yirmi yedi

1K 90 30
                                    

Gökyüzüne bakıp uykusuzluğumu dindirmeye çalıştım. Güneşin doğuşunu da izleme isteğimi bahane edip kumsalda, polarıma sımsıkı sarılmıştım.

Gökyüzünün belirsiz havası benim hissiyatımı çökertmişti. Ah, gerçekten bu kadar ölü yıldızın diri ruhları bu gökte önüme böyle güzel şeylerin sererken neden birden gözlerimde denizin şeffaf suyunu hissettim ki?

Olduğum yerde duygusal anımla boğuşmaktan başka hiçbir şey yapmıyordum. Sanırım üçlünün etkisi yerini bu belirsizliğe bırakmıştı. Mutluydum ama... neyin nesi bu gözlerimin yanması?

"Hey, sana diyorum? Duymuyor musun?"

Ani ürküşümle geri çekilmişti her bana dokunan kimse.

"Sakinleş, sadece..." Ona baktıktan sonra doğmaya yüz tutan güneşi aramaya koyuldu gözlerim.

"...sen, ağlıyor musun?" Ağlamıyordum, sadece gözlerim kızarmıştı.

"İyi misin?"

Ah, Ata Sarp. Neden sadece beni rahat bırakmıyorsun?

"Şey... benim yüzümden mi? Ben gerçekten özür di-"

"Hayır." Olmak istediğimden daha sert olmuştu tepkim. Ona sinirliydim ama suçlu o değildi.

"Pekala... Birlikte güneşin doğuşunu izleyelim o zaman. Belki anlatırsın."

Dakikalarca benimle orada dikildi. Kumlara kendini sertçe bırakan büyük dalgaların küçük damlalarını ayaklarımda artık hissetmiyordum. Geceleri yükselen deniz suyu kendine geliyordu. Kuşların cıvıl cıvıl sesine karışan maviliğin sesinde gözlerimi kapattım. Çok uykum vardı. Olduğum yerde uyuyabilirdim. Ah, ayakta uyuma özelliğim vardı tabii ki.

Gözlerini kapatıp hayal dünyama girdim çabucak. Dalgaların sesi bana uzaktan geliyordu. Sanki havadaymışım gibi hissediyordum. Aslında bu sesi hiç duymamışım, bu rüyaymış gibi.

Hey! Gerçekten şu an fazla dalgınsın. Bu iki oldu. Beni duyuyor musun?"

Kendime geldiğimde Ata Sarp parmaklarının şıklatıyordu. Dalmıştım.

"Üşüyor musun? Titriyorsun. Gözlerin kızarmış. Hadi git uyu." Yatacak yerim yoktu. Kimseyi rahatsız edemezdim.

"Uykum yok."

"Hadi ama. Gözlerinin hali benimkilerden bile kötü." Tabii ki bu imkansızdı. O cidden kötü durumdaydı.

Arkaya baktım ve herkes hala yerli yerindeydi. Önümde geri döndüm.

"Benim arabada yat. Merak etme, kaçırmam. Ablan ve enişten tarafından öldürülmek istemem doğrusu." Gülümseyerek bana bakmıştı. Kafasının yana yatırınca ben de kendimi tutmayıp gülümsemiştim. Ve gerçekten uykum vardı.

"Kaçırırsan da susmazdım zaten."

Gülümseyişimiz sırıtışa dönünce onunla arabasına gittim. Arabanın arkasını açıp sürücü koltuğundan yastık çıkardı ve içeriye attı. Bana içeriyi işaret edip girmemi bekledi. Gülümseyerek oturdum. O içeride mi kalacaktı, gidecek miydi merak ederken kapıyı kapattı ve dışarıdan gülümsedi. Görmemiş gibi yaparak gidişinin gölgesini takip ettim ve gittiğinden emin olunca arka koltuğa yayıldım. Uyumam da çok sürmemişti.

Ben bu çocuğu çok yanlış tanımışım ama hala şerefsiz.

*Pazartesi günleri yeni bölüm, belki arada da atarım*

aşklarımm geldim
sınır koymuştum ama kimse umursamadı ve ben de özgüvenimle boğuşan anlar yaşadım kitabın silmeyi bile düşündüm ve bu süreçte yanıma olan arkadaşlarım sayesinde yeni bölümleri tekrar yazmaya başladım sanırım ben kısa hikayelerde daha iyiyim
birgün milyonlarca okuyucuya sahip olmak istiyorsam önce milyonları devirmem gerek

sizi seviyorum muah

Öyle Kolay Aşık Olmam || Texting || ÖKAOHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin