22. BÖLÜM: "Acı"

11.7K 677 27
                                    

*

Acının boyutu olur muydu?

Olmazdı.. Somut bir kavramın elle tutulacak ne yanı olabilirdi ki. Fakat acının ölçüsü yok ise neden en yakınımız sorduğu zaman 'Canım çok yanıyor' diye haykırıyorduk? 

Her yaşantı kendi içinde başına gelen kötü olayları değerlendirir ve ona verdiği zararı ölçmeye çalışır. Lakin olay kişiden kişiye değişse de hissettirdikleri hep aynı oluyordu. Başkasınınkini göremeden kendi acımızı çekilmez ve şüphesiz benzersiz sanıyorduk fakat aslında hiç de öyle değildi.

Evet, acı eşiği en üst seviyelerdeydi her zaman. Ya çok acıtıyordu ya da yaşadığımız şey acı değildi.

Şu an içinde bulundukları durumda tıpkı buna benzerdi. Halit bey çok fazla acı çekiyordu.

"Baba?"

Çocuklarının ağız birliği ona seslenmesi ile deminden beri orada bulunan varlığını yeni fark ettiklerini anladı yaşlı adam. Zorlukla öne doğru bir adım atmak istemişti lakin işittiklerinden sonra geçirdiği afallama hissi onu taşıyamıyordu. Öne doğru yalpaladığı sırada refleksle onu tutmak için atılmışlardı fakat onu yakalayan küçük oğlu olmuştu. Keza en yakınında olduğu için.

Bir kez daha "Baba!" diye seslenirken az evvelki şaşkınlığından sıyrılmış korku ile sarmalanmıştı sesi.

Derince yutkunup ona merakla bakan yüzlerde gezdirdi bakışlarını. Kızının çaresizce yerine çöktüğünü gördüğünde Musa'nın kolundan çıkarak ona doğru adımladı.

Melek babasının ona yöneldiğini fark ettiği an yeniden ayaklandı. Elleri önünde bakışlarını ondan çekmeden yanına gelmesini bekledi. Yaklaştıkça içini dolduran yanardağı hissedebiliyordu. Babası tam karşısında durduğu an duvarlarının zorlandığını hissetti. Taşımak için baskı uyguluyordu göz kapaklarına..

Yaşlı adam ona öylece bakarken ne diyeceğini düşünmemişti bile. Çünkü yapmak istediği tek bir şey vardı. Kızının cılız omuzlarından kavradığı gibi kendine çekip bağrına bastı yavrusunu. Onu sarmaladığı an daha fazla kendini tutamamış salmıştı acısını.

Yaslandığı göğsün mütemadiyen titrediğini hissettiği an kesif bir sızlama hissettik kız burun direğinde. Kollarını hızla babasını dolarken kendini daha fazla tutmayı bıraktı. "Babam" diye fısıldadı boğazına tıkanan nefesiyle.

Onun ağladığına ilk kez şahit olmanın verdiği duygu ile içinde boğuştuğu durum karışmış ona unutulmaz bir anı bırakmıştı. Bu koskoca bedenin ona sarılarak akıttığı yaşları asla unutmayacaktı. Ve güç kaynağı babasının bu halde olmasının sebebi o olduğu için kendini de asla affetmeyecekti.

Durulduklarında usulca ondan ayrılan yaşlı adam kızın ıslak yanaklarını kavrayıp eğdi başını yüzüne doğru. "A benim evimin neşesi, gönlümün kalesi, yavrum" dedi perişan bir sesle. "Meğersem senin neşeni söndürmüşler de ben hiç görememişim kızım. Meğer sen ne çok acı yaşamışsın da biz hiç duymamışız benim can parem!"

"Babam" diyerek böldü onu Melek. "Allah aşkına yapmayın böyle babam. Bak ben ağabeylerime de dedim, sizin hiç suçumuz yok ki-"

Onu güçlü olduğuna inandırmak istercesine ardarda konuşuyordu kız lakin hiçbir şey onun göstermek istediği gibi yansımıyordu etrafındakilere. Onun gereksiz ikna çabasını hızla böldü yaşlı adam. "Nasıl suçumuz olmaz kızım?! Bir de seni o adamla evlendirmeye çalıştık, en çok da ben! Ben nasıl o kadar kör, sağır olmuştum ki bir kadının sözü ile gelip seni bunun için zorlamıştım. Ben nasıl bir babayım!"

DELİ GÖNÜLWhere stories live. Discover now