15. Bölüm

2.7K 222 43
                                    

Yazar: Özge Meral

"Benim günahım aşktı, senin ki nefret."

Yağmuru severdim.
Gökyüzünden dökülen her bir damlanın yeryüzünü tertemiz bir örtü gibi sarmalamasını , ormanın yağmura aşık bir tavırla tüm güzelliklerini ortaya dökmesini seviyordum.
Böyle zamanlarda her şey iyiymiş gibi görünüyordu.

Doğu kapısına yaptığım kısa ziyaret zihnimi bulandırıyordu. Askerler her şeyin iyi olduğunu söylerken mührü yenileyen büyücünün gözleri bunu yalanlamak istercesine endişeyle doluydu. Avuçlarımın içinde dizginleri daha sıkı kavrarken sırtımdan aşağı buz gibi bir ter damlasının süzüldüğünü hissettim.

Açıklık alan tüm ihtişamıyla karşımda belirdiğinde içime hafif bir rahatlama dalgası süzüldü.
Burası artık evimdi.
Geçmişe dönemez ya da yaptıklarımı değiştiremezdim. Çamurla kaplı yerlerinden, bataklıklarına, buz gibi akan nehrinden , haşince esen rüzgarına kadar her şey artık tanıdıktı.

Burası Sehun'u tanıdığım yerdi.
Burası evimdi.

Bakışlarım gökyüzünden süzülen irili ufaklı yağmur taneleri arasından ileriye yöneldi. Gece siyahı atım gittikçe hızını düşürürken kalbim korkuyla gümbürdemeye başladı. Aynı gün ikinci kez bir şeylerin yolunda gitmediğini fark ettim.

Savaşçıların arasından Iola'nın nemlenmiş karışık sarı saçlarını fark ettim. Kaskatı kesilmiş bedenleriyle savaşçılar ileriye bakıyorlardı. Önümde oluşturdukları etten duvara lanet ederek atımdan atladığım gibi aralarına karıştım.

Muhtemelen bir kavgayı izliyor olmalıydılar, ya da sinir bozucu piç kurusu Prens yine gelmişti. Belki de ben yokken yaratıklar yeniden saldırmıştı. Aklımda yüzlerce senaryo dönüyordu. Ruhsuz bedenleri itekleyerek aralarından geçtim.

Hiç biri değildi.
Kalbim isyan çığlıkları atarcasına hızla gümbürdemeye başlarken ciğerlerim hava için can çekişircesine sızlıyordu.

Havada hafif, acı dolu bir inlemeye yükseldi.
İnleyen bendim.

Sehun'un her yeri dolduran heybetli cüssesine takılan gözlerim canımı yakıyordu.
Hayattaydı.
Dönmüştü.

Kan,pislik ve yanmış et parçaları içindeki hali, dağılmış kahverengi saçları ve bir onur madalyası gibi taşıdığı yaralarla Sehun giden keşif grubundan sağ kalan tek kişiydi.

Donkor'un bir şeyler söylediğini duydum . Birileri homurdanıyor, Sehun'un etrafı mengene gibi sarılıyordu. Bense kaskatı kesilmiş bedenim ve alev alev yanan gözlerimle sadece Sehun'a bakıyordum.

Beni fark ettiğini biliyordum.
Ona baktığımı hissetmiş olmalıydı ama başını yerden hiç kaldırmadı. Gözleri gözlerimle bir an olsun kesişmedi.
Birkaç savaşçının Sehun'u yaraları ve yıkanması için götürmeye çalışmalarını ve Sehun'un onları reddederek sessizce gölgelerin arasına karışmasını izledim.

Iola beni omuzlarımdan sarsıp , sarsak hareketlerle çekiştirene kadar yerimden bir milim bile kıpırdamadım.

" Neden bu kadar geciktin ? Luhan ?!" dedi kısık, öfke dolu sesiyle.

" Bu halin ne böyle ? Ra aşkına, yanağın çok kötü görünüyor, hemen gidip-" bedenimi kontrol eden ellerini sert bir tavırla iteleyip daha fazla konuşmasını engellemek için geriye doğru birkaç adım attım.

" Luhan ?"

Iola'nın şaşkınlıkla açılmış iri mavi gözlerine bakıp bakışlarımı iyice kararan gökyüzünün altında ürkütücü bir görüntü oluşturan ormana çevirdim.

Cehennem SavaşlarıHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin