29

186 21 2
                                    

"Mi Sun, Taehyung'u hiç bir yerde bulamıyoruz."

Jimin'in telaşlı sesini duymamın üzerinden beş sene geçti. O gün koşarak Jimin'in yanına gittim. Piknikteki kavgamızdan sonra ikimizinde toparlanmaya ihtiyacı olduğunu düşündüğüm için hiç iletişim kurmamıştım Taehyung'la. Aramasını, yanıma gelmesini bekliyordum.

İşte bir gün bu huzursuz cümleyle başladım güne. O gün defalarca Taehyung'u aradığımı hatırlıyorum. Jimin ve Eun Hee ne yapacağını şaşırmış bir halde etrafta deli gibi Taehyung'u ararken benim yaptığım tek şey yatak odasında ağlamaktı. Ömrümden koca bir on yıl gitti o gün. Gözyaşlarımı hissederek geri dönmesini diledim.

Defalarca kendimi suçladım. Defalarca neden onu geride bırakıp gittiğimi düşünüp düşünüp kendime eziyet ettim. İlk üç günden sonra ağlamalarım kesildi. Telefon numarasını ısrarla ararken iki haftanın sonunda telefon numarasını kapattı.

Beni geride bırakıp sırra kadem basması dışında en büyük endişem kendisine zarar verecek olmasıydı ama Tanrı'ya şükürler olsun ki gitmesinin üzerinden bir ay geçmişken Jimin'e ulaşıp iyi olduğunun haberini verdi.

Başına bir şey gelmediğini öğrendiğim için o kadar sevinmiştim ki kızamadım bile. Zihnimde o kadar fazla soru bırakıp terk etmişti ki beni.

Jimin'in yanıma gelip de iyi olduğunu söylediği zamanı dün gibi hatırlıyorum. Bana bir vedayı bile layık görmeyen sevdiğim adamın iyi olduğunu söylediğinde üzüntüsünü solumuştum. Duygu karmaşam peşimi bırakmadı. O an ne hissetsem doğru olurdu ki?

Bir açıklama yapmadan gittiği için sinirli mi olmalıydım? Veya yaşadığı için sevinmem mi gerekliydi? Hâlâ kalbim patlarcasına onu sevdiğim için kızmalı mıydım kendime?

Jimin'in mahçup bakışları yüzümde gezindikten sonra "Fransa'daymış." Demişti.

Uğuldayan kelimeler kulağımı sağır etmeye çalışırken ne diyeceğimi bilemediğimden usulca kafamı sallayarak onaylamıştım onu.

"Sana vermemi istediği bir şey var. Evinde odasındaki masanın üzerinde bıraktığını söyledi. Getirmemi ister misin yoksa kendin almak istersen evin anahtarını verebilirim?" Demişti o gün.

İlk defa susan biri değildim ama o gün ki suskunluğum kadar yaralayan bir suskunluğum olmamıştı şimdiye dek. Başta kendisine olan öfke birikimim yüzünden bana bıraktığı şeyi merak etmemiştim ama sonra içime bir kurt düşmüş ondan bana kalan son şeye sahip olmak için büyük bir istek duymuştum. Jimin'den rica edip bıraktığı şeyi getirmesini istediğimde sesinden bana ne kadar üzüldüğünü hissedebiliyordum. Benim kadar Eun Hee ve Jimin'de kırılmıştı. Çünkü onlarda inanıyordu benim gibi bazı şeylerin daha iyi olacağına. Olamadı.

O eve giremezdim. Aylar geçmesine rağmen evinin her zerresine sinen kokusuna dayanamazdım. Birlikte uyuduğumuz kendi odama bile girmiyordum ben gittiğinden beri. Ne zaman girsem yatağın üzerinde beni güldürmek için yaptığı şirinlikler gözümün önünde şekilleniyordu.

Jimin elinde deri kaplı siyah bir defterle döndüğünde az çok tahmin ettiğim şeyin doğru olduğunu gördüm. Giderken bir korkak gibi veda etmeyi tercih etmiş bana bir defter bırakmıştı.

Üç gün.

Tam üç gün bu defteri izledim. Bir kaç kere atmaya yeltendim ama son sözcüklerini duymak için hissettiğim sonsuz merak beni engelledi. Üç günün sonunda usulca açtığım defterin kapağı yeniden ağlamama sebep oldu.

Önümdeki defter sadece veda sözlerini saklamıyordu içinde. Benimle ilgili her an, sanki benimle konuşuyormuşçasına yazılmıştı. İlk karşılaştığımızı anlattığı günde göz yaşlarım damlayan defterin üzerinde leke bıraktı.

O gün seni bırakıp kaçtığım için, neyin var diye sormadığım için vicdanım hiç rahat olmadı. Bu yüzden her gün aynı saatte Han nehrine gittim.

Bilmiyordum. Her gün oraya beni yeniden görmek için geldiğini bilmiyordum. Birlikte olduğumuz süre içinde bir kere bile bahsetmemişti bundan. Bana bunu anlatsa uzun uzun onu nasıl öpüp sarılacağımı hayal ettim. Benim için bazı şeyler artık hayal olarak kalmaya mahkumdu artık. Üzgünce iç çektim.

Banklara oturup yıldızları seyrettiğinde senin gibi hissedebilmek için ben de yıldızları seyretmeye başladım. Seninle aynı hisleri paylaştığımı neden düşündüm?
Sende o an özgür hissettin mi? Her şeyi yapabilecek gibi? Tekrardan yaşayabilecek gibi?

O gün geldi aklıma. Bende o gün defalarca onun ne düşündüğünü tahmin etmeye çalışmıştım. Uzun uzun gökyüzünü izlerken ve derin iç çekişler bırakırken havaya merakla dolmuştum. Neler hissettiğini anlayabilmek için uzunca izlemiştim yüzünü. O gün ki mimikleri dahi mıh gibi kazınmıştı aklıma. Uzun bir süreden sonra cevap bulan zihnim yasa boğuldu.

Evet Taehyung bende tekrar yaşayabilecek gibi hissetmiştim. Kuşların bütün özgürlüğü o gün benim kucağımdaydı.

Sayfaları çevirip okumaya devam ederken onu okulda deli gibi aradığım gün beni fark ettiğini görerek hüzünlü bir gülümseme koydum dudağıma. Bilmiyordum ama oradaydı.

Beni izlemişti.

O yazıyı, içimde tarifsiz bir acıya sebep olacak paragrafla bitirmişti.

Bir gün gidecek olursan bunu söyleyecek cesareti bulamam. Bu yüzden ben söylemeden anla beni. Sessizliğimi dinle. Yanımda kal.

Ellerim yüzümü bulup yeniden sildi yanaklarımı.

Gitmemden bu kadar korkarken bir kere bile düşünmeden beni bırakıp gitmesini kabul edemedim.

Biliyordum işte. Ne kadar birbirimizi yıpratsak bile gidecek tarafın ben olmayacağımı biliyordum.

Tüm gücümü toplayıp okumaya devam ederken bana ailesini anlattığı gün ki duygularına şahit oldum. Anlatırken iliklerime kadar hissettiğim korkusunu burada sayfalara dökmüştü.

Sana gelmeme engel olabilirdim. Seni bu adi dünyada yapayalnız bırakabilirdim. 'Mutlu olmak istiyorum' diye çığlık attığın o köprüde yalnız olabilirdin.

Elimi inci gibi yazısının üzerinde, bu paragrafta gezdirdim. Beni gördüğü ilk günden beri yalnızlığıma karışmış, bundan sonra yalnız kalmama izin vermeyeceğini hissettirmişti bana. Galiba bu yüzden defalarca okudum bu paragrafı.

Yıldızların ışığında yıkanırken bedenlerimiz ikimizinde darmaduman olması tesadüf değildi.

Kader bizi öyle güzel bir araya getirmişti ki seninle beni bir araya getirdiği her güne şükür ettim. Kader nasıl denk getirdiyse bizi öylece alıp ayırdı.

Ne benim elimden bir şey geldi sevgilim ne de senin elinden. Gitmeden önce yazdığın son mektubu okurken sesin kulağımda çınladı. Veda etmedin diye kızan ben sana kızamaz oldum.

Biliyordun. Bana veda etmeye gelsen ve ben sana gitme desem bir dakika bile düşünmeden yanımda kalacağını biliyordun.

Sessiz sedasız terk ettin beni. Sessiz sedasız kelimelerinle veda ettin bana.

Ve o günden sonra Taehyung senin nerede nefes aldığını nerede yaşadığını hiç öğrenemedim. Mutlu musun ağlıyor musun hissedemedim. Sadece aynı kulaklığı paylaştığımız birlikte dinlediğimiz şarkılara sığınabildim. Geride tutunabileceğim hiç bir şey kalmamıştı çünkü.

Zihnimdeki soruların sahibi kulağımda senin hatıra bıraktığın şarkılar çalıyor.

Duyuyor musun?

Just One Day || TaehyungWhere stories live. Discover now