1049 | BxB

Lolashiyu tarafından

622K 52.7K 39.2K

Ünlü Leza hapishanesi, 1049 numaralı mahkûm, Asil Mavera Cansaran. Onu aslında hapishaneye tutsak eden, Korha... Daha Fazla

[Tanıtım]
1: LEZA
2: ŞEYTANLAR VE SAVAŞLAR
3: MEYDAN OKUMA
4: ATEŞLE OYNAMAK
5: DESİSE
6: İLK TEMAS
7: SAFİR MAVİSİ
9: MÜBHEM
10: MAKTUL
11: OYUN
12: BIÇAK SIRTI
13: KÜL KELEBEK
14: GECE VE GÜNDÜZ
15: OYUNBAZ
16: İHTİRAS
17: ENKAZ
18: KAYBOLMUŞ VE KAYBEDİLMİŞ
19: COMMUOVERE
20: KIZIL CESET
21: TESLİMİYET
22: EZKAZA
23: KUPA PAPAZI
24: APORİA
25: RUHLAR SENFONİSİ
26: MEVT
27: JOUSKA
28: PROMAJA
29: VAVEYLA "Kelebeğin Güncesi"
30: DEĞİŞEN DENGELER
31: DÜŞEN MASKELER VE DAĞILMIŞ RUHLAR
32: MERİÇ & BARBAROS [Özel Bölüm-Smut]
33: SEVGİDEN DOĞAN ACILAR
34: KORHAN & SAFİR
35: ACI HATIRALAR
36: BİR ÖLÜ, BİR SIR
37: LEZA'NIN RUHLARI
38: VEDA -FİNAL-
ESVED & DEHÂ -ÖZEL BÖLÜM-
Kayıp Küller Mezarlığı- DUYURU

8: ALACALAR

22K 1.8K 1.3K
Lolashiyu tarafından

“Sana bir sır vereyim mi?” diye fısıldamıştı, kapanmayan tek gözünde ukala bir parıltıyla. “Tehlike yaşamı daha anlamlı kılıyor.” -Kar kokusu, Ahmet Ümit

Yüzümde dolaşan parmakları hissetmeye başladığımda, hafif olan uykumdan sıyrıldım hemen. Parmakların kime ait olduğunu bildiğimden gözlerimi açmak yerine bekledim, olur da bir şeyler söylerdi belki.

Ne yalan söyleyeyim, yalnız geçirdiğim gecelerden daha güzeldi dün gece. Hep bir diken üzerindeydim, alışmıştım uykularımın bölünmesine. Dışarısı farklıydı çünkü, orada senin savunmasız anını kollardı herkes. Yakalanırsan belki bir sarhoşun eğlencesi olurdun yada sokak çetelerinin oyuncağı...

İki türlüsü de acı vericiydi, iki türlüsünü de en iyi ben bilirdim, çünkü hücrelerimin her santimi tatmıştı bunları. Ruhumun cellatları tanımadığım kimsesiz yüzlerdi, hançer darbelerini ardı ardına hissettiğim zamanlar çok da uzak değildi aslında. Buraya gelmem hayatımın dönüm noktasıydı fakât buranın bana getireceği daha farklı acıların olacağının da farkındaydım.

Bedenimi kaplayan soğuk beni titretirken, yüzümde dolaşan parmaklar duraksadı. Yerimde rahatsızca kıpırdanarak gözlerimi araladım. Kafamı hafifçe yukarıya kaldırdığımda tanıdık maviler karşıladı beni, uzun süredir gözlerinin üzerimde gezindiğini biliyordum. Bu anı bekliyormuş gibi dudaklarını araladı ve "Günaydın." Dedi, ben ise hâlâ onun göğsünde nasıl rahatça uyuyabildiğimi anlamaya çalışıyordum.

Yıktığım kaçıncı tabuydun sen Safir? Zihnim parçalara ayrılmadan önce kısık bir sesle "Günaydın." Dedim, sesim uyku mahmurluğundan olsa gerek kısık çıkmıştı. Bunu umursamadan yattığım yerden yavaşça doğruldum, üzerime çöken ağırlığın kaynağı zihnimin yarattığı seslerden ibaret olabilirdi. Ne duymak ne de duyulmak istiyordum, geçmişe dair bazı kötü anıları hatırlamak etkilemişti beni.

Yerimde kim olsa etkilenirdi. Üzerimdeki örtüyü sıyırdım tamamen, yanımdaki beden de hareketlenerek doğruldu. "Üzerinde bir huzursuzluk var," Konuşması ile ona doğru baktığımda itiraz etmeye çalışmadım çünkü gözlerimin beni ele verdiğini biliyordum. Yavaşça elini kaldırarak koluma götürdü, onun gözleri benden daha anlamlı bakıyordu aslında. Bunun sebebini merak ettim, bir insan nasıl bu kadar derin bakabilirdi?

"Kendini iyi hissetmiyorsan takımla tanışmak zorunda değilsin." Başımı olumsuzca salladım, "Kötü bir rüya gördüm sadece, önemli bir şey değil. Takımla tanışacağım," Zorla da olsa gülümsemeyi başararak devam ettim "Hem beni sen tanıştıracaksın, bu fırsatı kaçıramam." Tepkim üzerime belli belirsiz gülümseyerek ayaklarını yataktan sarkıttı. O ayaklanınca bende peşinden kalktım, yan yana durduğumuzda ortaya çıkan boy farkımız bayağı komik gelmişti gözüme.

"Ne sırıtıyorsun öyle?" Tek kaşını kaldırarak bana üsten bir bakış attığında istemsizce kıkırdadım "Boy farkımız komik geldi de," kollarını açarak biraz gerindi "Fazla uzun değilim aslında, sen bayağı kısasın." Dedikleri üzerine ağzımı şaşkınlıkla araladım, işaret parmağımı kaldırarak ona doğrulttum "Sen bana kısa mı dedin?"

"Kısa demedim, bayağı kısasın dedim." İki parmağıyla burnumun ucunu sıktıktan sonra üzerindeki beyaz tişörtü bir anda çıkardı. Bakışlarım direkt olarak kaslı göğsüne kayarken dediği cümleye sinirlenemedim bile. Gördüğüm en güzel vücut değildi, kesinlikle değildi ama pürüzsüz teni göz kamaştırıyordu. Yavaşça yutkunarak başımı kapıya doğru çevirdim "Şey, çıksak mı artık?" Tıslamaya benzer bir şekilde güldü, tulumunu giydiğini biliyordum. Ben ise geldiğimden beri tulumu çıkarmamıştım.

Kıyafet verdiklerini biliyordum ama odama doğru dürüst gitme fırsatım bile olmamıştı ki. Önden kapıya doğru yürüdüğümde onun da peşimden beni takip ettiğini biliyordum. Demir kapının kolundan tutarak yavaşça kendime doğru çektim, yeni yeni duyuyordum dışarıdan gelen gürültüleri. Benim adımımla birlikte neredeyse tüm bakışlar bu tarafa dönerken gerilmemek elde değildi. Düşündükleri şeyi biliyordum, gerçekleri sadece benim ve Safirin bildiğini de biliyordum.

Kendimden emin bir şekilde durmanın zamanıydı, artık Alaca takımının bir üyesiydim değil mi? Sırtımda bir el hissettiğimde yavaşça kafamı yana doğru döndürdüm, gözlerimiz kesiştiğinde çenesiyle ileriyi işaret etti. "Gidelim." Daha fazla burada durup beni kesen gözleri izlemenin bir mantığı yoktu. Sırtıma destek vererek benimle yürümeye başladığında koğuştan çıktık önce. Ardından koridora saptığımızda kolunu sırtımdan çekerek omzuma attı. İttirmedim onu, sadece hareketlerine ayak uydurmayı seçtim.

"Havalandırma saati, bizimkiler dışarıdadır." 'Bizimkiler'den kastı benim de dahil olduğum gruptu ve avuç içlerimin terlemeye başlaması hiç de normal değildi. "Çoğu beni sevmiyordur zaten, tanışmasam mı acaba?" Bir ihtimal ona bakarak sorduğumda yamuk bir şekilde güldü ve başını salladı "Yavrum," Omzumdaki eli saçlarıma çıktı, usulca karıştırdı "Kafanda kurup durma her şeyi, benim yanımdasın sonuçta." Az önce beni mi sahiplenmişti o? Tek kaşımı kaldırarak suratına bakmaya devam ettim, bu kadar yakın davranmasının ardında bir şeyler çıkacaktı elbette. Yine de sabırlı olarak bekleyecektim.

Nihayet bahçeye çıktığımızda yüzüme çarpan güneş ışığıyla birlikte sırıttım. Koğuş ortamı her zaman karanlık ve loş geliyordu bana, güneşe hasret kalmamak elde değildi. Gözlerimi çevrede gezdirmeye başladığımda birkaç liderin kendi gruplarıyla birlikte sohbet ettiklerini gördüm. Safir ile ilerlemeye başladığımızdan beri gözlerinin bir yandan bizim üzerimizde olduğunu hissediyordum. Öyle ki bu düşüncemi hissetmiş gibi Zamir kafasını çevirerek bana doğru baktı. İki parmağının arasındaki sigara bitmeye yakınken, bakışlarını benden hiç ayırmadan derin bir nefes çekti. Ardından bana doğru üflediğinde çıkan dumanlar ile birlikte yüzündeki o sinsi sırıtmaya şahit oldum.

Bir takıma girdikten sonra bile benimle uğraşacaklarını biliyordum. Yavaşça başımı önüme doğru çevirdiğimde omzumda duran Safir'in elinin kasıldığını hissettim. Belki saçma bir yanılgıydı bu hissettiğim, kafamı sallayarak kendime geldim. Tam karşımda beni bekleyen kişiler vardı, birkaç bankı birleştirerek oturmuşlardı. İçlerinden biri bizi gördüğünde hemen ayağa kalktı. Diğerlerinin bakışları da o kişinin hareketinde ötürü bize dönerken hepsi bir anda ayaklandı. "Hoşgeldin abi, şöyle geç." Ona açılan yer üzerine Safir hiç beklemeden boşluğa yerleşirken, bakışlarını bana çevirerek konuştu "Yanıma otur." Şimdilik emirlere uymayı tercih ettim ve yanındaki boşluğa oturdum.

Sonrasında herkes teker teker yerine geçerken, diken üzerinde duruyor olmam canımı sıkmıştı. Hadi ama, buradaki herkes liderlerin altından geçmemiş miydiler? Uzaylı görmüş gibi bakmalarının bir anlamı yoktu cidden. Ya da vardı, benden nefret ediyorlardı değil mi?

Yanımdaki beden hareketlenerek cebinden sigara paketini çıkardığında bunu umursamayarak dirseklerimi masanın üzerine koydum ve bir elimi çenemin altında birleştirerek onlara baktım. Tam karşımda oturan üçlü dikkatimi çekmişti. Üçlü diyordum çünkü saçları arkasında toplu olan kişi ortadaki adamın saçlarını okşarken diğer kısa saçlı olan adamın elini avcuna almış tenini okşuyordu. Resmen onu kıskaca almış gibiydiler ve bunu anormal bulan tek bendim anlaşılan. Çünkü onlara benim dışımda bakan kimse yoktu, bunu fark etmiş gibi ortadaki kişi gülümseyerek konuştu "Aramıza hoşgeldin, Asil'di değil mi?"

Gülümsedim, alaylı bir gülüştü bu "Hadi ama, ismimi biliyorsunuz." Hepsinin bildiğini biliyordum, rol yapıp sevecen görünmenin bir anlamı yoktu değil mi? "Hoşbulduk demeyecek misin?" Dediğim şeyi umursamadan konuştuğunda yüzünde hâlâ o sinir bozucu gülümsemesi vardı.

"Cevap vermelisin çocuk." Onun hemen yanındaki saçları toplu olan adam bana hitaben konuştuğunda ifademi hiç bozmadım "Çocuklar ne zamandan beri hapishaneye giriyor?" Sinir bozucu bir şekilde güldü, "Cidden dilin uzunmuş senin, çocuk." Çocuk kelimesine vurgu yaparak söylendiğinde tatmin edici bir şekilde gülümsedim, muhtemelen şuan herkesin sinirlerini bozuyordum.

"Alaca takımının birbiriyle iyi geçindiklerini duymuştum," kafamı yana çevirerek Safir'in gözlerine baktım "Yanıldım mı liderim?" Dudaklarına yakışan sigarayı tutarak ağzından çekti ve dışarıya doğru üfledi, bakışları yine birçok anlam içeriyordu. "Kendinizi tanıtın ona." Gözlerimin içine bakarak masadaki diğer herkese yönelik konuştuğunda gülümseyerek kafamı o üçlüye çevirdim. Lider benim tarafımdan gitmeyi seçiyordu demek, kullanırdım o zaman ben bunu. Hem de çok iyi kullanırdım...

"Ben Toprak," Ortadaki adam konuştuğunda başımı salladım sadece. Sesini hiç duymadığım kısa saçlı olan "Kıraç." Dedi umursamazca, bunlar benimle uğraşacak gibi duruyorlardı. Alışkındım neticede, başımı belaya sokmadığım durum kalmamıştı. En büyük bela ise geldiğim bu korkunç yerdi. Saçları toplu olan şahıs kolunu korumacı bir edayla Toprak'ın üzerine attıktan sonra üstten bakışlarıyla "Demir ben." Dedi. Hepsinin benden fazlaca büyük oldukları ortadaydı, kollarımı göğsümde birleştirerek geriye doğru yaslandım.

Omzumun hemen gerisinde hissettiğim Safir'in koluyla bir anlığına irkilsem de ifademi bozmayarak onlara bakmaya devam ettim. Sonrasında diğer kişiler de sırayla ismini söyledi fakât aralarında iki kişi eksikti. Kavgaya tutuştuğum Omay ve ismini bile bilmediğim kafama silah dayayan kişi.

"Şu bana silah dayayan kişi, neydi ismi?" Ortaya doğru konuştuğumda Toprak bana yanıt veren kişi oldu "Reyan, takımın mantıklı kişisidir." Tek kaşımı kaldırarak inanmayan bir şekilde baktım ona, "Bakma öyle, herifin sevdiği çocukla kavga ettin. Oturup izleyecek hâli yoktu ya?" Histerik bir şekilde gülerek sinirle bacağımı salladım. "Yeni geldim, hiçbir şey bilmiyorum burayla ilgili. Sence de abartılı davranmadı mı? Sonuçta meydan okumayı kabul eden Omay'dı." Haksız olduklarını bilmeleri gerekiyordu, hakkımı elbette savunacaktım.

Kafasını olumlu bir şekilde salladıktan sonra Kıraç'ın göğsüne doğru yaslandı. Kıraç anında onu kollarıyla sararken üçünün de bir ilişki içinde olduklarını anlamak zor değildi. Pekâla, hayatımda daha önce üçlü bir ilişki ile karşılaşmamıştım. Gözlerim üçünün üzerinde gidip gelirken Demir sözü aldı, "Buradaki herkes tehlikeli suçlular, sence yaptıklarını sorgulayacaklarını mı sanıyorsun? Kendilerine doğru gelen şeyi yapıyorlar, bu sana mantıklı gelmese bile."

"Buradaki herkesin liderler ne derse onu yaptığını biliyorum," Bakışlarım da en az sesim kadar kendimden emindi "Reyan'a silahı veren de Korhan'dı." Derin bir nefes alarak sözlerime devam ettim "Bu da demek oluyor ki burada sadece liderler kendilerine doğru gelen şeyi yapıyor." Sözlerim biter bitmez masadaki gözler tamamen üzerime çevrildi. Hepsinin bakışlarındaki anlık değişimi yakaladım, liderlerine gelen en ufak söze bile tahammülleri yoktu.

"Liderimiz bana o silahı vermeseydi bile, emin ol boğazına ellerimle yapışırdım." Kulağımın dibinden gelen sesle irkilerek o tarafa doğru baktığımda tam dibimde biten o kişiyi gördüm, Reyan'ı. Tehlikeli bir şekilde konuşur konuşmaz gözlerimin içine bakarak diğerlerinin yanına ilerledi ve usulca oturdu. Onun hemen ardından ise Omay geldi, masanın bir köşesinde yerini alırken yutkudum. Korkuyla dolu bir yutkunuş değildi bu, sezdiğim karanlık  aura vardı ortamda.

Tek bir kelimemi bekliyordu herkes, onları kızdıracak tek bir kelime. Bunu onlara vermeli miydim? Bu risk alınmaya değer miydi? Asiliğimin ağır basacağı sırada omzumun üzerinde hissettiğim parmaklarla duraksadım. Safir omzumu hafifçe sıkıyordu, bunun anlamı daha fazla ileriye gitme demek oluyordu. Yüzümdeki maskenin şeklini değiştirerek gülümsedim, "Bu takımı çok sevdim ben, yeni abilerim de oldu hem." Ellerimi çeneme koyarak masaya yaslandım ve dişlerimi göstererek şirince gülümsemeye devam ettim.

Bir geri çekiliş değildi bu, ortamdaki karanlık aurayı geçici bir süreliğine dağıtmıştım sadece. "Sizden önce de Dehâ ile tanıştım, çok iyi anlaştık biliyor musunuz? Bana kendisiyle ilgi bazı sırları bile verdi." Kıraç, ilk defa bir tepki vererek histerik bir şekilde güldü. "Çocuğa bak, bize göz dağı veriyor." Elimi abartılı bir şekilde sallayarak "Yok Kıraç abi," dedim "Ne haddime?"

Dehâ ile ilişkimi ne kadar yakın tutarsam, o kadar onların gözünde farklı bir boyutta olurdum. O karşı koyamayacakları bir yemdi çünkü. Kurucu ile iletişim kuruyordu, herkesin korktuğu o kişiyle son derece yakındı. Bu da benim kullanacağım bir yemdi işte.

Safir'in parmakları yavaşça enseme doğru kayarken oradaki küçük saç tutamlarımla oynamaya başladı, sahi neden sessizdi? Belki de bu genel tavrıydı, konuşsa daha da anormal olurdu. Kafamı yavaşça ona doğru döndürdüm, "Sevdiler mi beni liderim?" Derin bir nefes vererek kafasını salladı, bu daha çok 'Sen iflah olmazsın' hareketiydi. Gülümsediğimde omzumun arkasındaki beden ilişti gözüme. Bahçede dolaşan gardiyan, benimle iddiaya giren kişiydi. Bakışlarım anında değişirken, Safir'in gözünden kaçmadı bu. Baktığım yere doğru döndü, sonrasında kaşlarını çatarak tekrar bana baktı.

"Ne oldu?" Başımı önüme doğru çevirdim bu soruyla, "O gardiyanla bir iddiaya girmiştim." Masadakiler birbirlerine bakarak sırıttıklarında kaşlarımı çatarak yüzlerine baktım "Komik olan nedir?"

"Merak etme, seni altına alamayacak." Toprak bana hitaben konuştuğunda kafam karıştı, yakından bildikleri bir iddiaydı bu demek. "Çok eminsin?" Sorgularcasına sorduğumda hemen ardımdan gelen Safirin sesi duyuldu masada "Sence ben buna izin verir miyim, Asil?" Yüzüme rahatlayıcı bir ifade yayılırken geriye doğru yaslandım "Vermezsin liderim." Bu sözüm ile beraber eli masadaki sigara paketine kayarken hareketlerini izledim. Neden bu kadar fazla sigara içiyordu ki?

Boşvererek oturduğum yerden kalktım, Safir'in bakışları anında beni bulurken kafasını 'Nereye?' dercesine salladı. "Dehâ'nın yanına gideceğim." Diye açıklamada bulununca "İyi, geç kalma." Dedi keskin sesiyle. Kafamı onaylarcasına sallayarak yanlarından ayrıldım, ilk defa birine kendim hakkımda açıklama yapıyordum. Safir mavisi gözler ayarlarımla oynuyordu cidden, kafamı sallayarak o gözleri zihnimden sildim. Aldanma Asil, aldanma...

Adımlarım bahçede duran diğer takımın masasına doğru ilerlerken, Dehâ'nın da oturduğu yerden kalktığını gördüm fakât bana doğru geleceği sırada Esved onu kolundan tutarak durdurdu. Ardından bir şeyler söylediğinde Dehâ tekrar yerine oturmak zorunda kaldı. Esved'in koyu bakışları beni bulduğunda, masasına davet ettiğini anladım. Zira Dehâ ile konuşmak istiyorsam onun liderini de tanımam gerekiyordu. Buradaki diğer liderlerden farkının olduğu o tehlikeli havasından bile belliydi.

Peki beni ürkütüyor muydu? Yalan söylemeyecektim, tüylerimi diken diken ediyordu. Derin bir nefes alarak yanlarına doğru ilerlemeye devam ettim, Dehâ ise mahcup bir şekilde bakıyordu yüzüme. Ortada daha bir şey yoktu ki, böyle bakmasına ne gerek vardı?

Adımlarım onların önünde durduğunda hiçbir şey demeden yüzlerine baktım, Esved'in bir baş hareketiyle oturanlardan birisi ayağa kalkarak eliyle boşluğa geçmemi işaret etti. Mecburen oraya oturduğumda şimdi karşılıklı duruyorduk liderle. Dehâ ise onun kolunun hemen altındaydı. Ellerimi masanın üzerinde birleştirerek sırtımı dikleştirdim, "Beni takımına istiyorsan geç kaldın, çoktan Alacalara geçtim bile." Korksam bile dilimin kemiği yoktu sonuçta, konuşmaktan sakınmazdım.

Dilini ağzının içinde gezdirerek alayla baktı yüzüme "Korhan'ın yeni oyuncağı sensin demek, şaşırmadım aslında." Geriye doğru rahatça yaslanarak sağ ayak bileğini diğer dizinin üzerine attı, "Senin gibilerine hep ilgisi olmuştur." Kaşlarımı çatarak sordum, "Benim gibileri derken?"

"Bilirsin, asi ve sivri dilli tipler. Gereksiz cesaretleri beni hep eğlendirir bu insanların," Bir eli yavaşça Dehâ'nın bacağında dolaşmaya başlarken devam etti "Ama sonra gece olur, herkes kendi köşesine çekilir." Dehâ'nın yüzündeki gerilmeyi görebiliyordum, dudaklarımı dişleyerek Esved'in gözlerine bakmaya devam ettim. Hiçbir duygu yoktu, tamamen hissiz bakıyordu siyah gözleri. "Bu hapishanede geceler bana aittir, Asil."

Sesi zihnimin her köşesinde yankılandı, söyledikleri tamamen doğruydu. Bunu bakışlarından, ses tonundan, mimiklerinden bile anlardı insan. Yıkılmaz bir gücü vardı, sarsılmaz duruyordu. İnsanlara korku tohumunu atarak tatmin oluyordu, belki de buradaki en kaçık kişiydi.

Dehâ'nın dizindeki eli duraksadı ve aynı yeri sıkmaya başladı, benim dışımda hiç kimse onlara bakmıyordu. "Konuşsana arkadaşınla, buraya onun için gelmedin mi?" Sesindeki tavır yüzüne de yansımıştı, bunu tehlike kokan gözlerinden anlıyordum. Dehâ ile görüşmemi istemiyordu, sebepsizce bana karşı tavırlıydı. Oysa onunla olan ilk görüşmemdi bu, ne yapmaya çalışıyordu?

Gözlerim Dehâ'nın gözlerine kaydı, özür dilercesine bakıyordu. Hani sana kimse zarar veremezdi? Neden bile isteye onun boyunduruğu altındasın Dehâ? Aralarındaki ilişki belki de böyleydi, bir şekilde birbirlerine bağlı oldukları belliydi. Yine de Dehâ'nın beni yüz üstü bırakmasını istemezdim, bu durum sinirlerimi bozmuştu. Ellerimi masanın altında hangi ara yumruk yaptığımı bile anlamamıştım, karşılık vereceğim sırada yine onun sesi girdi araya.

"Asil!" İsmimi öyle şiddetli bağırmıştı ki bahçenin her köşesinde yankılanmıştı. Bakışlarım anında ona dönerken ayağa kalkmış öfkeli gözlerle bize doğru baktığını gördüm. Yine beni bir şeyden kurtarıyordu ve yine yapmamam gereken şeyleri yaparak Esved ile görüşüyordum. Beni uyarmıştı fakât aynı koğuşta ondan en fazla ne kadar kaçabilirdim ki?

"Dinlemedin onu," Esved'in sesi sinsice doldu kulaklarıma "Korhan'ın yanından ayrılmaman gerekiyor, Asil." Bakışlarımı ona çevirmedim, aksine ayaklanarak Safir'e doğru ilerlemeye başladım. Arkamdan attığı kahkaha bile tehlike arz ediyordu, "Geçmiş, gelecektir." Duyduğum son sözler ise bunlardan ibaretti, tıpkı Safir'in bana söylediği gibi...

------
Sırlar, entrikalar, yalanlar ohh ne ararsan var anam. Sınavlarım olduğu için bölümü anca yazabildim, haftada bir bölüm atmayı düşünüyordum zaten. Oy ve yorumlarınız değerlidir, okuyucuların çoğalmasını her yazar gibi bende isterim elbette. Aşağıya Esved'imi bırakıyorum;

Okumaya devam et

Bunları da Beğeneceksin

767K 24.2K 55
alev:OĞUZ BEN ASIK OLDUM!!! oğuz:YİNE KİME AMK????!! alev:acar'a oğuz: siktir!
1M 88.7K 82
"Kötü olduğun bir şey var mı?" dedim gülümseyerek ona dönüp. "Zor bir soru." dedi gülerek. Sonra gökyüzüne bakarak düşünmesini izledim. Öyle sevimliy...
1.8M 107K 64
Ulaş: Ev alma, komşu al demişler. Işık: Öyle mi demişler. Ulaş: Öyle demişler. Alacağım seni kendime. Mecburuz.
1.1M 62.6K 58
"Şiddetle başlayan hazlar, şiddetle son bulurlar. Ölümleri olur zaferleri, Öpüşürken yok olan ateşle barut gibi." diyen Shakespeare belki haklıydı bu...