19. Bölüm - Kötü Şeyler

6.5K 357 20
                                    

Erkekler ağlamaz diyen insanlara daima kötü bakmışımdır. Her zaman onların duygularını olduğunu, kırılabildiklerini, sevebildiklerini savundum. Şuan ne kadar haklı olduğumu görüyordum. Yalçın, öksürürken bir yandan da bana mahcup olduğunu belli eden bakışlar atıyordu. Buraya gelebilmek onun için cesaret gerektiren, zor bir olaydı. Emindim. Kim sevgilisi tarafından ağlarken görülmek isterdi ki.

Sorular sormak için delice bir istek duydum. Bunun yerine ona doğru iki adım yaklaştım. Konuşup onu daha da zorlamayacaktım. Eğer böyle bir anda yanıma geliyorsa sebebi rahatlamak olabilirdi. Tereddütle kollarımı ona doğru uzattığımda hiç düşünmeden vücuduma sarılıverdi.

Kocaman bir yumru mideme oturdu. Sanki oraya tuğla koymuşlar gibi. Göğsümdeki baskı ise üzüntümün timsaliydi. Yalçın bana ihtiyaç duyduğunu belli eder şekilde sarılmıştı. Sarılmak için değil de gerçekten istediği için.

‘‘Artık acımıyor değil mi?’’ diye mırıldandım geri çekilemeden. Hareket kabiliyetim sıfırdı, halimden memnun olmadığımı söyleyemezdim. Onu taklit ettiğimi anımsayınca anlık olarak omuzları titredi. Ellerimi göğsüne koyarak aramıza azıcık mesafe koydum. Parmak uçlarımda kalkarken kanayan kaşına doğru nefesimi üfledim. Bakışlarının ağırlığını her hücremde hissedebiliyordum. Gözlerimi ona çevirmedim, zaman tanıyordum.

‘‘Artık acımıyor.’’ diye destekledi söylediğim sözü. Sol eli çenemi kavrayınca, işte tam o anda gözlerine bakabildim. ‘‘Sana sarıldığım an geçti gitti bile.’’

Cümleler anlamını yitirdi, kelimeler yok oldu. Gözlerimiz kenetlenmişti, sadece birbirimizi bakıyorduk. Sonsuza dek sürmesini istediğim zamanlar oluyordu, şuan ki gibi. O hastaneden çıkarken, okula başlarken, insanların arasına karışırken bunu düşünememiştim. Sevgiyi bulmuştum ben. Yalçın’ı bulmuştum.

‘‘Eve çıkalım,’’ deyiverdim babamı düşünmeden. ‘‘Yaralarına bakmamız lazım.’’

Sadece bir baş hareketiyle onayladı beni. Miyavlamaya benzer ses duyduğumda binaya doğru attığım adımı durdurdum. Arkamı döndüğümde sabahleyin Ece ve Olcay’la gördüğümüz kedi olduğunu fark ettim. O küçücük tüy yumağı beni buraya kadar takip mi etmişti?

Hemen ürkütmemeye çalışarak birkaç adım attım. Miyavlayarak başını sağa yatırdı. Sevimliliği yüzünden çığlık atmamak amacıyla dudağımı ısırdım. İki avucumu yere koyarak onun bana gelmesini bekledim. Önce bir adım attı, etrafı kokladı, ardından ikinci adım. Islak burnunu parmak uçlarımda hissederken sırıtıyordum.

Yalçın boğazını sertçe temizlediğinde kediyi yakalayıverdim. Ani tepkimden korkup patilerini elime vurmaya başladı. ‘‘Resmen beni kediyle aldatıyorsun.’’ diye söylendi. Ona bakarken kahkaha atma isteğiyle dolup taştım. Yanında dikilirken parmak uçlarımda kalkarak yanağına öpücük kondurdum. Dudaklarımın baskısıyla yüzündeki ifadenin birazcık gevşediğini görmüştüm.

‘‘Babama bunun için dışarı çıktığımı söyleyeceğim.’’

Kediyi çevirip mavi gözlerine baktım. Her zaman hayvanlara saygı duyan biriydim, kedileri severdim. Yumuşacık tüyleri, renkli boncuk boncuk gözleri ve kendi sevdirebilmek için yaptıkları şebeklikler hoşuma gidiyordu. ‘‘Bundan sonra senin adın; tüy yumağı.’’

‘‘Sahibi varsa?’’ dedi Yalçın etrafa bakınırken. ‘‘Tasması olmaz mıydı?’’ diye sordum tüy yumağını incelemeye devam ederken. Yarası falan olup olmadığına bakıyordum, zaten olsa sürekli miyavlardı. Şuan rahatça iki elime yerleşmiş, patilerini başının altında birleştirerek yatıvermişti!

Aşka Dokunuş ღWhere stories live. Discover now