24. BÖLÜM

16.8K 1.4K 368
                                    

Merhaba, biz geldik! Öyle özledik ki anlatamam🥺

Sanırım hikayenin en kısa bölümü bu oldu, biraz giriş bölümü gibi düşünebiliriz ancak sınavlarım bittiği için her hafta bölüm okumaya devam edeceğiz, merak etmeyin lütfen🙏🏻

Yorumlarınızı bekleyeceğimi unutmayın olur mu? 1000 oy gelir mi? Hadi bir deneyelim🧡

Keyifli okumalar dilerim🍂

***

Sabır sahip olduğu en büyük meziyet değildi ancak söz konusu Ömür Göktepe'yken Erez'in sabrı çöldeki kum taneleri kadar fazlaydı. Yine de bu gece, özellikle de yaşanılanlardan sonra o da tükenmiş ve artık sınıra ulaşmıştı ve onu sıra getiren sadece tek bir cümleydi.

Gitmek Erez için lanetli bir kelimeydi.

Bu kelimeyi son birkaç yılda öyle çok duymuştu ki, artık buna katlanamıyordu. Bu kelime ona yıllar önceki hatalarını ve ondan neler gittiğini, hayatın ondan neler götürdüğünü ona acımasızca hatırlatıyordu. Sanki kara bir lekeymiş gibi bu kelime de izini bırakıyor ve dokunduğu yeri acıtıyordu. Ancak en acısı Ömür'ün bunun için ona yalvarması ve ondan medet ummasıydı. Erez'den gitmesini istiyordu çünkü kendisi bunu yapamayacak kadar korkaktı.

Gözlerinde öyle derin bir korku ve öyle derin bir acı vardı ki Erez bunu nasıl aşacaklarını bilmiyordu ancak bildiği tek bir şey vardı ki, o da bu saatten sonra Ömür'ü bırakamayacağıydı. Onu anlıyordu, hissettiklerini bilmekle kalmıyor, o da hissediyordu fakat bu hikâyede acı tek bir tarafa ait değildi. Erez de acı çekiyordu. Onun da aşamadığı pek çok şey vardı. O geceyi aşamıyordu. Ömür'ü öyle görmeyi aşamıyordu, parmağındaki o yüzüğü aşamıyordu, bir bebek kaybetmelerini ve birbirlerini bu kadar severken birbirlerinden bu kadar kopmalarını aşamıyordu. Yine de tüm bu olanlar ne Erez'i ondan silebiliyor ne de onu kalbindeki yerinden eksiltiyordu.

Ömür titreyerek, sayıklarcasına "Git," dediğinde Erez yüzündeki gözyaşlarını elinin tersiyle sildi ve bir an sonra onu kollarından tutarak ayağa kaldırdı. Bedenleri birbirine öyle şiddetli yaslanmıştı ki Ömür bunun etkisiyle birkaç saniye için nefesini tuttu ve Erez uzanıp, bu kez onun çenesini kavradı. Yüzünü onun yüzüne doğru yaklaştırdı ve "Tekrar söyle," diye fısıldadı. "Hadi... Tekrar söyle... Gözlerime bak ve tekrar söyle..."

Erez'in gözlerinde öyle bir bakış vardı ki bu bakışlar kısa bir süre için Ömür'ü afallattı. Onun kollarının arasında tıpkı bir bez bebek gibi hareketsizdi ancak bunun sebebi yaşadığı o bocalamaydı. Kızarmış ıslak dudakları birkaç kez aralandı fakat o dudakların arasından alçak bir iniltiden başka hiçbir ses çıkmadı.

Onun dolan yeşil gözlerine bakan Erez "Sen bir korkaksın Ömür," diye fısıldadı. "Bunu benden istiyorsun çünkü sen gidemeyecek kadar korkaksın..."

Ömür başını iki yana sallamaya çalıştığında Erez parmaklarını onun çenesinden aşağı doğru kaydırdı ve bu kez parmaklarını onun boğazına ve boynuna sararak öfkeyle güldü. "Hala buradaydım... Sana hala yalvarıyorum ve en acısı ne biliyor musun Ömür?.. Bunu kendi gölgesinden bile korkan bir kadından istiyorum..."

"Beni suçlayamazsın..." Ömür ağlayarak kollarının arasından kurtulmak istedi ama Erez bunun için, şu dağılmış haline rağmen fazla kuvvetliydi. "Ben..."

"Sen yıllar boyunca herkesten kaçmışsın... Kendinden, kaybettiğimiz o bebekten ama en çok da benden..."

"Başka şansım yoktu..."

Ömür ıslak gözlerini ondan kaçırarak başını eğdiğinde Erez de ona doğru eğildi ve burnunu onun şakaklarına yaslayarak "Bakışların," dedi. "Onları benden kaçırıyorsun... Dakikalar önce bana haykırıyordun ama şimdi bakışlarını kaçırıyorsun... Dilin suskun ama bu sefer de bakışlarının haykırdıklarından korkuyorsun..."

GÜZ GÜLLERİWhere stories live. Discover now