Bölüm 24- Yalnızca Bir Arkadaş

587 62 59
                                    

VURGUNA GERİ SAYIM:110 GÜN

$

"Günaydın."

Omzumu sıkıca saran elin yönümü sağ tarafa doğru çevirmesiyle irkildim.

"Günaydın!"

Asaf elini omzumdan çekerken çok daha vurgulu bir biçimde tekrarlamıştı.

"Gü-Günaydın! Affedersiniz, sizi fark etmemiştim."

Yüzünü hoşnutsuz bir ifade sardığında bu cevabı vermemem gerektiğini anlamıştım. Sabah, şirkete yeni adım attığım sırada aramış ve saat dokuzda, verdiği adreste onunla buluşmamı istemişti. İsteğini tuhaf bulsam da ses tonundan bir çıkarım yapmam mümkün değildi. Yalanımın ortaya çıkıp çıkmadığını bilmiyordum.

"Benim için buradasın." dediğinde özrümü yineledim.

Saçlarının özenle düzeltildiğini ve yüzünde cumartesi günkü yorgunluğundan eser kalmadığını görmek beni rahatlatmıştı. Bu, huzursuzluk veren cinsten bir rahatlıktı. Siyah pantolonu ve beyaz gömleği ile klasik Asaf Demirkan'dı. Ve şaşkınlığımı bir yana koyarsam onu böyle görmek beni mutlu etmişti.

"Kalabalıkta görmen gereken tek kişi benim."

Cümleleri karşısında göz devirmemek için direnmeliydim.

"Fark edilmeyecek kadar sıradan bir adam değilim."

"Göz devirmemeliyim. Göz devirmemeliyim."

"Gidelim." dediğinde peşine takıldım. İki adım kadar arkasında yürüyordum ve beş dakikada nefes nefese kalmıştım. Topuklu ayakkabılar şimdiden ayağımı rahatsız etmeye başlamıştı. Geride kalışım, nefes nefese ve yürümekte zorlanıyor oluşum umurunda değildi.

Araç trafiğine kapalı olan sokaklardan birindeydik ve izbe olarak niteleyebileceğim bu sokakta ne aradığımız hakkında en ufak bir fikrim yoktu.

"Toplantıyı öğleden sonraya ertelediniz mi?"

"Evet Asaf Bey. Dilediğiniz gibi saat üçe aldık."

Sabah olan toplantıyı bu iş için ertelemiş olmalıydı. Ne yapmaya çalışıyordu? Neden yanında olan kişi Hazan değil de bendim? Genellikle dışarıda kendisine eşlik edilmesini istediğinde Hazan'ı seçerdi.

Şiddetlenen rüzgarın etkisiyle yüzümü örten saçlarımı düzeltmeye çalışırken çıkık kaldırım taşlarından birine ayağım takıldı, sendeledim. Dengemi sağladığımı düşünürken topuğum kaydı ve dudaklarımdan dökülen minik çığlık eşliğinde düşmemek adına önümdeki tutulabilir tek varlığa, Asaf'ın gövdesine sarıldım. Yanağım sırtına yapışık vaziyetteyken rahat bir soluk aldım, öncelikli hedefim olan düşmemek konusunda başarılı olmuştum. Gövdesine sarılmamla birlikte Asaf'ın kolları iki yanda yükselmişti ki bu durumun onu rahatsız ettiğini tahmin etmek güç değildi. Can havliyle yapmamam gereken bir şey yapmıştım.

Süratle toparlandım ve önce Asaf'ın üstünü ardından kendi üstümü düzelttim ve mahcup bir şekilde özür diledim. Arkasına dönüp bakma zahmetini bile göstermeksizin konuştu.

"Uygunsuz hareket ederek zamanımı çalıyorsun."

"Üzgünüm, ayağım takıldı ve..."

Elini düz bir şekilde havaya kaldırarak konuşmayı kesmemi ifade etti. Dilimin ucuna gelen kelimeleri yuttum ve yerine yenilerini koydum.

"Gereksiz açıklamalarımla da zamanınızı çalmamalıyım, üzgünüm."

İçten içe alaycı fakat oldukça ciddi bir üslupla konuşmuştum. Karşılık alamadım.

VURGUN: 136 GÜNحيث تعيش القصص. اكتشف الآن