Bölüm 19- Şeytan Tüyü

622 46 18
                                    

VURGUNA GERİ SAYIM: 113 GÜN

$

"Ülkü Hanım!"

Yüzümdeki sahte gülümseme sıvası dökülmeye başlamış, çatlaklarla dolu bir duvardan farksızdı.

"Asya."

Ülkü'nün yüzündeki donuk, şaşkın ifadenin dağılması zaman almıştı. Beni karşısında görmeyi beklemediği aşikardı. Saat akşam dokuza gelirken Asaf'ın evinde beni bulmak onun için hoş olmayan bir sürprizdi. Yanlış düşüncelere kapılmamasını umuyor olsam da kapıldığını hissedebiliyordum.

"Asaf evde mi?" diye sordu.

Evde olduğunu düşünüyordu, öylesine sorulmuş bir soruydu. "Hayır." diyecek olsam karşımdaki kadının sözüme güvenmeyeceğinden adım kadar emindim.

Peki ya ben? Ben soruya nasıl cevap verecektim?

Mizahşör yanım "Evet, duşta." cevabını öne sürdü. Kafasına bir şaplak vurup alaşağı ettim. Ecelime susamamıştım.

"Evet." diyecek olursam doğal olarak Ülkü içeri girip Asaf'ı görmek isteyecekti. Asaf buna nasıl tepki verirdi? Daha dün tartışmışlardı ve Ülkü endişeli görüntüsüyle kapısına kadar gelip Asaf'ı sorduğuna göre ilişkileri pek iyi sayılmazdı. Asaf hastalıktan zayıf düşmüş halinin kimse tarafından görülmesini istemiyordu ki benim evdeki varlığım bile onun için yeterince travmatikti. Belki de Ülkü'yü çoktan affetmişti ama sırf hasta olduğu için onu görmeyi reddediyordu. Ülkü ise durumu bilmediğinden kendisini suçlu hissediyordu.

"Hayır." diyecek olursam Asaf'ın ne söyleyeceğini kestiremiyordum. Ama inancım Ülkü'yü bugün, bu halde görmek istemeyeceği yönündeydi. Bana inanmamaya oldukça meyilli görünen Ülkü'ye ne yalan uyduracaktım?

Yalanımı kurgulamaksızın "Hayır." cevabını verdiğimde Ülkü'nün kaşları çatıldı. Düşündüğüm gibi bana inanmıyordu.

"Ben birkaç dosyayı almak için uğradım." diye açıkladım.

Ülkü çaktırmadığını düşünerek eve bakınıyordu. Çalışanlar evde yoktu, doğrudan şüpheli bir konumdaydım. Kabanımın hala üstümde oluşu beni destekleyen tek şey olabilirdi.

İmalı bir şekilde "Dosyaları bulamadın galiba." dedi.

Cebimden telefonumu çıkardım ve elimi havaya kaldırıp baş hizama getirdim. Telefonu iki yana sallarken gülümsedim.

"Telefonumu unutmuşum. Dosyalar arabada."

Her cümlemde mavi gözlerini saran, şüphe yağmurlarını taşıyan karanlık bulutları gördükçe Ülkü'den soğuyordum.

"Asaf'ı bu kadar mı tanımıyorsun?" diye sorarken buldum kendimi. Bunu yüzüne karşı söylemem mümkün değildi ama Asaf üç haftadır yanında çalışan asistanıyla gönül eğlendirecek kadar uçkuruna düşkün, sığ bir adam değildi. Ülkü bunu göremeyecek kadar aptal mıydı? Yoksa yalnızca kıskanç mıydı?

Ve en önemli soru: Neden Asaf'ı savunuyordum?

Bugün onun korkularından biriyle tanışmıştım. Hoş bir tanıştırılma olduğu söylenemezdi. Kim herhangi bir korkusunu diğer insanlara gururla tanıtırdı ki?

Bu akşama dek Asaf'ın korkularının yalnızca silüetlerini görmüştüm ama bu akşam karşımda beden bulmuş bir korku vardı. Asaf zayıf olmaktan, zayıflığının diğer insanlar tarafından görülmesinden korkuyordu. O, dik bir yamaçtaki yıkılmaz bir kale gibiydi. Yalnız, güçlü ve sağlam. Ulaşılamaz.

VURGUN: 136 GÜNWhere stories live. Discover now