Bölüm 8- Dağa Küsen Tavşan

747 56 11
                                    

VURGUNA GERİ SAYIM: 121 GÜN

$

Kucağımda uyuyan küçük bedenin masum görüntüsü ruhuma huzur verdiği kadar canımı da yakıyordu. Uçları bukle bukle olan kumral saçları; tatlı, tombul yanaklarıyla Ceren, hafifçe aralık olan küçük, pembe dudaklarından tişörtüme akan salyasına rağmen fazlasıyla sevimliydi.

Hırsızlık yapmaya beş yaşında başlayan bir kız çocuğu olarak sıradan bir çocuğun hayatına her zaman için özlem duyacaktım. En basitinden diğer babalar çocuklarına bisiklete binmeyi öğretirken benim babam bana yankesiciliği öğretmişti. El becerilerim bir yana insanların duygularını nasıl sömürmem gerektiğini de küçük yaşlarda öğrenmeye başlamıştım. Beş yaşındayken Kuzgun hayatıma girmişti, ona kucak açmıştım. O zamanlar on bir yaşında sevecen görünümlü bir çocuktu. Aradan yirmi bir yıl geçmiş, çok şey değişmişti. Büyümüştüm, büyümüştük. Kuzgun ona karşı beslediğim tüm sevgiyi bozuk para harcar gibi harcamıştı. Ona her zaman farklı davranmıştım, onun karşısında her daim beş yaşındaki küçük kızdım. Gözlerindeki güç hırsını, ne kadar farklı olduğumuzu göremeyecek kadar saftım. İşin aslı o da çok iyi bir oyuncuydu. Duyguları okumak konusunda usta olan ben yıllarca onun sevecen görünümünün altında maskelediği rezil kişiliği görmeyi başaramamıştım.

Odamın kapısına gelen İrem kısık sesle "Senin kucağında çok çabuk uyuyor." dedi.

Ceren beni seviyordu, birlikte güzel vakit geçiriyorduk. İşe başladığımdan beri onunla da ilgilenemiyordum. Eve geldiğimde odama kapanıp uyuyor; boş kaldığımda ise kağıt parçaları birleştiriyor, araştırma yapıyor, planlarımı gözden geçiriyordum. İki haftayı aşkın süredir Ceren'e vakit ayıramamıştım. Onu uyandırmamaya dikkat ederek, nazikçe üstümden kaldırdım ve başını yastığıma koyduktan sonra üstünü örttüm.

Kızına şefkatle bakan İrem'e döndüm ve "Sıkıcı olduğumdandır." diye alay ettim.

İrem başını sol yana çevirdi ve Asaf'ın bir dart tahtası üstüne yapıştırılmış fotoğrafına ve üstündeki oklara baktı. Tekrar bana döndüğünde muzip, çocuksu bir ifadeyle baktım yüzüne. Asaf'a karşı olan nefretimi Ceren'e de aşılamıştım. Asaf'ın yüklediği işler yüzünden benimle vakit geçiremeyen Ceren de Asaf'tan nefret ediyordu. Birlikte keyfimizi yerine getirecek bir oyun oynamıştık.

İrem tek kelime etmese de yüzündeki ifadeden "Ne haliniz varsa görün." diye düşündüğünü tahmin edebiliyordum.

"Burada uyusun, rahatsız etme." dedim ve yanından geçerken gözlerimle işaret ederek "Gel hadi." diye ekledim. Defne içeride tek başına sıkılıyor olmalıydı, kalabalığa alışıktı. Uyumadığı müddetçe yanında en azından bir kişinin olmasını isterdi. Evde tek başına kaldığında ise dört yaşındaki bir çocuktan farksız davranıyor, ortalığı birbirine katıyordu. Ceren bile Defne'den daha olgun sayılırdı.

"Neden adamdan bu kadar nefret ediyorsun?" diye sordu İrem.

Düşünmeksizin "Adam bir canavar." cevabını verdim. Pazartesi sabahı, birleştirdiğim kağıtları yırtıp atmakla başlayan eziyetleri kalan gün boyunca hız kesmeden sürmüştü. Bir iş seyahatine çıktığından pazartesi akşamından beri onu görmüyordum ki son iki gün şirkette geçirdiğim en güzel günlerdi.

"Yarattığı nazik ve centilmen iş adamı imajının altında..."

"Bir or*spu çocuğu yatıyor." diyerek araya girdi Defne. Televizyonun karşısında kucağında bir cips paketiyle oturuyordu. Yüzümüze bile bakmadan cümlemi kendince tamamlamış ve ağzına bir avuç cipsi doldurmuştu.

VURGUN: 136 GÜNWhere stories live. Discover now