BÖLÜM 7

5.7K 283 8
                                    


Merhaba yeniden düzenlenen hikayemiz hız kesmeden devam ediyor. Bakalım hangisi sizler tarafından daha çok sevilip bizi hayallerimiz ile buluşturacak? 

Evin kapısına varan mermerden yapılmış üç basamağı da hızla çıktıktan sonra elimde bir papatya buketi ile Demet Hanım'ın(!) kapısının önünde dikiliyordum. Aslında kadınlar söz konusu olunca tercihimi genelde güllerden yana kullanırdım lakin bu defa farklı bir durum vardı ortada: Bu kadınla sadece ama sadece iş konuşacaktım ve bunu mümkün olan en yakın zamanda yapmalıydım. Saatime baktım. Göktuğ evden ayrılalı iki saat, ben yola çıkalı ise yarım saat olmuştu. Sevgili patronumun gidişi ile Demet'i aramamın arasındaki o bir buçuk saatte yaptığım tek şey ise o ne derse desin ona hayır dememeye kendimi alıştırmaya çalışmak olmuştu. Ki dürüst olmak gerekirse bulduğu her fırsatta inatçılığıyla övünen biri olarak bunu başarmak hiç de kolay olmamıştı ya neyse... Sonuçta artık onun her şartını kabul etmeye hazırdım. Hem en fazla ne isteyebilirdi ki?

Kapının üzerindeki tokmağı (Yeryüzünde bu tokmakları kullanan kaç kişi kaldı Allah aşkına?) kullanarak iki kez kapıyı çaldıktan sonra bekledim. Ne kapıyı açan oldu ne de içeride birisinin olduğunu gösteren bir ses geldi. Evde olmamasının mümkün olamayacağını bildiğimden kapıya kulağımı dayayıp bir kez daha şansımı denedim. Kapı yine açılmamıştı fakat bu kez içeriden ufak bir ses gelmişti en azından. Onun içeride olduğunu kanıtlayan ve beni haklı çıkaran bu sesten sonra kapıya bir kez daha vurdum. Ardından da yavaş yavaş bedenimde hâkimiyet kurmaya çalışan sinirime engel olarak:

"Şu kapıyı açar mısın lütfen?" diye sakince sordum. Ne yazık ki bir sonraki hamlemde sakinliğimi koruyamamış ve kapıyı sert bir şekilde yumruklamıştım. Kötü haber, farkında olmadan diğer elimi de sıktığımdan çiçeklere işkence edip dünya kadar para ödediğim buketin mahvolmasına sebep olmuştum. Kapı, korku filmlerindeki ölümden önce son kez açılan kapıları anımsatan bir gıcırtıyla hafifçe aralandı; içeriden beyaz, narin bir el ve o elle birlikte saman kâğıdı bir defterden koparıldığı anlaşılan bir not kâğıdı önüme doğru uzandı.

"Ah... Sen miydin? Hoş geldin. Rica etsem hazır dışarıdayken biraz ilerideki marketten şunları alabilir misin?"

Bir anlık şaşkınlıkla önümde sallanan kâğıda baktım. Bu kız benden, koskoca Erhan Küseloğlu'ndan, ne istediğinin farkında mıydı?

"Sen beni bakkalın çırağıyla falan karıştırdın galiba! Ki bilmem farkında mısın ben kendi işimi bile keyfim gelince yapıyorum. Özetle git kendine bir uşak tut."

Kapının ardından, naif sesini sinir bozucu bir sakinlik takınarak bir kez daha çıkardı.

"İyi o halde, keyfin bilir. Bu anlaşmaya benim değil senin ihtiyacın var. Ben teklifimi yaptım sen de reddettin. Artık ne halin varsa görebilirsin."

Bu anın hayaliyle beynime çıkan kandamlaları yavaş yavaş eski yerlerine yönelirlerken kendimi sakinleştirmeye çalıştım. Bu kesinlikle yanlış hamle olurdu. Şu an ona muhtaçtım bunun anlamı da o ne isterse istesin yapmak zorundaydım. Kişisel alışveriş elemanı... Harika! Bu işin sonunda işler yolunda gitmezse özgeçmişime ekleyebileceğim yeni bir şeyim daha olmuş olacaktı. Aman ne güzel!

"Tabii ki." dedikten sonra kâğıdı alıp on-on beş papatyadan oluşan; lila bir krapon kâğıdı ile sarılmış buketi kızın eline tutuşturdum, ya da buketten kalanları diyelim. Şaşırma sırası şimdi de ondaydı. Benden böyle bir jest beklemediği açıktı. Henüz yüzünü tam olarak görme fırsatına erişememiş olsam da sesiyle fazlasıyla haşır neşirdim. Bu yüzden aniden yükselen ses tonu hazırlıksız yakalandığını göstermede benim için yeterli olmuştu.

TUTSAKHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin