1049 | BxB

By Lolashiyu

626K 52.8K 39.3K

Ünlü Leza hapishanesi, 1049 numaralı mahkûm, Asil Mavera Cansaran. Onu aslında hapishaneye tutsak eden, Korha... More

[Tanıtım]
1: LEZA
3: MEYDAN OKUMA
4: ATEŞLE OYNAMAK
5: DESİSE
6: İLK TEMAS
7: SAFİR MAVİSİ
8: ALACALAR
9: MÜBHEM
10: MAKTUL
11: OYUN
12: BIÇAK SIRTI
13: KÜL KELEBEK
14: GECE VE GÜNDÜZ
15: OYUNBAZ
16: İHTİRAS
17: ENKAZ
18: KAYBOLMUŞ VE KAYBEDİLMİŞ
19: COMMUOVERE
20: KIZIL CESET
21: TESLİMİYET
22: EZKAZA
23: KUPA PAPAZI
24: APORİA
25: RUHLAR SENFONİSİ
26: MEVT
27: JOUSKA
28: PROMAJA
29: VAVEYLA "Kelebeğin Güncesi"
30: DEĞİŞEN DENGELER
31: DÜŞEN MASKELER VE DAĞILMIŞ RUHLAR
32: MERİÇ & BARBAROS [Özel Bölüm-Smut]
33: SEVGİDEN DOĞAN ACILAR
34: KORHAN & SAFİR
35: ACI HATIRALAR
36: BİR ÖLÜ, BİR SIR
37: LEZA'NIN RUHLARI
38: VEDA -FİNAL-
ESVED & DEHÂ -ÖZEL BÖLÜM-
Kayıp Küller Mezarlığı- DUYURU

2: ŞEYTANLAR VE SAVAŞLAR

24.6K 2.1K 1.6K
By Lolashiyu

Eğer şeytanla dans ediyorsan, sakın ayağına basma. -Hermann Hesse

Sadece birkaç saniyeliğine durmuştu zaman, bu birkaç saniye zamanın en değerli silsilesiydi benim için. Karşımdaki maviler bir deniz kadar huzurlu değildi, aksine yer altındaki kaynayan alevlerin bir parçasıydı. Korkunç değildi, bu olağanüstü görüntüye korkunç diyemezdim ama ürperticidiydi.

Damarlarımdaki kanın kıpır kıpır olarak akışını hızlandırdığına şahit oldum. İlk görüşte hissettirmişti kendini, yıkımın getirdiği siyah bir kelebek kondu göğsüme. Korkmadım, korksam kaçardı çünkü. Kaçsın istemedim, bu çekim bozulsun istemedim.

Fakât bozuldu, çünkü insanların sesleri bir anda çoğalmaya başladı. Bulunduğum zaman diliminden çıkıp gerçekliğe döndüm. Bana bakan alaylı gözlere eşlik eden aşağılayıcı sesler vardı bir de. Herkes yaptığı işi bırakmış beni süzerek hakkımda yorumlar yapıyordu. Birkaçına kulak misafiri olmuştum ve daha ilk saniyesinde sinirim tepeme çıkmıştı.

"Herkesin dilinden düşmeyen kişi, bir çocuk muydu yani?"

"Leşini temizlemek bile zevk vermez, küçük bir sıçan gibi."

"Belki fahişe olarak almışlardır." Ve ardından gelen kahkaha sesleri...

Dişlerimi sıkarak ellerimi iki yanımda yumruk yaptığımda, yanıma doğru yaklaşan kişiyi fark etmişti gözlerim. Ne olur ne olmaz tetikte beklerken, benden birkaç santim uzun olan bedeni süzdüm. Boyalı sarı saçları beyaz teniyle bütünleşmiş, zengin bir hava katmıştı yüzüne. Saçlarının yarısını tepesinde toplayarak gözlerini iyice çekikleştirmişti. Aynı benim gibi giydiği turuncu tulumu üzerine tam oturmuştu fakât tulumun alt kısmını bir şort gibi kestiği için biçimli bacakları göz önüne çıkmıştı. Ben onu inceleyene kadar çoktan dibimde bitmişti bile.

"İyi süzdün, hoşuna gittim mi?" İnce sesiyle sırıtarak konuştuğunda, kaşlarımı çatarak sitemle karşılık verdim "Hayır, öyle bir niyetim yok." Gülümseyerek kafasını salladı "Belli zaten, neyse. Odana götüreyim seni." Ondan başka kimseye bunu soracak durumda değildim, bu yüzden "Tamam." diyerek peşine takıldım. Onunla yan yana yürürken, insanların bakışları da bizi takip ediyordu. Hayatlarında ilk defa mı turuncu saçlı insan görüyorlardı? Yada fazlasıyla önyargılı insanlardı. Ah, Hapishanede yaşayan suçlulardan ne bekliyordum ki...

"İsmim Dehâ," Tanışmak adına bana hitaben konuştuğunda "Asil." Dedim sadece, bana bu isimle seslenmeleri yeterdi. Hatta mümkünse hiç seslenmeyebilirlerdi de, hiçbiriyle konuşmak istemiyordum çünkü. Önden ilerleyip küçük odanın kapısını açtığında içeriye geçmem için bir işaret verdi. Küçük yere girer girmez içerideki yatağın üzerinde gördüğüm manzara ile gözlerimi irice açtım "Bu ne lan?!" Bakışlarımı hızla Dehâ'ya çevirdiğimde, omuzlarını silkti.

Karşımdaki yatakta iki kişi çırılçıplak yatıyordu ve burası benim hücremdi?

"Delireceğim yemin ederim!" Yüksek çıkan sesim üzerine yataktaki bedenler gözlerini araladığında, yüzünü buruşturan beyaz saçlı kişi konuştu "Ne sikim oluyor yine?" Gözleri Dehâ'nın üzerinden bana doğru kaydığında, hâlâ oralı olmamıştı. Derin bir nefes alarak gözlerimi birkaç saniyeliğine kapattım. Sakinleştiğimden emin olduktan sonra tekrar konuştum "Lütfen, bana bu yatakta seviştiğinizi söylemeyin." Yanında yatan siyah saçlı kişi dirseklerini yatağa bastırarak doğruldu ve kafasını sağa sola doğru yatırarak boynunu çıtlattı "Ne bağırıyorsun amına koyayım?" Bunlar neden bu kadar rahattı? Yada neden her şey oldukça normalmiş gibi davranıyorlardı?

"Asil yeni geldi ve siz bulduğunuz her odada sevişmeyi bırakın aptallar. Burası onun odasıydı..." Odasıydı dedi, çünkü artık bu yatakta yatacağımı sanmıyordum. Tanrım, buram buram testosteron kokuyordu!

Beya saçlı olan yataktan kalkarak yerdeki iç çamaşırına eğildiğinde hızla elimle gözlerimi kapattım, lan herifin sikini gördüm az önce! "Ben neden tanımadığım insanların sikini görmek zorundayım anasını satayım?!" Sesli bir şekilde söylendim, ardından Dehâ'ya doğru dönerek konuştum "Lütfen bana başka bir odanın boş olduğunu söyle!" Parmağını dudaklarına dayayarak düşünürcesine bir ses çıkardı, ardından parmaklarını şıklatarak bir fikir bulduğunu belirten sesle konuştu "İstersen benim odamda kalabilirsin. Ben başkasıyla kalıyorum çünkü."

Pekâlâ, hiç yoktan iyidir değil mi?

"Olur olur, yeter ki çıkalım buradan." Onu ittirerek odadan dışarıya çıkardığımda aldığım temizlik kokusu ile rahat bir nefes verdim. Kim temizlemişse onu alnından öpebilirdim cidden. Dehâ biraz ilerideki odaya yürüdüğünde bende onun peşinden ilerledim ve odaya girdim. Tertemiz ve kullanılmamış bir yatak duruyordu karşımda, bu beni mutlu ederken hevesle gidip yatağın üzerine oturdum. Eh, pek rahat sayılmazdı ama zaten ben rahatlık nedir bilmezdim ki? Ömrüm sokaklarda geçmişti, kaldırımda yattığım günleri unutacak kadar yüzsüz değildim...

"Burayı sevdiğine göre oda işini hallettik o zaman?" Kafamı sallayarak onu onayladığımda odanın köşesinde duran boş tabureyi çekerek karşıma oturdu. Gözlerimin içine uzun uzun baktığında istemsizce bakışlarımı kaçırdım, bir şeyler sormamı bekliyordu anlaşılan. Boğazımı temizleyerek konuştum "Neden öyle bakıyorsun?" Bunu dememle bacaklarını oturduğu taburede bağdaş kurdu, küçük bedeni ona kolaylık sağlamıştı tabii, "Uzaktan bakan birisi bile senin katil olmadığını anlayabilir, burada işin ne cidden?" Katil değildim zaten ama ona oturup da hayat hikâyemi anlatamazdım. İnsanlara güvenmemeyi, yediğim bu son kazıkla çok daha iyi anlamıştım.

"Yanılıyorsun, bir katil olduğum için buradayım. Tahminen ne zaman beni küçük görmekten vazgeçersiniz? Sıkılmaya başladım çünkü." Elini çenesini koyarak kafasını yana doğru yatırdı ve dudağını sarkıttı "Yeni gelenle hep uğraşırlar, merak etme alışırsın." Geriye doğru kayarak sırtımı duvara yasladım ve dizlerimi kendime doğru çektim "Beni buraya getiren gardiyanı tanıyor musun?" Bir süre düşündükten sonra kafasını salladı "Elbette tanıyorum, neden sordun?"

"Nedenini sorma...sadece onun hakkında biraz bilgi verir misin?" Tereddütlü bir şekilde sorduğumda bilmiş tavrıyla gülümsedi, "Onunla iddiaya girdin değil mi?" Gözlerimi açarak kaşlarımı kaldırdığımda, bunu nasıl bildiğini sorguladım. Cidden, ben nasıl bir oyunun içine düşmüştüm böyle?

"Merak etme, her yeni gelenle iddiaya giriyor ve sonucunda hep kazanıyor..." Dedikleri üzerine yutkundum, yani bende mi kaybedecektim?

"Ne üzerine iddiaya girdiniz?" Kollarımı bacaklarıma sararak çenemi dizlerime yasladım "Üç gün içinde birinin altına gireceğimi söyledi, bende aksini söyledim. Sonucunda eğer girmezsem-" Bir saniye, neden bunu ona anlatıyordum ki? Konuşarak beni oyuna getirmişti, cidden eğer bana silah tedarik edeceğini söylesem kesinlikle bunu bir koz olarak kullanabilirdi. "Eğer girmezsen?" Cümlemin devamını getirmemi istiyordu. Soğukkanlı bir ruh hâlime bürünerek devam ettim "Bana telefon verecekmiş, o kazanırsa ise beni düzecekmiş." Bozuntuya vermeden konuştuğumda, dudağının kenarı kıvrılmıştı.

"İki türlü de olan sana olacak desene..." Kendi kendine mırıldandığında anlamayarak kaşlarımı çattım "Ne demek istedin?"

"Telefonu çoktan unut diyorum, çünkü eğer burada kalacaksan biriyle yatmak zorundasın." Dediği şeyin absürtlüğü üzerine bir kahkaha attım fakât o gayet ciddi bir şekilde suratıma bakıyordu. İstemsizce yutkunurken, gülüşüm de kesilmişti. Siktir, neden böylesine ciddi bir hava vardı ki?

"Üç gün içinde birinin takımına girmen gerekiyor ve bu koğuşta altı tane takım vardır. İstediğini seçmekte özgürsün." Ne takımından bahsettiğini zerre anlamamıştım fakât devam etmesi için yüzüne baktım. "Her takımın bir lideri var, seçtiğin takıma girmeden önce o liderle yatmak zorundasın." İçimdeki gülme istediğini bastıramayarak kıkırdadım, yeni gelene yapılan eşek şakası falan mıydı bu?

"Ne takımından bahsediyorsun sen? Eğer bu bir şakaysa, bayağı güldüm gerçekten."

Derin bir nefes alarak başını olumsuzca salladı, bana acıyan bir ifadesi vardı yüzünde. Bu durum canımı sıkarken, ellerimi saçlarımdan geçirdim "Düzgünce anlat şunu." Madem ciddiyet istiyordu, ben de ciddi olurdum o hâlde.

"Burası sıradan bir hapishane değil, duymuşsundur zaten. Şu bahsedilen ölüm-kalım savaşları var ya, tamamıyla gerçekler. Her yıl müsabaka düzenlenir burada, insanlar birbirini öldürür," Oturduğu yerden kalkarak yanıma doğru geldi ve yatağa oturdu "Hem de en acı şekilde öldürürler." İyi de neden? Burası zaten suçluların yeriydi, böyle bir şey neden yapılırdı ki? Kafam karmakarışık olurken, dilimle kurumuş dudaklarımı ıslattım "Bunu neden yapıyorlar ki?"

Omuz silkerek yatağın örtüsüyle oynamaya başladı "Burayı tasarlayan kişi kaçığın tekiymiş ve kafasında kurduğu plana göre oynatıyor herkesi. Her sene hapishanedeki takımlara istedikleri silah aletlerini verirler ve her takımı birbirinden uzak odalara koyarlar. Kendini tıpkı labirentin içinde hapsolan bir fare gibi hissedersin ama çıkış biletin sadece elindeki silahtır..." Duyduklarım hayal miydi yoksa gerçek miydi ayırt edemiyordum. Bu nasıl bir psikopatlıktı? Resmen insanlarla kumar oynuyorlardı ve kazanan kimse olmuyordu. Aksine insanlar canlarından oluyordu!

"Peki, bu savaş ne zaman sonlanıyor?" Mecburen bunu sorduğumda, cevap vermekte gecikmedi "Takımlar yirmi dört saat içinde tasarladıkları plana göre hareket ederek birbirlerini öldürmeye çalışıyorlar, En çok öldüren takım ise kazanıyor ve oyun böylelikle sona eriyor." Tüylerim diken diken olurken, kalp atışlarımı resmen kulaklarımda hissediyordum. Bu aşırı trajik bir olaydı hatta hastalıklı bir zihnin oyunuydu. Şimdi çok daha iyi anlıyordum gardiyanların ne demek istediklerini...

Ve benimle iddiaya giren gardiyanın neden istediğim silahları vereceğini...

Çünkü o silahlara ihtiyacım olacağını biliyordu, kendimi korumam gerektiğini biliyordu. Bu yüzden resmen iddiaya canımı da ortak koşmuştu, eğer kazanırsam alırdım silahları ama eğer birinin takımına girmezsem de büyük ihtimalle hayatta kalamazdım...

"Peki bu takım kaptanları ile neden yatmak zorundayız?" İşin bir tuhaf kısmı da buydu, neden normal bir şekilde 'takımına girmek istiyorum' diyemiyorduk ki?

"Bu işin tamamen zevk kısmı, kaptanların koyduğu bir kural. Mecburen uymak zorundasın, yoksa üçüncü günün sonunda cehennemi boylarsın." Bunu derken fazlasıyla rahattı çünkü o artık bu duruma alışmıştı ama ben cidden kafayı yemek üzereydim. Saçma bir şekilde aklıma mavi gözler geldiğinde, alt dudağımı dişleyerek sordum "Şu masada oturan mavi gözlü adam, kimdi o?" Gözlerime baktığında gülümsedi, komik bir şey sormamıştım oysaki...

"Alaca takımının kaptanı, Korhan Alaca. Buradaki en kıdemli kişilerin başında gelir, çünkü kendisi diğer kaptanlarla birlikte bu hapishaneye ilk giren kişilerden." Altı takım var demişti, yani buranın en kıdemli altı tane büyük insanı vardı. "Anlatır mısın onu?"

"İlgini çekti bakıyorum? Sen de haklısın, Korhan harika biridir. Hem zekâsı hem de soğukkanlı olması, onu bir çok oyunda kazandırdı. Ah, bir de fazlasıyla yakışıklı! Sanırım bu yüzden sen onu seçmek istiyor-"

"Hayır seçmek falan istemiyorum! Sadece merak ettim be!" Hızla sözünü keserek kendimi savunmaya geçtiğimde, inanmadığı gözlerinden belli olmuştu. Ona kendimi inandırmak zorunda değildim zaten, bu yüzden konuştum "Sen hangi takımdasın?" Konuyu değiştirmiş oldum böylelikle...

"Karayel, liderimiz Esved Karayel olur ve kendisi sadist piçin tekidir..." Bunu söylerken gözlerinden çıkan ateşi fazlasıyla hissetmiştim. Kim bilir neler çekiyordu ama yinede fazlasıyla sakindi. Çünkü dediğim gibi, alışmıştı. Alışmak da bir bedeldi, seni sonsuz bir acıya sürükleyen bedel...

"Liderleri, nasıl tanıyabilirim? Yani birini seçeceğimden değil...merak ediyorum. Evet, sadece merak!" Tek kaşını kaldırarak gülümsediğinde ofladım, gözünden hiçbir şey kaçmıyordu. İnsaf sarrafı derlerdi ya, aynı öyleydi.

"Bu üç gün içinde hepsini tanırsın merak etme, üçüncü günün sonunda ise biri seni odasında becermek için bekliyor olacak ve bunun kim olacağı tamamen senin ellerinde..." Cümle resmen benim aleyhime olan her şeyi barındırıyordu ve ben şimdiden bu üç günün nasıl geçeceğini düşünerek, içten içe kendimi yiyip bitiriyordum...

-------
Oy ve yorumlarınıza ihtiyacım var 💜
Aşağıya Asilciğimi bırakıyorum (Bu arada saçları göründüğünden daha turuncu)

Continue Reading

You'll Also Like

678K 55K 21
[TAMAMLANDI] Sivas'tan adam çıksa iti meşhur olmazdı.
1.2M 62.6K 58
"Şiddetle başlayan hazlar, şiddetle son bulurlar. Ölümleri olur zaferleri, Öpüşürken yok olan ateşle barut gibi." diyen Shakespeare belki haklıydı bu...
3M 232K 78
[Tamamlandı] Kabadayıların ve tehlikeli tiplerin olduğu şehrin en kötü mahallesi ve lisesi...
ZAAF By Khalesi

Teen Fiction

3.6M 197K 37
[TAMAMLANDI] Sinan homofobikti, ama Karan onun zaafıydı.