Bölüm 27- Akrep ile Kurbağa

564 53 34
                                    

VURGUNA GERİ SAYIM: 102 GÜN

$

"Hatırlıyorum. Bana dokunduğu ilk zaman parmaklarının ucundaki sevginin parmaklarımın ucundan kalbime çizdiği yolu hatırlıyorum. Tarif edemem ama biliyorum, yola çıkacak olursam ayaklarım yanılmayacak. On bir yaşındaki o çelimsiz çocuğun elimi sıkıca tutuşunu asla unutmayacağım."

On yedi yaşında yazdığım bu cümleler Kuzgun'a olan gönül borcumu anlatıyordu. Beni daima koruyan, kollayan o çocuk bugün en büyük düşmanım olmuştu. İnsanlar buna hayat diyordu.

"Yalan söylüyor." dedi Serkan.

Kuzgun pek çok şey yapmış olabilirdi ama başıma gelenlerin hepsinden onun sorumlu olduğuna tıpkı benim gibi Serkan da inanmıyordu.

"Sana iftira attırmış ve seni güç durumda bırakmış olabilir. Ama kaza... Bu onun tarzı değil."

Kuzgun, Volkan'a attığım tüm suçların sorumluluğunu aldığında yalan söylediğine inanmamın temel sebebi buydu. O, birine fiziksel bir zarar verecekse bunu gözler önünde yapardı. Belirsiz bir trafik kazası onun tarzı değildi ama Volkan'a fazlasıyla uygundu.

İki ay önce Volkan hakkımdaki ihanet yalanını ortaya attığında Kuzgun onlarca serçenin ortasında beni dövmüştü. İbretlik bir gösteriydi ama bir hain olduğum için yapılmamıştı. Volkan'ın öne sürdüğünün aksine Kuzgun bunu bir ihanet olarak değil, yalnızca emirlere itaatsizlik olarak gördüğünü ama bunun da cezasız kalmayacağını söylemişti. En yakınlarından olsa da kimseyi kayırmayacağını herkese göstermişti. Dedikoduların aksine Ardıç Kuşu dokunulmaz değildi.

Yüzümü okşayan elinin bir anda yumruk şeklini alışını ve yüzüme gelen darbeyi unutmam mümkün değildi. Karnıma attığı yumruğun ardından önünde diz çöküşümü, yere yığıldığımda acımasızca tekmelendiğimi de öyle. Kanımın metalik tadı ağzıma yayılırken kırılan kalbimin parçaları ciğerlerime batmış, nefes almama engel olmuştu. Dünya üzerinde en değer verdiğim insan son büyük darbesini vurarak beni darmadağın etmişti. Tüm bunlar bir kâbus olmalıydı ama değildi.

Serkan "Yalan söylüyor." diye yineledi.

"Onun işi bu." karşılığını verirken zihnimde onun cevabı yankılandı.

"Benim işim bu."

"Bizim işimiz bu." diye ekledim. Sesim buruktu.

"Sakince her şeyi baştan düşünelim. Herkesten gizli, polisle iş birliği yaptın."

"Yalnızca onlardan biriyle." dedim "bir" kelimesini vurgulayarak. Yüzümü göstermeksizin, bir aracı vasıtasıyla yaptığım ufak bir bilgi paylaşımı olduğundan çok daha büyük gösterilmişti.

Anlamı yoktu ama "Gizlemeseydim izin vermezdiniz. Başınız belaya girerdi. Yapmak zorundaydım." diyerek kendimi savundum. Gerçekleri gizleyerek Kuzgun'u ve Serkan'ı korumak istemiştim ama sonuçta hain damgası yemiştim. Kendimi savunmama bile izin verilmemişti.

"Volkan bunu öğrendi ve bize ihanet ettiğin izlenimini oluşturdu."

"Plandan sorumlu olan sendin. Volkan'ın bu işle ilgilenmemesi gerekiyordu ama her nasıl olduysa haberi olmuş."

"Asya, sakın bu sefer kafana göre hareket etmeye kalkışma." dedi Serkan. O gece işlerin sorunsuz işleyeceğine inanmıştım, aklımdakileri paylaşmayı gerekli görmemiştim.

"Rahat ol, akıllandım."

Mecazen değil, gerçekten yerlerde sürünerek dersimi almıştım. Ama aldığım ders kendi başıma işler yapmamam gerektiği değildi. Çok daha dikkatli olmam gerektiğiydi.

VURGUN: 136 GÜNWhere stories live. Discover now