1049 | BxB

By Lolashiyu

626K 52.8K 39.3K

Ünlü Leza hapishanesi, 1049 numaralı mahkûm, Asil Mavera Cansaran. Onu aslında hapishaneye tutsak eden, Korha... More

[Tanıtım]
1: LEZA
2: ŞEYTANLAR VE SAVAŞLAR
3: MEYDAN OKUMA
4: ATEŞLE OYNAMAK
5: DESİSE
6: İLK TEMAS
7: SAFİR MAVİSİ
8: ALACALAR
9: MÜBHEM
10: MAKTUL
11: OYUN
12: BIÇAK SIRTI
13: KÜL KELEBEK
15: OYUNBAZ
16: İHTİRAS
17: ENKAZ
18: KAYBOLMUŞ VE KAYBEDİLMİŞ
19: COMMUOVERE
20: KIZIL CESET
21: TESLİMİYET
22: EZKAZA
23: KUPA PAPAZI
24: APORİA
25: RUHLAR SENFONİSİ
26: MEVT
27: JOUSKA
28: PROMAJA
29: VAVEYLA "Kelebeğin Güncesi"
30: DEĞİŞEN DENGELER
31: DÜŞEN MASKELER VE DAĞILMIŞ RUHLAR
32: MERİÇ & BARBAROS [Özel Bölüm-Smut]
33: SEVGİDEN DOĞAN ACILAR
34: KORHAN & SAFİR
35: ACI HATIRALAR
36: BİR ÖLÜ, BİR SIR
37: LEZA'NIN RUHLARI
38: VEDA -FİNAL-
ESVED & DEHÂ -ÖZEL BÖLÜM-
Kayıp Küller Mezarlığı- DUYURU

14: GECE VE GÜNDÜZ

17.6K 1.4K 1.3K
By Lolashiyu

"Kafam cam kırıklarıyla dolu doktor. Bu nedenle beynimin her hareketinde düşüncelerim acıyor, anlıyor musun?" -Oğuz Atay

Okuyanlar oy verirse gerçekten mutlu olacağım arkadaşlar, ayrıca satır arası yorumlarınızı görmek istiyorum. Kitap hakkında teori üretmeniz hoşuma gidiyor. 💜

Gecenin öfkesi dinmiş, gündüzün çığlığı başlamıştı zihnimde. Ben kül kelebeğin mezarlığına inmiş, bir günümü orada geçirmiştim. Bununla da kalmamış onun bana teklif ettiği oyununu kabûl etmiştim. Tanrı ile karşı karşıya gelemezdin, ben zaten onun karşısında olmayacaktım ki. Onun karşısında şeytan olacaktı, mavi gözlerin kızıla dönüşüne şahit olacaktım.

Araf olduğum için aralarında ezilmem mi gerekiyordu? Ezilmenin ne demek olduğunu biliyordum ve inanın bu ezilmek değildi. Zirveye tırmanmaktı, gecenin ardından kafamda tamamen yeni bir plan oluşmuştu çünkü. Madem burada güçlü olan kazanıyordu, öyleyse güçlüyü kim seçiyordu? Kim ne kadar tanıyabilirdi ki birbirini? Lider seçilen kişilerle raks etmek zor değildi, sadece önce hangisinden başlaman gerektiğini bilmen gerekiyordu.

Korhan Safir Alaca, ilk başta beni takımında istemeyen adam sonrasında basitçe kabûl etmişti beni. Nedenini sorgulama gereği duymadım, ona ihtiyacım vardı ve bende seve seve kabûl ettim. İşin ironisi onun da bana ihtiyacı olmasıydı. Evet o liderdi, istediği her şey iki dudağının arasındaydı. Benim gibi yeni gelen birçok kişi vardı fakât onların ilgisini çekmeyi başaran ben olmuştum. Bunu kendi gücümle yapmıştım, şimdi ise yine kendi gücümü kullanarak kanlı oyuna dâhil olacaktım.

Esved, gece zihnimle oynamayı başarmış ve beni tahakküm altına almıştı. Onu öpmüş, bana dokunmasına izin vermiştim. Arada duygusal bir bağ olmayan dokunuşlardı bunlar, tek duygu şehvetlerin birbirine karışmış olmasıydı. Eğer bedenim karşımdaki insana tepki veriyorsa, geri durmazdım. Safir de beni kendine çekmeyi başarmıştı, ona duyduğum ihtiyaç ortadaydı. Esved ise dün gece benim dilimden konuşarak bedenimin iplerini ellerine dolamıştı. Ben sözlerin gücünü severdim, o sözlerin gücünden çok iyi anlayan biriydi.

Ortada aşk yoktu, bu hapishanede kimse birbirine o anlamda bakmıyordu. Herkes birbirini zaaflarından vuruyordu çünkü hayatta kalmaları gerekiyordu. Ben neden onların yaptığını yapmayacaktım ki? Ben neden birilerinin zaafı olmayayım ki? Onları kendime tutkun edebilirdim, benim için deli olmalarını sağlayabilirdim. Kendime güvenim tamdı, benden sakladıkları o sırları tek tek bulmam gerekiyordu. Bu hapishane birçok sırra ev sahipliği yapıyordu, geldiğim yerin hakkını vermeliydim değil mi?

Adımlarım koğuşun tam önünde durduğunda şuan havalandırma saati olduğunu biliyordum. Safir'in beni içeride beklediğini de biliyordum, onunla konuşmam gerekiyordu. Pişmanlık dolu bir konuşma olmayacaktı bu, yaptığım şeyden pişman değildim. Esved'in boynuma bıraktığı izi saklamakla uğraşmamıştım bile, çünkü biliyordum ki içerideki şeytanım bundan zaten haberdardı. Ben aptal değildim, o ikisinin birbirleriyle zannettiğimden daha yakın olduklarını biliyordum. Hatta sadece o ikisi değil, Meriç de bu olaya dahildi.

Başımı dik tutarak yavaşça açtım kapıyı, kocaman kapı açılarak bedenimi tamamen açıkta bıraktığında derin bir nefes aldım. Kafamda mükemmel bir plan vardı, gerçekleşmesi için poker yüzümü en iyi şekilde meydana çıkarmalıydım. Adımımı içeriye atar atmaz o karanlık ortamın kokusu buram buram doldu içime, kurtlar sofrasını kuran mı olacaktım yoksa masaya koyulan yemek mi? Ben çoktan her ikisi de olamamış mıydım?

Her zaman ki yerinde oturarak sigarasını içen Safir'e değdi bakışlarım, gözleri öyle uzaklara dalmıştı ki benim geldiğimin farkında bile değildi. Birkaç metre uzağındaki masada oturan Esved ve tayfasına doğru döndüm, beni tekrar hücreye getirdikten sonra kaybolmuştu ortadan. Kaybolsa bile sorun değildi, yaptığımız anlaşma zihnime çoktan kazınmıştı. Esved hissetti geldiğimi, koyu bakışları direkt olarak gözlerimin derinlerine indi. Erkeksi bir şekilde ayak bileğini öteki bacağına atmış, sandalyesine sırtını yaslamıştı. Gülümsedim bakışlarına karşı, bu hareketim üzerine tek kaşını kaldırdı.

Elimi kaldırarak iki parmağımı boynuma doğru götürdüm, ardından o bıraktığı izin üzerine değdi parmaklarım. Bakışları direkt olarak parmak hareketlerimi izledi, kafamı yana doğru yatırarak açıkta kalan izin üzerini okşadım. Dudaklarını yalayarak gülümsedi, vermek istediğim mesajı almıştı çoktan. Pekâlâ Asil, gösteriyi burada bitirip yeni bir perde açmanın vaktiydi.

Adımlarımı tamamen Safir'in masasına çevirdiğimde onun gözlerinin çoktan bana dönmüş olduğunu gördüm. Masanın üzerindeki sigara izmaritleri onun uzun zamandır orada oturduğunu gösteriyordu. Yavaşça onun yanına vardığımda hiç oturmadım, o da oturmama izin vermeden ayaklandı. Çenesiyle kendi hücresini göstererek, "Gidelim." Dedi, yalnız konuşmak istiyordum zaten. Bu seferki gösterim iki kişilik olacaktı. Önden ilerlemeye başladığında peşine takıldım, aceleci değildik ikimizde. Hücresinin kapısını açarak geçmem için öncelik verdi, aksak adımlarım içeride sonlandığında vakit kaybetmeden ilerleyerek yatağına doğru oturdu.

Oturuşunda umursamaz bir hava vardı, bugün çok farklı bir maskesini kuşanmıştı. Belki de Esved'in ardından o da gerçek yüzünü gösteriyordu, aralarındaki oyunun kurbanı olmayacaktım. Derin bir nefes alarak mühürlenmiş dudaklarımı araladım, "Pamir'in Esved için çalıştığını biliyordun." Söze ilk olarak Pamir piçinden başlamak istedim çünkü bu oyunda onun rolü fazlasıyla büyüktü. Safir bakışlarını odaklandığı yerden kaldırdı fakât sorumu es geçercesine yanındaki boşluğa doğru elini koyarak patpatladı, "Otursana." Eğer normal bir konuşma içerisinde olsak dalga geçtiğini düşünürdüm fakât o son derece ciddiydi.

Hiçbir şey demeden yanına doğru ilerledim ve açtığı yere oturdum. Şimdi yan yana oturuyorduk, ona fazla yakın olmak tehlikeliydi ama bu saatten sonra tehlikeyi ikinci plana atabilirdim. "Beni takımına almaya karar verdiğin gün, aslında oyununu çoktan başlatmıştın değil mi?" Kartları açık oynamaya karar vererek olayı en başından aldım, o ise inkâr etmeyerek usulca kafasını salladı "Kimse bulduğu hazinesini paylaşmak istemez." Esved de dün beni bir hazine olarak gördüğünden bahsetmişti. Hazineler her zaman altınla dolu sandıklarda sunulmazdı, Pandora'nın kutusu olduğumu göremiyorlar mıydı?

"Benim sana ihtiyacım vardı, peki ya sen?" Dudaklarımı yalayarak mavilerinin içine baktım, "Senin bana neden ihtiyacın var ki?" Saniyeler süren bakışmanın ardından omuzlarını silkti, "Kim bilir?" Umursamaz havayla konuşması bir yandan sinirlerimi fazla bozuyordu fakât biliyordum ki her hareketinin altında bir anlam vardı. "Göz göre göre beni Esved'e teslim ettin, bunu neden yaptın?" O adamın güzel bir zihin yöneticisi olduğu ortadaydı, beni ele geçireceğini biliyordu. Engellemek yerine bile bile gecenin kolları arasına bırakmıştı beni. "Her şeyi bu kadar kısa sürede anlamana bayılıyorum biliyor musun?" Gülümseyerek burnumun ucundan makas aldığında, tepkisiz kalmakla yetindim.

Bir kaçık gibi davranıyordu, bana bir açıklama yapması gerektiğinin farkında değil miydi? "Safir," Kaşlarımı çatarak devam ettim "İkinizin arasındaki oyuna soktun beni, ne hâle düşeceğimi hiç mi umursamadın?" Pekâlâ, birazcık ajitasyon yapmamın kimseye zararı olmazdı. Ağlamaklı bir ifadeye bürünerek olabildiğince üzgün baktım yüzüne, içimde üzüntüye dair yer bile yoktu. Bir oyuncunun hakkından başka bir oyuncu gelirdi belki de. Onun beni hissettiğini biliyordum, biz onunla istemsizce birbirimize bağlanmıştık.

"Altından kalkamayacağın hiçbir oyuna girmezsin ki sen," cebine sıkıştırdığı sigara paketini güçlükle çıkardığında içinden bir dal almadan önce devam etti, "Biz davet ettik, sen de bile isteye dâhil oldun." Yanağımın içini kemirerek yüzüne bakmaya devam ettim, o ise usulca yerleştirdiği sigarasını ateşleyerek derince bir nefes çekti. "Sizin için ben piyon muyum?" Satranç tahtasının Şah'ı olan ben, gerçekten onların gözünde bir piyon muydum? Beni küçük görmediklerini biliyordum fakât bir yandan kolay lokma sanmalarını da isterdim. Küçük gördükleri kişinin onların hakkında gelmesi izlemeye değer bir oyundu.

"Sen satranç tahtasındaki yerini biliyorsun güzelim, sence seni küçük görme şansımız var mı?" Zehirli dumanı havaya üfleyerek tok sesiyle konuştuğunda kafamı yana doğru yatırarak hareketlerini izledim. Mavilerinin hedefi açıkta kalan boynum oldu, doğrudan ize bakıyordu. Elimi kaldırarak yavaşça dudaklarının arasındaki sigarasına götürdüm, yavaş hareketlerimim tahrik edici olmasına özen gösterecektim. Usulca iki dudağının arasındaki sigarayı çekip aldım, "Ben Şah'ım, bir Vezir elbette bulurum." Yanan sigarayı kendi dudaklarımın arasında doğru götürdüm, her hareketimi koyulaşan bakışlarıyla izledi.

Derin bir nefes çekerek yüzüne doğru üflediğimde yutkunma sesini hissettim, aramızdaki çekimi görmezden gelemezdi. "Fakât bulacağım Vezir, hoşunuza gitmeyebilir." Burada altı tane lider vardı, ben ikisiyle oyuna girmiştim. Geriye kalanlar hâlâ çözülmemiş birer silahtı, eğer onları çözmeyi başarırsam elde ettiğim üstünlük ezici bir güç olurdu. Kendimden emin tavırlarım hoşuna gitmiş olacak ki dudağının kenarı kıvrıldı, "Liderlerle istediğin kadar oynayabilirsin fakât unutma ki sen hep benim gözdem olacaksın." Bunu unutmak mümkün değildi, çünkü bana gösterdiği bu yüzüne karşı bile onu şefkatli buluyordum. Bana verdiği izlenim nefesimi kesiyordu, kolay kolay bırakmak istemeyeceğim biriydi o.

"Görünmeyeni bulmak istediğini söyledin, okyanusuma batacaktın." Boştaki elimi kaldırarak kirli sakallarının üzerine yerleştirdim, "Neden tam tersi oldu? Senin okyanusuna nasıl girdim ben?" Sıcak dudaklarını avcumun içine yerleştirerek kısa bir öpücük bıraktı, etkisinden çıkmak istemeyerek sigara izamaritini her zaman yakınında olan küllüğüne bıraktım. Ardından iki elimi boynuna dolayarak kendime doğru çektim, yüzlerimiz arasında santimler kalırken konuştum "Bu gözlerin var ya," Nefesim kirpiklerine karıştı, "Böyle hisli baktıkları sürece boğuluyorum." Çünkü Safir'in gözleri onun okyanusuydu, ben ise her baktığımda kaybolmak istemeyecek kadar yaralıydım.

Kaşlarını kaldırdı, benden böyle bir atak beklemiyordu. İşin aslı, ben de kendimden böyle bir atak beklemiyordum. Esved geceyse, Safir gündüzdü. En başta da dediğim gibi gecenin öfkesi dinmiş, gündüzün çığlığı başlamıştı zihnimde. Zihnim onlar yüzünden birbirine karışıyor, kendimi bir yabancı gibi görmemi sağlıyorlardı. "Geçmiş, gelecektir..." Kısık bir tonla mırıldandım bu sözü, "İkiniz de bu sözü söylediğiniz an, çoktan sınır ihlâli yapmıştım." Geçmişlerinde her ne olduysa, girdap misali sürüklüyordu beni. Alamadıkları intikamın ateşi miydim? Ben hangi geçmişin eseriydim?

"Seni gördüğüm ilk an sınır ihlâli yapmıştın zihnimde Mavera," dudakları çenemi sarmaladı ve olabildiğince yavaş bir öpücük bıraktı, "Sen geçmişimdin, şimdi de geleceğimsin." Başımı biraz eğerek kaşlarımı çattım, "Ben anlamıyorum Safir, geçmişinde nasıl varolmuş olabilirim ki?" Burukça gülümsedi bu sorumun üzerine, onun çift karakterli olduğunu düşünmeye başlıyordum. Bir insanın aynı anda bu kadar duygu hissetmesi normal değildi. Göz bebeklerine yerleşen duygular daha önce gördüklerimden daha korkunçtu. Bana bir şeyler anlatmaya çalışıyordu, bunu konuşarak değil de sadece mavi gözleriyle yapıyordu.

Kafamda çakan şimşekler saniyelik olarak durdu, aklıma dolan düşünceler bir örüntü gibi dizildi. Sonrasında daha büyük bir şimşek çaktı, yerimden sarsıldığımı hissettim. Bir elimi onun göğsüne koyarak kıyafetini sıktım, "Senin..." Derin bir nefes alarak yutkundum, kalbim göğsümden çıkarcasına atmaya başladı. "Senin ilk gözden kimdi?" Basit bir sorunun beni böylesine etkilemesi yanlıştı ama tüm parçaları bir araya getirince ortaya çıkan sonuç beni korkutmuştu. Onun geçmişinde birçok yara vardı, peki beni hangisinin merhemi olarak kullanıyordu?

Usulca kıvrılan dudakları daha çok genişledi, dişlerini göstererek kahkaha atmaya başladığında hayretle yüzüne baktım. Yine yapıyordu, yine ani bir şekilde değişiyordu. Sırtını yatağa doğru çevirip usulca kendini yumuşak zemine bıraktı, elleriyle yüzünü kapattı ve sarsılarak gülmeye devam etti. Bu korkutucu hava karşısında tek yaptığım, olanları izlemekti. Dakikalardır güldü, dakikalardır içime attığı korkunç tohumun çatlamasına izin verdi. Filiz vermesini istemeyerek dişlerimi sıktım ve kafamı iki yana salladım, sakin olmalıydım.

Kahkahası durduğunda ellerini yavaşça yüzünden indirdi, gözlerinden akan yaşı gördüğümde nefesimi tuttum. Bunlar gülmekten akan yaşlar değildi, acının yaşlarını nerede olsa tanırdım. Derin derin soluyor, şiddetle inip kalkıyordu göğsü. Sakinleşmeye çalışıyordu fakât deli gibi güldükten sonra nasıl böylesine ağlamıştı? "Mavera," dedi fısıldayarak, doğruca gözlerime baktı kızarmış mavileri. "Uyarıyorum, seni kullanacağım." Yüzümdeki dumara uğramış ifade yok oldu, ciddi bir konuşmanın başlangıcını yapmıştı. Sakinliğimi koruyarak sözlerine devam etmesini bekledim.

"Sana aşık değilim, senin de bana aşık olmadığın ortada." Bu doğruydu, ikimizin de öyle duygular için kalplerimizde yer yoktu. "Bana iyi geliyorsun, içimdeki boşluğu kapatmak için kullanacağım seni." Açık açık amacını belirtmesi benim işime geliyordu, onun hakkında yapacağım planlar şekilleniyordu böylelikle. Biraz daha açmak istedim söylediklerini, "Meriç veya Esved...ikisinden birine aşık mıydın?" Sonunda bunu dile getirmiştim, o üçünün bahsettiği sırrı tamamen açığa çıkaramazdım fakât en azından bana ipucu vermesini sağlayabilirdim.

"Ne?" İnanılmaz bir şaşkınlık belirmişti yüzünde, yavaşça yattığı yerden doğruldu. Kirpikleri ıslaktı, yanaklarındaki yaşları elinin tersiyle sildi. "Aklından neler geçiyor böyle Mavera?" Ses tonu hafiften öfkeliydi, aklıma türlü türlü düşünceler elbette geliyordu. Bunların arasında birbirlerine aşık oldukları düşüncesi de vardı, belki de aralarından birinin ihanetiyle bitmişti bu ilişki. Onlara ulaşmak için her yolu deneyecektim. "Biz dosttuk zamanında," Bir çırpıda söyleyerek kurtuldu içindeki zehirden. Kaşlarımı kaldırdım, hadi Meriç'i geçtim ama Esved'in biriyle dost olabileceğine asla inanmıyordum.

Safir'in gözleri uzaklara daldı yine, sürekli geçmişindeki anıların onu rahatsız ettiğinin farkındaydım. Bana aralarının neden bozulduğunu anlatmasını elbette beklemiyordum, bu yüzden konuyu değiştirdim "Peki, beni dün neden Esved'e teslim ettin?" Bu soruma hâlâ bir cevap alamamıştım, elini kaldırarak alnına götürdü. Başını eğerek ovalamaya başladı, düşüncelerinde boğulduğu ortadaydı. "Seninle konuşacağını biliyordum, bunu ertelemesini istemedim." Cevabı ona göre basitti ama bana göre anlam dolu, çünkü benimle ne konuşacağına dair her şeyi biliyordu. Safir tüm bunları bilip de nasıl hiç açık bırakmıyordu?

Beni Pamir'e teslim ederken endişeliydi, dudaklarımdan öperken hisliydi. Resmen olacaklara hazırlamıştı beni, canavarın inine göndermişti. Elimi saçlarımdan geçirerek oturduğum yerden kalkmaya çalıştım fakât Safir bir anda kolumdan tutarak durdurdu beni, "Lütfen, ben...iyi hissetmiyorum." Yanında kalmamı istiyordu, dediği gibi kullanacaktı beni. Kullanmasına izin verirdim, aynı şekilde bende ondan faydalanıyordum çünkü. Onu açmaya çalıştığım geçmişi bu hâle sokmuştu, daha atlatamamıştı ama çok sıradan bir şekilde maskesini takabiliyordu.

Tekrar oturdum yatağa, biraz daha geriye giderek sırtımı duvara yasladım. Sonrasında sargılı olmayan bacağımı göstererek "Hadi," dedim "Kafanı koy." Bunu bekliyormuş gibi hızla yanıma doğru uzandı ve büyük bir ihtiyaçla kafasını bacağımın üzerine koydu. Bir elim sırtını okşamaya başlarken diğer elim saçlarının arasında yerini aldı. Gözlerini anında kapatarak derin bir iç çekti, "Yıllardır özlediğim duygu bu..." Kısık sesi kulaklarıma ulaştı, dudaklarımı birbirine bastırarak yan profilini inceledim. Dişlerini sıkıyordu, kasılan çenesini hissediyordum tenimde. "Sıkma kendini." Verdiğim komutla birlikte elini gözlerinin üzerine koyarak derin bir iç çekti. "Pişman olacağımı bile bile seni seçtim." Öfkesi kendineydi, yavaşça karıştırdım saçlarını "Çok canım yanacak mı Safir?"

Masum bir çocuğun sesi gibi çıkmıştı ağzımdan kelimeler. Kâhretsin, neden gözlerim dolmuştu ki? Sırtına yerleştirdiğim elim duraksadığında onun hıçkırığı odada yankılandı. Koca adam, Alacaların lideri, hemen bacağımın üzerinde hıçkırarak ağlıyordu. İçimden bir şeylerin kayıp gittiği hissettim, yıllardır böylesine garip bir duyguyla karşılaşmamıştım. O mavilerinin kızarıklığı içimi yakıyordu, oysa zaten yanacak olan bendim. "Meriç uyarmıştı beni," boğuk sesiyle güçlükle konuştu "Seni takıma almamam konusunda uyarmıştı." Meriç onun göremediğini görüyordu çünkü, bu yüzden her daim onu kolluyordu ya.

"Sikeyim!" Bir canhıraş daha koptu dudaklarından, elini saçlarının arasındaki elime götürdü ve avcunun içine aldı, "Neden hiç pişmanlık hissetmiyorum?" Beni takımına aldığı için pişmanlık duymuyordu, en önemlisi ise beni oyunlarına soktuğu için zerre pişmanlığı yoktu. O şuan ağlıyordu, çünkü geçmişi dağlamıştı yüreğini. Maskesini ayağının altına almış, oyunculuğunu bir kenara bırakmış acısını koymuştu ortaya.

"Bencilim Mavera, kendi elimle seni ateşin ortasına attım." Dinen hıçkırıklarının ardından yavaşça döndü bana doğru, kızıla boyanmış mavileri karşımdaydı. "Aşktan bile daha beter, ismi yok bu duygunun." Elini kaldırarak boynuma doğru götürdü ve Esved'in bıraktığı izin üzerine dokundu, "Kül kelebeği tanımaya başladıkça ona çekilir insan, sen suçlu değilsin. O zihinlerin katili, bu dünyaya ait olamayacak kadar karanlığa gömülü." Bahsettiği karanlığı bizzat görmüştüm, bu karanlığın nedenini merak ediyordum. Anlayamayacağını bilse de, insan onu anlamak istiyordu. "Ben hissediyorum ki, kimse onun kadar acı çekmedi." İçimden geçenleri doğruca ona ilettiğimde göz kapaklarını kapatarak bekledi bir süre, "Onun geçmişini sadece ben ve Meriç biliyoruz," ardından tekrar gözlerini açtı, elimi sımsıkı tutarak devam etti "O çektiği tüm acılara rağmen hayattaysa, bu onun gerçekten bir Tanrı olduğunu gösterir."

İnkâr etmedi onun yüceliğini, çektiği acıların şiddetini biliyordu. Meriç ve Safir ona saygı duyuyordu, kalbi insanlıktan çıksa da, ruhu küllerine karışsa da, o saygıyı hak eden bir insandı. Daha bilmediğim bir acı içimi darmadağın etmişti, istemsizce ağlamak istiyordu insan. Ne yaşadığını bilmediğim hâlde sanki onu anlıyormuşcasına ağlamak...

Derin bir nefes alarak kafamı yukarıya doğru kaldırdım, tavandaki aynayla bakıştım. Yüzümdeki yara izlerinin kalıntılarını gördüm, sonra bakışlarımı elimi yanağının üzerine koymuş adama çevirdim. Dizlerini sığınmak istercesine karnına doğru çekmiş, karşısındaki bomboş duvara bakıyordu. Bu onun gerçek yüzüydü, o aslında parçalara ayrılmış bir cesetten ibaretti. "Safir," dedim güçlü çıkarmaya çalıştığım sesimle, "Birbirimize bir söz verelim mi?" Gözleri hızla hareket ederek benim kararlı gözlerimi buldu, yattığı yerden uyuşuk bir şekilde doğruldu. Elimi hiç bırakmadan konuştu, "Ne sözü?"

Elimi onun parmaklarına geçirerek birleşen ellerimize baktım, "Birbirimize hiç güvenmiyoruz, asla güvenmeyeceğimizi de biliyoruz." Yine de verdiğimiz sözleri yerine getirecektik, samimiyetli bakan mavilerinden bunu anlamıştım. "İleride savaş meydanında karşı karşıya kalırsak eğer, silahını bana doğrult." Kaşlarını çattı bu sözlerime, "Biz aynı takımdayız Mavera." Kafamı sallayarak onayladım onu, "Yine de öyle bir durum olursa dediğimi yapacaksın." Elimi sıkarak göğsüne doğru götürdü ve hızla sol tarafına bastırdı. Bu sözü vermek istemiyordu, bakışlarındaki kararsızlıktan anlamıştım. Yavaşça kafamı ona doğru yaklaştırarak tam gözlerinin içine baktım, "Aynı durumda bende düşünmeden silahımı kafana doğrultacağım." Hırsla dudaklarını yalayarak alnını benim alnımla birleştirdi, titrek nefesini tenimde hissettim.

"Silahları doğrultacağız," usulca dudaklarını benim üst dudağıma bastırdı ve tutkulu bir öpücük bıraktı, "Ama tetiği önce çeken kazanacak bu oyunu." Tetiği kimin önce çekeceği asla belli olmayacaktı fakât kendinden öylesine emindi ki, karşı karşıya kalmayacağımıza inanıyordu. Ben ondan bu sözü istiyordum çünkü tam tersini düşünüyordum, bu oyunda kazanan o zaman belli olacaktı. Göğsünün üzerindeki ellerimi aramıza sokarak tam dudaklarının üzerine götürdü ve büyük bir içtenlikle parmaklarımın üstünü öptü. "Söz veriyorum, Mavera." Gözlerimi usulca kapatıp açtım ardından bende öptüm onun elinden, "Söz veriyorum, Safir." Dolan gözlerime engel olmayı boşverdim, sol gözümden düşen damla, ellerimizin üzerinde yerini aldı. Ben bulduğum şefkati yok edebilirdim değil mi? Biz sadece birbirimize muhtaç olan iki bedenden ibarettik, verdiğimiz söz neden şimdi ağır geliyordu? Öldürmek ikimiz için de basit bir eylem değil miydi?

"Ah Mavera'm," Saçlarımın üstünü okşayarak konuştu, "Sen çok güçlü bir yüreğe sahipsin." Parmakları dolandı dalgalı saçlarıma, sonra yavaşça yanağımdan süzülen yaşa dokundu ve sildi. "Bilmez misin, Leza yüreği olanlara bir cehennem..." Dudaklarından çıkan kelimeler gerçekten yüreğime işliyordu, bunu nasıl yapabildiğini sorgulamadım. Burada herkes insanların yüreğine ve zihnine dokunmakta ustaydı. "Ya senin yüreğin Safir?" Boştaki elimi onun göğsünün üzerine koydum ve okşadım "Hâlâ geçmişin yasını tutuyorsun, kanayan bir yüreğe sahipsin. Bunu görebiliyorum, maskelerine bakarken bile görebiliyorum."

"Ben sana hiçbir zaman Leza benim cehennemim olmadı demedim ki..." Doğru, dememişti. O burada yanmıştı, kavrulmuştu, küllerinden doğmayı başaramıştı. Bir şeylerin intikamını güdüyordu, nefret ettiği kendisi miydi yoksa Leza'nın ta kendisi mi bilinmezdi. "Oyunun sonuna kadar birbirimizi kullanacağız, buna diğer liderler de dâhil." Açık açık ona bunu söylüyordum, liderlerle iletişim hâlinde olacaktım. Esved'in gecesine girecektim, kelebek cesetlerine bir yenisini daha ekleyecektim. Şehvetse şehvet, tutkuysa tutku, benim savaşım doğduğumda başlamıştı zaten. Geri durmam için bir nedenim yoktu, bakışlarımdaki netliği hissetti. Derin bir nefes alarak konuştu, "Öyleyse yap, kullan onları."

Bana izin vermesine ihtiyacım yoktu, sadece seçtiğim yolda yanımda olması yeterdi. "Fakât seçtiğin yolda ben hep yanında olacağım, Esved ise bir adım önünde olacak. Bunu bilerek yap her hamleni, kurduğu tuzaklara düşmene izin vermeyeceğim." Dudaklarım kıvrıldı, az önceki hüznümden eser kalmamıştı. Olabildiğince soğukkanlı olarak konuştum, "Ben daima önümle ilgilenirsem, yanımdan gelecek olan darbeye karşı savunmasız olurum Safir." Verdiğim imayla birlikte keyifle gülümsedi, önüme düşen saçlarımı geriye doğru yatırarak konuştu "Aferin benim oğluma, hep böyle akıllı ol." Aksini iddia etmedi, hem yan tarafımda hep beni koruyacak hem de bana tuzaklarını hazırlayacaktı.

"İyi şanslar mı dilemeliyim?" Gülümseyerek söylendiğimde tek kaşını kaldırdı, "Belki iyi şanslar öpücüğü verebilirsin?" Dilimi çıkartarak hemen karşımdaki dudaklara sürttüğümde hızla dudaklarını aralayarak dilimi yakaladı. Sertçe emmeye başladığında ağzımı açarak ona izin verdim. Dişlerini etimin üzerinde, dokunuşlarını ise ensemde hissediyordum. Kesinlikle temas bağımlısı olduğu her zaman belli oluyordu, alt dudağını tek bir hamlede dudaklarımla kıstırarak emmeye başladığımda boğazından gelen boğuk ses tahrik ediciydi. Göğsümden beni ittirerek sırtımı duvara sertçe yasladığında inlememe engel olamadım. O ise kafasını yana yatırarak ellerimden tuttuğu gibi kafamın üzerinde, tam duvarda birleştirdi.

Kısa bir süreliğine dudaklarımızı ayırarak fısıldadı, "Seni her anlamda istediğimi biliyorsun değil mi?" Üst dudağımı çekiştirerek ısırdığında gözlerimi araladım kısık bir şekilde, "Bunu isteyen tek kişi değilsin." Kışkırtıcı bir şekilde konuşarak gülümsediğimde kısık bir küfür savurdu, "O kişileri de sikeyim Mavera, dellendirme beni!" Daha şimdiden başkalarını duyunca öfkeleniyordu, Esved ile beni aynı odaya kapatırken neredeydi bu öfkesi acaba? Kaşlarımı yalancı bir sinirle çattım, "Esved ile aynı odada geceyi geçirdik, gerçekten sinirlenmeye hakkın var mı?"

"Ne yani, sana istediğini yapmasına izin mi vereceksin?" Sinirli sesi hayret doluydu fakât benim sınırlarımdan bihaberdi. "Hayır, ben ne istersem onu yapacağım ve senin buna karışma hakkın yok." Doğruları yüzüne çarptığım için sanki mümkünmüş gibi daha çok çatıldı o kaşları, az önceki tutkulu hâlinden eser kalmamıştı. Benden uzaklaşarak bir elini saçlarından geçirdi ve derince soludu, "Esved'in insanların üzerindeki etkisinden nefret ediyorum!" Dişlerini sıkarak kafasını yana çevirdi, "Özellikle sende bıraktığı etkiden daha çok nefret ediyorum." Sesindeki kin gün yüzüne çıktığında tek kaşımı kaldırarak kollarımı göğsümde birleştirdim, "İkinizin de oyuncağı olmayacağım Safir, beni kafesleyemezsin." Beni kullanabilirdi ama kararlarıma kesinlikle müdahale edemezdi.

"Esved'in bedensel oyunları ne kadar sevdiğini biliyorum ve bunu düşünmek bile beni delirtiyor." Evet onun fantezilerini Dehâ'nın üzerinde çok net görmüştüm zaten, ben bedenimi o hâle sokacak biri değildim. Savaşta bu beden beni koruyacaktı, onun zevki uğruna kendime zarar vermeyecektim. "Sen orasına karışma, hem ben acıktım liderim!" Elimi karnıma götürerek devam ettim "Yemek saati gelmedi mi ya?" Bana uyum sağlayarak konuyu değiştirdi o da, "Gelmiştir yavrum, saatlerdir buradayız." Kendine gelerek oturduğu yerden kaldırdı uyuşmuş bacaklarını, "Hadi gidelim." Elini bana uzattığında tutunarak kalktım bende onun gibi, "Ah, şu lânet sargı ne zaman çıkacak?" Kendi kendime bacağıma sövdüğümde ikimiz de kapıya doğru yürümeye başladık, "Doktorla konuşuruz yemekten sonra." Başımı sallayarak onayladım onu, en azından ondan durumumu öğrenmem iyi olurdu.

Kapıyı açarak çıktığımızda gerçekten herkesi yemekhanede olduğuna emin oldum, in cin top oynuyordu. "Kimse yokken sevişebilirdik aslında." Hemen yanımdaki beden arsızca konuştuğunda ona doğru hayretle baktım, "Oha Safir!" Omuzlarını silkti, "İllaki olacak, süreyi uzatıyorsun sadece." Koluna doğru tüm gücümle vurarak itekledim onu, "Arsız!" Gülümseyerek vurduğum kolunu tuttu, "Düşünsene, sevişiyoruz ve hemen tavandaki aynada yansımamızı izliyorsun." İstemsizce bu görüntüyü hayal ettiğimde içimde yükselen sıcaklık yüzüme kadar çıktı, "Siktir git ya!" Yüksek sesle söylendiğimde kahkaha attı, "Hayal ettin değil mi?'

"Evet lânet olası, evet!" Beni utandırmaya çalışıyordu ve susması için ona istediği cevabı vermiştim. "İçindeki psikopatı bilmesen, çok tatlısın diyeceğim." Alayla konuştu, bak bunda haklıydı işte. Tipim gerçekten tatlıydı, inkâr etmeyecektim fakât konuşmaya başladıktan sonra herkes bu fikrini değiştiriyordu. Eh, haklılardı, ağzı bozuk ve sinsi biriydim...

Adımlarımız koridora çıkarken hemen köşeyi dönen Meriç'i sadece ben farketmiştim. "Safir," dedim aklıma bir şey gelmiş gibi yaparak, "Sen önden gitsene, ben bir tuvalete gideceğim."

"Bende geleyim?" Gözlerimi devirerek yüzüne baktım, "Aynen, gel bir de avcuna çiş yapayım?" Pis bir şekilde güldüğünde düşündüğü şeyi anlayarak elimi alnıma götürdüm, "Allah'ım sen sabır ver!" Gülmesi asla durmazken, "Peki," dedi "Git bakalım." Normal şartlar altında olsaydık elbette tek gitmeme izin vermezdi fakât bana zarar veren orospu çocukları Esved'in kölesi olduğundan, istediğim kadar rahat davranabilirdim. "Çok oyalanma." Uyarısını yaptıktan sonra önden ilerlemeye başladığında adımlarımı doğrudan Meriç'in gittiği yere çevirdim. Meraklı biri olduğumu biliyordum fakât içimdeki ses her zaman beni doğru yönlendiriyordu.

Karşıda tuvaleti gördüğümde derin bir nefes alarak o tarafa ilerledim, başıma iş alacak gibi duruyordum ama yine de içimdeki kurdun beni yönlendirmesine izin veriyordum. Safir'e diyordum ama cidden asıl arsız bendim sanırım. Kapıya yaklaştığımda kulağıma dolan inleme sesleriyle duraksadım, düşündüğüm şey olamazdı değil mi? Cidden Meriç tuvalette birini mi sikiyordu? Üstelik koğuş tamamen boşken? "H-hızlı!" Kocaman bir 'hassiktir' çektim kendime, Meriç'in sesiydi lan bu!

Meriç kendini mi siktiriyordu? Pekâlâ Asil, milletin kıçından sana ne? Kafamı iki yana salladım, elime belki de bir koz geçecekti. Bu fırsatı geri tepmeyerek kapının koluna elimi koydum, ardından derin bir nefes alarak kapıyı açtım. Yarıya kadar açılan kapının ardından gördüğüm manzarayla elimi ağzıma götürerek gözlerimi irice açtım, "Siktir!" Kendi kendime mırıldandım, karşımdaki ikilinin beni duyduğu yoktu zaten.

Evet karşımdaki ikili; Meriç ve ona kendini dayamış olan Barbaros! Küçük dilimi yutmuş bir şekilde onlara bakarken, Barbaros'un bakışlarının kısa bir anlığına kapıya doğru çevrildiğini gördüm. Beni görünce önce duraksadı, ardından kaşlarını çatarak öfkeyle bir küfür savurdu. "Amına koduğum!" Sesindeki sinirli tonu iliklerime kadar hissetmiştim. Kendini Meriç'in bedeninden ayırdığında, ne yapacağımı bilemeyerek etrafa bakındım. Bu bacakla kendime tabana kuvvet bile diyemiyordum ki!

"Bakma öyle aval aval, içeri gir ve kapıyı kapat!" Artık bana yüzü zevkten kızarmış Meriç de bakıyordu, sesli bir şekilde yutkundum. Kendim kaşınmıştım ve şimdi ölüm fermanıma doğru gidiyordum!

Merakımın da içine edeyim, başıma daha ne işler açacaktım ben?

-------
Upuzun bir bölümle karşınızdayım! Sonu harika bitmedi mi ama? Eheheh diğer liderlere de bulaşmak lazım değil mi? Bu bölümde Safir'im ve Mavera'm çok harikaydı, hikâyeye yan karakter koymayı unuttum sanırım, herkes de bir başrol havası ahakshksbskssn
Eğlenceli bir bölüm gelecek gibi! 👀

Sonraki bölümde görüşürüz, Lola kaçar 🏃🏻‍♀️

Continue Reading

You'll Also Like

678K 55K 21
[TAMAMLANDI] Sivas'tan adam çıksa iti meşhur olmazdı.
2.5M 121K 40
[TAMAMLANDI] Ali, benim sevgili katilim. '+18'dir, olumsuz hareketler fazladır.'
YUVA By _twclr

Teen Fiction

681K 33.8K 49
Amelya 20 yıl sonra aslında ailesinin gerçek olmadığını intikam için bebeklerin karıştırılmasına nasıl bir tepki verecek gelin hep birlikte okuyup öğ...
1.6M 53.3K 24
"Zorla evlendik farkındasın değil mi?" dedim dehşetle. Umursamadı ve gözlerimin en derine bakıp, belimde olan eli belimi okşamaya başladı. "Evet kar...