Acı Tatlı Aşk

By Busuush

369K 20K 2K

"Ne saçmalıyorsun sen Hazan? Duyuyor mu söylediklerini senin kulakların? Kardeşim gibisin sen benim... Karde... More

▪1▪
▪2▪
▪3▪
▪4▪
▪5▪
▪6▪
▪7▪
▪8▪
▪9▪
▪10▪
▪11▪
▪12▪
▪13▪
▪14▪
▪15▪
▪16▪
▪17▪
▪18▪
▪19▪
▪20▪
▪21▪
▪22▪
▪23▪
▪24▪
▪26▪
▪27▪
▪28▪
▪29▪
▪30▪
▪31▪
▪32▪
▪33▪
▪34▪
▪35▪
▪36▪
▪Final▪

▪25▪

5.8K 362 43
By Busuush

   
                                   ...

Selaam erkenden bir bölümle geldiiim.

Umarım beğenip, vote ve yorumlarınızla destek olursunuz. ^_^ Keyifli okumalar.

                                   _ _ _

Sinirden, hayal kırıklığından titreyen elim ayağımla içeri girip kapıyı sertçe kapattım.

"Hazan bu halin ne kızım? Yağız nerede gitti mi?"

Dışarıdan nasıl görünüyordum bilmiyorum ama içimde alev alev yangınlar vardı. Az önce yaşananları aklım almıyordu. Gerçek değildi hiçbir şey biliyorum. O söylediklerini yapacak birisi değildi Yağız. Yıllardır tanıyordum onu. Bırak beni, hiçbir kadına bunu yapmazdı nefret ediyor olsa bile. Bir ley vardı. Aklım almıyordu ne olmuştu?

İçinde boğulduğum düşüncelerle merdivenleri çıkarken cevap vermediğim annem tekrarladı sorusunu.
"Hazan sana diyorum kızım ne oldu sana böyle?"

Konuşacak güç bulamıyordum kendimde boğazım yine düğüm düğümdü. Durup soluklandım.
"Bi-bir şey yok anne iyiyim ben."

Daha fazla konuşamadım. Söylediklerimin aksine sesim hiç iyi olmadığımı kanıtlar gibi titriyordu. Bir şeylerin yanlış gittiğini anlayan annem beni daha fazla zorlamayarak rahat bıraktı.

İçimden deli gibi ağlamak geliyordu. Hırsımı bir şeylerden çıkarmak istiyordum. Canım çok yanıyordu. Söylediklerine inanmıyordum evet ama bu canımın yanmasına engel değildi. Gözlerimin içine baka baka seni sevmiyorum dedirten sebep neydi ona?

Her canım yandığında yaptığım gibi yatağıma girip yorganı tepeme çektim.

"Aptal. Aptalsın kızım sen.
Köpek gibi aşığım lan ben sana."

Bana ilk kez beni sevdiğini söylediği anlar üşüştü beynime. Aynı adam mıydı biraz önce beni yaralamak için uğraşan adamla bu adam.

"Yapamıyorum. Beni sevdiğin kadar seni sevemiyorum. Özür dilerim."

Nasıl böylesi değişebilmişti.

"Dayanamıyorum. Şimdi daha çok korkuyorum. Başka birini sevip gideceksin diye ödüm kopuyor. Uzak duramıyorum senden artık."

"Bitti Hazan. Daha fazla seviyormuş gibi devam edemem ben. Sen... sen, seni gerçekten sevecek birini hakediyorsun. O... O adam ben değilim özür dilerim. Yapamadım, seni hakettiğin kadar sevemedim. Üzgünüm."

"Artık olmaz. Artık bırakamam seni. Yıllardır nefes alıp vermişim ben sadece. Şimdi senin kokunu soludum ya ben, sadece nefes almak yetmez ciğerlerime. Bırakmam seni bundan sonra ben Hazan."

"Sen bu musun Hazan? Sevmiyorum, sevemiyorum diyorum neden inanmak istemiyorsun. Kalbini kırmak istemiyorum senin. Ama şuan hiç gururun yokmuş gibi davranıyorsun. İnanmak iste veya isteme ben sevmiyorum seni. İstemiyorum artık. Denedim yapamadım kusura bakma."

Beynimin içinde iki farklı Yağız vardı. Birbiriyle alakası olmayan iki Yağız. Susturmak istiyordum ikisini de baieynim patlayacak gibiydi. Hatırladığım her cümlesi bir kıymık gibi kalbime batıyordu. Aynı cümleler tekrar tekrar beynimin içinde yankılanıp duruyordu. Ellerini kulaklarıma bastırıp susturmak istedim tüm sesleri. Susmuyorlardı.

"Yeter susun. Yalvarırım susun artık."
Sessiz gözyaşlarımı yerini hıçkırıklara bırakırken boğuluyor gibi hissediyordum. Canımın acısını geçirebilecek bir şey gelmiyordu elimden ve bu çaresizlik daha çok acıtıyordu. En acısı da canımı böylesi yakan adamın şimdi çıkıp gelse sarılıp özür dilese bu acıyı dindirebilecek olduğunu bilmekti.

Zayıftım ben onun sevgisi karşısında. Şimdi dönse gelse saçma sapan bir bahane bulsa geçecekti bu içimdeki acı sanki.

Sabahın ilk ışıkları odamın penceresinden içeri girerken geceden beri içinde dönüp durduğum yataktan çıktım. Gözlerim uykusuzluktan sızlıyordu. Yataktan çıkmayı bırak kılımı bile kıpırdatmaya dair ne ufak isteğim yoktu. Ama bir şeyler dönüyordu ortada benim bilmediğim Yağız'ın benden gizlediği bir şey vardı. Dün olanlar gerçek değildi emindim buna. Ama onu, bunu yapmaya mecbur eden nedeni öğrenecektim. Öyle 'olmadı, yapamadım, sevemedim' diyerek bitiremezdi bir şeyleri.

Koridordaki banyoya geçip yüzüme buz gibi su çarptım birkaç kez. Biraz kendime gelmeme yardımcı olsada gözlerim hâlâ sızlıyordu. Aynadan göz göze geldiğim Hazan şişmiş, kızarmış, feri çekilmiş gibi görünen gözleri sararmış rengiyle yabancıydı sanki bana. Daha fazla bu çökmüş halime bakmaya dayanamayarak çıktım banyodan.

Saat daha çok erkendi ama ben duvarlar üstüme üstüme geliyor gibi hissettiğim evde duramayacaktım daha fazla. Odama geçip üzerime siyah bol eşofman altıyla beyaz kapişonlu sweet giyip telefonumla kulaklığımı yanıma alarak çıktım. Benim yürümem lazımdı. Yorgunluktan hiçbir şey düşünemeyeceğim kadar çok yürümem lazımdı. Evde herkes uyurken sessizce beyaz spor ayakkabılarımı giyip çıktım evden.

Evden çokta uzak olmayan sahile indim. Eskiden, İstanbula gitmeden önce her canım sıkıldığında yaptığım gibi kulaklıkları takıp müziğin sesini sonuna kadar açarak yürümeye başladım. İlk şarkı bitene kadar bir nebzede olsa uzaklaşmıştım düşüncelerden. En azında hangi şarkının çaldığının farkındaydım. Sonra yavaş yavaş şarkılar silikleşti. Artık ne zaman başlayıp ne zaman bittiğinin farkına varamayacak kadar daldım yine.

Düşünceler üzerime geldikçe ben adımlarımı hızlandırdım. Ben adımlarımı hızlandırdıkça daha çok üşüştüler beynime. Hızlandım, hızlandım ve artık koşmaya başladım. Kaçmak ister gibi. Her şeyi ardımda bırakmak ister gibi.

Uzun süre koşmanın ardından yorgunlukla titreyen bacaklarım artık durmam için yalvarıyordu sanki. Daha fazla direnemeyip en yakınımdaki banka yığılır gibi attım kendimi. Tüm kaslarım kasılıyordu. Buraya gelirken planladığım gibi yorulana kadar koşmuştum ama yinede kurtulamamıştım kaçtığım düşüncelerden.

Dün geceden beri aklımda dönüp duran soru yine hatırlattı kendini.
Neden? Yağız neden böyle bir şey yapmıştı?

Kendi kendime bunun cevabını bulamayacağımı biliyordum ama yine de sormaktan cevap aramaktan vazgeçmiyordum. Aklıma gelenle oturduğum yerden kalktım. Bırada durup kendi kendime  işkence yapmaktan vazgeçmem gerekiyordu. Bu soruları kendi kendime değil asıl muhatabına sormam gerekiyordu.

Cebimdeki telefonu çıkarıp saate baktım 8 buçuk olmuştu. Bu saatte onu nerede bulacağımı biliyordum. Çok yoğundu ya hani. Baba vakit ayıramayacak kadar yoğun olan işlerinin bugün de öyle olmasını umarak ama yola doğru yürüdüm. Bir süre bekledikten sonra gelen ilk taksiyi çevirip binerek gideceğim yeri söyledim. Şimdi sorularımın cevabını alma vaktiydi. Yoktu öyle hiçbir açıklama yapmadan bitirmek her şeyi. Şuan yaptığım belki gurursuzcaydı. Belki başkası yapsa kızacağım şeyi şimdi kendim yapıyordum. Ama içimde bir ses vardı. Bir şeyler yanlıştı. Yağız böyle aşağılıkça bir şey yapacak bir adam değildi.

45 dakika süren yolun sonunda polis merkezinin önünde dikiliyordum. Beni buraya kadar getiren cesaretim taksiden indiğim anda buhar olup uçmuştu bir anda.

Kapıdan girip çıkan üniformalı polisleri izlerken içimi bir korku sarmıştı. Ya gerçekten hissettikleriyse söyledikleri. Ya şimdi daha ağır konuşursa. Ya daha çok yaralarsa kalbimi.

"Hazan?"

Yanıma kadar geldiğini farketmediğim Sevde'nin şaşkın sesiyle sıçradım. Elim panikle çırpınan kalbime giderken bakışlarım da onu buldu.

"Ne yapıyorsun burada?"

Bakışlarımı ondan çekip tekrar merkeze diktim.
"Ben. Yağız... Yağız'ı görmeye geldim."

Elini koluma koydu.
"Hazan sen iyi misin? Biraz, tuhaf görünüyorsun."

Kafamı iki yana sallayıp kendime gelmeye çalıştım.
"İyiyim, iyiyim Yağız'la konuşmam lazım sadece."

Buraya gelmeye karar verdiğim andaki kadar cesur olmasam da yine de kararımdan vazgeçmiş değildim. Şimdi vazgeçip sonradan pişman olmak istemiyordum.

"İçeri geçelim o zaman. Neden burada bekliyorsun?"

Hiçbir şey söylemeden yürümeye başladım. Sevde de beni başka bir şey sormadan takip etti. Ne kadar iyiyim desem de bende bir tuhaflık olduğunu farkedip başka bir şey sormamıştı sanırım. Birlikte merkezin büyük kapısından içeri girdik. Ekipçe birlikte oturdukları yere doğru ilerlerken adımlarım nasıl bir Yağız'la karşılaşacağımı bilmediğimden çekingendi.

Fuat, Ahmet ve Baharın oturduğu yere geldiğimizde Ahmet şaşkınca konuştu.
"Yenge hayırdır senşn ne işin var burada?"

"Ben, Yağız'ı görecektim. Burada değil mi?"

Kaşları çatıldı.
"Yok. O dün akşam izin aldı ya yenge. Bir süre gelmeyecek işe. Haberin yok muydu?"

"Ne?"
Ne demek izin almıştı? Hastayken bile işe gitmek için direnen adam şimdi ne olmuştu da izin almıştı?

"Valla dün akşam çıkarken gördüm ben onu. Bir süre yokum ben falan dedi. Kafasını dinleyecekmiş sanırım. Yıllık iznini falan aldı herhalde. Sana bir şey demedi mi?"

Duyduklarım şaşkınca olduğum yerde kalmama neden oluyordu.
"Hayır. Hayır söylemedi hiçbi şey bana."

"Adam söyleme ihtiyacı hissetmemiş belliki. Haber vermediğine göre."

Bahar'ın Yağız'ın bana söylememiş olmasından ne kadar keyif aldığını gösteren ses tonu dişlerimi birbirine bastırmama neden oldu. Zaten yeterince kötü durumdaydım bir de onunla uğraşacak halim yoktu.

"Ben gideyim o zaman. Size kolay gelsin. İyi günler."

Onlarda -Fuat ve Ahmet- kısaca iyi günler dedikliten sonra arkamı dönüp uzaklaştım.
Buraya gelmekle hata etmiştim belki. Doğruydu dün söyledikleri belki ben inanmamak için direniyordum sadece. Bir köşe oturup ağlamamak için sıktıpım dişlerim sızlamaya başlamışlardı.

"Hazan dur bir bekle."

Arkamdan bağıran Sevde durup arkama dönmeme neden oldu. Hızlı adımlarla yanıma kadar gelip önümde dikildi.

"Şurada biraz konuşalım mı?"
Eliyle biraz ileride boş görünen odayı gösterdi.

Kafamı onaylarca salladığımda elini koluma koyup o tarafa yönlendirdi beni. İçeri girip kapıyı arkamızdan itip tekrar karşıma dikildi

"Bir şey olmuş belli. Yağız sana izin aldığını hatta alacağını mutlaka söylerdi. Sen de biraz şey nasıl desem kötü görünüyorsun. Bir sorun var değil mi?"

Sorudan çok tespit gibi duran konuşması direnmeye çalışsamda gözlerimin yaşla dolmasına neden oldu. Sabahtan beri direndiğim göz yaşları görüşümü bulanıklaştırırken kafamı sallayarak onayladım onu.

Göz yaşlarımı gören Sevde hemen kollarını boynuma sarıp beni kendine çekti.
"Ah canım benim. Ne oldu neden ağlıyorsun?"

Kollarımı beline sarıp ondan güç almaya çalıştım.
"Biz, biz ayrıldık."

Omuzlarımdan tutup beni biraz kendinden uzaklaştırarak yüzüme baktı
"Nee?"

Elimin tersiyle yanağımdan inen gözyaşımı sildim.
"Dün gece geldi. Ben... Ben seni sevemiyorum dedi. Sevmiyormuş beni Sevde. Sevmeye çalışmış ama yapamamış."
Konuştukça ardı ardına dökülen yaşları umursamayı bıraktım.

Duyduklarına inanamıyormuş gibi şaşkınca izliyordu beni.
"Saçmalama Hazan nasıl sevmiyordu ya? Bunu da nereden çıkardın. Ben şahidim seni nasıl sevdiğine."

Acı dolu bir tebessüm yayıldı yüzüme. Ona inanmayı o kadar çok istiyordum ki. Ama gerçek apaçık ortadaydı işte. Benimle görüşmeye vakit bulamayan adam benden ayrılır ayrılmaz izin almış kendine birsürü boş vakit açmıştı. Demek ki yapabiliyordu demek ki isteseydi benim için de vakit bulurdu. Ama ayırmamıştı hiç bana zaman. İşte bu da bir kanıt değil miydi sevmediğine.

"O söyledi Sevde. Dün gece geldi. Gözüm içine bakaa baka 'Ben yapamıyorum, seni sevemiyorum' dedi. Sevmeye çalışmış ama yapamamış."

O kadar çok şaşırmış görünüyordu ki bir tepki bile verememişti.
"Yağız mı söyledi bunları? Gerçek olamaz bu hayır. Bir iş var bu işte."

Alayla güldüm.
"Bir iş mi var? Ne işi olabilir Sevde? Başına silah dayayıp mı bunları söylettiler? Buraya kadar dayanabilmiş bana işte. Buraya kadar seviyormuş gibi davranabilmiş."

"Hayır hayır. Ben inanmıyorum buna. Mutlaka bir şey var mutlaka."

Her ne kadar inanmak istesem de inanacak halim ne yazık ki yoktu. Günlerdir ben onu özlerken o bile isteye kaçıyormuş ya benden şimdi nasıl inanmazdım o söylediklerine.

Kafamı yine iki yana sallayarak itiraz ettim ona. Ben artık inanıyordum.
"Ben artık inanıyorum Sevde. Zaten onun beni sevebileceğini düşünmem benim aptallığımdı ya. Onun gibi biri beni neden sevsin ki?"

"Hayır hayır saçmalamıyorsun şuan Hazan. Hiç mi tanımadın sen Yağız'ı böyle biri mi o?"

Daha fazla konuşmak istemiyordum biran önce eve gidip yorganımı tepeme çekmek istiyordum. Boğazımı temizleyip omuzlarımı dikleştirdim. En azından yapmaya çalıştım.
"Neyse Sevde ben artık eve gideyim. Her şey ortada zaten. Daha fazla bu konuyu konuşmak istemiyorum."

"Ama Hazan, Yağız..."

Elimi havaya kaldırıp susturdum onu.
"Lütfen! Onunla ilgili bir şey duymak istemiyorum artık."

Yine ağzını açacak gibi oldu ama kararlı duruşum onu vazgeçirmiş olacak vazgeçti.

"Ben gideyim artık. Kolay gelsin sana da. Görüşürüz."

Kapıya doğru yürürken arkamda kalıp "Görüşürüz." demesini kafamla onaylayıp çıktım odadan da merkezden de.

Dışarıda bir kaç basamaklı merdiveni inerken yine arkamdan adımın seslenilmesiyle durup sabır diler gibi gökyüzüne baktım. Bir bu eksikti. Biraz sakinleştikten sonra yavaşça arkama döndüm.

"Efendim Bahar?"

Yüzündeki yapmacık gülümsemeyle yanıma kadar geldi.
"Yağız komiserim seni terk etmiş?"

Sabır, sabır, sabır. Bakışlarımı ondan çekip yüzümü yan tarafıma dopru çevirdim. Onun yüzündeki o aşağılayan ifadeye katlanamıyordum.
"Ah üzülüyor musun yoksa? Yapma canım ya zaten belliydi ki adamın seni sevmediği. Bence sevinmelisin gerçeği ondan öğrendiğin için."

Canımın yandığının farkındaydı. Ve daha çok yakmak için uğraşıyordu sanki. Benimle ne alıp veremediği vardı ki. Cevap verme tenezzülünde bile bulunmadan arkamı dönüp merdivenlerden inmeye başladım.

"Ama ne var biliyor musun sen de nasıl inandın onun gibi bir adamın senin gibi birini sevebileceğine? Hayal dünyan baya geniş sanırım."

Ellerimi yumruk yapıp hırsla tekrar ona döndüm.
"Haklısın biliyor musun Bahar."
Alaycı bir gülümsemeyle baktım yüzüne
"Onun gibi bir adam benim gibi bir kızı sevemez. Ama onun gibi yalancı bir adam senin gibi kalbinin kötülüğünü her fırsatta gözler önüne seren kadınları sever değil mi? Haklısın ya ben çok hayalperestmişim gerçekten. Senin değişmiş olabileceğini, Yağız'ın dürüst bir adam olabileceğini düşünebilecek kadar hayalperestmişim."

Tekrar ve bilmem kaçıncı kez arkamı dönüp yürümeye başladım. Sonra aklıma takılan şeyi sormadan rahat edemeyeceğimi bildiğimden yine ona döndüm.
"Şimdi o çok kıymetli komiserin artık tamamen boşta. Sen onun beni sevebilme ihtimaline neden bu kadar karşısın bilmiyorum işte durum tam da istediğin gibi. Al şimdi o sevgili komiserini ne yapıyorsan yap. Belki sevgilinden ayrılıp ona koşarsın he?"

Adımlarımı hızlandırıp uzaklaşırken arkamdan bağırdı.
"Sen gelmeseydin onlar şimdi Nihal'le birlikte olacaklardı. Tam da onları tanıştıracağım gün çıkıp gelmeseydin bunların hiç birini yaşamayacaktın. Geldin, sonra kendini acındırıp akrabalığınızı kullanıp onu, seni seviyormuş gibi yapmaya mecbur ettin. Şimdi burda masum, kandırılmış kız oyunu oynama bana."

Dişlerimi birbirine bastırıp tekrar yürümeye yeltendiğimde yeterince canımı yakmadığını düşünmüş olacak yine konuştu.

"Ama şimdi gerçeği öğrendiğimize göre ikisini gönül rahatlığıyla tanıştırabilirim. Eminim ikisi çok mutlu olur."

Sıkmaktan dişlerim artık sızlarken yürümeye başlamadan önce
"Ne haliniz varsa görün!"
Deyip hızlı adımlarla uzaklaştım.

Dayanamıyordum. Canım çok acıyordu. Ben ne yapmıştım onlara neden canımı yakmak için uğraşıyorlardı. Ne istiyorlardı benden ne?

Bahar'ın söyledikleri umrumda olmazdı aslında. O benim canımı bu denli yakabilecek bir insan değildi ama Allah kahretsin haklıydı. Aptaldım ben aptal. Onun beni sevebileceğine inanacak kadar aptaldım. Ne sanıyordum ki? Ben onu yıllardır seviyordum ve birgün o da beni sevmeye başlamıştı ve mutlu son mu?

Belki Bahar'ın dediği gibi o gün dönmeseydim buraya onlar Nihal'le  tanışacaklardı. Nihal lisede Bahar'ın en yakın arkadaşı olan Nihal miydi. Oydu muhtemelen. Çünkü Bahar'a göre Yağız'ın seçebileceği kadınlar gibiydi. Gerçek bir genç kadın gibiydi. Benim gibi utangaç bir çocuk gibi değildi ki. Tabi onu yakıştırırdı komiserine.

Hangi akla hizmet çıkıp gelmiştim ben buraya. Hangi mantık Yağız'ın söylediklerinin gerçek olmadığına inandırmıştı beni. Aptaldım ben. Zavallı bir aptal.

Kendimi eşofmanımın cebinden çıkardığım anahtarla evin kapısını açarken buldum. Nasıl gelmiştim ne zaman gelmiştim farkında bile değildim sanki. Kapıyı açıp sesszice arkamdan kapattım. Bu perişan halimle kimseyle karşılaşmadan biran önce odama gidip yatağıma sığınmak istiyordum.

Salon kapısının önünden geçerken içeriden gelen seslerle duraksadım.

"Bilmiyorum ki dün gece çok geç gelmiş eve görmedim bile ne zaman geldiğini."
Teyzemin sesiydi bu. Ondan mı bahsediyordu?
"Sabah da erkenden küçük bir çanta almış yanına 'bir süre buradan uzaklaşacağım, kafamı dinlemem lazım' falan dedi. Nereye gittiğini de söylemedi. İzin almış herhalde."

Demek gitnişti, uzaklaşmıştı buradan. Neden peki? Burada kalırsa benimle karşılaşmak zorunda kalır diye mi? Bir süre de olsa bu ihtimali ortadan kaldırmak için mi? Göz yaşının tuzlu tadını damağımda hissettiğimde anlamıştım yeniden ağlamaya başladığımı. Neden bitmiyordu ki bu yaşlar.  Sessiz olmak için dudaklarımı ısırarak merdivenlere yöneldim. İçimden bağıra çağıra ağlamak geliyordu. Bir yerleri kırıp dökmek istiyordum. Yapsaydım geçermiydi bu acı. Öyle yoğun bir acı vardı ki kalbimde, sanki birisi onu avuçlarına almış tırnaklarını batırarak olanca gücüyle sıkıyordu, ruhum bedenime sığmıyordu.

İçimdeki yangının sönmesi umuduyla banyonun soğuk fayanslarına oturup sırtımı soğuk duvara yasladım. Dizlerimi kendime çekip kollarımı etrafına sararak yüzümü dizlerime gömdüm. Tepemden dökülen buz gibi suyun üşüttüğü bedenime  inat içim deki yangın daha da büyüyordu sanki. 

Canım çok acıyordu...

Continue Reading

You'll Also Like

148K 11.4K 65
Ömer sevdiğim dediği kadının bu gece katili oluyordu. Bunu fark edemeyecek kadar öfkesinin hakimi olmuştu. "Ben bir şey yapmadım...!" Bu kelimeleri...
182K 13.2K 52
♡ 𝑇𝑎𝑚𝑎𝑚𝑙𝑎𝑛𝑑ı ♡ ᴄ̧ᴀᴋıʀʙᴇʏ sᴇʀɪsɪ -3- ➷ Yaralı Bir Kalpte Her Geçen Gün Büyüyen Koca Bir Yangın. Ve Bu Yangına Nasıl Müdahale Edilir Bilmeye...
2.9K 304 18
HENÜZ DÜZENLENMEYE ALINMADI! ''Burası senin,'' dedim büyük salona doğru giriş yaparak. ''Kiralık daireyi satın alan sen miydin?'' derken güldüm. Ken...
44.9K 5.7K 55
"Seksen bir vilayet..." Dedi adam; "Tam seksen bir vilayet seni aradım ..." Kadın,adam için birebir hayatın ta kendisiydi; su gibi, ekmek gibi, nef...