‘‘Çabalamıyorsun bile.’’ diyerek ellerimi bıraktı Yalçın. Sanırım onu birazcık kızdırmıştım. ‘‘Çünkü yapamayacağımı biliyorum.’’ dedim ona inat.

Buz pateni sahasının ortasında dengesini sağlamaya çalışan bir kızla, öfkeli erkeğin kavga etmesi görülmüş şey değildi doğrusu. Çevredeki bir kaç bakışın odağı olduğumuzu fark edince kenara ilerlemeye çalıştım. Ne yazık ki üzerindeki dikildiğim ince demir parçası bana ihanet ederek kaydı. Düşmeden hemen önce kolumdan tutuldum.

Beni yakalayanın Yalçın olduğunu sanmıştım. Ta ki başımı kaldırana kadar.

Genç bir antrenör bana gülümseyerek ‘‘Yardım ister misin?’’ diye sordu. Yaşının bizden çok büyük olmadığını düşünüyordum. Tam reddedeceğim sırada belime sarılan sevgilim geri çekti bedenimi. Son anda toparlanarak Yalçın’ın sol omzundan tutunmuştum. ‘‘Gerek yok!’’ diyerek sert bakışlarını antrenörün üzerine dikti.

Kaç aydır problemlerimizden birisi buydu. Yalçın ve kıskançlığı... ‘‘Yalçın!’’ dedim yanaklarını tutup göz göze gelmemizi sağlarken. ‘‘Ben dünya güzeli falan değilim, tamam mı? Herkes benden hoşlanmıyor. Adamın işi bu! Buradakilere kaymayı öğretmek...’’

‘‘Onu mu savunuyorsun şu an?’’

Duyduklarım sinir kat sayımı yükseltmişti. ‘‘Ay evet! İşim gücüm yok, ilk defa gördüğüm birini savunuyorum. Hem de sevgilime karşı. Ayrıca moron musun ya? Senin burada ‘sen benim için dünya güzelisin’ falan diye saçmalaman gerekiyordu.’’

Sinirle kollarımı göğsümde kavuşturunca bakışlarını kaçırarak güldü. Böyleydik işte! Aniden değişen ruh hallerimiz birbirimize olan küslüğümüzü yok ediyordu. Tek hamlede aramızdaki mesafeyi sıfıra indirerek bana sarıldı. Başımı sol omzuna yasladım derin bir iç çekerek. Ona öfkeli kalamıyordum, zaaflarımı biliyordu.

‘‘Hala sana bakıyor züppe. Ağzının burnunu kırmazsam iyidir.’’

Aramızdaki elektrik yüklü ortam geldiği gibi aniden yok olmuştu. Geri çekilerek inanamaz bakışlarımı diktim üzerine. ‘‘Ne var? Seven adam kıskanır.’’

Büyük ihtimalle yüzünü görmeyeyim diye tekrar sarıldı. Yanımızdan geçen patencilerden birisi ‘‘Bari gözümüze sokmayın saplığımızı!’’ dedi ve gülme krizine girmemize sebep oldu. Nihayet nerede olduğumuzu hatırlayabilmiştik.

Buz pistinde!

‘‘Yalçın, çıkalım hadi!’’ diye direttim gerginlikle. Düşüp bir yerlerimi kırmadan önce sağ salim gitmek istiyordum buradan. ‘‘Benimle inatlaşma. Sen kaymadan çıkmıyoruz buradan. Gerekirse ikinci seansa kalırız.’’

Tekrar eski duruşumuza döndük cümlesinden sonra. Dediğini yapan birisi olduğunu tecrübelerle öğrenmiştim. Onun avuçlarını tutarken gözlerimi yumdum sımsıkı. ‘‘Güven testlerini biliyor musun?’’ diye sordu o an.

Başımı onaylarcasına aşağı yukarı salladım. ‘‘Peki, bana güveniyor musun?’’ dedi bu sefer. Nasıl hayır diyebilirdim ki? Ona olan inancım, kendime karşı bile yoktu! ‘‘Bunun cevabını en iyi sen biliyorsun.’’ diyerek kaçamak yanıt verdim.

‘‘O zaman gözlerimi açma ve kendini bana bırak.’’

Dediğini yaparak gevşemeye çalıştım. Yalçın canımın yanmasına izin vermezdi. Yerin ayaklarımın altından kayıp gittiğini hissederken karnımdaki garip karıncalanmaya engel olamıyordum. Ben ki otobüs zıpladığında bile irkilen birisiydim. Yavaşça ilerlerken Yalçın’ın avuçları kayıp gitti ellerimden.

Aşka Dokunuş ღHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin