8

10.7K 698 614
                                    

Pörpıl in the your phone ✌🏻

Jungkook, babasının yoksunluğuyla büyümüştü. O daha henüz üç yaşındayken babası annesiyle kendisini terk etmiş başka bir kadın için gitmişti.

Jungkook üç yaşındaydı ama hala dün gibi hatırladığı anne ve babasının kavgasını, babasının evden kapıyı vurup çıkıp gidişini unutamıyordu. Jungkook için hayat yaşıtlarınca biraz daha zor olmuştu.

Jungkook küçükken çok hastalanırdı. Annesi ise eşinin onu terk etmesinin ardından girdiği depresyona rağmen ayakları üzerinde durabilmek adına çalışmak zorunda kalmış bir kadındı. Yıllarca oğlunun hastane ve ilaç masraflarına, okul ihtiyaçlarına bir başına koşturmuş en nihayetinde  de onlara sahip çıkacak bir adamla evlenmişti annesi.

Hayat, yalnız başına bir çocukla savaşmak için çok zordu. Annesi buna daha fazla dayanamamıştı. Böylece Jungkook Bay Min'in yeni üvey oğlu olmuştu. Henüz Dokuz yaşındaydı. Üvey Babası Bay Min kendi oğlundan kayırmasa da Jungkook baba eksikliğini giderecek herhangi bir şey sezemiyordu. Üvey abisi Min Yoongi ile aralarında sadece dört yaş vardı. Yoongi ona ilk geldiği günden beri abilik yapıyor, lafını sakınmadan öz kardeşiymiş gibi hareket ediyordu.

Jungkook, tüm bu dramaya rağmen ilgisiz büyümemiş bir çocukluk geçirdi. On altılarının sonunda bakirliğini kaybettiğinde bile gereğinden fazla popülerdi. Sosyal bir kelebek, enerji dolu bir gençti. Fakat sonra işler değişti.

Jungkook, çok uzun süre duygusal anlamda yalnız kalmış bir gençti. Kolay kolay kimseyle duygusal bağ kuramıyor, kimseyle ileri gidecek konuşmalarda bulunamıyordu. Kendini açamıyor bir başkasınında açmasını istemiyordu.
İlgilendiği birileri olsa bile, onlarla asla kendi iç dünyasını paylaşmazdı.

Jungkook aslında tüm o popülaritesine rağmen oldukça içine kapanık bir gençti.Uzun zamandır tohumları atılmış bir cesaretin filizlenmesini bekliyordu.

Jungkook değişmek istiyordu.

Bir şeyler hissetmek, duyumsamak, haz almak, kendini açmak, dinlemek, dinlettirmek ve belki biraz ilgi istiyordu. Tam da zamanını , tam da kişisini bulmuştu(!)

Jungkook, Jin'i tanımıyordu. Jin'in ne kadar ileri gidebilecek ne kar takıntılı bir adam olduğunu da. Ayrıca ne kadar yakışıklı ve göz kamaştırıcı olduğunu da bilmiyordu.

Ders için gittiği matematik öğretmeninden aldığı kahveyi bilerek üstüne dökmüş sonra da dersi iptal ettirip eve gitmek için izin istemişti. Evet, sahiden yapmıştı. Üzeri kirlenmişti ama dersten sonra spora gideceği için yanına aldığı bir sporcu atletiyle tshirtünü değiştirerek kolayca sorunu çözmüştü.

Jungkook, oterite seviyordu. Bunu bilmiyordu ama itaat etmekten hoşlanmasındaki tek sebep bir şeyler hissedebildiğini keşfetmesi değildi. Jungkook rastgele birine itaat edecek biri de değildi üstelik. Yine de oluyordu işte. Jin'in tüm tavrı hayatındaki koca bir boşluğu kapatan puzzle parçası gibiydi. Jungkook böyle doğmuştu. Böyle aç bırakmıştı kendini. Sevginin en kirli tonuna hazırlamıştı benliğini.

Elbette endişeliydi. Söz konusu tanımadığı, daha önce görmediği, muhtemelen de göremeyeceği kadar zengin ondan yaşça büyük biriyle boyunu aşacak şeyler konuşmuştu.

Bu tamamen kaderdi.

Jungkook, evden daha adımını attığı anda karşısında elleri kumaş pantolonunun cebinde, dimdik duran, güneş gözlüklerinin gözlerini sakladığı, ay gibi parlayan teninin üzerindeki kaliteli bir gömleğin içindeki adama bakakalmıştı.

daddie | jinkook ⏳Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin