1049 | BxB

By Lolashiyu

626K 52.8K 39.3K

Ünlü Leza hapishanesi, 1049 numaralı mahkûm, Asil Mavera Cansaran. Onu aslında hapishaneye tutsak eden, Korha... More

[Tanıtım]
1: LEZA
2: ŞEYTANLAR VE SAVAŞLAR
3: MEYDAN OKUMA
5: DESİSE
6: İLK TEMAS
7: SAFİR MAVİSİ
8: ALACALAR
9: MÜBHEM
10: MAKTUL
11: OYUN
12: BIÇAK SIRTI
13: KÜL KELEBEK
14: GECE VE GÜNDÜZ
15: OYUNBAZ
16: İHTİRAS
17: ENKAZ
18: KAYBOLMUŞ VE KAYBEDİLMİŞ
19: COMMUOVERE
20: KIZIL CESET
21: TESLİMİYET
22: EZKAZA
23: KUPA PAPAZI
24: APORİA
25: RUHLAR SENFONİSİ
26: MEVT
27: JOUSKA
28: PROMAJA
29: VAVEYLA "Kelebeğin Güncesi"
30: DEĞİŞEN DENGELER
31: DÜŞEN MASKELER VE DAĞILMIŞ RUHLAR
32: MERİÇ & BARBAROS [Özel Bölüm-Smut]
33: SEVGİDEN DOĞAN ACILAR
34: KORHAN & SAFİR
35: ACI HATIRALAR
36: BİR ÖLÜ, BİR SIR
37: LEZA'NIN RUHLARI
38: VEDA -FİNAL-
ESVED & DEHÂ -ÖZEL BÖLÜM-
Kayıp Küller Mezarlığı- DUYURU

4: ATEŞLE OYNAMAK

21.9K 1.9K 1.4K
By Lolashiyu

İnsan bazen kendine yalan söylemekte o kadar uzun süre başarılı olur ki sonunda kendi uydurduklarına inanmaya başlar. -Wulf Dorn

Soğuk bir hisle kaplanmıştı tüm bedenim, düşünebildiğim tek şey arkamdaki bedenin tehlikeli sesiydi. Hareket etmeden gözlerimi oldukça temkinli bir şekilde etrafta gezdirdim, herkes suspus olmuştu. Doğrudan bana bakıyorlardı, kolumun altındaki Omay'ı istemesizce serbest bıraktım.

Benden kurtulur kurtulmaz, derin nefesler alarak ellerini yere koydu. Yüzünden yer yer süzülen kan damlaları zemini boyarken, artık arkamı dönmem gerektiğine karar verdim. Oldukça huzursuz bir şekilde arkamı yavaşça döndüm, önce soğuk metal ile burun buruna geldim. Korkmam mı gerekiyordu? Aksine, iliklerime kadar uyuşmuş ve az önceki kavgadan ötürü yorulmuş bir vaziyetteydim.

Göz kapaklarımdaki ağırlığı boşvererek silahın sahibine diktim bakışlarımı, daha önce görmediğim biriydi karşımdaki. Kısa ve hafif dalgalı sarı saçları, doğuştan gelen bir ayrıcalıkla duruyordu. Siyah çerçeveli ince gözlükleri, buradaki herkesin aksine ona ciddi bir hava katarken kaşları son derece çatılmıştı. Bu kadar mı öfke doluydu bana, üstelik bu daha ilk meydan okumam değil miydi?

Dudakları düz bir çizgi hâlini alırken doğrulttuğu silahı indirmedi, gözlerimin içine sertçe bakarak konuştu "Ona elini sürmeye nasıl cüret edersin?" Peki sen nasıl tanımadığın birine herkesin içinde silah çekebiliyorsun? Yorgun bakışlarıma ek olarak buruk bir gülümseme bıraktım, sadece birkaç saniyeliğine bakışları dudaklarıma kaydı. Yüzündeki sert ifade dağılır gibi olmuştu ama buna izin vermeyerek toparlandı. "Eceline mi susadın sen?" Ecelimin sen olmadığını görebiliyordum, bu yüzden rahattım.

"Burada işler böyle mi yürüyor? Kaybetmek gururunuza mı dokundu?" Sakin bir şekilde konuştuğumda, çömeldiğim yerden usulca kalktım. Namlunun ucu beni takip ederken, kafamı dikleştirerek uzun bedene daha net bir şekilde baktım. En azından korkusu olmayan tek kişi ben değildim, içlerindeki karanlığın ezici havasını hissedebiliyordum.

"Burada dili uzun kişileri sevmeyiz," Konuşmasındaki tehlikeyi sezmiştim fakât histerik bir şekilde gülerek bakışlarımı yukarıda bizi izleyen liderlere çevirdim. Hepsinin gözü üzerimizdeydi, en başından beri beni takip ettiklerini biliyordum. Göze batmaktan bahsediyordum değil mi? İşte şimdi girdiğim bataklığa sonuna kadar batabilirdim. Bana gereken şey, tek bir hamleydi. Gülümsedim, hepsinin kaşları havaya kalktı ve gülümsememde takıldı.

Birkaç adım geriye doğru gittim, ardından çevik bir hareketle karşımdaki silaha doğru doğru kuvvetli bir tekme geçirdim. Silah yere düşmedi ama inleyerek kolunu yere doğru eğdiğinde bunu fırsat bilerek iki elimle silahı kavradığım gibi kendime çektim. Silah onun ellerinden çıkıp bana ulaştığında, tekrar bir adım gerileyerek silahı yere doğrulttum.

"Elinde silah varken, gözlerini asla namlunun ucundan çekme." bakışları arkamdaki Omay'a kayıyordu, en başından beri hedefi ona ulaşmaktı zaten. Bana yaptığı gövde gösterisi bile onun gözüne girebilmek içindi, inleyerek tuttuğu elini yumruk yaparken ağzını araladı "İstediğin kadar silaha sahip ol, biz izin vermeden hiçbir şey yapamazsın!" Kesinlikle blöflerden nefret ederdim ve kesinlikle nefret ettiğim hâlde çok güzel blöf yapardım.

Adımlarımı iyice onlardan uzaklaştırırken, bakışlarımı etrafımdaki kalabalıkta gezdirdim. Omay ayağa kalmış, kısılmış gözleri ile bana bakıyordu. Dehâ ile buluşan gözlerim direkt havalanmış kaşlarında gezindi. Hedefim ilk günden onlara bulaşmak değildi ama onlar bana bulaşmayı seçmişlerdi. Lodos ise, göğsünde birleştirdiği kollarıyla birlikte gözünü kırpmadan bana bakıyordu. Yüzü ifadesiz olduğu için onu okuyamıyordum.

"Asil, silahı bırakmalısın." Dehâ'nın ince sesini duyduğumda, kafamı olumsuz anlamda salladım. Önce yapmam gereken bir şey vardı, kaşlarını çatarak huzursuz bir ifadeyle bana baktı.

Yere eğdiğim silahın başını kaldırarak hiç tereddüt etmeden tepeye, beni izleyen mavi gözlere diktim. Herkes bir anda adım atarak üzerime gelmeye çalışırken, "Sakın!" Dedim "Bir adım daha atarsanız, tetiğe basarım." Herkes güçlükle ayaklarını yere sabitlerken, öfkeli homurtuları ve küfürleri duyabiliyordum.

Korhan ile bakışlarımız kesiştiğinde, destek aldığı korkuluklardan yavaşça doğrulduğuna şahit oldum. Diğer liderler onun yanında yerini almışlardı, demek düşman olsalar da birbirlerini koruyorlardı. "Lodos!" Yukarıda ismini bilmediğim lider seslendiğinde, bunun 'Acele et ve silahı ondan al' demek olduğunu biliyordum. İstese benden çok rahat bir şekilde silahı alabilirdi ama o daha yanıma varamadan benim ateşleyebilme ihtimalim vardı, bütün olasılıkları düşündüğünü biliyordun. Hepsinin tek bir yumruk olup onu benden korumak istemesi, ne ironiydi ama...

Hâlbuki buradaki katil ben değildim, birbirinizi öldüren sizlerdiniz.

"Tetiğe basmamı istemiyorsan, seninle yalnız konuşmama izin ver!" Yüksek sesle konuştuğumda, yanında duran liderler ondan daha kızgın bakıyorlardı bana. Bir kişi hariç, zira geldiğimden beri bana gülerek bakan kişinin yüzünü unutmam mümkün değildi. Elbette onunla da tanışacaktık fakât öncesinde Korhan ile konuşmak istiyordum.

Adımları ardı ardına merdivenlerden aşağıya inerken, bu kadar çabuk kabul edeceğini düşünmemiştim. Bayağı uğraşırım ve blöf yaparım sanıyordum, pekâlâ işime gelirdi. Basamaklara basıp inerken bile gözlerini asla üzerimden çekmemişti, ne tesadüf ki bende silahı asla ondan çekmemiştim. Tulumunun içine koyduğu elleriyle bana doğru yürürken, rahatlığı takdire şayandı.

Bana doğru yaklaşırken, önündeki kalabalık teker teker açılarak geçmesi için ona boşluk bırakıyordu. Onun egemenliği herkesin üzerindeydi, nedense ağırlığını ilk gördüğüm andan beri hissediyordum. Tam karşımda durduğunda, silahı göğsüne bastırdım. Etrafımızdaki herkesin ödünü koparacak bir hareketti bu. Canıma susamış kadar manyak gözüküyordum onların gözünde, sonuçta buranın sonrası da olacaktı. Ben buraya hapis olmuş, basit bir insandım. Sadece onlar gibi davranarak, kolay lokma olmadığımı göstermek istiyordum.

Fakât karşımdaki kişi, ruhumu okuyormuş gibi bakıyordu. Bu deliceydi, hayatımda ilk defa karşılaştığım birinin beni tanıması saçmalığın dibiydi. Kurumuş dudaklarım birbirine yapışmıştı, güçlükle aralayarak konuştum "Yalnız konuşalım demiştim." Fazla zorluyordum şansımı, en azından öldükten sonra korkak olarak anılmazdım. Nereden bakarsam bakayım lehime işliyordu her şey, ölmek bile korkutmuyordu beni.

"Benim odama gidiyoruz." Kısa ve net bir şekilde konuştuğunda, başımı sallayarak önden gitmesi için bir işaret verdin. Hareket etmeye başladığında bende peşine takıldım fakât bir yandan da silahı insanlara tutarak bana yaklaşmalarına engel oluyordum.

Önümdeki uzun beden çok geçmeden bir hücreden içeriye girdiğinde, son kez arkamı kolaçan ederek bende içeriye girdim. Ardımdan kapıyı kapatarak üzerindeki kilidi taktım ve alnımdan süzülen terleri kolumun tersiyle sildim. Korhan hiç umursamadan yatağının üzerine oturmuş, bana doğru bakıyordu. Suratında sadece bir mimik görmek bile bana yeterdi fakât oldukça ifadesizdi. Doğrulttuğum silahı yere doğru eğerek sırtımı yasladığım kapıdan destek aldım. Ayakta duracak gücüm dâhi yoktu, yeterince aksiyon yaşamıştım.

"Bayılacak gibisin." Onun benden önce konuşması şaşkınlığımı körüklerken, kurumuş dudaklarımı ıslattım. Eliyle yatağa doğru hafifçe vurdu "Gel, otur biraz." Bu hareketiyle birlikte küçük bir kahkaha kaçtı ağzımdan. Onun beni şimdiye öldürmesi falan gerekmiyor muydu?

"Beni öldüreceğini biliyorum." Kısık sesimle konuştuğumda, kaşlarını çattı. Yüzünde ilk defa gördüğüm mimik beni heyecanlandırırken, o tekrar konuştu "Seni öldürmek istesem, bunu bana silah doğrulttuğunda yapardım." Anlamayarak ona baktığımda, belli belirsiz gülümsemesine şahit oldum. Derin bir nefes alarak kafasını arkasındaki duvara yasladı "Elindeki silahın içinde kurşun yok, ona boş silah vermiştim." Gözlerim korkuyla tuttuğum silaha kaydı, gerçekten az önce ateşle oynamıştım. İstese beni çok rahat öldürebilirdi, içeride bir sürü kişi vardı bunu isteyen ama o benimle konuşmayı seçmişti. Elbette bir planı olduğu aşikârdı...

"Şimdi yanıma gel." Emir dolu sesiyle kafamı ona çevirirken, sesli bir şekilde yutkundum. Adımlarım kendiliğinden ona doğru ilerlemeye başladığında, belki de saniyeler sonra ölecektim. Yine de yatağın üzerine usulca otururken, rahatlayan bedenimin keyifli hissine büründüm. Hatta derin bir şekilde 'oh' çekerek boynumu döndürdüm, vücudum hangi ara bu kadar iflas etmişti benim?

Karşımdaki beden tamamen bana doğru döndüğünde, tüm ilgisini üzerimde hissettim. İstemsizce elimdeki silahı sıkarken, bir yandan da gelecek olan darbeye karşı korumak istiyordum kendimi. Ölmekten korkmuyordum ama amacıma ulaşamadan da ölmek istemiyordum. Dudaklarını araladı "Konuşmak istediğin konu nedir?" Bakışlarım ona kayarken derin bir nefes alarak elimi saçlarımdan geçirdim.

"Şu takım olayı..." Kendimden beklemediğim bir şekilde kısık çıkmıştı sesim, bu yüzden öksürerek sesimi açmak istedim fakât bir yararı yoktu. Korhan hareketlenerek yanındaki küçük sehpaya doğru uzandı ve üzerindeki plastik su şişesini alarak bana doğru uzattı. Bir ona bir şişeye şaşkınlıkla bakarken, ifadesiz suratıyla konuştu "Merak etme, sadece su var içinde." Sadece su olmasa bile mecburdum içmeye çünkü geldiğimden beri bir yudum suya muhtaç kalmıştım. Hızla elinden alarak şişeyi açtığım gibi kafama diktim, resmen çölde aradığı suyu bulan biri gibiydim. Kana kana içiyordum, öyle ki şişe çok geçmeden bitti.

Biten şişeyi yatağın kenarına bıraktığımda, biraz olsun kendime gelmiş hissediyordum. "Açıkçası boktan takımlarınız umrumda değil," sert girişim üzerine tek kaşı havalandı, omuzlarımı silkerek devam ettim "Liderler olarak hepinizi ayrıntılı bilmiyorum. Geldiğimden beri bana sebepsizce uzun uzun bakıyorsun, bundan beni takımına istediğin anlamını mı çıkarmalıyım?" Soluksuz bir şekilde konuştuğumda tek yaptığı gülmek oldu. Kafasını olumsuzca sallayarak birkaç saniye gülüşüne devam etti, ardından kollarını göğsünde birleştirerek dudaklarını araladı "Omay'ı takımıma çağırdığım için mi böylesin?"

Histerik bir şekilde güldüm "Ne alâkası var?" Bilmiş bir şekilde bakmaya devam etti "Onunla konuştuktan sonra meydan okudun çünkü. Seni de çağırmam için ilgi çekmeye çalıştın." Lânet olası fazla zekiydi, hoşuma gitmemişti bu durum.

"Başarılı oldum neticede." İnkâr etmenin bir mânâsı yoktu bu saatten sonra, kartları açık oynayacaktım. "Omay'ı seçmen senin hatan oldu, kendine mükemmel bir düşman edindin." Düşmandan kastının o gözlüklü herif olduğunu anlamam uzun sürmemişti. "O herifin olayı ne?"

"Takıntılı bir şekilde seviyor sadece. Hastalık boyutunda bir sevgiden korkmalısın, Mavera."

Mavera...Bu ismimi onun ağzından duymak sebepsizce birçok hisle kaplamıştı bedenimi. Gergin bir şekilde yakamı düzelttim "Aşık yani." Diye fısıldadım, gerçi aşkın ne demek olduğunu bilmiyordum. Belki de takıntılı bir sevgiydi aşk, öyleyse bu duyguların en korkunç olanıydı.

"Bu aşk değil, inan bana." Bakışlarım ona kayarken, onun gözleri karşıdaki duvara odaklanmış bir vaziyetteydi. Kendi kendine söylediği bu cümle, onu etkileyen bir cümleydi belliki. Gözlerinden süzülen yoğun duyguları seçebiliyordum, geçmişi hatırlıyordu.

Ve geçmişini merak ettiğim için kendimden nefret ettim.

Merakım yüzünden başıma türlü işler açmıştım, daha fazlasını kaldıramam derken, şuan tehlikeli bir liderin odasındaydım. Kendimi dizginleyemiyor oluşum, her seferinde daha da gömüyordu bedenimi. Gömüldüğüm yer ise sandığınız gibi bir toprak parçası değildi...

"Burada uyuyabilirsin, gerçekten berbat görünüyorsun." Düşüncelerimden onun sesiyle sıyrılırken, kaşlarımı çattım "Ecelime susamadım." Az önce yaptığım olaylar tam aksini gösterse de, henüz ölmek planlarım arasında yoktu. Yataktan usulca kalkarak tepeden bir bakış attı bana. Ciddi havayı seziyordum, onun asıl kimliği buydu.

"Odadan çıkacağım ve içeriye kimseyi sokmayacağım." Kısacası 'yat zıbar' diyordu bana. Buradaki kimseye güvenmiyordum, korunmaya ihtiyacım da yoktu. Hâlâ sinirli bir şekilde yüzüne bakmaya devam ederken, bıkkın bir şekilde konuştu "Tamam, silah sende kalsın." Tek kaşımı kaldırdım "İçi boş bir silah ne işime yarayacak?"

Yavaşça bana doğru eğilerek mavi gözlerini, gözlerimin en içine dikti. Bu yoğunluğun arasında kaybolmaya niyetim yoktu, başımı dikleştirerek sertçe yüzüne bakmaya devam ettim. Eli tuttuğum silaha kayarken, ona karşı koymayarak almasına izin verdim. Aldığı silahın kabzasını tutarak şarjörünü çıkarttı ve içindeki kurşunu avcunun içine koyarak bana uzattı "İnsanlara karşı o kadar güvensizsin ki, onların yarattığı kurguları göremiyorsun." Nefesi nefesime karıştı, dudaklarımı birbirine bastırdım. Kurşunu kucağıma koyduğum ellerimin içine bırakırken, silahı da yatağın üzerine koydu.

"Senin gibi birini takımımda istemem." Bu beni reddettiği anlamına mı geliyordu? Kalbim istemsizce sıkışırken, o tekrar dimdik bir şekilde doğruldu. Ellerini cebine koyarak arkasını döndüğünde, avcumun içindeki kurşunu sıktım.

"Uyandığında çıkarsın, silahı yatağın üzerine bırakmayı unutma." Son sözlerini söyleyerek ardına bakmadan çıktı odadan.

Arkasında ise ben ve tek bir kurşununa güvendiğim silah kalmıştı.

----
Oy ve yorumlarınız hoşuma gider...
Mavera ve Safir isimlerini unutmayın demiştim 💜
Bu arada Wulf Dorn kitaplarını okumanızı şiddetle tavsiye ederim.
Aşağıya diğer liderimiz Lodos Sipahi'yi bırakıyorum;

Continue Reading

You'll Also Like

YUVA By _twclr

Teen Fiction

684K 33.8K 49
Amelya 20 yıl sonra aslında ailesinin gerçek olmadığını intikam için bebeklerin karıştırılmasına nasıl bir tepki verecek gelin hep birlikte okuyup öğ...
3M 232K 78
[Tamamlandı] Kabadayıların ve tehlikeli tiplerin olduğu şehrin en kötü mahallesi ve lisesi...
2.5M 80.5K 59
İtalyan bir mafya... Başka açıklamaya gerek var mı? Ters köşelere doyamayacağınız. Her an şaşırarak sürükleneceğiniz bir kitap hayal edin.. Sonra oku...
ZAAF By Khalesi

Teen Fiction

3.6M 197K 37
[TAMAMLANDI] Sinan homofobikti, ama Karan onun zaafıydı.