23. Bölüm - Zaman

6.3K 334 6
                                    

Dört gün.

Doksan altı saat.

Beş bin yedi yüz altmış dakika olmuştu yoğun bakımın önünde bekleyeli. Babam o gün sağ çıkmıştı ameliyattan. Bedeni fazla yorgun düştüğü için uyutacaklardı bir süre. Bu zaman zarfında oluşan yaraları, yanıkları temizliyorlardı. Ben ise sadece banyo yapmak amacıyla bir kez ayrılmıştım kapının önünden.

Sanki hastane kapısından çıktığım an babam gözlerini açacak ve ‘‘İmge nerede?’’ diye soracak gibi geliyordu. Kendine geldiğinde yanında olmak, ellerini avucuma almak ve ona artık iyi olduğunu söyleyebilmek istiyordum.

Yalçın okula gidip müdüre düzgün bir dille babamın başına gelen kazayı(!) anlatmıştı. Süresiz izin verilmişti ki verilmeseydi de sınıfta kalacak olmamı umursamadan gitmezdim.

O adamı görmemiştim düşüncelerimin aksine. İlk gece gelecek ve benimle alay edip acizliğimi yüzüme vuracak sanmıştım. Tabii ki gelmemişti, Yalçın da yanımda olmak zorunda kalmıştı. Ece ise Asmin’e yatıya gitmişti.

Yanımda hastane sandalyesinde oturan, başını duvara yaslamış olan Yalçın’a bakarken içimin sevgiyle dolduğunu hissediyordum. Benimle burada beklemişti her geçen dakikada. Silmişti gözyaşlarımı gülümseyerek. İyi olacak demişti, Yalçın benim umudum olmuştu. Kendimi tutmama, ayakta durmama yardım etmişti.

Ona karşı nasıl olumsuz bir duygu besleyebilirdim ki?

Doktor bana başıyla selam vererek yoğun bakım ünitesine girdiğimde yerimden kıpırdamadım. Alışmıştım.

Zaman her şeyin ilacıdır.

Bu söze inanan, güvenen birisi olmamıştım hiçbir zaman. Şimdi ise farklıydı. İnsan bir şeyleri öğrenince üç evreden geçiyordu.

İlki; şok olma evresiydi. Kanınızın donduğu, elleriniz buz kestiği, aklınız gittiği kısım. Beyniniz olayları algılayamadığı o an. İkincisi ise yakıcı bir acıydı. Sanki kalbinize bir bıçak saplayıp içeride döndürüyorlarmış gibi. Sonuncusu; sessiz bir kabullenişti. Acını yaşadıktan sonra olayları değiştiremeyeceğini ve işinin zamana kaldığını anladığın andı.

Ben son evredeydim. Kabullenmiştim, tek yapabildiğim dua etmekti.

‘‘İmge?’’

Olcay’ın sesini duyduğumuzda uykudan uyanmış gibi gözlerimi çevirdim onların olduğu tarafa. Yalçın benim aksime daha fevri davranarak aniden ayaklanmıştı. ‘‘Baban nasıl?’’ diye soran Çağan yanımdaki hastane sandalyesine yerleşmişti bile.

‘‘Bilmiyorum.’’

En nefret ettiğim kelimelerden birisiydi. Bilinmezlik. Bilmediğim şeyler daima korkuturdu beni, aynı şu an olduğu gibi. ‘‘Hiçbir şey söylemiyorlar.’’ diyerek daha kapsamlı bir açıklama yaptı Yalçın. Asmin Ece’yi yanında getirmişti. Yanıma yerleşen arkadaşımın omzuna bıraktım başımı. Güçlü gözükmeye çalışmak, sanki hayatım yolundaymış gibi yapmak yormuştu beni.

Hiçbir şey yolunda değildi! Babam yoğun bakım ünitesindeydi, peşimde benden nefret eden ve hapse tıkıldığı için öç almak isteyen psikopatın teki vardı. Hayatım rayında falan ilerlemiyordu ki.

Ece’de karşımdaki koltuğa yerleşirken Olcay onun yanına oturdu, Yalçın ise ayakta kalmayı tercih etti. ‘‘İstersen sen eve geç.’’ diye dört gündür tekrarladığımız diyalogun temellerini attı Ece. Bundan nefret ediyordum, beni zorlamalarından.

‘‘Yine mi? Hayır, olmaz. Babam gözlerini açmadan şuradan şuraya gitmeyeceğim.’’

‘‘Burada kalarak kendine zarar veriyorsun. Doktorlar sadece dinlendirdiklerini söylediler işte.’’

Aşka Dokunuş ღWhere stories live. Discover now