyordu. Şu an aklımızdan aynı şey geçiyor muhtemelen ama öyle bir şey yaparsam, benim dudaklar, senin de yanağın gider. Tek parça ilerleyelim biz.

İlk babam başlamıştı. "İddia koyalım ortaya." dedim. "Ne gibi?" dedi annem. "Kazanan beni yemeğe götürsün." dedim. "Çocukları Ömer'e emanet etmemeliydik." dedi babam. Kıkırdadım. Sıra Poyraz'a geçince, "zarları ben atabilir miyim?" dedim. "Olur." deyip, zarları avucuma bıraktı Poyraz. "Olmaz." dedi babam. "İzin verdi. Annem de senin için atsın." dedim. Zarları avucumda sallayıp, bıraktım. "Düşeş." Altı-altı gelmişti. "Bir daha atmayacaksın. " dedi babam. Güldüm.

Oyunu Poyraz kazanmıştı. Birimizin dudaklarının arasından çıkan minik bir kelime bile babamın patlamasına sebep olabilirdi. Ve ben babamı sinir etmeye bayılırdım. "Baba?" dedim. "Efendim." dedi babam. "Akif amcaya hava atmayacak mıydın sen? Ne oldu o iş?" dedim, gülümseyerek. Babam kaşlarını çatıp, bana bakıyordu. Diğer koltuktaki yastığa uzandı. Ben de kaçmak için ayağa kalkmıştım.

"Kimseye söylemek yok." dedi babam. "Ben söz veremem." dedim. Babam, tüylü yastığı bana doğru attı. Başımı eğdim ama ayağım takıldığı için yere düşmüştüm. "Asena! İyi misin?" dedi Poyraz, beni kaldırırken. Gülme işlemini durdurabilsem cevap verecektim ama ben gülmeye devam ediyordum. "Kolum çok acıdı." dedim. "Canı acıyorken gülen tek insan sensin." dedin annem, burnumu çekerek. "Kendime gülüyorum. Biraz sakarım. " dedim. "Biraz mı?" dedi babam. Gülümsedim.

Annem'e sarılmış babamı şikayet ediyordum. "Gördün mü kocanı? Ya kafama gelseydi?" dedim. "Kıyamam ben bebeğime." dedi annem.

Babam da Poyraz da, annemin kekini çok seviyorlardı. Bugün bir kez daha şahit olmuştum. Çünkü tüm keki bitirmişlerdi. Koca sunum tabağında sadece bir dilim kalmıştı. Ve hiç istenmeyen bir durum oldu.

Babam ve Poyraz aynı anda çatallarını, kalan son kek dilimine uzatmışlardı. Hiç düşünmeden elimi uzatıp keki aldım ve ağzıma tıktım. Şoka girmiş gibi bana bakıyorlardı. Gülmek istemiştim fakat kek boğazımda kalınca öksürmeye başlamıştım.

"İsteseydik verirdik. Ne diye atlıyorsun ki?" dedi babam. "Asena nefes almaya çalış." dedi annem. Poyraz önümde diz çöküp, elindeki suyu dudaklarıma uzattı. Suyu başlarda yudumlayıp, hepsini içmek için yarısından fazlasını ağzımın içinde depoladım. Gözlerim babama kaymıştı. Oldukça sert bir şekilde Poyraz'a bakıyordu.

Su boğazıma kaçınca geriye kalanları  Poyraz'ın yüzüne püskürtmüştüm istemeden. Babam gülmeye başlamıştı.

"Özür dilerim." dedim. Poyraz eliyle yüzünü silip, "Elhamdülillah şükür." dedi. Kıkırdadım. "Poyraz sen banyoya gir." dedi annem. Bana da ters ters bakıp, gitti. Ölüyordum anne ya.

Poyraz banyoya gitmişti. Babam hâlâ alttan alttan gülüyordu. "İyisin değil mi?" dedi. "İyiyim." dedim, gülümseyerek. "Delisin." dedi babam, gamzelerini göstere göstere. Dayanamayıp yanına gittim. Koltuğun kolunda oturup, babamın gamzesinden öptüm.

Poyraz, annem ile beraber geldiler. "Ben izninizle eve gideyim artık." dedi Poyraz. Gitme. "Otur oğlum daha erken. Meyve yerdik." dedi annem. Ya anne sen birtanesin. "Dinlenirsiniz sizde. Yarın erken kalkacağım zaten." dedi Poyraz. Anne! Lütfen yatıya kalmasını söyle. "Asıl siz dinlenin. Yarın lazım olacak." dedi babam. Göz ucuyla babama baktım. Yine aklından ne tür işkenceler geçiyor?

Annem, Poyraz'ın yatıya kalmasını istememişti. Üzgündüm. Uğurlamak için kalkacaktım fakat babam izin vermemişti. "İyi geceler." dedi Poyraz. İyi geceler minik kelebeğim.

🐺

"Mutfağı toparlayalım da biz de uyuyalım." dedi annem. "Siz benim odamda uyuyun. Mutfağı da ben hallederim. Bugün yeterince yoruldun zaten meleğim." dedim. "Zorlanırsan seslen." dedi. "Olur." dedim. Annemin yanaklarına sulu sulu öpücükler bıraktım. "İyi uykular." dedim. "İyi uykular bebeğim." dedi annem. "Bana yok mu?" dedi babam. "Var ama boy yok." dedim. Koltuğun üzerine çıkıp, babamı öptüm. "Sabah lütfen savaşa gider gibi uyandırma olur mu?" dedim. "Prensesler gibi uyandıracağım. Kahvaltını da yatağına ister misin?" dedi babam. "Yok. Sevmem ben öyle." dedim. Babam burnumu çekip ardından öptü.

Pijama takımımı giyip, odamı annem ve babama bıraktım. Mutfağa girip, hızlıca ortalığı topladım. Tabi o sırada bir bardak ve bir tabak kırarak yeni işler çıkardığımı unutmamak lazım.

Diğer odaya girdim. Yastığı dik konuma getirip, başımı yasladım. Telefonumu elime aldığımda mesaj bildirimi olduğunu farkettim.

'SKK kişisinden bir mesajınız var.'

Sıratarak mesaja tıkladım. Çok özlemiş galiba beni.

"Albay Ankara'ya ne zaman dönecek?"

İlk attığı mesaja bak. İnsan bir merhaba falan yazar.

"Neden? Babamdan çabucak kurtulmak mı istiyorsun?"

Mesajı gönderdiğim gibi çevrimiçi olmuştu.

"Hayır. Ondan değil."

"Ne zaman gidecek?"

"Öğleden sonra."

"Şimdi sebebini sorabilir miyim?"

"Oyunu ben kazandım. Yemeğe götüreyim seni. Biliyorsun ben sözümü tutarım."

Yüzümde kocaman bir gülümseme vardı.

"Olur."

"Anlaştık."

"Anlaştık."

"Şu an ne yapıyorsun?"

"Uzanıyorum. Sen?"

"Ben de uzanıyorum."

"Artık sabahları uyanınca yüzümü yıkamıyayım. Sen zaten çok güzel yıkıyorsun."

"Alay etme. Yanlışlıkla oldu. Tekrardan özür dilerim."

"Özür dileme. Hem özür dilenecek bir şey de yapmadın."

"Peki."

"Bugün yoruldun. Uyu artık."

"Sende kendini sabaha hazırla. Babamdan çekeceğiniz var."

"Emir demiri keser."

"İyi geceler Yavru Kurt."

"İyi geceler Güzel Gözlü Çocuk."

Telefonu sırıtarak kapatıp, yastığı düzelttim. Yarın çok güzel olacak. Eminim. Tabi sabahı değil, akşamı.

🐺

"Koğuş! Kalk! Kalk! Kalk!"

Babamın prensesler gibi uyandırma şekli tam olarak bu. Normal uyandıracağım deseydi, muhtemelen odama ses bombası falan atardı. Bunada şükür.

Gözlerimi aralayıp, babama baktım. "Günaydın prensesim." dedi. Şu an prensesler yaşıyor olmalarına rağmen kemikleri sızlıyor. Prensesler prenses olalı böyle zulüm görmedi. "Birazcık daha uyusam olmaz mı?" dedim. "Beş dakika içinde tam teçhizatlı kapıda bekliyorum." dedi. "Baba evdeyiz. Ne teçhizatı ya?" dedim, doğrularak. "Az laf çok iş." deyip, odadan çıktı. Yastığa başımı tekrar koydum.

"Teğmen Anka!"

"Kalktım ya."

Yarım saat içinde hazırlanmıştım. On dakika da kahvaltı. Kırk dakika sürmüştü. Akşam yemeğe gideceğimizden elbise giymiştim. Ama makyaj yapamamıştım. Sağ kolumu kullanamıyordum. Sol kolumla da makyaj yapamazdım. Ben onu bir şekilde hallederim. Silahımı bacağımdaki kılıfına koyup, çantamı omuzuma aldım.

Odamdan çıkıp, girişte büyük bir sabırla bizi bekleyen babamın yanına gittim. "Asena?" dedi babam. "Efendim." dedim. "Hayırdır kızım? Kimin için süslendin bu kadar?" dedi. Damatın için. "Her zamanki halim baba. Makyaj yapmadım bile." dedim. "Yapma zaten. Çirkin oluyorsun." dedi babam. "Emredersiniz komutanım." dedim.

"Umay, güzelim sıra sende mi?" dedi babam. "Siz inebilirsiniz. Geliyorum hemen." dedi annem. Babam kapıdaki bavulu eline aldı. "Ben iniyorum. Siz de çabuk gelirsiniz." dedi babam. Gözüm elimdeki bavuldaydı. "Eve geri dönmeyecek misiniz?" dedim. "Tugay'dan gideceğiz." dedi babam. "Anladım." dedim. "Sen bizimle gel. Birlikte Ankara'ya döneriz." dedi babam. "Baba yeni geldim." dedim. "Ne buluyorsun bu Kurt Timi'nde anlamıyorum ki?" dedi babam. "Ne istiyorsun bu Kurt Timi'nden anlamıyorum ki?" dedim. Omuz silkip, merdivenlere yöneldi.

Annem işini bitirince kapıyı kapatıp, aşağı indik. Korumalar eşliğinde VIP araca geçtik. "Sizin arabanız nerede?" dedim. "Uçakla geldik biz." dedi annem. "Siz gidince de ben her gün bu kadar koruma ile arabaya mı bineceğim?" dedim. "Biz gidince korumaların hepsi de gidecek. Normal hayatına devam edeceksin." dedi babam. Allah Allah. "İyimiş. Demir ne olacak?" dedim. "Onu memleketine gönderdim. Dinlensin." dedi babam. "Çok iyi." dedim, sırıtarak.

Tugay'a gelince babam ve annemin arkasından ben de inmiştim. Etrafıma bakındığımda Poyraz'ın arabasını gördüm. Kendisi nerelerde acaba?

Şu an ilkokula yeni başlamış çocuklar gibiydim. Babam ve annemin ortasındaydım. "Türk Silahlı Kuvvetleri ailesi, bir arada bulunmayın insanı korkutursunuz." dedi Taner Albay. "Yine formundasın Taner." dedi babam. "Bozkurt ve Asena teşrif etmişler. Olsun o kadar." dedi Taner Albay. Bana baktı. Gözleri başımdaki sargıda ve kolumdaki kol askısındaydı.

"İyisin değil mi?" dedi. "İyiyim komutanım." dedim. "Annen gibi sen de. Belâyı çekiyorsunuz?" dedi. "Beni bir konuya dahil etmeseniz olmaz yani değil mi Albayım?" dedi annem. "Duyduğuma göre yakında rütben yükseliyormuş." dedi Albay. "Mareşal'lik teklif ettiler de ben kabul etmedim. Albay ile idare edeceğiz." dedi annem. Güldüm. "Bozkurt senin işin zor. Karın da kızın da ayrı bir şey." dedi Taner Albay.

"İkisiyle de gurur duyuyorum. Onlar benim yanımda olduğu için ben bu kadar güçlendim." dedi babam.

Kapak sesini siz de duydunuz mu?

Taner Albay gülmüştü. Dudaklarına hayali bir fermuar çekip, köşeye geçti. "Kahve söylüyorum." dedi. "Geliyoruz." dedi babam.

Babam ve annem üniformalarını giyip, Taner Albay'ın odasına çıkmışlardı. Ben de bir yandan giyinip, diğer yandan gruba mesaj attım.

Neredesiniz siz?

Postalların bağcıklarını bağlamayıp içine attım.

Batu: Mekandayız. Siz geldiniz mi?

Evet. Oraya geliyorum.

Telefonu kapatıp cebime attım. Kol askısını, gömleğimi ve beremi elime alıp, odadan çıktım. Etrafı kontrol ederek mekana gittim.

"Ben geldim." dedim, kapıyı açar açmaz. "Bu ne tip?" dedi Batu. "Annem ve babam, Albay'ın odasına gittiler. Tek başıma anca bu kadar giyinebildim." dedim. Poyraz ayağa kalkıp, yanıma geldi. Elimden tuttu ve diğer köşeye geçtik. Elimdekileri masanın üzerine bırakıp, gömleği dikkatlice giydirdi. "Babam bizi böyle görürse hiç iyi şeyler olmaz." dedim. "Albay'ın odasında demedin mi? Hemen çıkmazlar." dedi. Gömleğimin düğmelerini ilikledi. Gözlerimi yüzünden ayıramıyordum.

Postalları bağlamak için çömelecekken engel oldum. "Önümde diz çökme. Oturalım öyle bağla." dedim. "Birgün zaten çökmeyecek miyim?" dedi, gülümseyerek. "Anlamadım." dedim. "Bu kız salak." dedi Batu. "Evlilik teklifi ederken diz çökülür ya, ondan bahsediyor." dedi Oğuzhan. Poyraz'a baktım. Dudakları yukarı doğru kıvrılmıştı. "Utandırmasanıza kızı." dedi Mert. Şoktan çıkmam lazım.

"Kolunu uzat. Bunu da takalım." dedi Poyraz. Kol askısını dikkatli bir şekilde taktı.

"Asena?" dedi Poyraz.

"Evet." dedim, bağırarak.

Herkes gülmeye başlamıştı. "Devam et anlamında dedim ben." Ama söz ağızdan bir kere çıkmıştı. Ve herkes anlamak istediğini anlamıştı. Beremi başıma takıp, düzeltti. "Hazırsın artık."

"Nikah dairesine gidebiliriz." dedi Batu. Kaşlarımı çatıp, onlara baktım. "Babam yukarıda hatırlatırım Batu." dedim. Sustu. Kıkırdadım. Odanın kapısı çaldı. "Gel!" dedi Poyraz. Ve yine Albay'ın postası. "Bozkurt, Timi iştima alanında bekliyor. Tam teçhizatlı." dedi. Batu kendini koltuğa atmıştı. Canlarım benim. "Asena komutanım, sizin teçhizatlı gelmenize gerek yokmuş." diye devam etti.

"Ben aşağı iniyorum. Babam dakik bir insandır. Geç kalmayın. Ben de biraz yumuşatmaya çalışayım."

Bahçeye indiğimde henüz kimse yoktu. Etrafımda göz gezdirdim. Sinan bana doğru geliyordu. "Asena, seni kim nazar etti? Bir sağlam giremedin şu Tugay'a." dedi. "Biraz öyle oldu. Dün göremedim seni. Nasılsın?" dedim. "İzindeydim yeni döndüm. Sen de durumlar nasıl?" dedi. "İyi olmaya çalışıyorum. Annem ve babamla geldim." dedim. Güldü. "İlk defa okula giden çocuklar gibi. Neredeler? Ben de tanışayım." dedi.

"Asena!"

Arkamı döndüm. Başımı kaldırıp Alay binasının penceresinden bizi izleyen babama baktım.

"Emredin komutanım." dedim. "İştima alanına geç. Geliyorum." dedi. "Geçiyorum." dedim. Sinan'a döndüm. "Yeni komutan mı gelmiş? Hem de bordo bereli." dedi. "Yok kendisi babam olur. Dedim ya benimle beraber geldiklerini." dedim. "Yuh! İkizin ve kuzeninden sonra... Baban da mı bordo bereli?" dedi. Şoka girmiş gibiydi. "Annem, amcalarım ve dayım da." dedim. Bir cevap veremiyordu. Donmuştu.

"Sinan? İyi misin?" dedim. "Benim revir de işlerim var." deyip, gitti. Babama döndüm. "Yanımdan erkek sinek bile uçurtma olur mu?" dedim. "Olur güzelim." dedi. Göz devirip ilerledim.

Beş dakika geçtikten sonra Kurt Timi tamamlanmıştı. İnci gibi yan yana dizildik. "Bozkurt nerede?" diye sordu Mert. "Saat dokuz yönü. Pencereden izliyor." dedim. "Ne zaman başlayacağız?" dedi Oğuzhan. "Başladık bile." dedim.

🐺

Tahmini bir saat geçmişti. Biz hâlâ ayaktaydık.  "Bu ne? Fırtına öncesi sessizlik falan mı?" dedi Batu. "Babama kalırsa birkaç tur attırır, bırakır. Bozkurt'u sorarsanız, bir cevap veremeyeceğim. Annemden başkası Bozkurt'u çözemedi." dedim. "Bize neden söylemedin?" dedi Mert. "Başta söylemeyince, sonradan da söyeleyemedim. Öğrendiniz de ne oldu? Erken olacak işkenceyi önledim." dedim. "Artık bir şey saklamak yok zaten. Bu ilk ve sondu." diye devam ettim.

"Affettim ben seni." dedi Oğuzhan. "Allah razı olsun." dedim. "Albay bize ne tür işkence yaparsa, gittikten sonra biz de aynısını sana yapar, ödeşiriz." dedi Batu. "Allah Allah." dedi Poyraz. "Sıkıyorsa dene." diye devam etti. Gülümsedim. "Asena seni yalnız bulurum ben bir yerde." dedi Batu. " Albay gittikten sonra hatırlat bana Batu. Başbaşa kalmamızı gerektiren konular var." dedi Poyraz. Batu sessiz kalmıştı. "Fırtına, sesin soluğun bir kesildi sanki. Hayırdır gülüm?" dedim. "Albay ve Üsteğmen çevren olunca mecbur kesiliyor be gülüm." dedi. Güldüm.

"Kurt Timi!"

Hadi bakalım başlıyoruz.

"Otuz tur. Koşar adım. Marş! Marş!" dedi babam.

Bir adım öne geçip, "Teğmen Asena ARAL. Bende mi koşacağım?" dedim. "Sen de koşacaksın küçük hanım." dedi babam. "Peki komutanım." dedim. "Torpil istemeyen sizsiniz Teğmen Anka. Sağa dön!"

Hay benim torpil istemiyorum diyen dilime...

