13| 'Şeker prens erimesin, Tuz kral onu hep sevsin.'

1.3K 206 184
                                    

Şimdi sevmeli seni.

Şimdi bakmalı sana.

İçimden gözyaşları.

Şimdi akmalı sana.

Şimdi sevmeli seni.

Değmeli dudağına.

°

Kalbim bir devrim gibi atıyordu. İçimde durmayan bir dalga, tüm organlarıma çarpıyordu. Elimde tuttuğum kolye, onun ellerine değmişti. Nasıl atıyor şimdi kalbim sevinçle, nasıl mutluyum onun elinin değdiği her hangi bir varlığı tuttuğum için. Dün, aniden koşarak gidişi düştü aklıma. Dudaklarım mutlulukla kıvrıldı lâkin, korkuyordum. Ne konuşmamız gerektiğini bilmiyordum. Pencereden dışarıyı izlerken, hafif sağanak yağışa daldı gözüm.

Savaş Güney tarafında devam ederken, burda sükûnet hakimdi. Derin bir nefes çektim içime, bugün onunla konuşacaktım. İsterse beni umursamasın, hatta yok saymasına bile razıydım. Ama artık içimdekileri dökecektim. Gözüm masanın üzerindeki deftere kaydı. Avuç içlerim yazmak için can atıyordu adeta. Masanın başına oturdum, elime kalemi aldım ve en güzel sayfamı yine ona ayırdım.

09/12/1950

Ben Kuzey Tarafı Teğmen'i Kim Seokjin.

Yine yazıyorum sana, yine çıkıyor tüm taşsız, dertsiz yollarım sana. Hasretin burnumda tütüyor Elfida, ölüyorum sensizlikten. Yanıyor tüm bedenim, yanıyorum seni öyle uzaktan izlerken. Bir gülüşüne bel bağlıyor bu dermansız adam, bir gülüşüne mağlup oluyor. Yapamıyorum, olduramıyorum hiçbir şeyi.

Sen benden böylesine nefret ederken nasıl yapacağım ben? Nasıl senin karşına çıkacak ve sana sevdalandığı mı söyleyeceğim? Taehyung ben ölüyorum! Olmuyor, sen böylesine yamacımdayken aklımı kullanamıyorum. Dilim, ellerim, zihnim görevlerini yapamıyor. Sen bana ne yapıyorsun küçük bey?

Bir vakit vardı hatırlar mısın? Senin aşkından yanarken, bir antlaşma için toplandığımız o yılı. Güneyden ayrıldıktan ikisi sene sonra seni görmek, aynı ortamda olmak ve o kokunu yeniden solumak...Ah işte bu dedim içimden, benim hayatım bu.
Nasıl güzel gelmiştin bana, nasıl eşsiz...

Konuştuğun, fikir sunduğun her saniyeni kazıdım aklıma. O dudaklarının hareket ettiği her anı çizdim zihnime. Nasıl sevdim seni ah bir bilsen, ah şu ölü ruhu bir görsen utanır mısın sevmediğin için? Geçenlerde kimin yazdığı belli olmayan bir deneme okudum seni anlatan, beni yakıp yıkan... Orda geçen bir cümle vardı.

"Belki de ondan hoşlanırsın, Elizabeth."  "Tanrı korusun! İşte bu çok büyük bir talihsizlik olur! İnsanın nefret etmeye karar verdiği birisinden hoşlanması mı! Bana böyle kötülük dileme."

Ne kadar sen değil mi? Böyle düşündün mü hiç? Bilmiyorum ama kalbim çok acıyor, sevgim sanki az ve sen o yüzden hissedemiyor gibisin. Ama Tanrı şahit, ben seni sevdiğim kadar kimseyi sevmedim. Ben sevmek ne demek, aşık olmak ne demek hiç tatmamıştım. Ta ki seni gördüğüm o, on beş yaşıma dek.

Elfida sen benim on beş yaşımsın. Gençliğim, çocukluğum, yetişkinliğimsin.

Yine uzun bir mektup oldu değil mi? Ama sakın okumaktan çekinme. Yalvarırım her satırını oku. Beni hisset, sana olan sevgimi hisset. Bana sakın kızma, bir insana sevdiği için kızılır mı? Kızmazsın biliyorum. Şimdi sana yine sevdiğim bir şair ile veda edeceğim. Bunu hep yapacağım Elfida'm. Çokça öpüyorum gül kurusu dudaklarından, öpüyorum şakak hizandan.

"Sende ben, imkansızlığı seviyorum,
Fakat asla ümitsizliği değil..."

-Henüz Vakit Varken Gülüm, Nazım Hikmet Ran.

Yazarken içime dolan o sevgi seli ile ayaklandım. Ona gitmek istiyordum, onunla konuşmak istiyordum. Her şeyden haberi olsun istiyordum. İçimdeki bu aşkı bilsin istedim. Çocuk gibi bir heyecan sardı içimi. Dolup taştı gönlüm. Nasıl bir sevinç bu? Otuz sene sonra nerden çıkmıştı bu garip his? Titreyen ellerimi üniformama bastırdım. Avuç içlerim alev alev yanıyordu.

Onun sevdiği bir çiçek vardı. Papatyaları o kadar çok sever, o kadar çok anlam yüklerdi ki hayranlıkla izlerdim onu. Ama hiç sebebini öğrenememiştim. Neden bu kadar sevdiğini hiç anlamamıştım. Merdivenleri sevinçle indim. Yüzümde bir çocuğun şekerine kavuşmuş gülüşden vardı. Masanın üzerinde duran demetten bir papatya aldım. Her şeyi ona anlatacak ve gerekirse mektuplarımı dahi verecektim.

Çünkü dilim tutulur güzelliği karşısında, sesim soluğum kesilirdi nefesinin kıyısında.

Yağmurun hafif çiselemesi bile sevindirdi beni. Adımlarım hızlandı kalbim küt küt atarken yüzümde kocaman bir gülümseme vardı. Yemin ederim ilk defa çok fazla umutluydum. İçimden öyle bir sevinmek geliyordu, öyle bir şenlik vardı ki yüreğimde anlatamıyordum. Sokağın başına geldiğim an, elimdeki papatyayı daha sıkı tuttum.

Hastanenin önünde arkadaşları ile gülüşlerine takıldı gözüm. Anında dudağımda belirdi hafif bir tebessüm. Adımlarımı ona doğru hızlandırdığım vakit, sol sapaktan adımın bahşedilmesi ile durdum. İnce ve zarif bir sesin bana seslenmesi ile Taehyung dahil herkesin ilgi odağı olmuştum. Sonra ise olanlar oldu. O kadının boynuma atlaması ile elimdeki papatya yere düştü. Sonra seninle göz göze geldik Elfida.

Hafif bir tebessüm, hoş bir veda ettin bana.

Kaç yağmur yağacak.

Kaç bizi ıslatacak.

Sen şeker prenssin.

Bense tuz kral.

Bizi eritip ağlatacak.

Bak fırtına geliyor.

Dinle rüzgârın sesini.

Sen daha ateşsin.

Bense böyle kül.

Bizi dağıtıp savuracak.

Elfida ✓Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin