Cesaret Madalyonu: KOVAN

By zhr_wtpd

8.9K 890 416

İki paralel evreni birbirine bağlayan tek varlık benim. Varoluşumun sebep olduğu kıyamet, yıllar sonra müsebb... More

-1-
-2-
-3-
-4-
-5-
-6-
-7-
-8-
-9-
-10-
-11-
-12-
-13-
-14-
-15-
-16-
-17-
-18-
-19-
-20-
-21-
-22-
-23-
-24-
-25-
-26-
-27-
-28-
-29-
-30-
-31-
-32-
-33-
-34-
-35-
-36-
-37-
-38-
-39-
-40-
-41-
-42-
-43-
-45-
-46-
-47-
-48- (Alternatif Evren)

-44-

86 8 0
By zhr_wtpd

"Yıllar önceydi. Onunla iletişimi kesmemek için uğraştım, didindim ama hiçbir işe yaramadı. O despot bir yönetici, bana abilik yaparken bile böyleydi. Anlaşabilmemizin tek yolu aynı şekilde düşünmemizdi, başka türlüsüne tahammülü yoktu. Aykırı fikirlere kapalıydı, hala da öyle. Yöneticiliğinin ilk zamanlarında onu Dünya konusunda ikna etmek için elimden geleni yaptım. Sonucuysa... Büyük bir kavga ve aramızdaki zayıf bağların tamamen kopması oldu. Sonrasında da Kovan'ı kurdum."

Orta sehpada duran içki şişesine uzandım, boş bardağa biraz doldurup oturduğum koltukta geri yaslandım. Akşam oluyordu, yapay gökyüzü kararıyordu. Işıkları yakmadığımız için loş bir ortam vardı, Asran ise yanımda oturuyordu ve elindeki bardaktan içki yudumluyordu.

"Bu sana iyi gelmez Vera, alışık değilsin." dedi göz ucuyla bana bakarak.

Bardağı dudaklarıma götürürken kokusu bile midemi bulandırmıştı, umrumda değildi. Bugünü, bu konuşmayı çekilebilir kılacak tek şey biraz bilinç kaybıydı.

Onu dinlemeyeceğimi anladığında Asran yavaş bir nefes bırakıp gözlerini yeniden karşıya dikti ve anlatmaya devam etti.
"İllegal bir örgüt kurma cesaretimi yöneticinin kardeşi olmama bağlıyorsan yanılıyorsun. Çünkü abim beni yakalasaydı herkese uygulanan cezalardan daha büyüğüne çarptırırdı. Ah, tabi bu karısıyla evlenmeden önce geçerliydi. Onun sayesinde yönetici ailesine mensup olanlar bu ülkede hiçbir ceza alamaz." dedi alayla.

Bardaktan küçük bir yudum aldım, fazla alkol kullanamazdım; bana ağır geliyordu. Ekşi tadıyla yüzüm buruştu, aldırış etmedim.
"Karısı bir suçlu muydu? Sırf onu cezalandırmamak için kanun mu çıkarttı yani?"

Başıyla onayladı beni.
"Karısı bir bilgisayar korsanıydı. Birçok davadan hüküm giymişti, Koran Sugay ona aşık olunca hayatı değişti. Sırf onun kurtulabilmesi için kanun çıkarıldı. 'Yöneticinin soyismini taşıyanlar, ailesine dahil olanlar işlediği suçlardan muaftır.' Bu yasa sonrasında halkın isyana kalkışmaması hala şaşırtır beni."

"Diktatör yönetimini sindirdilerse, fikir özgürlüğünden vazgeçtilerse hiçbir şey onları isyana götüremez zaten."

Derin bir nefes alıp verdi.
"Her neyse... Şimdi bu kanun bizim en güçlü silahımız olabilir."

Bir yudum daha aldım bardaktan. Her şeyden vazgeçmiş gibi hissediyordum, bu koltuğa bedenimi öylece bırakmıştım. Asran'ın da benden pek farkı yok gibiydi.
"Aileni anlatsana bana Asran."
Bakışlarımı yüzüne çevirdim, bu cümleyle yüzüne ciddiyet yerleşmeye başlamıştı.
"Geçmişini, anneni, babanı..."

"Bunu neden soruyorsun?"

Omuzlarımı silktim.
Sahi neden soruyordum?

"Hakkında hiçbir şey bilmiyorum." diyebildim birkaç saniye sonra.

Buna inanmamış gibi yüzüme çevirdi bakışlarını.
"Bu sorduğun soru haricinde her şeyi biliyorsun."

"İyi ya, bunu da bilmemin bir sakıncası yok o zaman."

Bakışlarını benden çekerken bardağının dibinde kalan içkiyi bitirdi, sehpadaki şişeye uzanıp tekrar doldurdu.

"Babam, ülkesi için kanının son damlasına kadar savaşan bir subaydı. Annemse fizik öğretmeniydi."

Sustuğunda şaşırmış, sabredememiştim.
"Bu kadar mı yani?"

"Neyi bilmek istiyorsun Vera?"

"Neden bu kadar aksisin bugün? Sana annenle babanın mesleklerini sormadım."

"Ne o?" dedi tek kaşını kaldırıp yüzüme dönerek.
"Evleneceğin adamı daha yakından mı tanımak istiyorsun?"

"Kes sesini."
Sinirlenmeye başlamıştım ve bu giderek artabilirdi.

Alayla güldü.
"Amacının bu olmadığını ikimiz de biliyoruz. Bugün böyle geçmişimi irdelemenin sebebi ne o zaman? Bunun Baybars'ı ilgilendiren bir tarafı da yok, sen durduk yere benimle alakalı şeyleri merak etmezsin."

"Bende hata gerçekten."
Elimdeki bardağı sertçe sehpaya bıraktım.
"Ne diye soruyorsam."

Sinirle koltuktan kalkacakken bileğimi kavradı. Bir hışımla elimi çekip yüzüne baktım, bu onun 'gitme, istediğini yapacağım' deme şekliydi.

Kalkmaktan vazgeçmeme yetmişti.

Bardağındaki içkiyi kafasına dikti, onu ilk kez bu kadar içerken görüyordum. Şişeye uzanacakken bu kez ben onun bileğini kavradım, bardağı elinden aldım.
"Bırak şunu, yeter."

Elimdeki bardağı aldı, beni dinlemedi. Uzanıp yeniden doldurdu ve geri yaslandı.
"İstediğin gibi olsun Vera Serkıran. Zaten ben hep bunu söyledim, değil mi? Her şey, sen nasıl istiyorsan öyle olsun. Nasıl mutlu olacaksan. Nasıl kendini iyi hissedeceksen... Ben seninle tanıştığım günden beri her şeyi senin için yaptım zaten."

Anlamayarak kaşlarımı çatarken, o içmeye devam ediyordu.
"Geçmişimi merak ediyorsun. Pekala. Lotanas'ın merkezinde, yönetim binasına yakın bir evde doğup büyüdüm. Önemli subayların ailelerinin yaşadığı bir yerdi, arkadaşlarım benim gibi subay çocuklarıydı. Annem öğretmenlik yapardı, bakıcımız vardı. Abimle kavgasız bir günümüz bile geçmezdi. Babam..." dedi, sonra boğazına bir yumru oturmuş gibi duraksadı. Bardağından bir yudum aldı.
"Babam hep bir yerlerdeydi. Hep işi vardı, bize az vakit ayırırdı. Başka şehirlere giderdi. Ordugaha giderdi, yöneticiyle, meclis üyeleriyle toplantılara katılırdı. Savaşlara giderdi. Bu işe hayatını adamıştı."

"Bana bir keresinde babanı idol aldığını söylemiştin." dedim kuşkuyla. Ailesine bu kadar az vakit ayıran bir babayı, nasıl bu kadar çok sevebilmişti?

Başıyla onayladı.
"O sadece kendi çocuklarını değil, ülkedeki diğer çocukları da düşünen bir babaydı. Bu toprakların insanlarını korumaya adamıştı kendini. Ondan bana miras kaldı, ben de bu ülkeyi korumaya çalışıyorum."

"Babana ne oldu Asran? Neden ondan bahsederken... Böyle oluyorsun?"

"Katıldığı bir savaş esnasında kaybettik onu."

Sorduğum için müthiş bir pişmanlıkla dolarken, Asran'ın da gözlerinin dolduğunu fark ettim. Ama o vakur duruşundan hiçbir şey kaybetmiyordu, omuzları bile düşmüyordu asla.

Babası hayatında en değer verdiği insandı. Ondan bahsederken hem hayranlık, hem de hüzün duyuluyordu sesinde. Başka hiç kimseyi bu kadar önemsediğini görmemiştim, onun kaybı hayatının en önemli dönüm noktasıydı sanki.

"Ben hiçbir zaman baba olmayacağım Vera." dedi ciddiyetle bana bakarak.
"Günün birinde ölüp giderken, arkamda babasını kaybetmiş bir çocuk bırakmak istemiyorum."

O içkisindeki son yudumu kafasına dikerken benim gözlerim dolmuştu. Bu yüzdendi geçici ilişkileri, kimseyle ciddi bir bağ kurmaması, gerçek sevgiler yaşamaması... Baba olmak da, aile kurmak da istemiyordu. Babasını kaybettiğinde yaşadığı sarsıntı öyle büyüktü ki bunu yaşatacağı çocuklara sahip olmak istemiyordu.

"Babam benim idolüm, ama ben kimsenin babası olmayacağım. Yapabileceğim tek şey var, bu ülkedeki diğer çocuklar için mücadele etmek. Her ne gerekiyorsa. Belki bu yolun sonunda beni de ölüm bekliyor, ama ben babamın yolundan yürüyeceğim."

Derin bir nefes alıp geri yaslandım, böyle bir hikayesi olduğunu tahmin bile edemezdim. Aslında aynı yerden yaralıydı çocukluklarımız. Ama o babasına hayran olarak, bense baba eksikliğiyle büyümüştüm.

Aramızdaki sessizlik uzayıp gidiyordu, ikimiz de kıpırdamıyor ve ses çıkarmıyorduk. Bu durumu dakikalar sonra sonlandırdı Asran.

"Bu kadar mı?" dedi kinayeyle. Anlamayarak yüzüne baktım.
"Benden yapmakta zorlanacağım başka bir şey daha istemeyecek misin?"

Alkol onu tuhaflaştırmıştı.
"Bu ne demek Asran?"

"Bana kimsenin yaptıramayacağı şeyleri yaptırıyorsun. Bir tek sana hayır diyemiyorum, ve sen..." dedi, işaret parmağını suçlarcasına bana çevirerek.
"Bunu bildiğin için her seferinde sınırlarımı zorluyorsun. O yüzden bu kadar mı diyorum. Daha üstüme gelmeyecek misin?"

"Üstüne geldiğim falan yok. Öyle kapalısın, öyle dar sınırların var ki... İstediğim en basit şey bile senin için çok zor oluyor."

Bu dediğim onu güldürmüştü. İyice kararan odada dışarıdan giren cılız ışık vuruyordu yüzüne, yosun yeşili gözlerine. Güldüğünde bembeyaz dişleri parlamıştı.
"Başkaları... Bunları istemeye cesaret bile edemiyor Vera."

"Çok içtin." dedim ayaklarımı koltuktan sarkıtarak.
"Hadi yat artık, rahatsız olacaksın."

Kalkacağım anda söylediği şeyle duraksamıştım.
"Esas meseleyi konuşmadık daha."

Yutkundum, ona bakmıyordum ama gözleri yüzümdeydi. Buraya evlilik meselesinin hesabını sormak için oturmuştum.

"Vera... Nasıl bir evlilik teklifi hayal ediyorsun?"

"Yapma şunu." dedim öfkelenerek, bu onu güldürmüştü.

"Bir restorana yemeğe çıkarıp yüzük versem... Çok klişe. Ya da daha büyük bir şey... Havai fişekler, sahil... Ama esas sorun şu ki, ne cevap alacağımı bilmiyorum. Yok yere masrafa girmek istemem."

Bıkkınca bir nefes bıraktım, boğazıma kadar iç sıkıntısıyla dolmuştum. Evlenmek, hem de Asran'la...
Baybars bunu öğrendiğinde taş üstünde taş bırakmazdı.

Asran başını koltuğun gerisine yasladı, konuştuğunda sesi daha az ve uykulu çıkıyordu.
"Bunu neden kabul etmen gerektiğini biliyorsun, ben de sana bunu kabul ettirecek şeyi biliyorum."

Baybars, biz evlendiğimizde hapisten kurtulurdu. Benimle alakalı hiçbir şey onun için suç sayılmazdı, sonsuza dek.

Saçlarımda hissettiğim dokunuşla kaşlarımı çattım, Asran'a doğru baktım. Parmaklarının ucuyla, usul usul saçlarıma dokunuyordu.
"Sizi kesmeye nasıl kıydı?"

Bana değil, saçlarıma bakıyordu, onlarla konuşuyordu.

Elini biraz daha yukarı uzatıp, iki parmağının arkasıyla bir saç tutamını aşağı kadar okşadı.
"Her şeye kıyabilir, öyle değil mi? Ondan başka her şeye, kendine bile."

Dolan gözlerimi ondan çevirip karşıya diktim, birkaç damla düşmüştü yanaklarıma.

Saatler geçti. Asran koltukta uyuyup kalmıştı, benimse gözüme bir damla uyku girmiyordu. Düşünmekten beynim eriyecekti, evi adımlayıp duruyordum. Şimdiyse salon penceresinin önünde dışarıyı seyrediyordum. Karşıdaki evi.

Beni kurtardığı gün o eve geldiğimizde, kapıyı kapatmıştık ve bizden başka her şey o kapının dışında kalmıştı. Hayatımın en özel gecesi, kabus gibi bir sabahla noktalanmıştı. Son zamanlarda bedenimdeki halsizliği ve mide bulantılarını o geceye bağlıyordu aklımın bir köşesi, fakat bunu şiddetle reddediyordum, görmezden geliyordum. Şu anda karnımda taşıyacağım bir bebek her şeyi daha da karmaşık hale getirmekten başka bir işe yaramazdı.

Ne olacağımız belli değildi, Kosnator'u bekleyen bir kıyamet vardı. Baybars hapisteydi, evlilik gibi saçma sapan bir şey söz konusuydu. Bütün bunların içinde bebek doğurmak... Hem de iki evreni birbirine bağlayan, belki de kıyametin hemen kopmasına sebep olacak bir bebek. Bunu asla istemiyordum.

Eğer böyle bir durumda olmasaydık, her şey olağan akışında olsaydı, Baybars'a ait bir şeyi içimde taşımak benim için muhteşem bir serüven olabilirdi. Ondan ve benden bir şeyler taşıyan, ortak yaptığımız bir varlığın hayata gözlerini açması... Mucize gibi olurdu. Ama daha bizim başımıza ne geleceği belli değilken küçücük bir bebeği kıyametin ortasına doğurmak istemem asla.

Bu yüzden ihtimalini bile şiddetle inkar ediyorum. Bedenimdeki bütün bu değişik haller psikolojik kaynaklı olmalıydı. Bunca strese, mücadeleye dayanamamıştım belli ki.

İçime derin bir nefes çekerken göğsüm kabarmıştı, dudaklarımın arasından bırakarak başımı geri çevirdim. Asran'a baktım. Koltukta oturur durumdaydı bedeni, başı geri doğru düşmüştü. Üzerindeki bileklerini dirseklere kadar katlayıp yaka düğmelerinden birkaç tanesini açtığı beyaz gömlek, yapılı vücuduna yakışmıştı. Beli siyah bir kemerle kumaş pantolonunun içine tutturulmuştu. Sol bileğini gümüş renkli, mavi ekranlı kol saati sarıyordu. Şu an bile bir iş adamı ciddiyetinde görünüyordu, zaten genelde böyle klasik giyinirdi. Saçları biraz dağılmıştı, siyaha çalan tutamlar her zaman sokuldukları muntazam şekli reddetmişlerdi. Haftada bir tıraşlayıp kısalttığı sakalları hafifçe çıkmıştı.

Otoriter, mantıklı, özgüvenli örgüt lideri.
Ama birini sevdiğinde saçının teline kıyamayacak kadar yufka yürekli.

Ona bakarken gözlerim dolmuştu. Farkındaydım her şeyin, onun yaşadıklarının, hissettiklerinin... Seviyordu, kabul; güzel seviyordu. Bana bakarken içinin titrediğini görür gibi oluyorum bazen. İyi olmam için ne gerekiyorsa hep onu yaptı.

Elimde olsaydı beni sevmemesini sağlardım.
Hatta bu gerçek ve kuvvetli sevgiyi karşılık verebilecek birine yöneltmesini.
Ama elimden hiçbir şey gelmiyordu. Gitmeme izin vermiyordu, beni görmese belki bu duyguları öldürmesi çok daha kolay olurdu. Ama o gerekeni yapmama bile izin vermiyordu.

Pencerenin önünden ayrılıp etrafı adımlamaya başladım. Beyaz spor ayakkabılarım adım atarken zemine yumuşakça tutunup ses çıkarmıyordu. Beni bu gece uyutmayan esas sebebi biliyordum. Her ne kadar yok saymaya çalışsam da bütün gerçekliğiyle gözümün önündeydi. Haftalardır Baybars'ı kurtarmak için bu evden çıkıp teslim olmaya çalışıyordum, şimdi fırsat ayağıma gelmişti. Tek bir imzayla Baybars'ı bütün suçlarından aklayabilirdim.

Tek bir imzayla.
Baybars Pahev'in, öğrendiğinde ortalığı yıkacağı bir imzayla.

Evlenmek... Hayatım boyunca bana uzak bir kavram olmuştu. Baybars'a deli gibi aşık olduğum halde bir kez bile evlenmeyi hayal etmemiştim. Sanki bu olay sadece büyüklerin başına gelirdi ve ben kaç yaşına gelirsem geleyim evlilik için küçük olacaktım.

Fakat şimdi bu kavram, önümde her şeyin tek çözümü olarak duruyordu. Hem de Baybars'la değil bir başkasıyla.

Elbette bu gerçek bir evlilik değildi, kağıt üzerindeki anlamsız bir imzadan ibaret olacaktı. Fakat Asran'ın buna ne gibi manalar yükleyeceğini bilemezdim. Riskliydi, sonunu göremiyordum. Bu işin başıma neler açacağını bilmiyordum.

Bildiğim tek bir şey vardı, o da daha ilk duyduğum an bunu kabul ettiğim.

Baybars kurtulacaktı. Ötesi yoktu benim için. Onu düştüğü çukurdan kurtarmak için her ne gerekiyorsa yapardım, neyi feda etmem gerekiyorsa ederdim. Bütün bedelleri ödemeye hazırdım.

Asran'la evlenecektim ve Baybars hapisten kurtulacaktı, çıkıp geldiğindeyse her şeyi açıklayacaktım. Anlayışla karşılamayacağına adım gibi emindim fakat bu önemli değildi. Muhtemelen çok kızacaktı, Asran'a neler yapacağını tahmin bile edemiyordum. Ama hepsi buydu işte. Biz kurtulmuş olacaktık. Baybars evlendiğimizi duyduğunda yanında olmasam bile neden yaptığımı anlardı. Bunun gerçek bir evlilik olmadığını bilirdi.

Gece akıp geçerken zerre kadar uykum gelmiyordu. İçerinin soğuduğunu hissettiğimde Asran'ın üzerine bir battaniye örttüm. Gidip mutfakta bir şeyler atıştırdım. Gökyüzünün rengi değişirken soğuk iyiden iyiye artmıştı, üzerime bir hırka geçirdim. Pencerenin önüne ilerledim, gökyüzüyle evrenlerinin arasına yaptıkları camdan çatıya çevirdim bakışlarımı. Lacivertten açık maviye doğru yavaş yavaş renk değiştirdi, hava aydınlandı. Nehir, ağaçlar, Baybars'ın evi üzerlerine düşen siyah gölgeden sıyrıldılar. Her şey kendi rengini aldı.

Arkamdan bir kıpırdanma sesi duyduğumda o yöne döndüm. Asran başını yasladığı yerden yavaşça kaldırdı, gözlerini ovuşturdu. Huzursuzca üzerindeki battaniyeyi açarken ona doğru birkaç adım atmıştım. Elini boynuna götürüp başını sağa yatırırken beni buldu yosun yeşilleri. Kaşları çatıktı, göz altlarında torbalar oluşmuştu. Oturuşunu düzeltip koltukta geri çekilirken hala bana bakıyordu.

"Sen hiç uyumadın mı?"

Yutkunup sırtımı dikleştirdim, vakit kaybetmeye gerek yoktu artık.
"Ben kararımı verdim Asran."

Sessiz kaldı, çatık kaşlarının altından sorgularcasına gözlerime dikti gözlerini.

Derin bir nefes alıp verdim ve başımı aşağı yukarı salladım.
"Evlenelim."

☣☣☣

Düğünümüz var!
Tamam, bu pek de öyle müjdelenecek bir düğün değil ama sonuçta düğünümüz var! 😁

Asran Sugay ve Vera Serkıran, bu bedbaht günlerinde sizleri de aralarında görmekten mutluluk duyarlar.
Bir sıkıntıdan diğerine koşturduğumuz, dertlerin asla bitmediği kitabımızın bu güzide bölümüne hepiniz davetlisiniz.

45'te görüşmek üzere! 😁

Continue Reading

You'll Also Like

192K 8K 15
"MARDİN'DE AŞK" Birbirlerine olan aşklarını ifade etmek için konuşmaya gerek yok . Belki de sessizlik, kalplerinin birbirine daha da yakınlaşmasına...
179K 12.5K 22
Tüm diyar, doğudaki savaş yüzünden kaosa sürüklenmiştir. İmparatorluğu ayakta tutmanın ve Wisteria'yı kurtarmanın tek yolu ise Saige Nerth ve Zaiden...
7.6M 440K 82
Fantastik #1 Siz hiç bir ruha aşık oldunuz mu? Gülüşünden bihaberken ya da öfkelendiginde nasıl baktığı bilemeden sonsuz bir melankoninin içine düştü...
23.8M 1.4M 78
Doğum gününden sonra, kardeşiyle eğlenmek için konsere giden bir genç kız... Fırtına yüzünden iptal olan konserden eve dönmeye çalışırken, kendini bi...