BÖLÜM 10

4.6K 232 26
                                    

İyi Okumalar...

Görselimiz Güzeller Güzeli Gevezemiz Elçin'e aittir.

Yapacağım...

Bu sefer kesin olacak. Koskoca Tarık Karandağ'ım ben. Alt tarafı minik bir adım. O minik adımı şimdi yavaşça atacağım. Önce derin bir nefes... Neredeyse dışarıdaki bütün havayı içime çekmek ister gibi göğsümü şişirdim ve ilk büyük hamlem öncesinde topladığım bütün havayı geri bıraktım. Haydi, bakalım gösteri zaman!

Ayağımı bir parça eşikten ileriye uzattım. Ancak henüz parmak uçlarım yere dokunmadan; dilimdekileri kalbimle ikrar edemediğinden aynı hızla çektim içeri ayağımı. Bütün hevesim bütün cesaretim gerisin geri kaçmıştı sanki. Umutsuzca kendi kendime söylendim.

"Yapamıyorum, kahretsin ki olmuyor."

Çelik kapıyı hızla çarptıktan sonra sırtımı kapıya dayayarak dizlerimin üzerine çöktüm. Uykusuzluktan kızaran gözlerim acımaya başlamıştı. O lanet kız gittiğinden beri-yaklaşık 12 saattir- yaptığım denemeler neticesiz kalmış ve çabalarım kapının eşiğinden geçen sağ ayağımdan ileri gidememişti. Zaafımdı benim bu. Karşı koydukça daha da nüksediyordu. Doktora gitmeyi de düşündüm esasen. Ne yazık ki düşüncede kaldı bu, korkum yüzünden. Belli bir süre sonra bu şekilde bir yaşamı kabullendim. Ama bu kez kabullenmek istemiyordum. Korkumun hayatımı ele geçirmesine bir dur demem gerekiyordu artık. Bunun yüzünden kaçırdığım nice şeyin yanında kaybettiğim o kadar çok insan vardı ki. Bu benim lanetimdi. Dış dünyaya duyduğum korku beni insanlardan uzaklaştırmıştı. O vakitten sonraysa kendi küçük evrenimde yapayalnızdım. Bir tek Esra o yalnızlığı delip geçebilmişti. Bir güneş gibi doğmuştu bu evle sınırlı küçük dünyama. Dünyanın en mutlu adamı olmuştum. En azından bir süreliğine... Peki ya sonrası?

Hatırlamak istemediğim detaylar beynimi ele geçirmeye başlamıştı. Büyük yeşil gözler hüzünle yeniden yüzüme bakıyordu sanki. Öpmeye doyamadığım o güzel dudaklardan dökülen o son sözler... Her anımsadığımda başıma bir ağrı saplanmasına sebep olan o kahredici cümleler...

"Bunu sen istedin!"

Hâlbuki bu dünyanın en yanlış tespitiydi. Yaşadıklarımı yaşamayı hiçbir zaman istememiştim. Yeterince güçlü olamamak benim suçum değildi. Bunu benim üzerime yıkamazdı! Şimdi olan neydi o zaman? Tarih tekerrür etmiyor muydu? Elçin de tıpkı Esra gibi sınamıyor muydu beni? Eğer aynı olaylar yaşanacaksa bu masalın da mutlu sonla bitmeyeceğini çok rahat söyleyebilirdim. Ne var ki emin olduğum bir şey daha vardı: Elçin'i kaybetmek istemiyordum.

Korkumu, hayatımı elimden alan o iğrenç duyguyu bir kenara bırakmalıyım. Kolay olmayacağını biliyorum ama yapmalıyım. Bu kadar kayıp yeter! Düşüncelerim birbirleriyle savaşırken yeniden denemeye karar verdim.

Bir kez daha dene oğlum Tarık; başarabilirsin...

Kendimle mini bir motivasyon toplantısı yaptıktan sonra yere çöktüğüm şekilde-kapıya sürünerek- ayağa kalktım. Bir iki ufak ısınma hareketinden sonra kapının kulpuna uzandım ve kulpu yavaşça indirdim. Tam o anda beynini çınlatan bir zil sesi duydum. Bu kadarı da fazlaydı. Sadece ruhsal durumum değil vücudum da artık tepki vermeye başlıyordu. Zil sesini susturmak için ellerimle kulaklarımı sıkı sıkı kapadım. Akabinde boşta kalan kapı yavaşça aralandı. Zil sesi de sonunda susmuş olacak ki -sağır olma ihtimalimi yok saymak istiyorum - kulaklarımdan ellerimi hafifçe indirebildim ve aralanan kapıyı tamamıyla açtım. Karşımda bir sürü büyük obje duruyordu şimdi. Yorgun gözlerim ne yazık ki kulaklarım kadar hassas olmadığından algılayamıyordum ne olduklarını.

TUTSAKWhere stories live. Discover now