6.BÖLÜM

34.5K 1.7K 551
                                    

Merhaba, hastanesiydi ödeviydi derken nihayet geldik🧡

Upuzun bir bölüm, umarım seversiniz🧡

Bir önceki bölüm oylar için teşekkür ederim şahanesiz! Yine 650 oy diyelim mi? Bence diyelim🧡

Bu arada Fırat'ın hikayesi Keskin Bıçak'ta upuzun bir alıntı olduğunu da söyleyeyim, çalışmalarımda bulabilirsiniz.😌

Oy vermeyi ve yorum yapmayı unutmayın lütfen🧡

Keyifli okumalar🍂

***

"Hey, ona öyle bakmaktan vazgeç! Ürkütüyorsun!"

"O mu ürküyor?"

Erez kızın kollarının altına sokulan ve sırıtan -sırıttığına yemin edebilirdi- Kont'a bakarak başını iki yana salladı ve gözlerini kıstı. Ömür parmaklarını onun tüylerinin üzerinde gezdirirken Kont'ta halinden memnun bir şekilde ona sokuluyor ve arada bir derin mırıltılar çıkarıyordu. Erez'in sözlerini dinlemediği ve onu açıkça görmezden geldiği belliydi. Genç adam Ömür'e bağırdığında ve onu ağlattığında Kont sanki neler olduğunu biliyormuş gibi bir anda saf değiştirmişti. Ömür ayağa kalktığında o da kalkıyor ve o nereye giderse onu takip ediyor, kızın yanından bir an olsun ayrılmıyordu. Sanki onun koruyuculuğunu üstlenmiş gibiydi ve bu aslında içten içe Erez'in hoşuna gidiyordu. Tabii Erez Ömür'e yaklaşmaya çalıştığında ve Kont buna karşın hırlamadığı zamanlarda...

"Evet ürküyor! Baksana bana doğru nasıl sokuldu, canım benim..."

Ömür kollarını Kont'un boynuna doladığında ve yanağını onun başının üstüne yaslayıp gözlerine baktığında öyle tatlı görünüyordu ki Erez kendine engel olamadan gülümsedi. Kızın ayağını sardıktan ve ondan onlarca kez özür diledikten sonra onu kucağına almış ve mutfağa getirmişti. Genç kız adaya bakan taburelerden birinde oturuyordu ve yanındaki taburenin üstünde de Kont vardı. Onlar kendisini seyrederken Erez donmuş pofuduk ekmeklerden birkaçını çıkararak mikrodalgaya atmış ve kahvaltı hazırlamaya başlamıştı. Pek kahvaltı alışkanlığı olmadığından evde çok çeşit olduğu söylenemezdi ama on dakikanın ardından sade bir masa kurmuş ve çay demlemişti. Şimdi de bir omlet çırpıyor ve arada Ömür'e kaçamak bakışlar atarak onu doğum günü pastasından uzak tutmaya çalışıyordu ancak başarabildiği söylenemezdi. Ömür ona aldırış etmeden uzanmış ve parmağıyla kekin üstündeki kremayı sıyırarak onu emmeye başlamıştı.

Erez o güzel, ince parmağın dakikalar önce saçlarında ve teninde dolaştığını, kızın pembe dilinin kendisininkine karıştığını unutmaya çalışarak arkasını döndü ve sessizce küfrederek, çırpma telini lavabonun içine bıraktı. Onun için her zamanki sabahlardan daha zor bir sabah olacağı açıktı fakat buna rağmen en ufak bir şikâyeti yoktu. Ömür o neşeli, sevimli tavırları ve ışıltısıyla yağmur sonrası doğan bir gökkuşağı gibiydi. Renkleri canlı ve saftı. Henüz çok genç, çok güzeldi ve Erez'in ilgisini haddinden fazla çekiyordu. Onu nasıl korkuttuğunun, nasıl bir endişe içinde bıraktığının hala farkında değildi fakat mutfağında, Kont'la birlikte, güvende olması Erez'i rahatlatıyordu.

Artık anlamıştı. Renklerden hoşlanmayan biri için fırçasını onun paletine daldırmak ve onun renklerine bulanmak istiyorsa, durum sandığından da karmaşık olmalıydı.

"Ben acıktım!"

Ömür yeniden pastasına uzanmak için hareketlendiğinde Erez gözlerini devirerek güldü. Kâseyi tavaya aktardı ve ellerini silerek masaya iki kupa yerleştirdikten sonra pastayı yeniden dolaba kaldırdı. Ömür ona kirpiklerinin altından üzgün bir bakışla karşılık verdiğinde eğildi, dirseklerini tezgâha yasladı ve her an kendisini sabote etmeye hazırmış gibi görünen Kont'a aldırmadan dudaklarını, tüy kadar yumuşak bir baskıyla kızınkilere kapattı. Onun dudaklarının kıyısındaki bir parça kremayı yalarken Ömür dudaklarını aralayarak keskin bir iç çekti ve uzun, kıvrık kirpiklerini kırpıştırarak gözlerini yumdu. Bu minik dokunuşun devamını da bekliyordu ama Erez başparmağıyla kızın alt dudağını okşayarak geri çekildi ve yeniden ocağa dönerek omleti ters çevirdi.

GÜZ GÜLLERİWhere stories live. Discover now