20. Bölüm - Özür Dilerim

6.3K 364 4
                                    

Çok önceden bir olay yaşamıştım. Aslında her çocuk için normaldi, ayağım takılmıştı ve yere kapaklanmıştım. Asıl sorun ise; tam kırık cam parçalarının içine düşmemdi. İlk ne olduğunu fark edemeden safça etrafıma bakınmıştım. Acı yoktu, kan yoktu, ağlama dürtüsü yoktu. Saniyeler akarken hepsi birer birer geldi. Önce yere yayılan koyu kırmızılık çarptı gözüme. Ardından kesilen her yerimi yakıcı bir acı esir aldı. En sonunda ağlama dürtüsü.

Gözlerim dolmuş şekilde düştüğüm yerden kalkamayınca daha fena olmuştum. Ellerim, dizlerimin üzerinde öylece beklemişti. Sakince.

Sonra annem gelmişti yanıma. Endişeyle yüzümü incelemişti. O an beni tutan ipler yok olmuş gibi hissetmiştim. Güçlü bir çığlık atmış, bağırarak ağlamaya başlamıştım. Çok net hatırlıyorum.

Yalçın’ın söylediklerinde de aynen böyle olmuştu.

Gece kurduğu tümleçsiz, zarfsız sade cümle anlık şokla acı vermemişti. ‘‘Ayrılalım’’  demişti. İki kere üst üste sarılarak beni iyice kendine bağladıktan sonra bunu yapması kalbimi kırmıştı. Cevap vermemiştim, o an dudaklarımı aralayıp tek laf edememiştim! Kâbus olmasını dilerken sessizce gözlerimi yummuştum.

Şuan uyanmış ve onun için hazırlığım yatağı boş görmüş olmanın verdiği etkiyle sarsıldığımı hissediyordum. Ayakkabıları da yoktu. Dün yaşananların gerçek olduğunu kanıtlayan üç şey vardı.

Birincisi; dağılmış bir yer yatağı. İkincisi; ayakkabıların hafif bıraktığı iz. Üçüncüsü ise; bana bıraktığı not.

‘‘Özür dilerim.’’

Tek bir cümle yakıp geçebilirdi her şeyi. Yalçın ne için özür diliyordu? Beni kırdığı için mi? Terk ettiği için mi? Hiçbir duygu kırıntısı göstermeden bunu söyleyebildiği için mi? Bilmiyordum. Bilmekte istemiyordum açıkçası.

Yakıcı hislerime esir olmuştu işte. Üzüntü, hayal kırıklığı, şaşkınlık. Dehşetle pişman olamadığımı fark ettim. Yalçın’la geçirdiğim güzel anlar için kötü duygular besleyemiyordum. Bu da onu ne kadar sevdiğimi daha çok kanıtlıyordu.

Yavaş hareketlerle yayıldığım yerden kalktım. Yalçın’ın kokusu sinen yastığa bakarken göğsüm sıkıştı. Kalbimi avuçları arasına alan birisi vardı. Sanki onlarca kez ardı ardına mideme vurmuşlar gibi hissediyordum. Ağzımdaki iğrenç tat ise asla yok olmayacaktı. Yastığa sarıldığımı bile fark edememiştim. Yalçın’ın dün gece yattığı yerdeyken gözlerimi yumdum.

Keşke dün sarıldığımızda zaman dursaydı. Anılarımızı unutmamalıydım, tekrar ve tekrar en ince ayrıntısına kadar düşündüm hepsini. Odamın kapısı tıklandı. Kapattığım gözlerimi aralamadım. Bir şekilde gelen kişinin Ece olduğunu biliyordum.

‘‘Kötü bir şey mi oldu?’’ dedi titreyen sesiyle. Yastığa daha sıkı sarıldım. Anlatmak demek aynı anları bir daha yaşamak demekti. Yalçın’ın beni terk edişini kabullenmek demekti. Akciğerlerimi rahatlatan derin bir nefes çektim içime.

‘‘Bitti…’’

İki dudağımın arasından anca bu kadarı çıkabilmişti. Kırık dökük hissediyordum. Anlamsızdı, kim sevgilisinden ayrıldıktan sonra boşluğa düşmüşçesine çırpınırdı? Böyle hislerin varlığını bile bilmiyordum ki ben. Yalçın sayesinde mutluluğun doruğunda gezinmiştim, şimdi ise en dibe batmıştım.

Hem yara hem ilaç olmayı nasıl başarıyordu? Aklımı başımdan alan tek kişiydi. Beni koruyan, sahiplenen, sevdiğine inandığım yegâne insandı.

Aşka Dokunuş ღTahanan ng mga kuwento. Tumuklas ngayon