27

161 20 2
                                    

Bekletmek istemedim. ♡

İyi okumalar. ♡

-

Elimdeki sofra bezini özenle katlayıp önümde duran hasır piknik sepetinin içine koydum.

"Hazır mısın?"

Arkamdan gelen Taehyung'un sesiyle kocaman gülümseyip başımı aşağı yukarı salladım. Sabah uyandığımda düşünceli düşünceli beni izlerken bulmuştum. Son zamanlarda en çok karşılaştığım manzara buydu sanırım. Beni kendine çekip göğsüne yasladıktan sonra saçlarımda gezdirdiği dudaklarından ismim dökülmüştü.

 "Mi Sun." Demişti sakince. "Hiç pikniğe gitmedik değil mi? Bugün birlikte pikniğe gidelim."

Usulca onaylayıp huzursuz sessizliğimiz içinde, birlikte bir piknik sepeti hazırlamıştık. Ben sandviçleri hazırlarken o termosa kahve koymuş, uzun zamandır kullanılmayan hasır piknik sepetini bulunduğu kilerden çıkarmıştı. Sohbetlerimiz fazlasıyla kısalmıştı. Neşeyle birbirimize söylediğimiz aşk sözleride azalmıştı haliyle. Radyoda çalan hafif tını eşliğinde sakin bir yolculuk yapıp yeşil alana vardığımızda arabadan inip elimi tuttu. Soğuk eli sıcak elime ulaştığında ilk defa yaşanan bu zıtlık üzerine boşta kalan elimide elinin üzerine koydum.

"Neden buz gibisin?"

Gülümseyerek tamamen döndü bana. O da boştaki elini elimin üzerine koyunca garip bir görüntü oluştu.

"Bu sefer sen ısıt diye ellerimi." Dedi tebessümünü yüzünde canlı tutarken. Ellerimi kendime çekerek birbirine sürttüm. Sonra ellerimi yüzüme yaklaştırarak daha fazla ısınması için sıcak hava üfledim. Ellerimin soğumasına izin vermezken Taehyung'un soğuk ellerine tutundum. Taehyung'un bedeni hafifçe sallanırken ve o ahenkle gülerken ellerinden birini çekerek arabanın arka koltuğunda duran piknik sepetini aldı. Yavaş adımlarla boş alanlardan birine ilerledi. Büyük bir çınar ağacının altında fazlasıyla sakin bir yer bulunca sepetin içinden sofra bezini çıkartıp çimenlerin üzerine yaydı. Küçük kırmızı  kareli  örtü yerde dururken gidip kenarına oturdum. Etraf sakindi. Düz yeşilliğin serin esintisinde yaklaşık olarak on iki kişi oturuyorduk. Hemen ilerinizde bir aile vardı. Altı kişilik ailenin dört çocuğu birlikte top oynarken anne ve babaları yemek hazırlamakla meşguldu.

Onlardan daha uzakta olan bir diğer aile ise karavanlarnın önünde oturup sohbet ediyordu. İki kişi karavanın önündeki ahşap sandalyelerde oturuyordu.Yaşları seksen civarı duran bu iki kişinin önünde,çimenlerde,kim olduklarını tahmin edemediğim iki genç kız oturuyordu.

Dalmış etraftakileri izlerken yanıma gelip arkadan bana sarılıp ellerini karnımın üzerinde birleştiren Taehyung'a yüzümü döndürdüm. Çenesini omzuma dayamış kokumu içime çeker gibi derin derin nefes alıyordu.

"Çok huzurlu değil mi?"  Dedi sakin sakin. "Gözlerini kapatıp dinlesene sende. Çocukların kahkaları kuş seslerine karışıyor."

Önüme dönüp karnımda duran kollarına sarıldım. Dediğini yaparak gözlerimi kapadım. İleride oturan ailenin çocukları kahka atıyordu. Rüzgar kulaklarımda uğulduyor, kuşların sesine karışıyordu. Taehyung yaşadığım her huzurlu anı fark etmemi sağlıyordu. O hayata farklı bakıyordu. Her anda huzur bulacak bir şey buluyordu.

Biraz böyle durduktan sonra elinin altındaki karnım guruldadı. Gülerek geri çekilirken zamansız yaşanan bu olayla utandım. Taehyung güldü.

"Seni doyuralım önce."

Ben tebessüm ederken piknik sepetini açıp içinden sandviçleri ve termosu çıkardı. Termosu açıp etrafa kahve kokusunu yaydı ama  açık havada olmanın etkisiyle uzun süre koku bizimle kalmadı. Rüzgar kahve kokusunu başka diyarlara taşımaya yeminli gibi esmeye devam ederken kollarımı kendime doladım. Geldiğimizde hafifçe esen rüzgar biraz sertleşmiş beni üşütmeye başlamıştı.

"Üşüdün mü sevgilim?"

Sakince Taehyung'un sesini duyunca kafamla onayladım. Elime sandviçi ve kahve bardağını tutuşturduktan sonra arkama geçerek kapşonlusunun femuarını açtı. İki yakasından tutarak beni kendine çekti. Sırtım göğsüyle buluştuğunda kapşonlusunun sıcaklığına hapsetti beni. Yeniden çenesi omzundaki yerini aldı. Bu sefer kafasını boynuma doğru çevirmiş boyun girintimde derin nefesler alıyordu.

"Ama sen nasıl yiyeceksin?" Dedim gülmemeye çalışarak.

Seviyordum. Bana yakın olmasını, bana dokunmasını, aşk sözleriyle konuşmasını, sevgisini hissettirmesini. Ama neden hâlâ her aşk dolu hareketinde bir hüzün seziyordum bilmiyordum.

Eun Hee'yle konuştuktan sonra defalarca ama defalarca Taehyung'la konuşmayı denemiştim. Kaderin bir cilvesiydi galiba. Ne zaman konuşmaya yeltensem ya çok uykusu olduğunu söyleyip benimle uyumak istiyor ya da konuşmama engel olacak bir hareket yapıyordu. Benimse bütün denemelerim elimde kalıyordu.

Bana sıkı sıkı tutunmuşken elimdeki sandviçi bırakıp yerine onunkini aldım. Kafamı ona doğru çevirip doğrulmasını sağladıktan sonra ağzına sandviçi götürdüm. Gülümseyerek ufak bir ısırık aldı. Yutmasını bekleyip yeniden ağzına götürdüğüm sandviçi önemsemeden kafasını eski yerine yerleştirdi.

"Hiç iştahım yok. Lokmalar ağzımda büyüyor." Dedi bezginlikle. Elimde ki sandviçi usulca bıraktım. Son zamanlarda iştahı neredeyse tamamen kapanmıştı. Gözle görülebilir bir kilo farkı vardı Taehyung'ta.

"Son zamanlarda cidden çok az yemeye başladın." Dedim sakince. "Endişelendiriyorsun beni Taehyung."

Derin bir nefes çekti içine.

"Sana endişelenmen gereken son kişinin ben olduğumu söyledim Mi Sun. O kadar değerli değilim ben."

Aynı şeyleri tekrar edip duruyorduk. Taehyung'a defalarca anlatmış olmama rağmen ve bu konu üzerinde defalarca kafa yormuş hatta kavga etmiş olmamıza rağmen kabullenmiyordu. Kendisini bir türlü sevemiyor, yaptığımız anlık konuşmalarla kendisini daya iyi hissediyor ama üzerinden belirli bir süre geçtiğinde yeniden aynı söylemlere başlıyordu. Bizse her şeyi sıfırlamak zorunda kalıyorduk.

Aynı şeylerden bahsetmekten, ne kadar değerli olduğunu anlatmaktan bıkmış usanmıştım. Her zaman diğer insanlara göre daha sabırlı olduğumu biliyordum ama bu cümleleri bardağı taşıran son damla olmuştu.

Bende çabalamaktan yorulmuştum.

Just One Day || TaehyungWhere stories live. Discover now