¹👑 '𝑫𝒐 𝒏𝒐𝒕 𝒕𝒓𝒖𝒔𝒕 𝒂𝒏𝒚𝒐𝒏𝒆'

Start from the beginning
                                    

"Aman tanrım sen perisin."

Minik gözlerini zor görsemde göz devirmişti. "Sende yeni öğrencisin."

"Aa nerden bildin?"

"Pek zor olmadı." Saçlarını da düzelttikten sonra beni incelemeye başladı.

"Lalisa diye birini arıyorum sen misin?"

"Evet benim."

Kollarını birbirine bağlayıp ayağı havada olsada yere vuruyormuş gibi yaptı. Hemen toparlandım. Doğru ya gizli cümle. Ona biraz daha yaklaştım ve fısıldadım.

"Kimseye güvenme."

Kanatlarını çırpıp doğru anlamında başını salladı. Bavulumu sihir ile havaya kaldırarak bana baktı.

"Ben de Momo senin yardımcın ve gizli görev perinim. İhtiyacın olan bir şey varsa söylersin."

Bavulu yere koyduğunda karşımda duran kapı galiba yurt odama açılıyordu. Burası o kadar büyüktü ki en fazla üç kişi kalıyordu odalarda onlarda en yakın arkadaşlar. Pembe ve minik bir odam vardı. Momo giderken arkasından bağırdım.

"Şey çok kıyafetim var yine sihir yapıp yerine yerleştirir misin?"

Geri dönüp gözlerime baktı. Sinirli durmuyordu ama sakin de değildi.
Hala bana bakıyorken parmaklarını şıklattı. Her şey yerli yerindeydi. Şuan onun yerinde olmak için neler vermezdim. Teşekkür etmeden gitmişti. Herhalde işi vardır diye düşündüm. Odam da boş boş uzanmış tavana bakıyordum. Kapı hafifçe vuruluyor gibiydi. Belki Momo gelmiştir diye kapıyı açtım. Pembe elbiseli ve sarı saçlı olan minik bir peri etrafta endişeyle dolanıp duruyordu.

"Hey noluyor iyi misin?"

"İ-iyiyim. Rosé'yi kaybettim de beni bulursa çok kızar. Yeni periyim diye herkes üstüme geliyor ben ne yapayım. İşler çok yoğun zor yetişiyorum"

Şaşkınca ona baktığımda daha da panik oldu. "Ne diyorum ben ay Sowon diline acı peri tozu gelsin."

Gülmeye başladım. O ise masum masum bana bakıyordu.
"Beni kantin neresiyse götürür müsün?" Ah garibim. Kantin ve yemekhane en alt kattaydı ama Sowon ben olmasaydım çatıya çıkmayı bile düşünürdü. Gülümseyip yürümeye başladım. Merdivenlerden sırayla iniyorduk.

"Hangisi?" Dedim kantindeki bütün kızları süzerek hepsi çok güzeldi. Eh sonuçta burada ki en şanslı kızlar Kraliçe Soojin'in Prens'leriyle evlenicek ve gerçek bir Prenses olacaktı. Daha az şanslı olanlarsa yani benim gibi bir Prenses'in yardımcısı olan Lady olucaktı.

Evet doğru bildiniz. Benim amacım Prenses olmak değil Lady olmak.

"Kırmızı saçlı olan." minik parmağı ile işaret etti ama ben nereyi işaret ettiğini bile göremiyordum.
En sonun da tarif ettiği güzellikte ve aynı saç renginde olan bir kız bize doğru yaklaştı. Bir bana bir de Sowon'a bakıyordu.

"Sowon nerde kaldın sen? Unutma bu gece gideceğiz hazırlık yapmamız gerek."

Kafasını eğip bir şeyler mırıldadı ama zaten perilerin normal konuşmalarını zor duyuyordum. Bana dönerek gülümsedi.

"Merhaba! Lalisa sen olmalısın kesinlikle beraber takılmalıyız okul senle yıkılıyor!"

"Ne?"

"Gelmeden ünlü oldun tabii varisin Lady Taeyeon olunca kızlar çıldırdı."

Anlamış gibi yapıp kafamı salladım.Taeyeon Lady değildi ki? Yalandan ibarettik. Kolumu tutup bir masaya doğru sürüklemeye başladı. Masada süt içen ve kedi gibi gözleri olan biri vardı.

"Hey Jen bak bu Lalisa kısaca Lisa."

Dedi ve beni masaya oturttu. Gülümseyip karşımda duran kediciğe baktım.

"Merhaba bende Jennie ama Rosé ve yakınlarım bana Jen der."

Memnun oldum diyip gülümsedim.
Sanki yıllardır tanışmış gibi davranıyorlardı yanımda olmalarına rağmen her dedikoduyu yapmışlardı.

"Eee Rosie gidiyor muyuz?"

"Lucas çağırdı. Hem 'Yeni Dönem Yılı Balosu''n dan önce bir hasret giderirdik sarayla."

Ne diyordu bunlar? Hiç bir halt anlamamıştım. En sonunda Jennie bana dönüp açıklama yaptı.

"Biz her sene okuldan kaçıp saraya gidiyoruz da gizli göle."

Sesi sonlara doğru sinsileşmişti. Anladığım kadarıyla Lucas denen kişi saraya girmelerine yardımcı oluyordu. İşte bu çok güzel. Bayan Taeyeon çok sevinicek diye içimden geçirdim. İkisine dönerek

"Bende gelebilir miyim?" diye sordum.

"Tabii gel ama sarmaşıklardan atlaya bilirmisin ki? Bayağı yüksek ama Lucas bizi tutuyor merak etme düşmüyoruz."

Anladım dedim ve böylece güneş battıktan sonra buluşmak üzere ayrıldık. Odamda hazırlanırken bir yandan da olanları Momo'ya anlatıyordum.

"Ya işte böyle Bayan Taeyeon'a söyle iyi haberi hemen alsın."

Başını salladı ve neredeyse onun bacağı kadar olan küpemin tekini bana uzattı. Kafamın üstüne çıkıp kanatlarını birbirine vurmaya başladı.

"Bu peri tozu çok güzel kokar."

Derin bir nefes aldığımda onu onayladım. Çilek kokuyordu.
Fazla oyalanmadan çantamıda alıp odadan çıktım. Okulun arka bahçesine geldiğimde az kalsın bekçi Bay Kwang'a çarpıyordum. Jennie sesizce gelmemi işaret etti.

"Lisa fazla vaktimiz yok hemen tırmanmaya başla ilk sen git Lucas bizi bekliyor."

Kafamı sallayıp tırmanmaya başladım. Şimdi anlıyordum neden ilk benim atlıyacağımı Rosé ve Jennie düşmiyeyim diye kollarını açıp beni koruyorlardı. İyi kızlardı aslında kanım ısınmıştı.

"Pişt Lucas...?"

Karanlık olduğu için hiç bir halt göremiyordum. Biri arkasını dönüp bana bakmaya başlayınca o olduğunu anladım. Elimi salladım.

"Ne duruyorsun orda gelsene tut beni,atlıyacağım."

Bana biraz daha yaklaştı. Ayın ışığı yüzüne daha fazla vurunca istemsizce bakmıştım. Çok yakışıklı görünüyordu.
Kucağına doğru atladım. Ani bir refleksle kollarımı boynuna dolamıştım. Beni yere bırakması gerekirken hala saf saf bakıyordu. Acaba benim yabancı olduğumu anlamışmıdır?

Tabiki de anlamıştı hep iki kişilerken üçe artmıştık. Bende inatla ona bakarken Rosé çoktan tırmanmış bize bakıp gözlerini kırpıştırdı. Hafifçe arkasını döndü.

"Hey Jen bu Lucas değil."

ꪊ𝓽ꪮρ𝓲ꪖWhere stories live. Discover now