)41(

939 73 31
                                    

Gözlerimi midemde ki bulantıyla açtım ve kaşlarımı çatarak yattığım yerde oturur pozisyonuna geçtim hemen. Yatmadan önce de bulanıyordu ve şimdi çok daha kötü bir durumdayım. Yanımda ki hareketlilikten Yekta'nın da kalktığını hissettim fakat ona bakmayarak hızlıca ayağa kalktım ve koşar adımlarla banyoya doğru ilerledim.

Üşütmekten nefret ediyorum.

Birkaç dakika da midemdekileri çıkardıktan sonra ağzımı yıkayıp, dişlerimi fırçaladım ve banyodan çıktım. Yekta, sessizce kapının önünde bekliyordu. İçimden bir şey demek geçse de yine bana karşı mesafeli oluşu beni durdurdu ve yanından geçip giderek salona doğru geçtim.

Uykum tamamen kaçmıştı ve zaten hava da aydınlanmıştı çoktan. Hırkamın fermuarını çektikten sonra koltuğa oturup bacaklarımı da kendime doğru çektim.

Neden böyle davrandığını merak ediyorum! Zaten gece ona sarıldığımda sırtını dönmüştü bana. Gerekmedikçe konuşmuyor bile. O kadar kırıldım ki...

Birkaç saniye sonra salona girdi ve bana baktı. Ben ise düz bir surat ifadesiyle ne diyeceğini bekledim.

"Üşüttün mü? Hastaneye gidelim. İyi görünmüyorsun."

Başımı iki yana salladım. O da bana böyle davranıyordu!

Yanıma doğru adımladı ve koltuğa oturduktan sonra elini alnıma koydu. "Sanki biraz da ateşin var. Gidelim şu hastaneye." Dedi tekrar.

"Hayır gitmeyeceğim. Gerek yok." Dedim ve başımı da yaslandığım yere koydum. Kaşlarını çatarak bana baktı. "Ne demek gerek yok? Hastalanmışsın işte. Hadi hazırlan da çıkalım." Şimdi birazcık kızmıştı da.

"Hayır." Dedim tekrar. Tam bir şey söyleyeceği sırada ben konuştum. "Yine yüzüme bakmasana, konuşma yine benimle. Canın sıkkın, anlatma bana ve kendini benden uzaklaştır." Dedim kırgın bir ses tonuyla. Böyle yapmıştı işte.

Bakışları bir an yumuşar gibi oldu. "İdil, hastalığınla bunu bir tutma. İnat etme, gidelim şu hastaneye."

Gözlerimi kapattım, başımın her yerinde bir ağrı var. Birkaç dakika geçmişti ki Yekta beni hareket ettirerek koltuğa yatırdı ve yanıma uzanarak üzerimize bir battaniye örttü. "Uyu." Dedi sadece.

Ben de onun bana yaptığı gibi sırtımı ona döndüm. Koltuk, yatak kadar geniş olmadığı için sırtım onun göğsüne değiyordu. "Senin işin yok mu? Gitsene spor salonuna. Yok mu ders vereceğin kişiler?" Sitemli bir şekilde konuştum çünkü beni şu birkaç gündür görmediği gibi oradakilerle daha iyiydi.

"Sonra giderim." Elini karnıma koydu ve birkaç defa orayı ovaladı. "Git, bana ne?" Kırgınlığımı anlasın istiyorum.

"Çocuk gibi inatlaşıyorsun benimle." Ses tonundan güldüğünü anladım fakat ben de omuz silktim. "Sen bana eskisi gibi davranmadıkça ben de böyle." Üzerimde ki kırgınlık, sesimi ağlıyormuşum gibi çıkarıyordu. "Ne yaptım ki ben sana? Özlediğim halde yanına yaklaşamıyorum senin yüzünden, bana sırtını dönüyorsun, konuşmuyorsun..."

İşaret parmağımı koltuğun üzerinde ki çizgilerde gezdirdim ve o sırada bana cevap verdi. "Aslında her şey belli ama anlamıyorsun. Bana söylediğin ve davrandıkların o kadar farklıydı ki..."

İyice kafam karıştı.

"Ne? Nasıl davranmışım ki ben sana?" Diyerek ona döndüm. İçine derin bir nefes çekti. "İdil, boşver. Hastaneye gidelim diyorum." Yine konuyu değiştiriyor. Kaşlarımı çattım ve yattığım yerden kalkarak, koltuktan da ayrıldım. "Boşver öyle mi? Yanıma yaklaşma o zaman. Gelmiyorum da o hastaneye. Tek kelime etme bana bir daha." Dedim ve o arada bir kaldığım odaya doğru ilerleyerek kapıyı da kapattım.

Terk Edilenler Durağı Where stories live. Discover now