🌙

57 7 0
                                    

(Fav fotolarımdan😍...)

Bilerek "Oğlum" demiştim. Eğer böyle ani bir çıkış göstermeseydim benden alacaktı. Ve onu ikna etmeye gücüm yoktu. O gece sözde uyumak için yatak odasına gitmiştik. Seohan ve benim aramda Minho vardı. Ve Seohan ile Minho uyumuştu. Yüzümü onlara doğru döndüm. Başım ağırlaşmıştı sanki. Parmaklarımı Minho'nun saçlarının arasında gezdirdim. Hawon'a hiç benzemiyordu. Daha çok Rommy'e benziyordu. Asla affetmem dediğim iki insanı tek bir olay ile affetmiştim. Minho'ya kocaman gülümsemiştim. Her şeyi bir yana bırak. Harbiden aşırı tatlıydı. Dolgun yanakları ve gamzeleri vardı. İnsan ona baktıkça istemsiz bir şekilde yanaklarına gömülmek istiyordu. Ben bu düşünceler içindeyken ağlamaya başladı. Onu pış pışlasam da uyumaya geri dönmemişti. Tek bildiğim çözüm süt vermekti. Onu kendime çekip göğsümü sıyırdım. Uzanarak süt içirmek daha rahattı sanki. Karnımdaki miniğime de süt vereceğim zamanlar olacaktı. Elimi karnıma götürdüm. Evet...2 evladım vardı. Biri kucağımda diğeri karnımda. Bu sevincim biraz buruktu. Ama kalkınmaya çalışacaktım. Seohan bu çocuğun sesine rağmen hala uyuyor muydu? Vay be...mükemmel baba olacak dediğimiz adama bak sen. Bir tık teprenmedi yerinden. Ağzını göğsümden çekince ağlamaya devam etti. Tekrar emzirmek istesem de o bunu istememişti. Göğsümü kapatıp kucağıma aldım ve yine pış pışlamaya başladım. Uyumuyor ve şiddetle ağlamaya devam ediyordu. Yarım saat veya bir saat kadar o şekilde sürdü. Yatay şekilden kaldırıp dikey bir şekilde onu tuttum ve sırtını pat patlamaya başladım. Umarım artık uyurdu. Uykum gelmeye başlamıştı. Sırtını pat patlarken uzun ve büyük bir gaz çıkardı. Gözlerim kocaman açılmıştı. El kadar çocuktan bir oksijen tüpü dolusu gaz çıkmıştı.

-Aigooo Minho! Rahatlamış olmalısın. Dedim ve pat patlamaya devam ettim. Bir süre sonra aynanın karşısından geçerken omzumda uyuduğunu fark ettim. Biraz tuhaf hissetmiştim. Ama içim yumuşacık olmuştu.

-Acaba annen olmamı kabullenir misin? Büyüyüp annen olmadığımı öğrendiğinde bana kızar mısın? Sorularıma cevap yoktu ki saçlarını okşadım. Sonra tekrar yatağa geri döndüm ve uyuduk.

*Sabah*
Sabah gerine gerine uyandım ama bir tuhaflık vardı. Seohan ve Minho yoktu. Ne olduğuna anlam veremeden odamdan çıktım. Oturma odasından gelen sese doğru gittim. Seohan elinde oyun kumandası ile televizyonda oyun oynarken Minho'yu da kucağına koymuş ve televizyona çevirmişti. İşin garip kısmı Minho'da hiç ses etmeden televizyonu izliyordu.

-Günaydın...sabah sabah oyun mu oynayasınız geldi?

-Uyuyordun. Uyandırmak istemedim. Annem geliyor!

-Ne? Diye heyecanla atıldım. Neden telaşlandığımı anlamıştı.

-Anlatııım...Minho'nun bizde olduğunu biliyor. Değil mi oğlum? Dedi ve Minho'ya döndü. Oğlum? Herkes sanki bu ölümü bekler gibi neden çabucak ayak uydurmuştu.

-Aigooo...baba oğul oyun mu oynuyorsunuz? Gelen ses ile arkamı döndüm.

-Evet dede. Sabah sabah eğlenecekleri tutmuş. İyi uyudun mu?

-Evet. Siz?

-Minho biraz mızmızlandı. Onun dışında iyi uyuduk.

-Sevindim sevindim. Olacak öyle şeyler. Alışırsın.

-Evet. Dedim ve Minho'ya doğru yöneldim. Karşılarına geçtim ve kollarımı öne doğru uzattım.

-Hadi bakalııımm...bu kadar oyun yeter. Minho bey'in karnını doyuralım! Dedim ve onu kavradığım gibi kucağıma aldım. Yatay bir şekilde tutuyordum. Bu yüzden tek kolumla taşımak yetiyordu. Bir süre onu emzirip karnını doyurduktan sonra tekrar Seohan'a verdim ve kahvaltıyı hazırladım. Onları çağırmak için içeri geçtim. Minho, dedemin kucağında oyun oynuyordu. Seohan'da oyunu topluyordu.

~MOON'S SON~Место, где живут истории. Откройте их для себя