" Eh ne demişler, ölüm geldiğince önünde kimse duramazmış. Zamanınız geldi."

Hücredeki her gladyatör buz gibi bir gerginlikle keskin bakışlarını kraliyet askerlerinin üzerinden bir an olsun ayırmazken kızıl sakallı asker çizmelerini esefle zemine vurdu.

" Size zırh ya da başka bir teçhizat verilmeyecek. Kullanacağınız silahları arenada. O yüzden üzerinizdeki zırhlara sahip çıksanız iyi olur."

Kızıl sakal arkasını dönüp gitmeden önce Minho kükreyerek oturduğu yerden kalkıp hücrenin demirlerine yapıştı.

" Bizi köpekler gibi dövüştürebileceğinizi mi sanıyorsunuz ? Buradan çıktığımızda, bu prangalar bacaklarımızdan ve ellerimizden çıkarıldığında sizi bulup kellenizi uçurmayacağımızı mı sanıyorsunuz ?"

İri ellerini yumruk yapıp öne çıkardı.

" Bu ellere ve gözlerime iyi bak. Ölmeden önce göreceğiniz son şey bunlar olacak."

Kızıl sakallı asker zırhının içinde gerilerek yüksek sesle yutkunurken arkasında duran her asker korkunun ve paniğin kor gibi gezdiği gözleriyle bize bakıyorlardı. Bir çok gladyatörü karşı çıktıkları için açıklık alanda katletmiş olabilirlerdi.
Ama hala tükenmemiştik. Bir hücre dolusu gladyatör tüm heybetleri ve güçleriyle hala buradaydı.

Kraliyet askerleri ve liderleri olan kızıl sakallı asker korkularını gizleyip rahat bir tavırla gülümsedi. Demir kapıların ardında olan bizdik. O yüzden gülebilirlerdi ama zamanı geldiğinde işler değişecekti. Öfkeme hakim olmaya çalışarak yumruklarımı sıktım.

" Sizi arenada bekleyeceğim." Dedi kızıl sakal dönüp gitmeden önce.

" Kanlarınızın toprağa akışını en önden izleyeceğim."

Askerleriyle taş koridorun derinliklerinde kaybolan kızıl sakala ve az önce kaldırdığı devasa tahta geçidi yerine çeken şişman askere keskin bakışlarımızı gönderdik. Tahta geçidi yerine koyan asker bakışlarımızdan kurtulmak istercesine görüş alanımızdan çıkarken başım hızla gladyatörlerin barikat oluşturduğu hücrenin köşesine kaydı.

Jinwoo iki büklüm olmuş bedeni ve solgun, terler içindeki yüzüyle doğrulmak istercesine hafifçe kıpırdandı.

" Sakın !" diye tısladım kısık, bıçak kadar keskin sesimle.

Bakışlar görevli askerin gelip gelmediğini gözetlerken sürünerek Jinwoo'nun yanına yaklaştım.
Yüzüne yapışan perçemlerini alnından geriye tarayıp hafif hafif kanın sızdığı alnındaki kesiğe dokundum. Jinwoo dokunuşumu hissetmeden titreyen bedeniyle nefes almaya çalışıyordu.

Bakışlarım yaralı yüzünden asıl yaranın bulunduğu bedenine kaydı. Zırhının açık tarafından aldığı kılıç darbesinin derinlemesine kestiği teninden kan sızmaya devam ediyor ve hücrenin zeminini kızıla boyuyordu.

Jinwoo'nun yarasına tampon uygulayan gladyatöre bakıp " Daha çok baskı uygula." Diye mırıldandım.

Jinwoo'yu hayatta tutmak zorundaydık. O arenada hayatta kalmak ve Iola'nın kayıp varisi bulmasını ummak zorundaydık. Eğer Iola gelemezse, Tanrı korusun olacakları düşünmek bile istemiyordum.

Hücrenin dışını gözleyen asker iki kez tıslayarak alarm verirken herkes tıpkı benim gibi az önceki yerlerine şimşek gibi yerleştiler. Bizi götürecek askerler gelmiş olmalıydı.

Bakışlarım Sehun'un bakışlarıyla buluşurken orada saf sevgiyi ve aşkı gördüm.
Bir an, sadece bir an her şeyin iyi olacağına ve Sehun'la birlikte olacağımıza inandım.

Cehennem SavaşlarıHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin