15| 'Bir tenhada can cananı bulunca.'

शुरू से प्रारंभ करें:
                                    

Yan yanaydık ve şehir, böyle mucize görmemişti.

-Cemal Süreya.

Derin bir nefes aldım ve ilerledim yavaşça. Merdivenleri istemeye istemeye indim. Ben onunla olmak istiyordum, bunu imkansız kılan herkesten nefret ediyordum. Şimdi diyeceksiniz ki Taehyung değil mi imkansız kılan? Hayır dün onun gözlerinde gerçeği gördüm. O ürkek bakışlarını, darma duman oluşunu gördüm. O an içimde bir çiçek filizlendi, kurumuş papatya bahçelerim harlandı.

O ufacık parıltıya tutundum. Dudaklarım bunları düşünürken, yana hafifçe kıvrıldı. Artık saklamak, kaçmak, duyguları gizlemek yoktu. Onu istiyordum ve onu almadan ölmeyecektim. Ona sarılacaktım, öpecektim ve ah en çok şakak hizasından çekmeyecektim dudaklarımı. Düşüncesi bile bitiriyordu beni, eriyordum. Ben bunları düşünürken çoktan meydanda oturan Yeon ile göz göze geldim.

Derin bir nefes aldım ve yavaşça yanına ilerledim. "Günaydın Teğmen," kaşlarımı istemsizce çattım ve mesafeli olduğundan emin olduğum sesim ile onu uyardım. "Bana Teğmen diye hitap etme lütfen. Seokjin demen yeterli olacaktır." Anlamazca bakarken, eteğini düzeltti ve gülümsedi. "Nasıl istersen Seokjin." Yutkundum ve yerime oturdum.

Taehyungdan başkasının, bana o tonda Teğmen demesini istemiyordum. Ayrı bir havası vardı o tonun. Hele Taehyung'un ağzından döküldüğü zaman, daha cazip geliyordu. Gözümün önüne kaşlarını çatmış, alev alev yanan gözlerini gözlerime dikmiş ve bana meydan okuyan bir adet Teğmen Taehyung düştü. İster istemez gülümsedim.

Ah Elfida kendi kendime gülüyorum, aşkından deliriyorum.

"Hey neye gülüyorsun sen?" Yeon'un sesi ile kendime geldim. "Ah afedersin, sen sipariş ver ben her şeye uyarım." Saçlarını savurdu ve verdiği siparişi beklerken eskilerden konuşmuştuk. Ben o zaman, durgun ve sessizdim. Gerçi şimdi olan halimden pek bir eksiğim yoktu. Park Yeon ise benimle sürekli konuşmak ister ve iletişim kurardı. Zamanla tek arkadaşım olmuştu. Ama sınırlarımı asla kıramamıştı.

Kahvaltımızı ederken, eskileri konuşuyor ve gülüşüyorduk. Son lokmamı ağzıma atarken, gözüm sokağın sapağına kaydı. Sakin ve dalgın dalgın yürüyen Taehyung dikkatimi çekmişti. Gözlerini bir noktaya dikmiş ve dalgınca ilerliyordu. Bizi görmediğine, daha doğrusu kimseyi görmediğine emindim. İçime huzursuzluk çökerken, dönemeçten dönmesi ile anında ayaklandım.

"Seokjin ne oldu?" Yeon'a kısa bir bakış attım ve önünde saygı ile eğildim. "Benim gitmem lazım Yeon. Lütfen beni bağışla olur mu? Başka zaman bunu tatlı ile telafi edeceğim." Bir şey demesine izin vermeden hızla peşinden ilerledim. Dalgın ve durgun bir şekilde yürüyor, adımlarını biraz ilerde olan nehre doğru ilerletiyordu.
Nehrin kenarına geldi ve biraz ucunda durdu.

Nehir çok hızlı akıyor ve akıntıdan kurtulmak nerdeyse imkansızdı. Yavaşça arkasından ilerlerken, birden Taehyung dengesini kaybetti ve tam düşeceği sıra korkuyla sarıldım beline. "Taehyung!" Kollarımın arasında titrerken kendime hakim olamamıştım. Gözyaşlarım birden bire, ardı arkası kesilmeden akmaya başladı.

"Aptal! Ne yapıyorsun?" Sert sesime rağmen arkasından daha sıkı sarıldım. Kokusunu ciğerlerime iyice çektim, boynuna bastırdım dudaklarımı. Tanrım, boynu yumuşacık ve çok sıcaktı. "Aklımı kaybedecektim, neden dikkat etmiyorsun?" Ağlamasını duyar duymaz durdum olduğum yerde. Kollarım kaskatı kesilmişti. Sakince belinden bana doğru çevirdim.

Gözlerı kızarmış ve yüzü yaşlar ile doluydu. Ellerim titreyerek yanaklarına çıktı ve narin bir varlık gibi okşadım. "Özür dilerim, korkuttum mu seni?" Titreyerek ağlaması şiddetlenirken, birden hiç beklemediğim bir şey yaptı. Bunu onca olayın, lafın üzerine asla beklemiyordum. Göğsüm delindi, sırtım yanmaya başladı.

Elfida kafasını göğsüme koydu, elleri ile sırtımı sardı.

Nefes alamadım, hayat durdu ve nefes verişim kesildi. Göğsümde hıçkırarak ağlıyor ve elleri ile sırtımı daha çok sarıyordu. Kendime geldiğim ilk an, hızla sardım kollarımı. "Sakin ol, yanındayım." Ben konuştukça daha çok ağlaması şiddetlendiğinde, dudaklarımı bastırdım koyu saçlarına. "Teğmen, ölüyorum." O an boğazıma bir yumru oturdu. Yutkundukça kanadı gırtlağım, kesildi etlerim.

"Ölmedin, ölmedin Elfida'm hala kollarım arasındasın." Daha sıkı sardım, güvende olduğunu bilsin istedim. "Yapamıyorum, olduramıyorum." Göğsümden kaldırdım ve alınlarımızı birleştirdim. Cehennem gibi yanan alnı, cehennemime düştü. "Neyi yapamıyorsun? Ne olmuyor?" Aldığı nefes yüzüme çarptı, burnunu geldi burnumun ucuna kondurdu. O an iliklerime kadar titredim.

Minik burnunu, burnuma kondurdun. Yaşıyorum, sayende.

"Bizi," duyduğum kelime ile dona kaldım. Onun dudakları arasından biz çıkmıştı, o bizi almıştı ağzına. Dudaklarım aniden kıvrıldığında, parmak uçları aniden dudaklarımı buldu. "Yapamıyorum, olmuyor sevinme yalvarırım." Çekti ellerini, bir çocuk gibi izledim adımlarını. Savruldu yana doğru, çekti cennetimi üzerinden, çekti gözlerini bedenimden.

"Bana böyle bakma, beni böyle sevme. Olmaz, kurban olayım anla beni. Sen ve ben olamayız. Yaşatmazlar bizi Teğmen, bizi yaşatmazlar. Sakın! Sakın ha sanma ki yaşamak istiyorum, yemin ederim değil. Sana yemin ederim ölmek koymaz bana, ama bizi öldürmezler, bizi diri diri yaşatırlar. Ne demek istediğimi anlıyorsun değil mi? Bu çağın Taehyung ve Seokjin'ini yaşatırlar, ama ölmemize izin vermezler."

Dedikleri boş alanda yankılanıyor, gerçeklik duvarımı zorluyordu. Açık, açık konuşuyordu benimle. Seni istemiyorum diyordu. Bunu ise en güzel ve kesin bahanemiz ile dile getiriyordu. Yaklaştım, eline indirdim ellerimi. Tuttum, sardım, kenetledim ve hapsettim. Gözleri boncuk boncuk olmuştu. İçim eridi güzelliği karşısında. Sonra yıllardır boğazıma düğüm, sırtıma yük olan bu soruyu bıraktım çelimsiz bedenine.

"Üniformam olmasaydı o vakitte benden nefret eder miydin? Yoksa... Sever miydin beni?"

Boynunu büktü, gözlerini yumdu. Sineme sineme, vurdu cevabını sessizliği. Yutkundum ve zamanında verdiğim cevabın, benden aldığına baktım. Sevgilimi, aşkımı, canımı, göz bebeğimi almıştı benden. Taehyung'u alıp Elfidayı vermişti bana. Elimi kaldırdım ve yüzünü sakince, sessizce okşadım. "Olamayız mı biz şimdi? Yar etmezler mi seni bana? Öpemez miyim seni? Ölmeden sarılamam mı sana yârim olarak?"

Sustu, ellerini çekti ellerimden. Döndü sırtını bana. Bu demekti ki, ah yok muydu onun konuşmadan verdiği cevaplar? Beni öldürüyordu. Sessiz hıçkırıklarını gizlemek için elini yumruk yapışını ve ağzına götürüşünü izledim. Biraz bekledi, bekledim rüzgar esti ve kuşlar cıvıldadı.

Sonra yumruğunu ağzından çekti ve rüzgar durdu, kuşların sesi kesildi. Beni itti yerin yedi kat dibine. "Beni öldü say Teğmen, beni öldü say ve unut. Bizden, yar olmaz." Dedikleri ile dişlerimi sıktım. Ondan vazgeçmek gibi bir durumum asla olmayacaktı. Hele şimdi bana gelmek istediğini gördüm ya, öldürselerde durmazdım.

Ben konuştum rüzgar esti, kuşlar cıvıldadı.

"Yüreğimde diri olduktan sonra, öldü saysam ne fark eder?"

°

Gönül dağı yağmur yağmur boran olunca.

Akar can özümde sel gizli gizli.

Bir tenhada can cananı bulunca.

Sinemi yaralar.

Yar oy yar oy.

-

Bundan sonra, satır sonlarına şarkı sözü bırakmayacağım, sevgiler.

Bundan sonra, satır sonlarına şarkı sözü bırakmayacağım, sevgiler

ओह! यह छवि हमारे सामग्री दिशानिर्देशों का पालन नहीं करती है। प्रकाशन जारी रखने के लिए, कृपया इसे हटा दें या कोई भिन्न छवि अपलोड करें।
Elfida ✓जहाँ कहानियाँ रहती हैं। अभी खोजें