24. Bölüm - Mutluluk

Start from the beginning
                                    

‘‘Bunlar ruh ikizi değilse benimde adım Çağan değil.’’

Herkes kahkaha atarken Ece ve Olcay ne olduğunu anlamamıştı bile. Asmin, Çağan’ın omzuna uyarır mahiyette vursa da o da gülüyordu. ‘‘Aynı tepkiyi vermiştim de…’’ diyerek açıkladım sudan çıkmış gibi bizi izleyen ikiliye.

Ece umursamadan kahkaha atıverdi. Herkesin yüzündeki rahatlamış ifade, üzerlerinden kalkmış olan yükü hatırlatıyordu bana. Ne kadar umut vermek için çabalasalar da içten içe korktuklarını fark etmiştim bir kez daha. Yalçın’ın yanına yerleşerek tostumu yemeye devam ettim.

Bundan sonrası babamın işiydi. Çabucak kendine gelmeliydi.

O sırada Ece’nin de eline bir tost tutuşturdular. Nihayet mutlulukla bir şeyler yiyebiliyorduk. Hastanenin kokusu soluğum olmuştu şu dört günde. Ne yapacağımı bilemiyordum. Elimdeki bitirince ayaklandım.

‘‘Bence gidin artık. Çok yoruldunuz. Benimle burada beklediniz falan filan.’’

‘‘Ben buraya çok alıştım. Başka yerde uyuyamam.’’ diyerek iyice sandalyesinde yayıldı Yalçın. Başını duvara yaslayan Ece ise kıkırdıyordu. ‘‘Belim o rahat yatağı çekemez benim de!’’

Asmin gözlerini devirdi. ‘‘Benim de ödevi yok!’’

Onların şapşallıklarına sırıtmaktan alamadım kendimi. Sanki yüz kaslarım bunu bekliyormuş gibi kasıldı.

‘‘Bizi kovdurmadığın sürece gitmiyoruz küçük hanım!’’ dedi Çağan. ‘‘Hepinize çok, çok ve çok teşekkür ederim!’’ derken iç çektim.

Sonunda güvenebileceğim, kalbimi açabileceğim, gözüm kapalı her şeyimi emanet edebileceğim birilerini bulmuştum! En yakın arkadaşlarımı ve sevgilimi! Tek sorunum ise; geçmişimdi.

Kâbuslarımın başkahramanı, nefretimin odağı, korkularımın sebebi olan adam buradaydı. Benimle aynı şehir de nefes alıyordu ve ben engelleyemiyordum. Sadece duruşuyla bile tedirgin ediyordu beni. Peki, yakınımdakilere zarar vermeye çalışırsa ne yapardım?

Onlardan kopamayacağımı biliyordum. Artık ne Yalçın’dan ne de Ece’den uzak kalabilirdim…

Aklımdaki sorulardan nefret ediyordum. Mutluluğumu daima gölgeliyorlardı. Babamın telefonu çalmaya başladığında derin bir nefes aldım. Yine ve yeniden nasıl bozulacaktı moralimiz acaba?

‘‘Alo?’’ dedim mecburen aramayı cevaplandırıp. ‘‘Alo? Siz kimsiniz?’’ Repliğimi çalmıştı resmen! ‘‘Ben kızıyım. Ve siz?’’ dedim kaşlarımı kaldırarak. Yalçın kim o dercesine bakıyordu. ‘‘Ah, baban nerede İmge? Ona çok güzel haberlerim var!’’

‘‘Hastanedeyim ben. Bir kaza geçirdi babam. Şu an da konuşamaz ama şu mutlu haberi ben duymak isterim.’’

‘‘Öncelikle ben… Ahmet. Babanın uzaktan bir tanıdığıyım. Şu adam var ya… Sana arabayla çarpmaya çalışan?’’

Nefesimin kesildiğini hissederken elim ayağım titremeye başlamıştı. O adam. Hayatımızı mahveden kişi. Onun hakkında bir şeyler olmuştu ama neresi iyiydi, bilmiyordum! ‘‘Evet?’’ dedim sesimi toparlayabildiğimde. ‘‘O hapse girdi!’’

Beynim duyduğum cümleyi algılayamazken olduğum yerde sendeledim. Yalçın’ın kolu omzuma dolandığında soluklarım sıklaşmıştı. ‘‘Ne?’’ derken bütün bedenim kasılmıştı. Bitmiş miydi? ‘‘Sanırım birisini bıçaklamış. Tekrar hapishaneye girdi.’’

Öyle güçlü bir kahkaha attım ki bu sefer Yalçın’ın bütün vücudu gerildi. ‘‘Gerçekten mi?’’ dedim umutla.

‘‘Gerçekten. Babana iyi dileklerimi ilet.’’

Aşka Dokunuş ღWhere stories live. Discover now