22. Bölüm

2.3K 213 49
                                    

Yazar: Özge Meral

O gün geldiğinde
Er meydanına çıkacağım
Kılıcım, mızrağım ve okumla.
Beni bekle sevgilim,
Tan kana bulanmadan önce...

Korku iliklerime acı dolu mızrak darbeleri gibi saplanıyordu.
Korkuyordum.
Evet, ama Iola'nın kayıp varisi bulup bulamamasından ya da Jinwoo'nun hayatta kalıp kalmayacağından değil.

Elbette onlar içinde korkuyordum ama bu korku ardındaki her şeyi yıkarak bedenime işliyordu.

Korkuyordum çünkü demir kapıların ardındaki kana susamış canavarlardan ya da Ammit'den daha kötü şeylerde vardı.
Canavarlar sizi sadece öldürürdü ama insanlar ölümden çok daha kötü şeyler yapabilirdi.

Şimdi şeytanın çırağı bağlı olduğum zincirlere ve dağılmış halime keyif ve haz dolu gözleriyle bakarken kabaran midemi sakinleştirmeye çalışmaktan başka bir şey yapamıyordum. Neyse ki yakalandığımızdan beri tek bir lokma yememiştim. Eğer yemiş olsaydım şu an hepsi özgürlüklerine kavuşmuş olacaklardı.

Piç kurusu Ottah'ın yüzüne kustuğum anların o iç kıyıcı görüntüleri zihnimde gezinirken belki bir şeyler yemem işime yarayabilirdi diye iç geçirdim.

Ottah'ın tahtının üzerinde kaykılarak oturan görüntüsüne tiksinti dolu bir bakış atıp " Biliyordum." Diye mırıldandım.

Prens elindeki şarap kadehini sanki tüm sırlar onda gizliymiş gibi dikkatle incelerken bakışlarını kaldırmadan " Neyi biliyordun?" diye mırıldandı.

Odaya getirildiğimizden beri bana karşı hiçbir girişimde bulunmamasının iki nedeni olabilirdi ; ya bekleyerek geçen zamanın beni acı çekeceğim zamanda alacağı hazzı tetikleyeceğini düşünüyordu ya da aklında başka bir plan vardı.

Yılan bakışlarından anladığım kadarıyla ikinci ihtimal tartının ağır tarafını işaret ediyordu.
Kurnaz piç.

" Biliyordum." Dedim yeniden rahat bir tavırla oturduğum- atıldığım- yerden gerinerek sanki 5 çayında konuşan yakın arkadaşlar gibi.

" Senin nasıl korkak bir piç olduğunu."

Kükreyerek üzerime saldırmak ya da küfürler yağdırarak kellemi almalarını emretmek yerine sanki hiçbir şeyi duymamış gibi davranan piç prensi dümdüz bir suratla izliyordum.

Lanet olsun, lanet olsun !
Piçin hakikaten iyi bir planı olmalıydı. Yoksa bu sözlerden sonra o koca egosu gökyüzünden süzülerek üzerime yıkılır ve beni duvardan duvara savururdu.
Tabi, ben izin verirsem.
Bileklerimden daha kalın zincirlerle
bağlanmış zemine gömülü ellerime baktım.

Şey, izin verme kısmından pek de emin değildim.

Prens Ottah kadehindeki şarabı incelemekten bıkmış olacak ki hepsini tek bir dikişte boğazından aşağıya yuvarladı. Ardından dudağının kenarından sızan bir damla şarabı elinin tersiyle silip cilalı parlak zırhının sardığı- ve olduğundan çok daha iri ve heybetli görünmesini sağladığı- bedeniyle ağır adımlarla tahtının önündeki merdivenlerden aşağıya indi. Bana doğru yine parlak çizmelerinin zeminde takırdamasına yol açan yavaşlıkta yaklaşırken dört nala atan kalbimle yapacağı hamleyi bekliyordum.
Benim her hareketini izleyen halimi fark etmiş olacak ki başını arkaya atarak gerçeklikten uzak buz gibi bir kahkaha patlattı.

" Sana işkence edeceğimi ya da kelleni koparmaları için adamlarıma emir vereceğimi sanıyorsun değil mi ?"

Hissettiğim çok daha soğuk ve keskin bir sesle " Mazoşist bir piç kurusu olduğun herkes tarafından biliniyor." Diye yapıştırdım.

Cehennem SavaşlarıWhere stories live. Discover now