🐺

"Anne! Artık babama bir şey söyler misin?" dedim. Beşinci tur bittikten sonra babam beni odama göndermişti. Aradan koskoca beş saat geçmesine rağmen babam eğitimi bitirmemişti hâlâ. "Adamların dili damağı kurudu. Dizlerinde derman kalmadı. Terden hasta olacaklar." diye devam ettim.

"Tamam hadi aşağı inelim. Bak bu üçüncü söyleyişim olacak. Umarım bu defa dinler." dedi annem. "Ben su almaya gidiyorum. Gelene kadar babamı al oradan." dedim. Annemin yanaklarından öpüp, kantine indim.

"Dört tane su alabilir miyim? İki litreliklerden olsun." dedim. "Hemen getiriyorum komutanım." dedi. Su şişelerini poşete koyup uzattı. Elimi cebime attım ama param yoktu. "Batu'nun hesabına yaz." dedim. Güldü. Göz kırpıp, kantinden çıktım.

Yukarıdan annem ve babamın sesi geliyordu. Durdum. "Sevgilim biraz dinlen. Gideceğiz zaten. Hem ben seni çok özledim." dedi annem. "Hatunum ne derse o." dedi babam. Anne sen de az değilsin.

Annemlerin sesi azalınca hızlıca merdivenleri tırmanıp, bahçeye çıktım. Gördüğüm manzara içler acısıydı. Her biri bir köşeye atmış kendini soluklanıyordu. Yanlarına gidip su şişelerini uzattım. "Bozkurt ile tanıştığınıza memnun oldunuz mu?" dedim. Su içtiklerinden bir cevap verememişlerdi. Zaten verecekleri cevapta beklenmedik bir şey olmasa gerek.

Poyraz çantasına yaslanmış başını geriye atmıştı. "Kıyamam ben size." dedim. "Allah razı olsun Umay Yarbaydan. Yoksa akşama kadar devam ederdik." dedi Batu. "Önümüzdeki on yıl boyunca eğitim falan istemiyorum. Buradan yetkililere duyurulur." dedi Oğuzhan. "Bence gayet iyi. Biz bunu her gün yapalım." dedi Poyraz. "Lan Albay bize bordo bereli eğitimi verdi. Neyini her gün yapıyoruz?" diye, sesini yükseltti Mert.

"Ben izin vermem. Hadi kalkın odalarınıza geçin de dinlenin." dedim. "Sen bir ay boyunca Ankarada bunları mı yaşadın?" dedi Batu. "Evet. Horozlar uyanmadan uyanıyordum. Akşam ezanı okunana kadar devam ediyordum." dedim. "Üzüldüm lan sana gülüm." dedi Batu. "Alıştım ben. Şu an senin durumun daha içler acısı. Hadi gidin odalarınıza. Ben idare ederim sizi." dedim.

Poyraz ile en arkada yürüyorduk. "Şu yemeği erteleyelim istersen. Çok yoruldun. Dinlenmelisin." dedim. Anında duruşunu dikleştirdi. "Yorulmadım ben. Senin yanında da dinlenirim ben. Gidelim." dedi. Gülümsedim. "O halde gidip duş al hemen. Terin üstünde kurumasın hasta olursun." dedim. "Tamam." dedi.

Bizimkileri gönderip, odama gittim. Babam hazırlanmış masamda oturuyordu. Annem de aynanın karşısında saçlarını düzeltiyordu. "Nereye?" dedim. "Neredeydin sen?" dedi babam. "Önce ben sordum." dedim. "Ankara'ya. Sıra sende." dedi babam. Babamın arkasından dolanıp, kolumu omuzuna attım. "Onlara işkence yapacağına birlikte zaman geçirseydik keşke. Özlerim ben sizi." dedim. "Bundan sonra bir ayağım burada olacak zaten." dedi babam. Olmasaydı da olurdu aslında. "Hemen mi gideceksiniz?" dedim. "Yarım saate çıkarız." dedi annem. "Şu kanepeye geçelim de sarılayım size." dedim. Babamın elinden tutup, kaldırdım. Biz oturunca annem de diğer tarafıma geldi. "Sizi çok seviyorum." dedim. "Biz daha çok seviyoruz." dedi annem. "Başınızı omuzlarıma koyun. Baba sen çok ağırlığını verme. Size hikaye anlatacağım." dedim.

Babam başını hafif bir şekilde omuzuma dayadı. Annem de diğer omuzuma başını koydu. Ellerini ortada birleştirdiler. Ben de elimi ellerinin üzerine koydum. "Biz senin çocukların gibi olduk." dedi babam. Güldüm. "Siz benim bebeklerimsiniz." dedim. "Hadi anlat bakalım hikayeyi." dedi annem. "Kimin hikayesi bu?" dedi babam. "Benim hikayem."

🐺

Babam ve annemin gitme zamanı gelmişti. Annem benim huzur kaynağımdı. Yanımda olduğu sürece her şeyi halledecekmişim gibi geliyordu -ki zaten öyle oluyordu. Şimdi ise gidiyordu.

"Annem benim. Yapma böyle güzel kızım." dedi annem. "Ağlamıyorum sadece üzülüyorum. O da olsun bir zahmet anne." dedim. "Dikkat et kendine. Yalnız başına bir yerlere gitme olur mu?" dedi annem. "Tanımadığın insanlar sana şeker uzatırsa sakın alma. Bunu söylemeyi unuttun anne." dedim. Güldü. "Benim cadı kızım." deyip, kollarının içine aldı. Kokusunu içime çektim uzun uzun. "Siz de dikkat edin. Eve varınca mesaj atarsın." dedim. Gözlerini yumup, açtı.

"Küçük cadı!" dedi babam. "Kimseyle konuşmak yok. Sağlığıma dikkat edeceğim. Üstlerimle samimiyet kurmayacağım. Evden Tugay'a, Tugay'dan eve. Arada kaçamaklar yapabilirim. En önemlisi babasının küçük cadısını her şeyden çok sevdiğini unutmayacağım." dedim. Babam gamzelerini sunmuştu. Yaklaşıp, sulu sulu öptüm. "Şu maddelere susuz öpücüklerden de mi koysak?" dedi babam. Güldüm. "Olmaz." dedim. Babam dudaklarını alnıma bastırdı. "En son madde eksik. Babası küçük cadısını çok çok seviyor." dedi. Gülümsedim.

Annem Poyraz'a da sarılıp, yanımıza geri döndü. "Kurt Timi dikkat edin kendinize. Önce Allah'a sonra birbirinize emanetsiniz." dedi annem. "Fırtına!" dedi babam.

"Başçavuş Batu EROĞLU! Emredin komutanım."

"Asena sana emanet. Yanına başkalarını yaklaştırma." dedi babam. "Emredersiniz komutanım." dedi Batu. Yemek ile kandırılıp,  susturulabilir. İyi iyi. Ya Mert'e emanet etseydi?

Babam, annemin elini tutup, giriş kapısından çıktılar. Arkalarından el salladım. Araca bindikleri gibi kapılarını kapattılar. Belki ben bakacaktım. Annemlerin olduğu araç ile beraber dört araç konvoy halinde uzaklaştılar. Ben olsam kornaya basar tüm ciddiyeti bozardım. Korumalrdan da kurtulduk. Bir ferahladım.

Araçlar gözden kayboluncaya kadar izledim. "Ben uyumaya gidiyorum. Allah'ını seven karışmasın." dedi Mert. "Ben açım. Yemek yedikten sonra uyuyacağım." dedi Oğuzhan. "Ben yemek yerken uyuyabilirim." dedi Batu. "Senden beklenir." dedim. "Biz ne yapalım?" dedi Poyraz. Dudaklarımı aralayacağım sırada, Batu yanıma gelip, kolunu omuzuma atmıştı.

"Bozkurt'u duydun. Yanından erkek sinek bile geçmeyecek. Üç yüz metre mesafe yasağı getiriyorum." dedi.

"O kolunu iki saniye içinde çekmezsen eğer, ben üç yüz metre mesafeden o kolunu-" Devamını merakla beklerken, Poyraz arakama geçip kulaklarımı kapatmıştı. Şu an sadece fısıltılar duyuyordum ama bir şey anlamıyordum.

Aslında Batu'nun renkten renge giren yüzünden iyi bir şey söylemediği aşikârdı.

Poyraz ellerini kulaklarımdan çekti. "Benim bilinç altımın bunları kaldıracağını düşünmeyerek burayı terk ediyorum. Psikolojimi bozdunuz. " deyip, gitti Batu. "Gülüm?" dedim. "Ya ben ya Poyraz, Gülüm? İkimiz birarada olmuyoruz." dedi Batu. "Yürü git!" dedi Poyraz. "Yazık ya." dedim.

"Bir şey olmaz. Hadi biz de gidelim uyumaya." dedi.

"Beraber mi?" dedim, gözlerimi fal taşı gibi açarak. Oğuzhan ve Mert gülüşüyorlardı.

Bakışlarımı Poyraz'dan alıp, Mert ve Oğuzhan'a yönelttim. Bir kaşımı kaldırıp, "kaybolun lan!" dedim. Poyraz da gülmelerine eşlik etmişti. "Sen git gide bana benziyorsun." dedi. "Bana da öyle geldi." dedim.

"Allah'tan Bozkurt'a benzemiyor. Adım atacak takâtim kalmadı artık." dedi Oğuzhan.

"Anka tam olarak Bozkurt'un askeri. Görmek isterseniz benim damarıma basmanız yeterli." dedim.

"Allah razı olsun. Biz almayalım." dedi Mert. "Poyraz'ı kendi odana alsana. Uyuyacağım." diye devam etti. "Maalesef. Bitmeyen dosyalar var. Siz gidip uyuyun. Kardeş kardeş." dedim, gülerek. Poyraz'ın yüzü asılmıştı.

"Ben gelmeyeyim mi odana?" dedi Poyraz. "Koltuğun köşesine kıvrılırım. Sesimi de çıkarmam. Olmaz mı?" diye devam etti. Şu an o kadar tatlıydı ki. "Dikkatim dağılıyor. Başka bir şeye odaklanamıyorum." dedim. Gülümsedi. "Öyle olsun." dedi.

Koridorda ayrılacağımız noktaya gelince bana döndü. "Gidiyorum." dedi, gitme dememi bekler gibi. "Git." dedim, gıcık etmek ister gibi. Kaşlarını çatıp gitti. Arkasından bakıp, güldüm.

Koskoca Cellat'a bak sen. Her güç elbet bir güzelliğe yenilir sözü bizim için de geçerli mi? Yoksa bunu demem için henüz erken mi?

🐺

Mesai bitmişti. Büyük uğraşlar vererek üniformamı çıkarıp, elbisemi giymiştim. Kol askısını da kolaylıkla takmıştım. Ama makyaj yapamıyordum. Oturup ağlayacağım.

Kapım tıklatıldı. "Gir!" dedim. Poyraz, kapıyı aralayıp, gülümseyerek bana baktı. "Hazır mısın?" dedi. "Hayır." dedim. Odama girip, kapıyı kapattı. "Ne oldu?" diye sordu.

"Makyaj yapamıyorum."

"Yapma zaten. Çirkin oluyorsun."

Daha önceden babam ve Poyraz'ın benzediğini söylemiş miydim?

"Olmaz. Yapmak istiyorum." dedim. "Tamam ver ben yapacağım." dedi. "Daha önceden yaptın mı kimseye?" dedim. "Hayır." dedi. Gülümsedim. Masanın üzerindeki makyaj çantamı Poyraz'a uzattım.

Masamın üzerindekileri kaydırıp beni oturttu. "Ruj, biraz allık ve rimel sürmen yeterli." dedim. "Rujdan sonrasını anlamadım." dedi. Güldüm. "Ben sana yardım edeceğim." dedim.

Çantanın içinden eline geçen ilk ruju çıkardı. "Bu kırmızı." dedi. Gözlerime daha sonra dudaklarıma bakıp, "olmaz." Çantanın içine geri atmıştı. "Niye ki?" dedim. "Bordo elbisenin üzerine olmaz. Başka renk olsaydı da olmazdı. Sakın kullanma bunu." dedi. Bundan sonra kırmızı ruj kullanacaksın Asena.

Eline nemlendirici almıştı. "Bu güzel." dedi. "Nemlendirici o. Bir renk oluşturmaz." dedim. "Olsun. Bir şey olmaz. Ben bunu beğendim." dedi. "Parlatıcı var. Onu sür." dedim. "Dudaklarının parlamasına gerek yok." dedi. Çantayı kucağıma bırakıp, nemlendiriciyi dudaklarıma sürdü.

"Rimel hangisi." dedi. Çantanın içinden çıkarıp verdim. "Bunu ne yapıyoruz?" dedi. "Kirpiklerimi yukarı doğru kaldıracaksın." dedim. "Ne işe yarıyor?" diye sordu. "Kirpikleri uzun gösteriyor. Kıvrılmasına yardımcı oluyor." dedim. "Ne gerek var? Kirpiklerin yeterince uzun." dedi. Göz devirdim. Fırçayı çıkarıp, çenemden tuttu. Dikkatli bir şekilde kirpiklerimi kaldırmıştı. Ardından da üflemişti.

"Sıradaki?" dedi. Çantadan allık ve fırçayı çıkarıp eline bıraktım. "Bu nereye yapılacak? Ve ne işe yarıyor?" dedi. "Hafif elmacık kemiklere sürülecek. Al al olacak." dedim.

Her iki elini masaya dayayıp, yüzüme doğru eğildi. "Buna gerek yok. Doğal bir şekilde de al al yapabiliriz." dedi. "Nasıl?" dedim, yutkunarak. Yüzüme biraz daha eğilmişti. Nefesi yüzüme çarpıyordu. Gözleri dudaklarıma kaydı. Biraz daha yaklaştı. Sonra birden geri çekildi. "Bak oldu. Dur ben onların üzerine süreyim. Kopya çekmiş gibi hissettim ama olsun." dedi. Gülümsedim. Tam olarak delinin birine sevdalanmıştım.

Makyaj çantamı köşeye bırakıp, beni indirdi. Aynanın karşına geçtim. Poyraz da hemen arkamdaydı. Saçımdaki kalemi çıkardı. Saçlarım, Poyraz'ın yüzüne çarpınca gözlerini kapatıp açmıştı. Ellerini saçlarım arasında gezdirip, düzeltti. Aynadan kendime değil, Poyraz'a bakıyordum.

"Ee makyaj nasıl olmuş?" dedi. Aynaya yaklaşıp yüzüme baktım. "Cimri gibi azıcık sürmüşsün. Makyaj yaptım desem, beni yalan söylemekten hapishaneye atarlar. O kadar yok yani." dedim. Güldü. "Doğal halin iyi işte." dedi.

"Saçlarımı bağlayayım mı?" dedim.

"Yok. Açık kalsın. Sana böyle daha çok yakışıyor." dedi.

Gülümsedim. Sevdiğimi beli etmek ister gibi. Gülümsedi. Her şeyin güzel olacağına inandırmak ister gibi.

"Hadi çıkalım." dedi. "Tamam." dedim. Çantamı toparlayıp, omuzuma astım. Birlikte odamdan çıktık. Bizimkiler çoktan gitmişti. Babam bugün hepsini çok zorlamıştı. Bir hafta deliksiz uyusalar anca kendilerine gelirlerdi.

Arabaya bindiğimizde Poyraz'a döndüm. "Bak bir kez daha söylüyorum. Yorgunsun. Eve gidelim. Başka birgün çıkarız." dedim. "Yorgunluğum, Yavru Kurt'un gözlerini görene kadardı. Şu an gayet iyiyim." dedi. Bana bakarak değil, karşısına bakarak konuşuyordu. Gülümsedim. Bana bakıp, göz kırptı.

Yolun geri kalanı, benim yolu izleyerek; Poyraz'ın da arada dönüp bana bakmasıyla geçmişti. Restorana gelince Poyraz, boş bir yer bulup, arabayı park etmişti.

Arabadan indim. Poyraz ile beraber ilerledik. "Hoşgeldiniz." dedi girişteki görevli adam. "Hoşbulduk." dedi Poyraz. "İsminiz?" diye sordu görevli. "Asena-Poyraz KARAASLAN." dedi Poyraz. Ne? Görevli bir şeyler söylemişti ama benim ilgi odağım şu an başka bir şeydi. Poyraz elini belime yerleştirip, yolu gösterdi. "Sen ne zaman yer ayırttın?" dedim. "Dün gece." dedi. "Benim soyadım nereye gitmiş?" dedim. "Dün gece birden öyle çıktı ağzımdan. O şekil kaydettiler." dedi. "Sen bir ARAL'sın. Asla unutmam. Yoksaymam. Sadece bir anda gelişti." diye devam etti. Poyraz bu kadar kibar ve anlayışlı mıydı? "Sorun yok. Merak ettiğim için sordum sadece." dedim.

Poyraz, oturmama yardımcı olmuştu. Kendisi de karşıma geçip, oturdu. Saniyesinde garson başımızda dikilmişti. Bir soluklansaydık be aslanım. Önümüze menüleri bırakıp, gitti.

"Ne yiyeceksin? Zeytinyağlı olmamasına dikkat et." dedi Poyraz.

"Adana kebabı yiyeceğim." dedim. "Bu saatte?" dedi. "Evet." dedim. "Ye bakalım." dedi. Elini kaldırıp, garsonu çağırdı. "İki adana kebabı, mevsim salatası ama zeytinyağsız. Bak yine söylüyorum. Zeytinyağsız. Eğer bir damla zeytinyağı olursa pişman ederim sizi." dedi Poyraz. "Dikkat ederiz efendim." dedi garson. İçeklerimizi de söyledikten sonra gitti.

"Dövseydin birde. Onun ne suçu var? Yapanlara söyle onu." dedim. "Haklısın. Ben gidip söyleyeyim." deyip, ayağa kalktı Poyraz. "Saçmalama. Şaka yaptım. Oturur musun?" dedim. Sözümü dinleyip, oturmuştu. Etrafıma göz gezdirdim. Yan masamızdakiler çok gürültücüydü. Gözlerim Poyrazda durdu. Beni izliyordu.

"Çocukluğumuzu hatırlıyor musun? Ben gözlerini hatırlıyorum sadece. Ve bende olan fotoğraf sayesinde seni." dedim.

"Evet hatırlıyorum. Bende de var bizim fotoğrafımızdan." dedi. Gülümsedim.

"Benim ki Ankarada. Senin ki nerede? Neden hiç göstermedin?"

"Okuduğum kitabın arasında bizim fotoğrafımız."

"Ayraç olarak kullanıyorsun yani?"

"Bana unuttuğum her şeyi Yavru Kurt hatırlattı, minicik ama sevgili dolu kalbiyle. Kaldığım sayfayı da o hatırlatır diye orada."

Nutkum tutulmuştu. Ben böyle güzel bir insan ile karşılaşmadım. Poyraz'ın sevgisine layık mıyım? Bilmiyorum. Çok saf, çok temiz duygular. Dudaklarını aralayıp, konuşmasına devam etti.

"Yıllar sonra aynı gözlere sahip, biri daha karşıma çıktı. Hiç tadmadığım duyguyu bir gülüşüyle bana yaşattı. O gülünce her şeyi unutuyorum. Tüm kırgınlıklar, yaşanmışlıklar... Allah'ın işine bak. Aynı kişi çıktılar."

Gülümsedim. Ben tekrardan aşık oluyorum, karşımdaki adama.

"Çocukluğumdaki tek güzel anım sendin. Şu an da hayatım senden ibaret. İyiki tekrardan hayatıma girdin. Simsiyah bir sayfada minik bir beyaz nokta olup, hayatımı renklendirdiğin için teşekkür ederim Asena."

"Poyraz-" Dudaklarım arasından çıkan tek kelime sevdiğim adamın adı oldu. Ne diyeceğimi bilmiyordum ki?

"Şaşkınsın. Benden böyle cümleler beklemiyordun. Açıkçası bende beklemiyordum. Ve bende şaşkınım. Çok kafaya takma." dedi. Gülümsedim. Benim sevgim, Poyraz'ın sevgisinin yanında devede kulak kalıyordu galiba.

"Çocukluğunda ne oldu?" diye sordum. "Birgün söz anlatacağım. Ama şimdi değil. Bugünü bozmayalım olur mu?" dedi gülümseyerek. "Ne zaman anlatmak istersen, dinlerim." dedim. Gözlerini yumup, açtı.

Yemeklerimiz gelmeye başlamıştı. "Zeytinyağlı veya zeytin ailesinden olan bir besin yok değil mi?" dedi Poyraz. Garson birazdan masayı kafamızda kıracak. "Yok efendim." dedi. Her şeyi masaya bıraktıktan sonra gitti.

Salata yemek için çatalımı batırmıştım. "Dur!" dedi Poyraz. Elimi tutup, çatalı kendi ağzına attı. "Bu temiz. Yiyebilirsin." Neye uğradığımı şaşırdım. "Asker olduğunu bu kadar belli etmesen mi? Olmadı dedektör getir kontrol et." dedim. "Ben kendim test ederim." dedi. Göz devirip, karnımı doyurmaya başladım.

Normal konuları konuşarak, yemeğimize devam ediyorduk. "Garson!" diye bağırdı, yan masadaki adam. Sesi oldukça rahatsız ediciydi.

"Rahatsız olduysan gidip, susturayım." dedi Poyraz. Güldüm. "Yemeğini ye sen." dedim.

"Ben sana sütlü kahve getir dedim. Sen kime sorarak Türk kahvesi getiriyorsun?" dedi yan masadaki. "Türk kahvesi istediniz." demişti garson. Bakışlarımı onlara çevirdim. "Sen bana yalan söylüyorsun mu demek istiyorsun?" Elini sertçe masaya vurdu. "Şimdi gidip, bana sütlü kahve getir!" diye devam etti.

Garson aradan çıkınca göz göze gelmiştik. Elini ne var? der gibi sallayıp, "sorun mu var?" dedi. "Ben şimdi o elini sokacağım bir yerlerine, sorun olup olmadığını göreceksin." dedim, fısıldayarak. Önüme döndüm. Poyraz kahkaha atmıştı. Ayağa kalktı.

"Nereye?" dedim. "Sen sözlü olarak söyledin. Bana da gerçekleştirmek düşer." dedi. "Saçmalama lütfen. Oturur musun?" dedim. "Bak bu iki oluyor oturtuyorsun. Üçüncü de kalkarsam, oturmam." dedi. "Tamam." dedim. "Benden çok küfür ediyorsun." dedi. Güldüm. "Hakediyorlar." dedim.

"Delisin." dedi.

"Teşekkür ederim. Sende." dedim.

Poyraz yine kahkaha atmıştı. Çok güzel gülüyorsun. Gülmekten gözyaşları akmıştı. Gülümsedim.

"Buyrun efendim. Sütlü kahveniz." dedi garson, yan masaya. Merakıma engel olamayarak baktım. "Süren çoktan bitti." deyip, kahveyi yere döktü. Poyraz ile birbirimize bakıp, tekrar olaya döndük.

"Yerdeki kahveyi yalarsan, seni affedeceğim. Eğer yapmazsan seni buradan kavdururum." dedi, pislik. Yanındaki iki arkadaşı da gülüyordu.

"Yala lan!" diye masaya sert bir şekilde vurdu. Poyraz ayağa kalkıp, yan masaya geçti. Pislik adamın omuzuna ellerini koydu. "Günümü berbat ettin diye söyle sana ne yapayım ben?" deyip, saçlarından tuttu ve geriye çekti.

"Özür dile." dedi Poyraz.

"Ben kimseden özür dilemem." dedi, birazdan olacaklardan habersiz.

Poyraz, elini adamın kafasına koyup masaya yapıştırdı.

"Uff. " dedim, gözlerimi kısarak.

"Tamam dileyeceğim." dedi. Bu kadar da çabuk olmaz. Poyraz tekrar masaya yapıştırmıştı kafasını.

"Ayy." dedim, gülerek.

"Yanlışlıkla oldu pardon." dedi Poyraz. Elimle ağzımı kapatıp kıkırdadım.

Adam, garsondan özür dilemişti. Ama Poyraz bırakmamıştı.

Kahveyi döktüğü yere eğdi başını. "Yala hadi. Eğer yalarsan, seni affedeceğim. Yalamazsan, döverim." dedi Poyraz. Hiç düşünmeden yalamıştı.

"Iyy." dedim, yüzümü buruşturarak.

Poyraz onları gönderip, lavaboya gitti. Bizim de yemeğimiz bittiğinden toplamaya geldiler.

Poyraz sandalyesini çekip, karşıma oturdu. "Kusura bakma. Günü berbat ettim." dedi. Gülümsedim. "İzlemesi keyifliydi." dedim. "Tatlı yemek ister misin?" dedi. "Bu da soru mu?" dedim. "Ayıp ettim Asena Hanım." dedi. O sırada masamıza çikolatalı pasta gelmişti, biz istemeden.

"Müessesemizin ikramıdır." dedi, sürekli bizimle ilgilenen garson. Poyraz'a bakıp, "zeytinyağsız." dedi. Kahkaha attım.

Tatlımdan bir parça alıp, ağzıma attım. "Böyle şeyler olacaksa, arada dövebilirsin birilerini." dedim. Güldü.

"Adımız çıkacak." dedim. "Ne gibi?" dedi. "Restoranın girişine bizim fotoğraflarımızı asacaklar. Üzerine de kocaman GİREMEZ yazacaklar. Şey gibi oldu feratlar ve küpekler giremez" deyip, güldüm. "Ben başka bir restoran da Savcıyı dövmüştüm. Sen de burada. Restoran yasağı çıkaracaklar. " diye devam ettim. Poyraz gülümseyerek beni dinliyordu.

"Pastanın tadı çok güzel. Bence yemelisin." dedim. "Seni izlemek daha güzel. Bu şekil tatlı ihtiyacımı gideriyorum." dedi. Çatal elimde, ağzım ise açık kalmıştı. Güldü. "Bugün odun benim galiba." dedim. "Senin bana iltifat etmeni istemiyorum zaten. Hani bazen böyle ağzından kaçırdığın kelimeler oluyor ya. O daha çok hoşuma gidiyor." dedi. Gülümsedim.

"Pastanı yemeyeceksen alıyorum." dedim. Kahkaha attı. "Alabilirsin." dedi. Çatalı pastaya batırıp, Poyraz'a uzattım. "Benim için." dedim. Yaklaşıp ağzını açtı. Yüzünün şekli değişmişti.

"Seni tatlı yemeye alıştırmalıyız. Beraber tatlı geceleri yaparız." dedim. "Tatlı geceleri?" dedi, anlamadığını belli eder gibi. "Gece saat iki veya üçte tatlı yemek işte." dedim. "Zararlı farkında mısın?" dedi. "Evet. O yüzden şerbetli tatlıları gece yemiyorum. Diğerlerinden yemeyi tercih ediyorum." dedim. "Şu tatlıya doymayacaksın değil mi?" dedi.

"Hayır. Bir tatlıya birde sana."

Ben yine ne saçmalıyorum? Poyraz'a baktım. Gülmemek için yanaklarını sıkıyordu. "Gülme." dedim. Ama güldü. Sandalyesini yanıma çekip, oturdu. Saçımı kulağımın arkasına sıkıştırdı. Gülümseyerek yüzümü inceliyordu.

"Etrafta insanlar var. Ne yapıyorsun?" dedim.

"O zaman kalkalım." dedi.

"Neden?" dedim. "Ne yapacaksın bana?" diye devam ettim.

"Evlenmeden bir şey yapmam. Hadi gidelim." dedi.

Terbiyesiz. Tövbe tövbe.

Pastamın son koca lokmasını da ağzıma atıp, ayaklandım. Poyraz çantamı benden önce almıştı. Hesabı ödemek için kasaya gittik. Biz niye gittik anlamıyorum ki?

"Bizim borcumuz ne kadar?" dedi Poyraz. "Borcunuz yok efendim. Teşekkür ederiz. Bir daha bekleriz." dedi görevli. Poyraz cüzdanını tekrar cebine attı. İyi günler dileyip, çıktık.

"Bedava olacağını bilseydim. Biraz daha yerdim. Arada bir yapalım bunu." dedim. "Seni tanımasam fakirsin diyeceğim." dedi. Gülümsedim.

"Hava soğuk gibi." dedi Poyraz. "Yok aslında iyi." dedim. Üzerindeki ceketi çıkarıp, omuzlarıma bıraktı. Koluyla da bedenimi sardı. "Çok soğuk, donuyorum."

Poyraz ile arabaya binmeyip,  yürüyorduk. Nereye gideceğimizi bilmiyordum. Ama bir önemi yoktu. Yanımda Poyraz olduğu sürece her yere giderdim ben.

Şehrin sesinden uzak, bir yere gelmiştik. İlerdeki banka geçip oturduk. Başımı, Poyraz'ın göğüsüne yaslamıştım. "Babam bizi böyle görürse varya ayaklarımızdan bağlar, tavana asar." dedim. "Yarbay mesaj attı bana. Evdeler." dedi Poyraz. "Annem ile iyice kanka oldunuz siz." dedim. "Baban ile de düşman." dedi. "Düşünsene babam bizi burada yakalıyormuş. Çok gülerim." dedim. Düşününce pek bir gülüşmelik bir şey olmadığını anladım. "Aklımdan çıkarayım ben. Gülmesem daha iyi olacak."

Doğrulup, Poyraz'a baktım. Yanıma yaklaştı. Saçlarıma dokundu. Elini yanağıma koyup, başını eğdi. Kalbim çok hızlı atıyordu. Etraf karanlık bile olsa, gözlerini görebiliyordum. Gözleri dudaklarıma kayınca, biraz daha yaklaştı. Gözlerimi sıkı sıkı yumdum.

Yaklaşıp, sol yanağıma uzun bir öpücük bıraktı. Gözlerimi açtım. Geri çekilmemişti ama öpmüyordu.

"Helâlim olana kadar onlara dokunmayacağım."

Nefesi tenime çarpıyordu. Dudakları da yanağıma. Bir kez daha öpüp, geri çekildi. Alnını alnıma dayadı.

"Acı verecek kadar güzelsin."

___________

Nasıl buldunuz bölümü?

Poyraz ve bilinmeyenleri hakkında ne düşünüyorsunuz?

Duyurulardan haberdar olmak için wattpad profilimi takip etmeyi unutmayın.

Hoşçakalın❣

🐺🤞💞

Continue Reading

You'll Also Like

2.9M 193K 71
Venüs'ün kitabıdır, o dönene kadar bu hesapta geçici olarak bulunmaktadır.
5.6K 985 20
Bir dergide iyi bir konumda editör olarak çalışan Şafak derginin iki ay sonraki sayısı için belirlenen konu üzerine araştırma yapıp yazı yazmak üzeri...
3.9K 1.9K 41
Sadece kendine güvenenler için, ______________ "10. Gün bugün." Zorlanıyordu anlatmaya. "Sanki halatın bir ucu bende bir ucu ondaydı. Epey kalınca ol...
726K 12.7K 27
🔞Türkiye'nin en büyük mafyası tarafından kaçırılmak ve onla ilişki yaşamak.🔞 🔞Bolca +18 vardır. 🔞