elli altı

4.5K 373 124
                                    

Zordu.
Yanımda dururken gururumu ondan üstün tutmam çok zordu. Varlığı bile içimi rahatlatıp bedenime tarifsiz bir mutluluk verirken bu hisleri belki de bir daha hiç hissedemeyecek olmak canımı sıkıyordu. Unutmak istemiyordum onu, affetmek istiyordum ama yapamazdım. Eğer affedersem bunca zaman olduğu gibi kendime haksızlık edecektim. Şimdiye dek yaptığı her şeye göz yummuş ve kendim bile abarttığımı fark etmeden onu defalarca affetmiştim ama her şeyin bir sonu olduğu gibi sabrımın ve iyi niyetimin de bir sonu vardı.

Karşısında durduğumda birkaç saniye sadece bakıştık. Sonrasında "Böyle ayakta mı konuşalım?" diye sorduğunda omuz silktim. Ağzımı açasım yoktu. Hem hissettiklerimi aksine fazlasıyla umursamaz göründüğümü biliyordum. Aslında bu durum zamanın getirdiği bir durumdu çünkü öncesinde kendimi zorlasam da onunla karşı karşıya gelince duygularımı gizleyemezdim. Ama artık öyle değildi, canımı yakmış olmasından ve dik durmaya çalışan gururumdan bu gücü alabiliyordum. Bu halim de canını fazlasıyla sıkıyordu. "Yürüyelim istersen?"

Onu başımla onayladım ve yürümeye başladık. Gözlerimi karşıya çevirdim, böyle sakin ve kibar hale bürünmüş olması onu hiç tanımamışım hissi veriyordu bana ve günlüğünü okuduğum o çocuğu hatırlatıyordu. İçten içe çok canı yanmıştı, benimkini de yakması bu yüzdendi. Onu devamlı olarak affetme nedenim de haklı bir sebebinin olduğunu düşünmemdendi ve haklı da çıkmıştım zaten. Çok üzülmüştü o da bir zamanlar ve bunu düşündükçe ona sıkı sıkı sarılasın geliyordu. Ailesinden uzak kalmıştı ve uzunca bir süre yardım isteyebileceği kimse olmamıştı. Sosyal görünse bile gerçekten kendini göstermiyordu, içine kapanıktı ve bu son olaya kadar onu dinlemek için kendimden fazlasıyla kapitülasyon vermiştim.
O da dayanamamış ve içinde tutmanın bir yararı olmadığını sonunda kavramış olmalı ki bana açılmaya karar vermişti. Hem de günlüğünü vererek.

Aslında bu kadarına gerek yoktu, günlüğünü sevgilimize dahi verecek olmak, kimsenin isteyeceği bir şey değildi. Günlükler bizim kendimize sakladığımız yanlarımızdı ve yaptığı çok ciddi bir cesaret işiydi bence.

"Bana neden günlüğünü verdin? Bunu yapma sence de biraz fazla... kaçmadı mı? Anlatsaydın seni anlayabileceğimi biliyordun."

O, anlaşılan biraz kendini kafasında ne diyeceğini toparlamak istediği için susuyordu şu an ama ben konuştum biraz rahat etmesi için. Çünkü gerçekten hiç görmediğim kadar gergin görünüyordu. Yine onu düşünüyor oluşumu fark ederek sinirle  dudağımı ısırdım. Bana döndü, ela gözlerindeki o sol yanımı yakan bakışlarıyla gözlerime baktı.

Omuz silkerek sakin bir sesle "Hayır, günlüğümü verirken yalnızca yaptığım o son hatayı söylemeyi düşünmedim. Önceki yaptıklarımın nedenini de anla istedim. İlk kez birisi beni her şeyinle görüp anlasın istedim. Bu olaylardan ayrı olarak yani. Hem... benimle konuşmazdın, konuşsan bile ben konuşarak günlüğüm kadar iyi anlatamazdım." dedi.

Başımı aşağı yukarı sallayarak gözlerinin içine baktım ve "Anladım." dedim. Anlamıştım. Onu artık tamamıyla görebiliyordum. Burukça gülümsedi ve gözlerini kaçırarak önüne döndü, ben de birkaç saniye daha uzun bakıp sorma önüme döndüm.

Sonra kafamda dönüp duran ama bir türlü soramadığım o soruyu sordum.

"Nereye gideceksiniz?"

"Adapazarı."

Uzak değildi, eğer birlikte olsaydık ona istediğim her an hemen ulaşabilirdim aslında ama kendi hayatlarımıza odaklandığımız sürede görüşmek bir süre sonra zorlaşacak ve birbirimizi unutacaktık belki de. Ama biz konuşmayacaktık bile, bu ihtimali düşünmenin gereksiz olduğunu fark ettim.

Hug Me [boyxboy]Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin