10. Bölüm

4.1K 287 58
                                    

Yazar: Özge Meral

Mutluydum. Mutluluk insanın kolay kolay yakalayamayacağı bir şeydi. Mutluluk asi bir kuş gibiydi. Elinizde tutamazdınız, kafese kapatamazdınız, yakalayamazdınız.
O gelir sizi bulurdu.

Sehun'un kokusu burun deliklerimden sızarken aklımda dönüp duran soru kalbimi sıkıştırıyordu. Düşünmek için erkendi. Her şey bu kadar yeniyken ümitsizliğe kapılmak saçmaydı. Ama kendime engel olamıyordum. Mutluluğun daha ne kadar bizimle kalacağını düşünmeden edemiyordum. Bir gün gidecekti değil mi ?

"Uyanık olduğunu biliyorum." Dedi Sehun dudakları şakağımda gezinirken.

" Güzel kafanda yine neleri düşünüyorsun?"

Ağaçların ardından küçük bir çocuğun neşeli şarkısı gibi üzerimize düşen sıcacık güneşe karşı açtım gözlerimi. Bakışlarımı Sehun'un gözlerine çevirdim. Dün gece her şey değişmişti. Bakışlarımı yeniden güneşe çevirirken babamın gülen yüzü doldurdu zihnimi. Acaba bir yerlerden beni görüyor olabilir miydi ? Mutlu olduğumu biliyor olabilir miydi ?

Sehun'un sıcaklığına sokulurken " Biliyor musun ?" dedim usulca.

" Daha önce babam dışında kimse bana böyle sarılmamıştı."

Sehun'un boğazından inlercesine kısık bir ses yükseldi. Ardından yüzünü yüzüme dayadı.

" Annem beni doğururken ölmüş." Dedim ona doğru dönerken. Şimdi yan yana uzanan bedenlerimizle birbirimize bakıyorduk. Sehun'un gözlerindeki bir şey sözlerimde parçalanır gibi oldu. Benden öteydi bu. Sanki birisi için yas tutuyor gibiydi.

" Babam beni büyüttü." Diye devam ettim sözlerime. " Kendimi bildim bileli yalnızdım. Babam insanların beni görmesinden hoşlanmazdı. Bu şehre ilk inişim. Tüm hayatımı babama adadım. Küçük bir evimiz vardı. Babam keşfe çıktığında, savaşa katıldığında onu hep o küçük evde beklerdim. Bazen günlerce gelmezdi, bazen çok daha uzun. Ama ben yine de beklerdim. Babam her gidişinde geri geleceğim, derdi. Babalar asla yalan söylemez. Geleceğim, derdi. Bende beklerdim. Büyüdükçe babam bildiği her şeyi bana öğretmeye başladı. Dövüşmeyi, kılıç kullanmayı, at binmeyi, ağaçlara tırmanmayı... Gladyatörler hakkında ne biliyorsa bana da öğretti."

Gözlerimi yakan yaşlarla gülümsemeye çalıştım.

" Onun gibi olmak istiyordum. Gladyatör olmak ve babamın yanından asla ayrılmamak istiyordum. Keşfe çıkmadan önce her zaman saklanırdım. Bu bir tür oyun gibiydi. Ben saklanırdım ve babam beni her zaman bulurdu. O gün yine saklandım. Bekledim ; saatlerce. Ertesi gün babamın kılıcını ve zırhını getirdiler."

Sesim gittikçe boğuklaşırken gözümden süzülen yaşlar yüzümü ıslatıyordu.

" Düşünebiliyor musun? Ondan geriye sadece zırhı kalmıştı. Bir de sırtımdaki büyük dövme. Kabullenmek istemedim. Kabul etmek onu kaybetmek gibiydi. Bekledim. Günlerce babamın geri dönmesini bekledim. Babalar yalan söylemez diyordum. Geleceğim diyorsa gelir. Ama kimse gelmedi."

Boğazımdan kaçan küçük hıçkırığımla Sehun'un sıkıca bedenimi bedeniyle sarması bir oldu. Dudakları her yerdeydi. Göz kapaklarımı, yanaklarımdan süzülen göz yaşlarımın geçtiği her yeri öpüyordu. Mırıltısı kulaklarımı çınlatıyor, içimi acıya boğuyordu. Özdenetimimi nasıl bir anda böylesine kaybedebilmiştim ?

" Sehun ?" dedim ona bakabilmek için geriye çekilirken.

Kestane kahvesi gözleri birbirine girmiş duygularıyla buğulanmış, cam gibi parıldıyordu. O gözlerde daha önce kimsede görmediğim bir ateş vardı. O ateş canımı yakacaktı ama ateşe yürümek dışında yapabileceğim hiçbir şey yoktu.

Cehennem SavaşlarıWhere stories live. Discover now