BÖLÜM 13

4.5K 235 23
                                    

İyi bayramlar ve keyifli okumalar :D

Erhan

"Seni adi herif! Seninle bunu daha önce konuşup hallettiğimizi sanıyordum, ama sen..."

Karşımda sessizce dikilen adama bütün kızgınlığımla bakıyordum. O da haklıymış gibi aynı bakışlarla karşılık veriyordu. Nasıl olur da kendine hakim olamazdı. Cevap bile vermiyordu üstelik. Veremiyordu. Arkamı döndüm, yüzüne bakmaya bile tahammülüm yoktu. O ne hakla bakabiliyordu. Tekrar ona döndüm, iyice yaklaştım. Parmağımı sallayarak konuşmaya başladım.

"Senle erkek erkeğe halledelim bu meseleyi."

Derin bir nefes aldıktan sonra arkamdaki yatağa oturdum. Ne yapıyordum? Aynadaki aksimi tehdit etmeye başlamıştım. Bu kız, hayır hayır o birkaç saniye bütün dengemi bozmuştu. O günden beri üç kez gitmiştim evine. Kapıya her vardığımda o günkü heyecanı hissediyordum. Yakınında olmak, o tarif edilemez hisleri yaşatıyordu bana.

Bunu kabul edemem! Olmaz, bunun duygusal bir hezeyandan başka bir şey olmadığı apaçık ortada. Ne zamandır ondan başka bir kadın görmemiştim değil mi?! Tek sebebi bu olmalı, başka bir şey değil. Yatağa sırt üstü uzandım, yakışıklı yüzüme daha fazla hakaret edemeyecektim. O kadın yüzünden üstelik... Gözlerimi kapattığımda gözleriyle karşılaşmasaydım bu daha kolay olabilirdi. Onunlayken kaçtığım gözler, o yokken hep gözlerimin tam içine bakıyorlardı. Ve bundan acilen kurtulmalıydım. Her yolu denedim. Her yolu da denemez gerçi. Henüz başka bir kadına dokunmayı... istemiyordum.

Gerçekten herhangi bir kadına dokunmayı istemiyordum, dokunmak istediğim kadın ondan başkası değildi. Evet, evet bu mantıklı bir açıklama: Ona sadece dokunmak istiyordum, daha fazlası değil. Tüm bu düşünceler çalan kapının ziliyle- tekrar toplanmak üzere- dağıldılar. Beni onlardan kurtaran davetsiz konuğumun kim olduğunu öğrenmek için kapıyı açtım. Kim o diye bile sormadan üstelik. Sürprizi büyütmenin nesi yanlıştı?

Ta-taa! Göktuğ ve onunla tamamıyla zıt kardeşi Seren kapımdaydı. Göktuğ ne kadar sinir bozucu ise Seren o kadar harikaydı ya da... Kötü özelliklerini saklayacak kadar güzeldi. Yüzümde kocaman bir gülümseme oluşturacak kadar. Neyse ki –ondan- başka kadınları güzel bulabiliyordum hala. Kapıyı arkasına kadar açtım ve sadece Seren'e bakarak:

"Oo prenses, beni unuttuğunu sanacaktım az kalsın. Bu evime ilk gelişin değil mi?"

Onda da aynı gülümseme oluşmuştu şimdi, sıkıca sarıldıktan sonra içeri geçti. Ondan farklı kokuyordu, kesinlikle lavantadan farklı. Göktuğ kapıda öylece kalakalmışken içeriye geçtik.

"Benim evime... Henüz sana ait değil. Bana da bir hoş geldin dersin diye düşünmüştüm." dedikten sonra kapıyı kapattı ve yanıma oturdu.

Asla. Ne de olsa tüm bunları başıma açan kendisiydi. Memnuniyetsiz sosyofobik bir cadının şekerden bile olmayan kulesine beni gönderen oydu. En başından oraya gitmeseydim, o cadının hizmetçisi olmasaydım, tüm günümü onunla geçirmeseydim... O ölü evde canlı olan tek şeyin o kız olduğunu, oraya hayat veren tek şeyin o kızın silik varlığı olduğunu görmeseydim...

"Asıl beni unutan sensin, yerime başka bir kızı koyduğunu duydum."

"Tam olarak öyle denemez güzelim. "

Kesinlikle denemezdi, Seren'e karşı hiçbir zaman abi-kardeş ilişkisinden fazlasını hissetmemiştim. Ne kadar güzel olursa olsun içimde o hissi uyandırmamıştı. Arkadaşımın kardeşi olmasının da bunda payı vardı muhtemelen. Her zaman yakın fakat bir o kadar da mesafeliydik.

"Güzelim? Varlığımın farkındasındır umarım. Yoksa hatırlatmamı ister misin?"

Bu Göktuğ'dan gelen bir soruydu. Yanıtlamalı mıydım? Patronum olarak değil arkadaşım olarak sormuştu. Emin olun arkadaşım olan Göktuğ son derece eğlenceliydi.

TUTSAKМесто, где живут истории. Откройте их для себя