Savaşçılar isyankar sesler çıkartırken küfürler havada uçuşuyor, kimse dövüşmek istemiyordu.

“ Demek sızlanacaksınız öyle mi ? Dışarıya , demir kapıların ardına çıktığınızda da birbirinizin eteklerinin altına saklanırsınız o zaman.” Demir kapıların ardındaki karanlık diyarı düşünmek kanımı donduruyor içimdeki intikam ateşini körüklüyordu. Savaşçılardan yükselen homurtular gittikçe azalıyordu.

“ Siz küçük korkak bir kız mısınız ?” diye kükredi Donkor.

Savaşçılardan bir hayır narası yükseldi.

“ O zaman erkek gibi davranın. Uygarlıktaki herkes size gelecekleri gözüyle bakarken korkaklık edeceksiniz, kapı orada. Bana korkak erkekler değil, cesur adamlar lazım.”

“ Eşli dövüş, hemen.” Dedi Donkor yeniden. 

Herkes açıklıkta yerlerini alırken elime kalın sopamı alıp orta boylu esmerce bir savaşçıyla dövüşmeye başladım. Yağmur deli gibi yağıyor, hareket ettikçe ayaklarımızın altındaki toprak yumuşayıp bizi içine çekiyordu. Dövüş ısındıkça eşler değişiyor, açıklık alandaki herkes mümkün olduğu kadar başkalarıyla da dövüşüyordu. Hareket ettikçe ağırlaşan bedenimle yeni bir hamle yaparken Donkor haklı diye geçirdim içimden.

Düşmanla hangi koşulda karşılaşacağını seçemezdin.

Yüzüme yapışan saçlarımdan damlayan sular şakaklarımdan süzülüyor, hareket ettikçe yağmur taneleri bedenimde çılgınca dans ediyordu. Karşımdaki savaşçının hamlesini karşılayıp sopamla ani bir hamle yaparak sopasını kavradım, ardından hızla çekerek yere düşürdüm ve bir savaş narası eşliğinde sopamı hızla yüzüne savurdum.

Son anda burnunun dibinde duran sopaya baka kalan savaşçıya bir baş hareketiyle selam verip diğer savaşçıyla kapışmak için arkamı döndüm. Sopam benden bağımsız arkamdaki savaşçıya savrulurken Sehun çevik bir hareketle hamlemi karşıladı. 

Ardından gözlerimiz birleşti.

“ Bugün formundasın.” Dedi neredeyse aşağılar bir tonda.

Bu 5 gündür aramızda geçen ilk konuşmaydı.

“ Ve sen her zamanki gibi sinir bozucu herifin tekisin.” Dedim eğilerek bacaklarına hamle yaparken.

Sehun bedenine tezat düşen bir zariflikle zıplayarak yeniden çamur deryasının içine daldı.

Kestane kahvesi gözler buz gibiydi. 

Neden bu kadar soğuksun ?

Onu düşünmekten vazgeç !

Yağmur şiddetini bir kat daha arttırırken ancak ona gözlerimi kısarak bakabiliyordum. Yağmur bedenlerimizi baştan aşağıya yıkamış, her hamlede havaya sıçrayan çamur dört bir yanımızı kaplamıştı. Sopamı hızla savurup göğsünü hedef aldım. Atik bir savuşturmayla sopamı uzaklaştırdı. Gözlerime dolan isyankar yaşları savuşturmaya çalışırken ağzımdan dökülen öfke dolu sözlere engel olamadım.

“ Tanrı cezanı versin ! Derdin ne benimle ?!”

Cehennem SavaşlarıWhere stories live. Discover now