94

1.8K 154 106
                                    

pörpıl in the your phone ✌️

[Jungkook's POV]

"Seni öldüreceğim, şerefsiz tavşan! Gel buraya dedim! Kaçma!"

Jimin, yeni yapılmış sarı saçlarıma ellerini geçirip huysuzlanmaya devam edecekken stilistimin salonunda bir oraya bir buraya koşmaya -ki evet içinizde bir top varken oraya buraya hızlı hareket etmek sizi azdırıyordu ve bunu daha çok hareket etmeden saklayamıyordunuz- başlamış ondan kaçmaya başlamıştım.

"Bekle," dedim nefes nefese, sadece bir an durup kalmıştı "...yalvarırım sana duralım artık."

"Piç herif ödüm koptu diyorum!"

Yüzüme yüzüme bağırmasına karşılık kıkırdıyor bir yandan da soluklarımı düzenlemeye çalışıyordum. Kafasında bir alüminyum bone ile kaşları çatılmış göğsünde birleştirmişti kollarını. Bir ayağı yerde ritim tutarken bir anda sakinleşti.

Otelden aşağı indiğimde arabama yerleşmiş kolları göğsünde yüzünde maskesi, uykusuz şiş gözleri çatık kaşlarıyla beni bekliyordu. Tam olarak daha önceden planladığımız saatte tamamen hazır bir şekilde arabadaydı. Onu üzdüğümü biliyordum ama konuşmaya başlayacak cesareti de henüz bulamamıştım. Asistanım Yin ve Yang'ın eğitmeniyle yapacağım görüşmeyi başlattığında yol boyu sessizce oturmuş bir köşeden beni ve programımı kontrol eden çalışanlarımı izlemeye devam etmişti.

Stilistimin salonuna geldiğimizde biraz dinlenmiş çayımızı kahvemizi içerek birbirimize zaman tanımıştık. Kuaförüm saçıma ne yapmak istediğini anlatırken araya girmişti ilk.

"Gimi için konuşma yapacak. Dikkat çekmesi gerekiyor. Yeterince de soğuk olmalı ki, ciddiye alınsın. Sakın saçını kestirmek gibi bir aptallık yapma!"

Bu benimle ve kuaförümle olan ilk konuşmasıydı. Kendimi tutamayarak gülmüştüm. Tamamen haklıydı bu yüzden saçım yapılırken ona fikrini sormaya devam ettiler. Ben de ona bir tavsiye verdim ve boyası akmış mavi saçlarını griye çevirmesini söyledim. Böyle böyle iletişim kurmaya başladık ve şimdi buradaydık işte iki buçuk saatin ardından saçım tamamlanmıştı. Jimin kendini artık tutamamış ayaklanarak beni kovalamaya başlamıştı.

"Bir daha asla konuşmayacağız sandım. Gerizekalı, aklım çıktı! Uyku bile tutmadı döndüm durdum sabaha kadar. Hoseok desen en son dövmeye geliyordu seni."

"Jiminie," dedim sesimi kısmış oyunculukla ona yaklaşarak sevimli olmaya çalışmıştım. "Seni seviyorum birtaneciğim. Ne alayım sana canım Gonzalesim benim. Hım, söyle. Jiminie ne ister? Yakut bir kolye, bir yat ya da güzel bir Musk arabası?"

Gözlerini hafifçe olduğum yana kaydırmış, sinsi bir bakış atarak söver gibi söylenmişti.

"İstemiyorum hiç bir şey, bana söz ver." dedi bir anda ciddi bir tonla.

"Ne sözü?"

İstemeden ciddi bir ifadeye bürünüp merakla önünde dikildim. Ellerimi tutup dudaklarını büktüğünde resmen ağlayacak gibi duruyordu. İçim parçalandı ve ona karşı kendimi gerçekten suçlu hissettim. Arkadaşıma eşimle fingirdeştiği yakıştırmasında bulunmam, bunu ima etmem bile berbattı. Marcus yüzünden gerilmiştim, abim hala ortada yoktu ve üzerimdeki stresi en olmayacak şekilde yansıtmıştım. Canını yakmıştım biricik arkadaşımın. Kendimi sahiden kötü hissediyordum.

daddie | jinkook ⏳Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin