8| 'Dur sol yanımda. İcran kokar benden başkası sana.'

1.3K 224 249
                                    

Beynimde yankılanan sözleri ve bana bakışı, beni divane ediyordu. Bana sarfettiği sözler ve o dik başlılığı yok mu? Tam bir devrimdi Kim Taehyung.
Elimdeki parşömende ismi yazılanları görünce gülümsedim. Taehyung'un çocukluk arkadaşları vardı listede. En azından biraz daha mutlu olacak ve yüreğine serin bir su düşecekti.

Benim yangınımı, başkaları söndürecekti.

Dışardan gelen sesler ile esirlerin getirildiğini anladım. Derin bir nefes aldım. Her nefes ciğerime bir ok gibi batıyor ve içimde zelzeleler oluşturuyordu. Onca insan yaralı bir şekilde dizilmiş olacakları bekliyordu.
Gördüklerim ile bir askeri yanıma çağırdım. "Yaralı bunlar. Hemşire yok. Neden getirdiniz bunları?" Asker elindeki parşömeni açtı ve son kısımda yazanı okudu. "General; 'yaralı dahi olsa esir alın' yazmış efendim."

Alt dudağımı sinirle ısırdım. "Git bana ne kadar ilk yardım malzemesi varsa getir." Askerin şaşkın haline tek kaşımı kaldırdım. "Siz mi yapacaksınız?" Esirlerin üzerinde gözlerimi gezdirdim. "Ben değil, başkası yapacak. Sen elini çabuk tut."Adımlarımı ilerdeki çadıra doğru sürükledim. Uzun bir yürüyüşün ardından sonunda gelebilmiştim.

Bu yol bana kısa, ömür veren bir yoldu. Onun yolları bana çıkacaksa, ben ucu bucağı olmayan yollar yürümeye razıydım. Şimdi benden elbet nefret edecekti. Çadırdan küçük kızın elini tutarak çıkışını izledim. Onunla gülüşünü, koca adamın onunla oynayışını ve bir hayat olduğunu farkettim. İkisinin şen sesi sardı etrafımı. Beni bu rüyadan kimse uyandırmasın istedim.

Tüm varımı, kanımı ve olduğum mertebeyi vermeye razıydım. Onu almak, gitmek ve mutlu olmak bunlara bedelse ben çoktan razıydım. Bu bedenim çok kez kurşun yedi. Bu bedenim çok dayak yedi. Bu beden ki çok hor görüldü, dışlandı ve yok sayıldı. Ama biri vardı. Bir kere gülsün diye bunlardan vazgeçerdim. Sadece mutlu olsun diye nelerden vazgeçtiğimi bilse, yine sever miydi beni?

"Asker abi!" Küçük kızın sesi ile durdurduğum adımlarım hızlandı. Yine olmayacak hayallere dalmıştım. Taehyung'un gözlerine baktığımda, burda ne işimin olduğunu merak ediyordu. "Günaydın prenses." Küçük kızın gözleri ışıl ışıl baktı bana. "Prenses miyim gerçekten? O kadar güzel miyim?" Dizimin üzerine oturdum ve örülmüş saçlarında gezdirdim parmaklarımı.

"Keşke yanımda bir ayna olsaydı. O zaman ne demek istediğimi anlardın." O bana güzelce gülümserken, yanı başımda tek kalmış papatyayı kopardım. Örülü saçlarına iliştirdiğim vakit, birkaç bir şey söylemek istedim. "Sende benim gibi koparma çiçekleri olur mu? Ben orda yalnız diye kopardım. Ama sen bir gün onun yanında yenilerinin olacağını unutma. Sen sakın yaşayan bir canlıyı öldürme olur mu?"

Kafasını uslu bir şekilde salladı. Gözüm Taehyung'a değdiğinde dolu gözlerini gökyüzüne kaldırdığına şahit oldum. Küçük kız içeri geçerken yerimden kalktım. Ellerim titriyor, ona ikinci kez dokunmanın hasreti ile yanıyordu. Çenesine parmaklarımı yerleştirdim. Kanım alev gibi aktı parmak uçlarımdan.

Tüm uzuvlarım kaskatı kesildi. Parmak uçlarım üşüdü ve göz bebeklerim güzelliği karşısında titredi. "Kaldır başını. Sen ne zaman böyle dirayetsiz oldun?" Gözlerime yalvarırcasına baktı. Elim hala çenesinde, ne o çekiliyor ne ben çekiyorum ellerimi üzerinden. Sonra elini yavaşça kaldırdı. Çenesini tutan bileğime sardı parmaklarını.

"Yalvarıyorum yapma." Şu an olan ortamdan yararlanıp yaklaştım. Her adımım ölüme gidiyordu biliyordum.
Bir insanın nefesi, bir insanı ateşler içinde yakar mıydı? Bir insanın bedeni, bir insanın ölümü olur muydu? Benim nefesimi yüzünde hissettiğinde kapattı gözlerini. Sadece izledim. Tanrı'nın bir lütfu olan bu adamı tekrar, tekrar ezberledim.

"Ne yapıyorum ben?" Tüm odağım dudakları oldu. Kurumuş, yara olmuş dudakları benim hayatımdaki en güzel dudaklardı. Ah o dudaklar ki, tenime değse, savaş mı bırakırdım dünya içinde? Ah o dudaklar bana fısıldasa, ben yeni bir dünya kurmaz mıydım onun için? Yapardım. Onun teni, tenime isteyerek değerse ben her şeyi anlatırdım.

"Burda küçük bır kıza hayat oluyorsun. Öyle güzel konuşuyorsun ki, beni yanıltıyorsun. Ama burdan gittiğinde ellerini kana bulayacaksın. Yapma, olmadığın biri gibi durma karşımda. İnanırsam biterim. Bitirirsin beni." Hala açmamıştı o güzel gözlerini. Hala sımsıkı kapatmıştı cennetimin kapılarını bana.

Burnumu yanağına doğru süreledim. Narin bir yaprak gibi titredi ellerim arasında. Teninin kokusunu ciğerlerime çektim. Tüm genzim onun kokusu ile harmanlandı. Kulağına doğru yaklaştım ve fısıldadım. "Bırak kendini... Bir kez olsun bırak kendini..." Yanağından akan yaş düştü boynuma. Çenesinde ki elim boynuna düştü. Atan damarı beni hayata bağladı. Son kez derin bir nefes aldım boynundan. Sıcak kokusu işledi ruhuma.

Yavaşça uzaklaştık ikimizde bir birimizden. Ben yine ruhsuz oldum.
Beni iyi yapan ne varsa hepsi ondaydı. O çekildi üzerimden ben yine döndüm eski halime. "Ben buraya senden bir şey istemeye geldim." Anlamazca baktı yüzüme. "Hemşiremiz yok. Yaralı çok fazla." Ben gibi oda döndü eski haline. Biz bu kadardık. Gerçekler bir bir düşünce zikirlerimize, gerçekliğe dönmekten başka çaremiz kalmazdı.

"Neden senin askerini iyileştireyim? Benim vatanıma kurşun atan birini neden iyileştireyim?" Yapardı. Kendini kandırıyordu. O elinde olsa iyileştirirdi. Kabuslarını süsleyen silah seslerini bilmesem inanacaktım dediklerine. "Senden Kuzey askerini iyileştirmeni istemiyorum. Güney esirlerini iyileştirmeni istiyorum." Aniden kafasını kaldırdı ve gözlerini gözlerime dikti.

"Geldiler mi?" Titreyen ve umut kokan sesi dudaklarımın kıvrılmasına neden oldu. "Geldiler. Arkadaşlarında var içinde." Ellerini yumruk yapıp ağzına kapattı. Sevincinin güzelliği kalbimin hızını arttırdı. Şu an ona sarılmak istiyordum. Kollarım ağrıdı ve huzursuzlandı. Bir kere sarılsam yeter miydi? Sanmıyordum. "İyiler mi? Öldürmek için mi getirdiniz?"

"Sakin ol. Sana yemin ediyorum ki onlara elimizi sürmeyeceğiz." Sözlerim karşısında, ışıl ışıl gülümsemesi ile baktı bana. Sonra bir şey oldu. Ağrıyan kollarım ağırlaştı. Göğüs kafesimde bir baskı oluştu. Yılların hayali düştü kucağıma. Zihnim gerçekle rüyayı ayırt edemedi."Teşekkür ederim Teğmen." Boynuma sarılan kollarını daha fazla sıkılaştırdı. Sımsıcak oldu tüm vücudum. Nefes aldım. Tüm kötülüklerimden arındım.

Sardım kollarımı onun bedeni etrafında. Koca adam, kollarım arasında küçücük kaldı. Biraz ilerimizde tonlarca asker, esir doluydu. Ama ben ona sarıldım. Herkes sustu. Kimsenin sesini duymadım ondan başka. Kalp sesi, nefes sesi doldu kulaklarıma. Kokusu beni öldüren bir zehir, aynı zamanda bir panzehirdi.

Elleri sırtımda, başı boyun girintimde dururken ölmek istedim. Ne olurdu sanki onunla, bana kimse dokunmasa? Ne olurdu sanki ben bir tek onun uğruna savaşsam? "Biraz daha kalalım böyle, yalvarırım." Sözlerimi duyduğunda nefesi sıklaştı. İşlevsiz kaldı kollarımda. Ben ise durmadım. Sevdim sırtını. O çok severdi saçlarının okşanmasını. Okşadım her bir telini.

İçimde kalan tek sevgiyi, vicdanı onun saçlarına bıraktım. Kokusunu içime çektim. Biliyordum. Artık bir şeylerin farkındaydı oda. Bir erkeğin bir erkeğe böyle içi gider miydi? Ona böyle dokunur veya böyle bakar mıydı? Oda biliyordu iki erkeğin arasında ki şeylerin bizi ipe götüreceğini. Zaten ölecektim uğruna, susmak reva mıydı icran mı? Söyledim dilimin ucundaki zehri.

"Benim beklediğim aşk başka! O bütün mantıkların dışında. Tarifi imkansız ve mahiyeti bilinmeyen bir şey."

-

Son cümle Sabahattin Ali'nin "Kürk Mantolu Madonna" adlı eserinden.

Elfida ✓Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin