Free • (Harry Styles)

De holystylesx

86.8K 4.7K 1.7K

She had demons with her. He became hell to find a place for her demons. Mai multe

1.Bölüm
2.Bölüm
3.Bölüm
4.Bölüm
5.Bölüm
6.Bölüm
7.Bölüm
8.Bölüm
9.Bölüm
10.Bölüm
11.Bölüm
12.Bölüm
13.Bölüm
14.Bölüm
15.Bölüm
16.Bölüm
17.Bölüm
18.Bölüm
19.Bölüm
20.Bölüm
21.Bölüm
22.Bölüm
23.Bölüm
24.Bölüm
25.Bölüm
26.Bölüm
28.Bölüm
29.Bölüm
30.Bölüm
31.Bölüm
32.Bölüm
33.Bölüm
34.Bölüm
35.Bölüm
36.Bölüm
37.Bölüm
38.Bölüm
39.Bölüm
40.Bölüm
knock knock

27.Bölüm

1.9K 106 55
De holystylesx

Ortada asla inkar edilemeyecek bir gerçek vardı ki, Harry benim yanımdayken ne kadar canlı ne kadar karizmatikse, çevresinde insanlar varken bundan kat kat daha iyiydi. Etrafında düşüncelerini paylaşabildiği, kendini ifade edebildiği, herhangi bir şekilde iletişim kurabildiği birileri varken adam adeta ışıldıyordu ve ben bu durumdan hiç şikayetçi değildim. Halim, bir günebakan çiçeğine benzetilebilirdi. Harry benim güneşimdi.

“Zayn’le işte öyle tanıştık. En başta beni biraz ürkütmüştü ama sonradan anladım ki kendisi aslında şu dünyadaki en nazik, en düşünceli insanlardan biri. Nişanlı olmasına şaşırmamalı.” Harry iki yıl önce Zayn’le bir kafeterya tartışmasında nasıl tanıştığını tatlı tatlı anlatırken söylediği son cümle karşısında nefesimi tutarak gözlerimi ayırdım

“Nişanlı mı? Vay canına, bu harika. Tebrikler.” İlk şaşkınlığımı atlatıp otuz iki diş sırıttım ve Zayn sıcak bir şekilde gülümseyip kafasını salladı. Bu kadar genç bir yaşta böyle bir sorumluluk yüklenmeye hazır olduğu düşüncesi ona karşı olan izlenimlerimi tamamen değiştirmişti.

Aslında onlarla vakit geçirdikçe hepsi gözümde ayrı bir yer edinmişti. Mesela Sophia, dışardan zarif ve ağırbaşlı bir hanımefendi gibi gözükse de aslında deli dolu bir parti kızıydı. Louis en başta hiçbir şeyi önemsemeyen serserinin teki gibi duruyordu ama eğer dikkat ederseniz diğer çocuklara karşı nasıl bir ağabey gibi davrandığını gayet açık şekilde görebilirdiniz. Ed ise pembe suratlı bir ayyaş olmaktan çok uzaktı, devirdiği şişelerden sonra hala kusursuzca gitar çalabiliyordu. Kaslı ve yapılı vücudunun altında Liam tam bir sevimli ayıcıktı. Sophia’dan bir dakika ayrı kalamıyordu. Niall’a gelince…. Niall Niall’dı işte. Daha fazla açıklamaya gerek yoktu.

Onlarla vakit geçirmek keyifliydi. Kendi evimde gibi rahattım ve bana olan davranışlarından sonra gerginliğimden eser kalmamıştı. Kimse aralarında ne sıfatla bulunduğumu ya da hangi delikten çıktığımı sormamıştı. Harry gece boyunca yanımdan ayrılmamıştı ve bana bir saniyeliğine bile aralarında yeni olduğumu hissettirmemişti. Yaptığı knock knock şakaları can yakıcı derecede iğrenç olsa da muhabbetine ciddi anlamda doyum olmuyordu. Dünya üzerindeki en gereksiz konular hakkında bile konuşsa heyecanı ve tutkusuyla o konuyu inanılmaz ilginç bir hale getirebiliyordu.

“Zayn ve Perrie’ye.” Liam odanın ucundan elindeki şişeyi kaldırdı ve ben de diğerlerine uyarak boşta da olsa elimi havaya kaldırdım. Perrie gelin adayımız olmalıydı.

“Zayn ve Perrie’ye.” Odadaki herkes gür bir sesle tekrarlarken göz ucuyla Harry’yi izledim. Arka bahçedeki minik kaçamağımızdan döndüğümüzden beri ona dokunmamıştım ve canım yanıyordu. Onu öpmekten ya da herhangi bir fiziksel temastan bahsetmiyordum. Varlığını herhangi bir şekilde hissedemeyince adeta nefes alamıyordum.

“Harry.” Oturduğum yer pufundan kalkıp dizlerimin üstünde onunkine ilerledim ve iki tarafa açtığı bacaklarının arasına yanlamasına oturup kollarımı boynuna doladım.

“Hmm,”

“Kalkıyorlar.” İçkilerinden son yudumlarını alıp ceketlerini giyinmeye başlayan çocukları kafamla işaret ederek fısıldadım. “İşe bak ki bugün de buradayım.”

“Seni de onlardan biriyle yollayabilirim. Louis seni evine bırakmaktan mutluluk duyacaktır.” Pis pis sırıtarak konuştu ve omzuna hafifçe vurarak başarısızlıkla sonuçlanan bir yerimden kalkma girişiminde bulundum.

“Hey, hey. Elbette burada kalıyorsun.” Harry hala sırıtsa da bileğimden yakalayıp beni geri aşağıya çekti. Fazla şımarmadan kendimi geri bıraktım ve çocukların teker teker bize veda edip kapıdan çıkmalarını bekledim. Geriye sadece Niall Harry ve ben kaldığımızda Harry ayaklan, beni de ellerimden tutarak kaldırdı.

“Biz odama gidiyoruz Ni.” Harry bir kolunu belime doladı, diğer kolunu sallayarak Niall’a bir tür selam gönderdi.

“İsa aşkına Sarah eğer işi pişirecekseniz söyle de kulaklıklarımı takayım çünkü bu şerefsiz çok ses çıkarabiliyor.” Niall’ın oldukça açık sözlü uyarısı karşısında tükürüğümde boğulmamak için özel çaba sarf ederek kafamı salladım. Neye onay verdiğimi bilmiyordum.

Harry yüzüne kurbağa gülümsemesini yerleştirip Niall’a orta parmağını gösterirken ellerimin tersini daha şimdiden ısınmaya başlayan yanaklarıma bastırarak önden merdivenleri çıktım. Harry’nin odasına girip cebimden telefonumu çıkardım ve Julia’nın eve ne zaman döneceğimi soran mesajlarını görmezden gelerek telefonu yatağın başucundaki çekmecenin üstüne bıraktım. Bir taraftan hala sürgülerin arkasında bir yerlerde gizli paketler olup olmadığını merak ediyordum.

“Yorgunluktan ölüyorum ugh.” Harry hemen ardımdan odaya girdi ve kendini yatağa yüzüstü attı. Niall’ın beklentilerinin aksine uzunca bir süre ses çıkarabilecekmiş gibi durmuyordu.

“Bütün akşam oturmaktan başka iş yapmadın.” Kıkırdayarak kot pantolonumu çıkardım ve örtülerin altına girdikten sonra Harry’den tarafa döndüm. “Üstünü ört.” Yüzüne düşen buklelerin bir kısmını geriye ittim.

“Sıcak.”

“Birazdan üşüyeceksin.”

“Üşüdüğüm zaman örterim.”

“Harry.” Sesimi sertleştirdiğimde Harry homurdandı ve uzunca bir süre debelenerek yorganı üstüne çekti. Sarhoşken adeta şapşal bir bebeğe dönüşüyordu ve bu durum bazen sinir bozucu olsa da aşırı derecede tatlıydı. O hala yüzüstü pozisyonda boş bakışlarla etrafı süzerken telefonuma uzanıp alarm kurdum.

“Benim için endişelenmeni seviyorum.” Harry daldığı mini transtan çıkarken aniden kollarını vücuduma doladı ve beni kendine çekerek göğsüne bastırdı. “Sırf benim için endişelen diye salak salak işlere bulaşabilirim.”

“Salak salak işlerin içindesin zaten.” Ona o kadar yakındım ki aldığım her nefeste ciğerlerime dolan sadece ve sadece onun kokusuydu. Görüş alanımdaki tek şey tişörtünün yakasından gözüken kırlangıçların kanatlarıydı. Eğer beni bırakmazsa uyuyabilecek bir pozisyonda değildim ama kimin umurundaydı ki?

“En azından keyfim yerinde.” Dudaklarını saçımın üstüne bastırıp mırıldandı ve düşündüm. Keyfinin yerinde olduğu doğruydu.

“Harry?”

“Hm?” Ellerimle göğsünden itip yüzüne bakmak için boynumu çevirebilecek bir alan yaratmaya çalıştım.

“Benden ne zaman sıkılacaksın?” Bir yandan sesimin titremesine engel olmak için kendimi sıktım ve gözlerimi yarı kapalı gözlerine diktim. Bu soruya dürüst bir cevap almak istiyorsam bunu şimdi sormam gerekiyormuş gibi hissediyordum.

“Bilmem. Muhtemelen elli yıl sonra falan.” Cevabı karşısında afallamış bir şekilde onu izlerken dudakları bir şeyler söylemek ister gibi kıpırdadı ama ses çıkarmadı. “İnsanlar yaşlandıklarında huysuzlaşırlar değil mi? Her zaman karımla gözlüklerimizin yeri ya da ilaçlarımızın zamanı konusunda tartışacağımızı düşünmüşümdür. Sende o ışığı görüyorum. O zaman neden olmasın, değil mi? Ayrıca yaşlı ev bakım hizmetlerine de güvenmiyorum çünkü şerefsizler eve-“

Aramıza zar zor koyduğum mesafeyi tekrar kapatarak dudaklarımı onunkilerin üstüne örttüm. Kendisini öpme çabalarımı görmezden gelip konuşmasına devam etmeye çalışsa da bir süre sonra kararlılığım karşısında çenesini kapatıp ayak uydurdu. Normal bir şey bahsediyormuş gibi yaşlılığından, hayır, yaşlılığımızdan bahsediyordu ve ben ağlamamak için kendimi zor tutuyordum. Başkaları onun bu yaptığını boş konuşmak ya da fazla hızlı ilerlemek olarak görebilirdi ki boş konuşmak kısmı hariç doğruydu da ama bu tür laflara alışkın olmayan bir kız için dudaklarından dökülen her söz büyüleyiciydi. Full paket olarak Harry, inanılmazdı işte.

“Vay, teşekkürler.” Ağzının içine solumak istemediğimden durduğumda teşekkür etti.

Harry. Kendisini öptüğüm için bana teşekkür ediyordu.

Cevap vermek yerine çenesini hafifçe okşayıp gevşemiş kollarının arasında döndüm ve tavanı izlemeye başladım. Ben ondan sıkılabilecek miydim? Harry’nin kısık horlamaları duyulana kadar pencereden yansıyan gölgeleri inceledim. Sevgilimi, aşık olduğum adamın dikkatini çekmeye çalışan dostumu, hepsini bir anda silip Harry’yi seçmenin nasıl bir şey olabileceğini düşündüm. Ona olan hislerimi kabullendiğimden beri kendimi bambaşka biri gibi hissediyordum. Daha güçsüz, daha savunmasız ama mutluluktan sersemlemiş yeni bir kişi.

Uykusunun derinleştiğinden emin olduğumda elimi yorganın altına sokup göbeğinin üstünde duran elini tutup vücutlarımızın arasına indirdikten sonra parmaklarımızı birbirine kenetledim ve yüzümde huzurlu bir gülümsemeyle gözlerimi kapattım.

***

Gözlerimi açtığımda şaşırtıcı bir şekilde Harry yanımda yoktu. Dün gece uykuya daldığı yerde çıkarttığı kıyafetleri duruyordu ve ben çalan bir alarm sesi duyduğumu hatırlamıyordum.

“Harry!” Duşta olduğunu tahmin ederek o tarafa bağırdım. Neden ona seslendiğimi de bilmiyordum.

“Evet?” Su seslerinin gelmiyor olması yanına gidebileceğim anlamına geliyordu değil mi?

“Eğer alarmı duyduğun halde beni uyandırmadıysan ve geç kaldıysak boku yediğimizi biliyorsun değil mi?” Yataktan kalkıp banyoya yürüdüğümde yüzünde tıraş köpüğüyle duran bir Harry’yle karşılaştım. Bir şekilde, başarıya ulaşmış hissediyordum çünkü onu her anında, her şekilde görebilmek hoşuma gidiyordu. O, yüzünü yakından bakılmazsa belli bile olmayan seyrek sakallarından temizlerken klozetin üstüne oturup onu izlemeye başladım.

“Sakin ol, bolca vaktimiz var.” Çeşitli mimiklerle yüzünü gerip jileti yüzünde dolandırışını inceledim.

“Güzel, çünkü iki hafta içinde bu salak iş sona eriyor ve uzatmak niyetinde değilim.”

“O çocuklardan hoşlandığını sanıyordum.”

“Onları seviyorum ama bu ziyareti daha uygun bir zamanda yapabilmeyi dilerdim.” Omuz silkip ayaklandım ve aynanın önündeki ağız çalkalama suyundan bir yudum tepeme dikip biraz bekledikten sonra lavaboya yeşil bir köpük tükürdüm. “İşini çabuk hallet bu arada. Çişim var.”

O ordayken de işimi görebileceğime dair homurtularını görmezden gelip bunun iğrenç olduğunu mırıldanarak odaya geri döndüm. Yatakları topladım, kotumu giyindim, saçımı düzelttim ve hatta duvardaki çizimleri inceleyecek vakti bile buldum. Sonunda Harry yanıma geldiğinde koşturarak tuvaletimi yaptım.

Az bir zaman sonra sokaklarda, Harry’nin siyah arabasının içinde, kimsesiz çocuklar yurduna giden yoldaydım.

“Biliyor musun, oraya gidince belki de o çocuklara da sıcak bir şekilde davranmayı deneyebilirsin.” Ona akıl vermek nereden çıkmıştı bilmiyordum ama söyleme ihtiyacı hissediyordum. Zavallı çocukların tepesinde dikilip asık suratıyla onları ürküttüğü şeklinde kuvvetlice bir görüşe sahiptim.

“Birileri ziyaretlerine geldiği için bile mutlular Sarah, tavrımın sıcaklığını umursadıklarından emin değilim.”

“İşte.” Elimi dizime vurdum. “Senin gibiler yüzünden bu tür işler bir yere varmıyor.”

“Tamam, belki de yetim çocukların yanına hükümlüleri salmamaları gerekiyordur çünkü hiçbirimizin sikinde değil.” Sözleri karşısında kaşlarımı çattım.

“Birincisi, onlar yetim değil, terk edilmiş çocuklar. İkincisi, azılı suçlular olduğumuz falan yok. Onlara bir zarar vermiyoruz. Sadece bize değil, güler yüzümüze ihtiyaçları var ve bu kadar güzel bir surata sahip olduğundan…” Sözlerimin devamını getirmeyip başımı camdan tarafa çevirdiysem de sırıttığını bal gibi biliyordum.

“Deneyeceğim. Tamam mı?”

“Denemelisin. Birkaç hafta önce Abbie’le nasıl anlaştığını hatırlıyor musun?” Küçük kızla kurduğu iletişimi hatırlayınca gülümsememe engel olamadım.

“Evet çünkü velet dövmelerimle ilgilenmişti ve acıklı bir hikayesi vardı.”

“Oradaki herkes acıklı hikayelere sahip Harry. Sevgi ya da ilgi görmemiş minicik çocuklar onlar ve… Ah, her neyse.” Harry vitesteki elini benimkinin üstüne koydu ve hafifçe sıktı.”

“Deneyeceğim.”

***

Harry gerçekten denedi. Ve inanın bana iki oğlan çocuğunun ellerindeki keçeli kalemlerle koluna ‘dövme’ yapmalarına izin verişi hayatımda izlediğim en güzel sahneler arasında ilk üçü zorlardı. Kollarındaki şekiller aklı eren çocukların fazlaca dikkatini çekiyordu.

Zorunlu vakit dolduğunda Harry kollarında renkli anlamsız şekillerle, beraber resim çizen Abbie ve benim yanıma geldi ve omzuma dokunarak artık gitmemiz gerektiğini işaret etti. Gitmemiz gerekiyordu ve Abbie’yle vedalaşmak zordu.

“Ab, benim ve Harry’nin şimdi gitmesi gerekiyor.” Harry’nin eli hala omzumda dururken Abbie’ye gülümsedim ve küçük kız o alıştığı terk edilmişlik hissiyle kafasını sallarken iç çekerek ayağa kalktım.

“Haftaya görüşecek miyiz?” Titrek bir sesle sorduğu soruya yutkunarak kafa salladım ve saçlarını şöyle bir okşadıktan sonra ağlayacağımı hissederek salonun çıkışına koşturdum.

“Hey, Sarah iyi misin?”

“Tabi ki değilim. Tanrım, onu bırakıp gitmekten nefret ediyorum.” Asansörlere geldiğimizde Harry bana sarıldı ve sırtımı aşağı yukarı geniş hareketlerle okşayarak beni sakinleştirmeye çalıştı. Bu işte o kadar iyiydi ki Abbie’yi ve diğer tüm çocukları bu kadar çabuk unutabilmiş olmaktan utanıyordum. 

Harry'nin arkasından yavaş adımlarla otoparka yürürken ortamı neşelendirecek bir şeyler düşündüm. Besbelli bu işten benim kadar etkilenmemişti, etkilenmiyordu ve mızmızlanıp sinirini bozmaktan korkuyordum. Kazağımın kollarını çekiştirerek gözlerimin uçlarına bastırdım. Yanında asık suratlı, gözü yaşlı bir kız istemezdi değil mi?

Harry'nin siyah Volkswagen'i gözüktüğünde Harry cebinden anahtarı çıkardı. Alarmı öttürerek kilitleri açmasıyla sırtımda hissettiğim şiddetli bir darbeyle ciğerlerimden bir çığlık kopması ve adeta havalanarak dizlerimin üstüne yapışmam bir oldu. Aklıma gelen ilk şey bana bir arabanın çarpmış olabileceğiydi ama bu düşüncem Harry'nin başında gördüğüm karartıyla değişti. Dizlerimdeki acıdan dolayı gözlerimin önünde şimşekler çakıyor, düşüşümün şiddetini yavaşlatmak için öne uzattığım ellerim bileklerimden itibaren deli gibi sızlıyordu. Karartı hakkında edinebildiğim ilk izlenim gerçekten dev gibi olduğu ve çok hızlı hareket ettiğiydi.

Karartı, bana ne olduğuna bakmak için dönen Harry'nin arkasına geçtikten sonra bir eliyle uzun saçlarını kavrayıp kafasını geriye çekerken diğer eliyle dokunmaya kıyamadığım yüzüne bir yumruk geçirdi. Etin ete temasıyla otoparkta midemi bulandıran bir ses yankılandığında ikinci kez attığım çığlık Harry'nin ağzından dökülen küfürlere karıştı.

"Harry!" Hala ellerim ve dizlerim üzerinde dururken aklıma gelen ilk şeyi yaptım ve avazım çıktığı kadar bağırdım. Birilerinin beni duyması ve yardıma gelmesi gerekiyordu. Lanet olsun, birilerinin bizi görmesi lazımdı.

Adam ilk darbenin etkisiyle sersemlemiş olan Harry'ye hiç beklemeden bir kez daha vurdu ve gözlerimi kapattım. Bu görüntüyü görmek istemiyordum. Harry inleyerek yüzünü tutmaya çalışınca adam bu sefer dizini onun karnına kuvvetle geçirdikten sonra geri çekildi. Her şey o kadar hızlı olmuştu ki yerimden bile kıpırdayamamıştım. Bağırmaktan başka hiçbir şey yapamamıştım.

"Harry!" Adam yanımızdan geçip giderken dramatik bir şekilde sürünerek ona ulaşmaya çalıştım. Adamın kim olduğunu bilmeye ihtiyacım yoktu. Onu Jayden'ın gönderdiğini bal gibi biliyordum. Ondan nefret ediyordum.

"Aman Tanrım, aman Tanrım, Tan-" Elleri yüzüne kapalı, dizleri yukarı doğru bükük bir şekilde sırtüstü yatan Harry'nin yanına ulaştığımda titreyen ellerimle koluna uzandım. "Harry, yüzüme bak." İyi olup olmadığını sormanın bir anlamı yoktu ama aldığı hasarı öğrenmem lazımdı.

"Siktir, sikeyim, lanet-" Boğuk bir sesle inlerken kolunu çekiştirmeyi bıraktım. Adam benim yüzümden dayak yemişti. Üstüne gitmem belki de onu bunaltırdı. Ona dokunmak yerine gözlerimden deli gibi süzülen yaşları mahvolmuş avuç içlerimle kuruladım.

"Sarah," Renkli küfürlerinin arasından kendi adımı duyup dikkatimi ona yoğunlaştırdım. "Buradan gidelim..." Önerisi karşısında hızla kafamı salladım. Buradan gitmemiz gerekiyordu. Sonra ne olacağı hakkındaysa hiçbir fikrim yoktu.

-

Hm... Baya uzun oldu sanki :d

Continuă lectura

O să-ți placă și

14.6K 958 32
Jungkook; Dolabımın şifresini değiştirip üstüne bir de içini prezervatiflerle dolduran orospu çocuğu sendin değil mi? Jungkook hoşlandığı kıza çok ya...
194K 8K 37
ʜᴇʀ şᴇʏ ꜱᴀʟᴀᴋ ᴋᴀʀᴅᴇşɪᴍɪɴ ʏᴀʟᴀɴıʏʟᴀ ʙᴀşʟᴀᴅı... ꜱɪᴢ: ᴅᴇʟɪᴋᴀɴʟıʏꜱᴀɴ ᴋᴏɴᴜᴍ ᴀᴛᴀʀꜱıɴ!
77K 3.4K 19
Yabani dizisinden tanıdığımız Asi ve Alaz'ın muhtemelen hiç yazılmayacak anlarına dair tek veya birkaç bölümden oluşacak hikayelerdir.
196K 19.7K 31
Ülkesine dönen delta ve kendi halinde takılan sessiz bir omega bir gece birlikte olur.