3| 'Ben senin elinden ölmezsem, kendimi ölmüş saymam.'

1.4K 255 193
                                    

25 Haziran 1950/ Kuzey tarafı

Yoğun bir ağrı göğsümün ortasında baş gösterdi. Ellerim terlerken, düşündüm. Dışarda ki karmaşa ve var olan hava, nefesimi kesti. Ben birazdan bir savaşı başlatacaktım. Titreyen ellerime inat derin bir nefes aldım. Üniformamı düzelttim. Cebimde ki defterimi çıkarttım. Sayfaları karıştırırken, gözüme o sayfa ilişti.

Gururum kırıldı. Kendimi kötü hissettim. Yapacaklarım tüm vücudumu titretirken, elimden fazlası gelmezdi. Adamın gözlerine baktığımda sonsuz bir denizin içinde hissettim kendimi. Öyle güçlü ve sert bir duruşu vardı. Kapağını kapattım ve silahımı belime koydum. Son kez eksiklerimi tamamladım. Birazdan bu kapıdan çıktığımda kendim olmayacaktım. Bir çok savaşa katılmıştım.

Ama ilk defa kendi bölgeme saldıracaktım. Düşüncesi bile benim boğulmama sebep oluyordu. Ama bu işe bir kere girmiştim. Sert halimi takındım ve çadırdan dışarı çıktım.
Etrafta askerler koşuşturuyor ve eksiklerini tamamlıyorlardı. "Teğmen Kim Seokjin, efendim hepsi eksiksiz şekilde hazır!" Askerin dediklerine ufak bir baş oynatıp, ilerledim. Taehyung'un bundan haberi olmalıydı.

İlerde ki çadıra ilerledim. Göğsüm gömleğimden çıkacakmışcasına şişiyordu. Gergin ve bir o kadar garip hissediyordum. Çadıra yaklaştığımda Taehyung'un uyuduğunu gördüm. Fazla savunmasız ve masum görünüyordu. Hafif yaklaştım ve gözüne düşen saçını, ittirdim. Sıklaşan nefesim, onun sıcak nefesi ile buluştu.

"Çok yanlış Teğmen." Derin bir nefes aldım. Teni bir alev gibi sıcaktı. "Yemin ederim hayatımda ki en güzel yanlışsın." Hafif dudağıma yayılan gülüş soldu. "Ama bugün, benden ölesiye nefret edeceksin." Elmacık kemiğini hafifçe okşadım. "Bugün ben görevimi yapacağım." Ardından yıllardır özlemini duyduğum, dudaklarımın hasretinden çürüdüğü tene bastırdım dudaklarımı.

Burnuma dolan nahoş kokusu, genzimi yakarken kanadı dudaklarım.
"Bayım çok güzelsiniz." Fısıltı gibi çıkan sesimden huzursuzlanıp kıpırdandı. Aniden çekildim. Biraz daha durursam yılların yorgunluğunu bırakacaktım. Ellerimi arkama bağladım ve çıkmak için ilerledim. Tam çıkacağım sırada, kalın sesi beni durdurdu.

"Teğmen" sesi kulağıma dolduğunda, şenlik havası sardı içimi. Derin nefes alışverişlerim hızlandı. Geri döndüm ve alayla gülümsedim. "Güzellik uykunuzdan nihayet uyandınız Teğmen." Bu dediğime karşılık, ince kaşlarını çattı. Bir süre beni inceledi. "Nereye?" Yutkundum ve ellerimi yumruk yaptım. "Anlamadım?"

Tedirgin olduğunu anlamıştım. "Teğmen Kim, nereye?" Dudaklarımı ıslattım. "Yerine geç Taehyung." Dolan gözleri ve çaresizce sıktığı dişleri, içimi ezdi. "Yapma lütfen! Bak sana yalvarıyorum yapma." O an ona çok sarılmak istedim. Çok masumdu ve ona sarılmak istedim. "Demek Güney tarafın Teğmeni bana yalvarıyor. Gözlerim yaşardı."

Çaresiz bakışları kalbimi kırdı. "İşe yarayacak mı? Ayaklarına kapansam duracak mısınız? Yaparım vatanım için elbette yaparım." Her zaman gözümde mükemmel bir adam olmuştu. Kendinden çok vatanını düşünen yüce gönüllü bir askerdi. Gururla baktım ona. Her hali öyle güzel ve baştan çıkarıcıydı ki, hayran olmamak elde değildi.

"Teğmen!" Gür sesimle bağırdım ve nefesinin tam önünde durdum. Şu an dudakları dudaklarımın tam önündeydi. "Yerine geç ve otur." İnatçı ve savaşçı bir askerdi. Toprak rengi gözlerini, gözlerime dikti ve bana meydan okudu. "Gitmem! Yapma bu kadar olamazsın!" Elim ile kolunu sertçe tuttum. "Ben bu kadarım." Kolumdan kurtuldu.

Yaklaştı ve elini kalbimin üzerine koydu. Gözlerimi aynı anda kapattım.
"Savaşı neden yapıyorsunuz? Size zarar verdik mi? Sizin kadınlarınıza tecavüz mü ettik? Sizi katlettik mi?" Zekası karşısında gülmek istedim. İşte benim demek ve gururlanmak istedim. Ama sustum ve gözünden düşen yaşı parmak ucumda tuttum. Şu an birbirimiz ile çok yakındık. Taehyung'un eli benim kalbimin üstünde ve benim elim Taehyung'un yanağındaydı.

"Ağlama," Taehyung mümkünmüş gibi daha çok yaklaştı bana. "Bunu yapma. Bir sürü çocuk var Jin. Bize acımıyorsun bari onlara acı. Yapma o çocuklar için yapma bari." Sanki benim emrim ile olan bir şeymiş gibi konuşması sinirimi bozmuştu. Sinirle çekildim. "Ben yapacağım ve sana sadece izlemek düşecek." Göz yaşlarını sildi ve nefretle söylendi. "Umarım, umarım buraya cesetin döner."

Son sözü tokat gibi gelmişti yüzüme. Taehyung aramızda ki imkansızlığı bana tekrar öğretmişti. Yılların verdiği unutkanlığı, bir iki kelime ile bana anlatmıştı. O Güneydi ben ise Kuzeydim. Öyle imkansız ve olanaksızdık ki, bunu anlatmaya kelimeler yetmezdi. Biz savaşın ortasında ki, iki bombaydık. Birimiz patladığında kan, vahşet, katliam olurken; diğeri patladığında devrim oluyordu. Benim devrimim Kim Taehyung'un, ince dudakları arasından dökülen o cümlelerdi.

Çadırdan çıkıp, gelen arabaya bineceğim sıra da, Taehyung kolumdan tuttu. "Bunu durdurabilirsin. Buna son verebilirsin." Gözlerine son kez en güzel şekilde baktım. Hasat veren bir toprak saklıydı gözlerinde. "Çadırına git Teğmen." Kolundan kurtulup arabaya bindiğimde, camıma yumruk vuruyor ve bağırıyordu. "Yapma işte yapma! Bir sürü insan ölecek Seokjin yapma!" Askerin seslenmesi ile ona döndüm. "Teğmenim gidelim mi?"

Taehyung'un gözlerine son kez baktım. Nefret esir almıştı o güzel bakışlarını. Dizleri üzerine çökmüş ve yapmamamı haykırıyordu. Araba ilerledikçe onun o yıkılmış sesi kesildi. Savaş akışını hazırladığım parşömeni çıkardım ve inceledim.Güneyin topraklarına yaklaştığımda her şeyin bu saaten sonra son bulacağına emindim. Artık savaşın vakti gelmişti ve bunu ben üstlenecektim.

Ben yeni bir devrim başlatıp, koca bir kenti zarara uğratacaktım.

Elfida ✓Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin